@mr.cb97
|
🖇smut yazamıyorumm, sadece biraz yakınlaştılar.🖇
~Jisung "Onu severim Jisung, ama bırak şimdi seni seveyim." "Buna ihtiyacım var zaten Minho... ama." Gözlerinin içine baktım, bana hafifçe gülümsedi. "İstersen, ben seni uzaktan da sevebilirim ki Jisung." Kafamı olumsuz anlamımda salladım. "O da uzaktan seviyordu, bak artık yok." "Hazır olmayabilirsin Jisung, veya 'Ben ne anlatıyorum, bu adam ne diyor?' da diyebilirsin ama... emin ol, bu ikimize de iyi gelecek." Ona hafifçe gülümsedim, çenemi, göğsüne dayadım. "Canımı acıtacaksın, Minho." "Zevk alacaksın, Jisung." "Sana güveniyorum." "Güvenini boşa çıkarmayacağım." "Lütfen, çok acıtma Minho. Ben... Sen benim ilkimsin, anlarsın ya." Hafifçe kıkırdadı. "Sen benim hem ilkim, hem sonumsun Jisung." Dedi ve belimdeki ellerini kalçalarıma indirerek beni kucağına aldı. Gözlerimin en içine bakıyordu, ağladığım -çok- için şişen ve kıpkırmızı olan gözlerime öpücüklerini sıralamaya başladı. Tek tek, yavaş yavaş geçiyordu her bir kirpiğimin üzerinden. Daha sonra, gözlerimdeki dudaklarını önce şakağıma, daha sonra ise kulağıma getirdi. Kulak mememi canımı acıtmayacak, ama varlığını fazlasıyla hissettirecek biçimde emmeye başladı. Bu esnada, bir anlık bir aradan sonra, üstünde yattığım yatağı hissettim. Sonra ise Minho'yu. Taş gibiydi. Nefes nefese kalmıştı. Tamamen üzerime eğilmiş, diliyle dudaklarını ıslatırken, dudaklarıma bakıyordu. Dudaklarımdan sonra bakışları, önce burnuma, sonra gözlerime en son ise tekrardan dudaklarıma indi. "Jisung." Dedi, ismimi ilk defa bu kadar inlercesine söylemişti. Neredeyse tamamen üzerimde durduğu için sertliğini, tam anlamıyla hissedebiliyordum. Resmen benden izin istiyordu. Verdim, gitti. "Hadi Minho, sen bu kadar sabırl-" sözümü bitiremeden dudaklarıma yapıştı. Önce üst dudağımı, iki dudağı arasına alıp emmeye başladı, yavaş başlayan öpücüğü, benim her bir inleyişimle daha da sertleşiyordu. Bir yandan ise elini, bodymin içine sokmuş, belimi okşuyordu. Elleri sırtıma çıktı, enseme sonra tekrardan belime. Her yerimi delicesine seviyor, okşuyordu. Elleri, karın kaslarımın üzerinde durdu uzun bir süre. Orasının biraz üstündeki dövmemi okşadı. Ben de onu delicesine öpüyordum, ellerimi ensesinde birleştirmiştim. Canımı her acıttığında saçlarını çekiştiriyordum, o ise bu hareketimle daha büyük bir zevk ve süratle işine devam ediyordu. Dudaklarımın üzerindeki baskı, bir anlığına azalınca gözlerimi açtım. Doğrudan bana bakıyordu. Vücuduma, yüzüme, her yerime... Ben de ona bakıyordum, ilk bir kaç düğmesi açılmış gömleğinin içinden gözüken göğüslerine, o yakışıklı yüzüne, boynunda belirginleşmiş damarlarına tekrar ve tekrar baktım. Utanmadan. "Üstündeki şu şeyleri, çıkarmama yardım eder misin?" "Nasıl yapabilirim ki Minho?" Gözleri ışıldadı, sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi. Elleriyle bodynin eteklerini kavradı. "Belki, belini biraz kaldırabilirsin." Belimi yataktan ayırdım. Hâla sadece onun gözlerinin içine bakıyordum, o ise benim gözlerime. "İşte böyle." Kelimeleri bilerek uzatarak söyledi, bu yüzdendir ki cümlesi bittiğinde, artık üst vücudum tamamen çıplaktı. Bodyi bir kenara fırlattıktan sonra ellerini tekrar belime koydu. Bu sefer dokunuşlarını daha da derinden hissettim. Artık gözleri de yavaşça aşağıya doğru iniyordu. Önce burnuma baktı, küçük bir öpücük kondurdu. Daha sonra bakışları dudaklarıma kaydığında hemen üzerime eğildi, aramızdaki bu mesafeleri sıfıra indirdi. Dudaklarımızın, uyumlu birer puzzle parçasıymışçasına, birbirlerinin içlerine girişlerini, uyumlarını hissettik. Dudaklarımız ayrıldığında, bu sefer gözleriyle beni yemeye başladı. Gözleri en son köprücük kemiklerimin üzerinde kaldı. Oraya, gökyüzündeki yıldızlar kadar öpücük kondurdu. Dudakları, oradan göğüslerime indi. Sakin birkaç öpücük bıraktı. Daha sert bir şekilde devam edecekken onu durdurdum. "Minho..." Kafasını, göğsümden kaldırmadan önce derin bir nefes çekti içine, gözlerimin içine baktı. "Buyur, Jisung." Ona vevap vermeden, ellerimi gömleğindeki düğmelere indirdim. Onları tek tek açmaya başladım. Gömleğin neredeyse yarısını tamamen açtığımda artık sert göğsünü tam anlamıyla görebiliyordum. Derin ama titrek bir nefes verdim. Kalan kısımları elim titreyerek açmaya çalışırken Minho bana yardım etti. "Sen, benim ilkim ve sonum olacaksın Han Jisung." Derken ikimizde yarı yarıya çıplaktık. Vücuduna baktım. Göğsünün tam altında bir yara izi vardı. Nereye baktığımı anlayınca kafasını salladı, "Hayır Jisung, şu an orasıyla ilgilenme." Gözlerine baktım, bana hafifçe gülümsedikten sonra bu sefer sert bir şekilde göğüslerimi emiyordu. Emerken, yavaşça aşağıya doğru ilerledi. Benim ise bütün hislerim birbirine karışmıştı. Korku, acı, hüzün, zevk, istek.. arzu. "Bu kadar mıydı Minho?" Kafasını kaldırmadan bana cevap verdi. "Daha gece uzun, Jisung." "Zaman hızlı geçiyor ama..." "O zaman hemen sikeyim seni Jisung. Zaman kaybetmeden." Dedikleriyle kıkırdadım. "Bu zamana kadar neyi bekledin ki?" Elleri kemerimi buldu, hızlıca çıkardı. Kemerin yere düşerken çıkardığı sesi duydum. Minho beni hem öpüyor, hem de resmen soyuyordu. Tanrım, n'apıyoruz biz. Pantolonumun düğmesini de açtı ve yavaşça aşağıya doğru indirdi. Artık önünde sadece boxerımla duruyordum. İyi ki Calvin Klein giymişim. Yüzünü, yüzümün karşısına getirmek için üzerime eğildiğinde, kot pantolonu olmasına rağmen şeyini hissedebiliyordum. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum, ama o beni bırakmadı. Dudaklarımı yine emmeye ve ısırmaya başladı. Hiç bir inleyişim onu durdurmuyordu. En son dudaklarımı rahat bıraktığında "Ben sert bir adamım Jisung."dedi. Tam "Hissedebiliyor-" diyecekken dış kapının açılan sesini ve hemen sonra hızlı ve gürültülü olan çarpılma sesini duyduk.
|
0% |