Yeni Üyelik
33.
Bölüm

31. DNA

@mr.cb97

~Minho

 

Jisung’un Chan ile olan bağını öğrendiğim andan itibaren kendimi garip bir şekilde huzursuz hissettim. O gün kafede, Chan’la olan konuşmaları ve bakışmalarındaki samimiyet, alışkın olduğum bir şey değildi.

 

Kafeden ayrıldıktan sonra, Jisung’un önüne geçip yüzünü görebilmek için döndüm. “Chan gerçekten sadece bir arkadaş mı?” diye sordum, sesim her zamanki gibi sakindi ama içeride bir şeyler dalgalanıyordu.

 

Bana o tanıdık alaycı gülümsemesiyle baktı. “Minho, kıskandın mı yoksa?”

 

Omuzlarımı silktim. “Sadece merak ettim.”

 

Jisung güldü. O kahkahasını her zaman sevmişimdir, ama o an, bana bir şeyler sakladığı hissini üzerimden atamıyordum. “Chan, iyi bir insan. Benim hayatımda önemli biri. Ama sen de öylesin,” dedi gözlerime bakarak.

 

Cümlesinin ikinci kısmı beni hazırlıksız yakalamıştı. Kalbimde bir şeylerin ısındığını hissettim, ama yüzümdeki ifade sabit kaldı. “Öyleyse sorun yok,” dedim kısa bir cevapla.

 

Ama zihnim bu kadar kolay sakinleşmiyordu.

 

------

 

Jisung’un o gece de benim evimde kalması, pek de sürpriz olmadı. Sessizce yanımda oturmuş, televizyona boş gözlerle bakıyordu. Düşüncelere dalmış gibiydi, ama benimkilerle aynı olup olmadığını bilmiyordum.

 

“Chan’dan bana hiç bahsetmedin,” dedim bir süre sonra, sessizliği bozarak.

 

Gözlerini bana çevirdi, biraz şaşkın görünüyordu. “Çünkü gerek yoktu. Ayrıca, onunla olan geçmişim şu an bizim aramızda olanlardan daha önemli değil.”

 

Bu sözleri kalbimi rahatlatmalıydı, ama içimde hâlâ bir huzursuzluk vardı. “Benimle daha açık olmanı isterim,” dedim, bakışlarımı onun yüzünden ayırmadan.

 

Jisung biraz kıpırdandı, sonra gözlerini benden kaçırdı. “Minho... bazen her şeyi anlatmak istemem. Bu seni önemsiz yaptığım anlamına gelmez.”

 

Sesi yumuşaktı ama içindeki karışıklığı hissedebiliyordum. Derin bir nefes aldım. “Peki, tamam. Sana zaman veririm. Ama bilmeni isterim, benden saklanmanı istemiyorum.”

 

Bana dönüp küçük bir gülümsemeyle başını salladı. “Teşekkür ederim.”

 

O an, ona ne kadar bağlı olduğumu bir kez daha anladım. Onun karmaşasını çözmeye çalışmak, ne kadar zor olursa olsun, pes etmeye niyetim yoktu.

 

-------

 

Ertesi sabah Jisung kahvaltı masasında, bir şeyleri kafasında tartarken bir çocuk gibi çenesini ellerine dayamıştı. Onu öyle görmek garip bir huzur veriyordu, ama aynı zamanda beni rahatsız ediyordu.

 

“Bugün Chan ile buluşacak mısın?” diye sordum laf olsun diye.

 

Başını kaldırıp bana baktı, şaşkın ama biraz da suçlu bir ifadeyle. “Evet. Biraz konuşmamız gereken şeyler var.”

 

Kıskançlık, tıpkı gece hissettiğim gibi tekrar kalbimi sıkıştırdı. Ama bunu belli etmedim. “Anladım,” dedim sakince.

 

Gözlerimden bir şey anlamış olacak ki, kahvesinden bir yudum alıp biraz daha samimi bir tonda konuştu. “Minho, Chan Hyung ile olan bağımız farklı. Onu seviyorum, ama... seni başka bir şekilde seviyorum.”

 

Bu cümlesi, üzerimdeki bulutları biraz dağıttı. Yüzüme sahte olmayan bir gülümseme yerleşti. “İyi. Çünkü benim sana olan hislerim, başka birini tolere edemeyecek kadar karmaşık ve güçlü.”

 

Jisung gözlerini devirdi, ama yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. “Ne kadar dramatiksin.”

 

Bu sohbetin bir sonuca varmadığını biliyordum, ama şimdilik yeterliydi. Onun gözlerinde gördüğüm sevgi, kaybolmadıkça sorun yoktu. Ancak Chan’ın hayatımızda bir şekilde kalacağını ve aramızda ne varsa, onun da bir parçası olacağını biliyordum.

 

Ve belki de, bu kötü bir şey değildi. Çünkü Jisung’un sevdiği her şey, benim için de değerli olmaya başlıyordu.

 

 

 

Loading...
0%