Yeni Üyelik
42.
Bölüm

40. Işıkları Söndürseler Bile

@mr.cb97

~Felix

Başım ağrıyor.

Hem de cidden çok ağrıyor. Ama... bu çok normal değil mi? Dün gece yaşadıklarım... Cidden iğrenç ve pis hissediyorum.

Her sabah yaptığım gibi güne duşla başlamak için banyoya gidecekken Chan Hyung'un notunu gördüm. Sen, cidden dedesin Hyung. Not ne alaka? Graham Bell boşuna mı bir yerlerini yırttı telefon yapacağım diye.

 

Bugünden itibaren yarı-zamanlı bir işte çalışıyorum Felix ve... Cidden bu kadar geç mi uyandın? Ben işe gidiyorum ama sen yeni kalkıyorsun ha...

Bu arada Lix, Hyunjin evde. Seninle konuşmadan da gitmeyecekmiş... Eğer bir sorun çıkartırsa hemen beni ara.

~Bang Chan

 

Ben daha notu bitiremeden başımı çarptım, cidden acıttı.

Elimle alnımı ovuştururken, "Chan Hyung, bir özür mü dileseydin ya? Hem madem evdesin, niye- Sikerim ha..." Hyunjin, buradaymış. Benim taş dediğim göğüs, onun göğsüymüş. Gözlerimiz buluşunca kollarını teslim oluyormuşçasına yukarı kaldırdı.

"Ben, sadece konuşmak istiyorum Lixiem."

"İhtiyacım yok benim Hyunjin."

Arkamı geri döndüm, tam gidecekken belimden tuttu, beni kendisine doğru çevirdi.

"Beni dinleyeceksin Felix. İçeriye geçelim, ben de sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım."

Dik duran omuzlarımı indirdim, başım önüme düştü ama Hyunjin'e cevap verecekken gözlerinin içine baktım, "Ben hiç birini şu an, seninle yapamam Hyunjin. Artık kendimi senin yanında da rahat hissetmiyorum."

Hyunjin bunu beklemiyor olmalı ki bir an afalladı. Daha sonra elimi tuttu ve "Sana sadece gerçekleri anlatacağım Lixie. Bir kaç yıl öncesini." Diyip beni salona çekti. Oturduğum yerin tam yanına oturup, kafamı istediğim zaman göğsüne yaslayabileceğim bir konum elde etti.

Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı, "Bir kaç yıl önceydi. Siz o zamanlar 1. Sınıftınız yani. Biz; Minho, ben, Changbin ve Jeongin dörtlü gruptuk. Bu Minho, Jisung'tan onu görür görmez hoşlanmaya başladı zaten. Yok onu izleyelim, takip edelim falan, eh, biz de ona yardım ediyorduk tabii. Bir gün, yine öyle oturmuş sizi izlerken Changbin, senden hoşlandığını söyledi. Ben delirdim tabii, onun ve senin birbirinize asla uygun olmadığınızı düşünüyordum. Meğersem, ben de senden hoşlandığım için onu öldürmek istemişim."

Gözünden süzülen bir gözyaşını gördüm. O tam eliyle silecekken elini tuttum ve o gözyaşını aktığı yerlerden öpmeye başladım, Hyunjin ise artık daha şiddetli ağlıyor üstüne de hıçkırıyordu. En son yanaklarını ellerimle sildikten sonra yarım bir şekilde kucağına oturup kafamı, sert göğsüne yasladım. O ise anlatmaya devam etti.

"Senden hoşlandığımı, bana Jeongin fark ettirdi. Şu an ailesi bizimle daha fazla görüşmesini istemediği için onu da yanlarına aldılar ama yakında dönecek. Seni hemen onunla tanıştıracağım."

Utanarak da olsa merak ettiğim o soruyu artık sordum, "Hyunjin, bu Jeongin, senin aşk dedikodularının çıktığı Jeongin mi?"

"Evet, Lixie. Ben onunla her buluştuğumda seni konuşurken, onlar çok daha farklı şeyler düşündüler... Eee, Lixie affettin mi sevgilini?" Kafamı kaldırıp ona baktım, "Önce öpüşelim, sonra barışı-" yine cümlemi bitiremeden dudaklarımı öpmeye başladı. Bacaklarımı iki yanından sarkıtarak, kucağına oturdum. Ama beni bu sefer daha farklı öpüyordu, acıtmadan, emmeden. Sanki dudakları, dudaklarımı Changbin'in izinden kurtarmaya çalışıyordu ve bu işi öylesine acısız ve zevkli yapıyordu ki...

Ama tabii ki, bizim daha ileri gideceğimiz her anın bir katili vardır. Bu katil, bu sefer de çalan zil oldu.

 

Loading...
0%