@mr.cb97
|
~Bang Chan
Böyle olacağını tahmin etmiştim. Açıkçası Hyunjin'i hiç bir zaman Felix'in yanına uygun görmemiştim, ama tanıştırdığında Felix'in mutluluğu benim için her şeyden önemliydi. Bu aralar... Kafam cidden çok karışık. Jisung ile buluşmaya başladık, en son yarım kaldığı şarkıyı tamamlayacağız. Ama, kafamı karıştıran asıl olay bu değil. 3 gün önce bir pastaneye gittim. Jeongin'e gidecektim çünkü ve giderken bir incelik olsun diye kurabiye götürmek istedim. Ben nereden bileyim ki, içinde Jeongin'in alerjisi olduğu fındığın bulunduğu kurabiyeyi aldığımı... Onu hastaneye yetiştirdik, ama ben daha sonra kurabiyeleri aldığım pastaneye geri döndüm. Hatta sırf o pastaneci çocukla konuşabilmek için Jisung ile olan görüşmeyi astım. Hatta, yarı-zamanlı çalıştığı için yaklaşık 1,5 saat kadar orada salak gibi onu bekledim, beklerken boş durmamak için de tatlı yedim tabii. Diyetim bozuldu ama.... Baklava buna değerdi. Neyse, ben bunu bu kadar bekledikten sonra, sonunda geldi. Tezgahın arkasına geçince normal bir müşteriymişim gibi sıraya geçtim. Sonunda sıra bana geldiğinde, o aldığım kurabiyeleri gösterek, "Bu kurabiyenin içinde, alerjen var mı?" Dedim. Yüzüme öyle bir baktı ki, ben bile dediğimden anında pişman oldum. "İçinde alerjen olup olmaması, size göre değişir, abi." Hıh, abiymiş. Benim yaşla ilgili konulara küçük(?) bir takıntım var, bunu kaldıramam. Aramızda en fazla 3 yaş olmalı. "Ne abisi, ben daha o kadar yaşlanmadım... ve... Sen, sattığın kurabiyenin içeriğini bilmiyor musun?" Dedim, tezgaha yaslanırken. "Yalnız, oraya yaslanmayalım, dedecim, bakın yeni silmişler. Ve sorunuzun cevabına gelirsem... Niye bileyim ki? Tezgahtarım ben. Fırıncıların önüme koyduğunu satıyorum. Hem, bir zahmet de, kurabiyeyi alacağınız kişinin neye alerjisi olduğunu bilin. Şimdi boşuna burada yer kaplamayın. Yine beklerizzz." "Benimle, biraz gelir misiniz acaba? Hemen şurada, otutup konuşalım." Kafasını iki yana salladı, gözünün önüne gelen sarılı, kahverengili kahkülleri ahenkle sallandı.(Blendax, baş döndüren, dolgun saçlar) "Daha molada değilim ki, dedecim, nasıl geleyim?" Ona doğru yaklaştım, "Bak, tezgahtar çocuk, 2 saattir, seni bekliyorum şu tahta sandalyede oturarak. Burası çok sıcak, eridim zaten. Şu kurabiye olayı da, beraber eğlenmeye gittiğim arkadaşımla, hastaneye gitmek zorunda kaldım. Zaten, vicdan azabı çekiyorum ve bu... gibi bir şey. Emin ol ki patronun kızarsa, ben onunla konuşurum. Zaten, hemen köşede konuşacağız..." Dedim ve önlüğünü çıkarıp yanıma geldi. "Tamam, konuşalım." Dedi ve onu oturduğum masaya götürdüm. Oturduğu an bacak bacak üstüne attı, sanki Ingiliz Prensi... Ama kabul etmeliyim ki, Kraliyet Ailesinde hiç sırıtmazdı. "Evet, dinliyorum." Dedi ve ben ona, o bana anlatmaya başladı. Ben flörtleştiğimizi sanırken, o meğersem şeytanlıklarından biri için beni kurban olarak seçmiş. Bunu, patronu geldiğinde benim de onunla yarı-zamanlı çalışmak istediğimi söylediğinde anladım. Ve bu yüzden, yarın iş başı yapacağım.. Ben bir yandan bunları düşünüp, bir yandan da kucağımdaki Civcivimin saçlarını okşarken kapı çaldı. Onu yavaşça yatağıma bıraktım... Zaten o bir kere uyuyunca, bir daha zor kalkardı. Ben de kapıya gittim, "Kim o?" Dediğimde cevap beni hiç şaşırtmadı, "Hwang Hyunjin." Kapıyı sessizce açtım, cidden dağılmış gözüküyordu. "Ben, Felix ile konuşsam." "Uyuyor, konuşamazsın. Şimdi git lütfen." "Bari, sen beni dinle Hyung. Lütfen." Onu içeriye aldım. "Lix nerede?" Diye sordu koltuğa oturup, etrafına bakınırken. "Yatağımda. Bir sorun mu var?" Sert bir sesle sorduğum bu soru onu korkutmuş olmalı ki hemen cevap verdi. "Hayır. Sen sonuçta onun abisisin Hyung." "Değilim, Hyunjin. O benim öz kardeşim değil, ama bana öz kardeşimden daha yakın." "Peki hyung. Şey... ben olayı anlatsam..." Başımı salladım ve başlamasını söyledim. Ona kahve yapacak hâlde değildim. Açıkçası olayları duyunca cidden çok şaşırdım. Çünkü bu hikayedeki Changbin, Jeongin'in hoşlandığı Changbin'miş. Ama bu olaydan şu an haberi olmasa da olur. "Yani, ben cidden sadece, anlık bir sinirle yaptım her şeyi ve... cidden üzgünüm." Ayağa kalktım ve başımla kapıyı işaret ettim. "Peki, bunları bir de Felix'e söylersin, şimdi siktir git." Yüzüme mahcup bir şekilde baktı, aslında bakamadı da. "Ben, eve Felix'in gönlünü almadan gidemezmişim de... Bir de cidden çok uykum var. Yani..." Derin bir nefes alıp verdim. "Koridorda, sağda üçüncü kapı, misafir odası. Ve banyosu da var. Yani.. işini görür mü?" Gözlerime minnetle baktı, ama eğer gerçekten de bok gibi gözükmeseydi, onu kapı dışarı ederdim. "Teşekkürler Hyung, iyi geceler." Dedi, saygı için önümde biraz eğildi ve odaya girdi. Ben de odama geçip, Lix'ime sarılarak yanına uzandım. Ama uyuyamadım, çünkü hâla aklımda, yarından itibaren iş arkadaşım olacak çocuk vardı.
|
0% |