@mr.cb97
|
24. Bölüm
Baran’ın "Başlıyoruz," demesinin ardından, sessizce ilerlemeye devam ettik. Taş köprüden indikten sonra patikaya saptık ve ormanlık alana girdik. Ağaçların arasındaki soğuk hava yüzümü kesiyor, yaprakların hışırtısı adımlarımıza eşlik ediyordu. Baran önde, kararlı adımlarla ilerliyordu. Onun bu kadar emin olması içimde hem bir güven hem de tuhaf bir huzursuzluk yaratıyordu.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordum, sesim neredeyse bir fısıltıydı. Ormanın sessizliği içinde yankılanmasından korkmuştum.
“Güvenli bir yere,” dedi Baran, arkasına dönmeden. “Babamın adamları bu saatlerde her yeri izliyor olabilir. Ama burada bizi bulamazlar. Bir arkadaşımın evi var, terk edilmiş gibi görünüyor ama içinde saklanmak için mükemmel.”
Sözleri beni hem rahatlatmış hem de endişelendirmişti. Babamın gölgesinin bu kadar geniş bir alana yayılabileceğini hiç düşünmemiştim. Şimdi bu gerçek, etrafımı bir ağ gibi sarıyordu.
Yaklaşık yirmi dakika süren yürüyüşün ardından, ağaçların arasından küçük, ahşap bir ev belirdi. Çatısı yosun tutmuş, pencereleri tozla kaplanmıştı. Ancak eski görünüşüne rağmen, evin bir şekilde sıcak bir havası vardı. Baran, kapıyı anahtarla açtı. Anahtarın elinde olması, buranın onun için ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu.
“Burası mı?” diye sordum, kapıdan içeri adım atarken.
“Evet,” dedi, ışığı açarak. “Birkaç yıl önce, arkadaşım burada kalıyordu. Ama o gidince ev boşa çıktı. Babamın adamlarının burayı bilmesine imkan yok. Şimdilik burası güvenli.”
Evin içi dışarıdan göründüğünden daha sıcaktı. Eski ama temiz bir kanepe, solmuş perdeler ve köşede bir odun sobası vardı. Baran, sobaya birkaç odun atıp yaktı. Titreyen ellerimi ısıtmak için sobanın yanına yaklaştım.
“Baran,” dedim, sessizliği bozarak, “Bu işin sonunda ne olacak? Yani… babanı durdurabilir miyiz? Ya da babam… gerçekten düşündüğümden daha tehlikeli biri mi?”
Baran, gözlerini sobanın ateşinden ayırmadan konuştu. “Nara, baban tehlikeli değil. Ama onun geçmişi, onu tehlikeli hale getirenlerle dolu. Düşmanları hala güçlü ve bu işin sonunda onları ya yok edeceğiz ya da bu savaşı kaybedeceğiz. Ama seni koruyacağım, söz veriyorum.”
Bir süre sessizlik oldu. Baran'ın sesindeki kararlılık bir yandan içimi rahatlatıyor, bir yandan da beni daha fazla korkutuyordu. Bu işin sadece babam ve Baran’ın babası arasında olmadığını, benim de bu denklemde bir yerim olduğunu hissediyordum.
“Peki ya sen?” dedim. “Bütün bu karmaşa seni ne kadar etkiliyor?”
Baran gözlerini bana çevirdi, yüzündeki sert ifade yumuşamıştı. “Ben zaten bu karmaşanın içindeyim, Nara. Babamın dünyasından asla tamamen çıkamadım. Ama seni bu dünyaya çekmemeye çalışıyorum. O yüzden benden uzak durmanı istemiştim. Şimdi… birlikte bu yükü taşımak zorundayız.”
Sözleri içimde bir sıcaklık bıraktı. Baran, bu kadar güçlü ve kararlı görünmesine rağmen, derinlerinde bir savaş verdiğini görebiliyordum. Ona güvenmekten başka çarem yoktu.
“Bir planımız var mı?” diye sordum.
“Evet,” dedi, derin bir nefes alarak. “Önce babamın kimlerle çalıştığını öğrenmemiz lazım. Onun bağlantılarını kesersek, gücünü kaybeder. Ama bu kolay olmayacak. Her an tehlike altındayız.”
Gözlerimi ona diktim. “Bu kadar tehlikeli bir durumda olduğumu söylüyorsun. Ama hala buradayım. Neden biliyor musun?”
Baran, gözlerini bana dikti. “Neden?”
“Çünkü sana güveniyorum,” dedim, sesim kararlıydı. “Bu işin sonunda ne olursa olsun, birlikteyiz.”
Baran hafifçe gülümsedi ve ardından ciddi bir şekilde başını salladı. “O zaman dinlen biraz. Sabah daha büyük bir adım atmamız gerekecek.”
Küçük bir odaya geçip eski bir yatağa oturdum. Dışarıda Baran’ın sesizce bir şeyler planladığını duyabiliyordum. Bu yolculuğun beni nereye götüreceğini bilmiyordum, ama artık dönme şansım olmadığının farkındaydım. Sabaha uyandığımda, bambaşka bir gerçeklikle yüzleşmeye hazır olmalıydım.
|
0% |