Yeni Üyelik
39.
Bölüm

37. Antiromantic

@mr.cb97

~Felix

Hyunjin'in kapıyı suratıma çarpmasıyla daha fazla onun yanında kalamazdım. Direkt olarak sokağa çıktım. Aslında Changbin hâla buralarda olabilirdi ama şu an onu bile görsem sarılacak durumdaydım.

Saat gecenin 3'ü gibi bir şey olmalı. Telefonumu da yanıma alamadım ki bileyim... Bu saatte sokakta dolaşanların pek iyi bir amacı olduğunu düşünmüyorum. Yani kısacası, cidden çok korkuyorum. Ve üzgünümde, kırgın, sinirli.. Dudaklarım da acıyor zaten...

Şu an, aklımda olan tek kişiye doğru koşuyorum. Bang Chan'ın evine doğru tabii ki de. Aslında, o benim öz abim değil ama eğer bir öz abim olsaydı beni bu kadar sevmezdi. İkimizde, kücük yaşta Kore'ye taşındık ve burada kendimize bağlanacak şeyler aradık. Ben Jisung'u buldum, o ise müziğini. Harika şarkılar besteliyor. Zaten öyle bir sesi var ki, aynı bal gibi... Dinleyicilerde bir tatlılık bırakıp, akıp gidiyor.(biasım Chan, çok mu belli oldu ki?)

Koşarken, ara sokaklara girmemeye çalışıyorum. Bir keresinde kriz anında yanlışlıkla girdiğimde iki kişiyi, pek de uygun olmayacak bir biçimde görmüştüm...

Cidden iğrençti...

Neyse ki yaklaşık 15 dakikalık koşunun sonunda evine varabildim. Zilini çaldım, o zaten uyumuyordur. Uyuyorsa da... Üzgünüm Hyung, ama şu ana sadece kafamı yaslayacak sert göğüslerine ihtiyacım var...

Dış kapı açıldığında hemen içeri girdim. Şu an asansörleri beklemek istemiyorum. Hemen 3. Kata çıkmaya başladım.

3. Kata geldiğimde Chan Hyung'un endişeli bir şekilde, 'Felix?' Diyen sesini duydum ve kendimi hemen onun kollarının arasına bıraktım. Koşarken kuruyan gözyaşlarım, şimdi tekrardan akıyordu. Chan Hyung ise kollarını sıkaca bana sarmış, sırtımı okşuyordu.

"Buz gibi olmuşsun Lix, hadi içeri gel de sana sıcacık bir sütlü kahve yapayım..."

Kafamı sallayarak onu onayladım. Beraber içeri geçtik. Chan Hyung'un mutfağı ile salonu birleşikti, bu yüzden beni koltuğa oturttu ve kahveyi yaparken benimle konuşmaya başladı. Ben ise onun pasifik okyanusu kadar geniş olan omuzlarını inceliyordum.

"Hyunjin mi, Lix?"

"Evet, Hyung."

Kahve makinesını biplettikten sonra yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı. Beni kucağına çekti, sanki bir bebekmişim gibi tutuyordu.

"Aşkın ne demek olduğunu, ben daha yeni anlamaya başladım Lix. Ama şimdiden seni anlayabiliyorum."

Artık iyice uykum gelmişti, ben normalde 22.30'da yatan çocuktum.

"Teşekkürler Hyung."

"Her zaman Lixie." Dedi ve benim uyumadan önce duyduğum son cümle bu oldu.

 

 

 

Loading...
0%