@mr.cb97
|
27. Bölüm
Baran’ın kollarında güvenle dururken, kalbim biraz daha sakinleşti. Aramızdaki bu bağın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anladım. O an konuşmak istemedim; kelimeler bazen gereksiz olurdu. Fakat Baran, hafifçe belimden çekildi ve dudaklarında hala o derin ama hafif bir gülümseme vardı.
"Gel," dedi, sesindeki yumuşaklık beni şaşırtmıştı. "Seni bir yere götüreyim."
"Bu saatte nereye gidebiliriz?" diye sordum, ama içimde bir merak da yok değildi.
Baran sadece gülümsedi ve elimi tuttu. Soğuk havanın içinde, elim onun sıcak avucunda eriyordu. Adımlarımız bizi bahçenin arkasındaki küçük kulübeye götürdü. Orası, bizim kaçış noktamız gibiydi. Daha önce defalarca gidip oturmuş, saatlerce sohbet etmiştik. Ama bu gece, her şey biraz daha farklıydı.
Kulübenin kapısını açtığında içerideki tanıdık odun kokusu beni karşıladı. Baran, içerideki küçük lambayı yakarak ortalığı aydınlattı. Hafif bir sarı ışık, odanın her köşesini sardı ve ortamı daha sıcak hale getirdi.
"Şimdi sen otur ve bekle," dedi bana, mutfağa doğru ilerlerken. Bu kulübenin küçük bir köşesi mutfak gibiydi; içinde bir soba, birkaç tencere ve bardak bulunuyordu.
"Ne yapıyorsun?" diye sordum, ona bakarken gülümsedim.
"Sana sıcak çikolata yapıyorum," dedi, sanki bu gayet normal bir şeymiş gibi. "Bu geceyi daha unutulmaz kılmak için."
Onu izlerken, her hareketini daha dikkatle takip ettim. Ciddi ama aynı zamanda huzurlu bir hali vardı. Tencereye sütü döktü, çikolata parçalarını ekledi ve karıştırmaya başladı. Sıcak çikolatanın kokusu kısa sürede odayı sardı.
"Baran, gerçekten bunu yapmana gerek yoktu," dedim, ama yüzümde bir tebessüm vardı.
"Yapmak istedim," dedi, gözleri bir an bana dönerek. "Sana her şeyin yolunda olduğunu hissettirmek istiyorum. Sadece bu anı yaşayalım, tamam mı?"
Başımı salladım. Onun yanında olmak zaten bana yetiyordu. Ama bu küçük detaylar, Baran’ın aslında ne kadar düşünceli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Bir süre sonra, iki kupayla yanıma geldi. Bana sıcak çikolatamı uzattığında, elim istemsizce onun eline değdi ve bu kısa temas, aramızdaki bağı yeniden hissettirdi.
"Teşekkür ederim," dedim alçak bir sesle.
"Sadece teşekkür mü?" diye sordu, alaycı bir gülümsemeyle.
"Güzel olmuşsa teşekkür etmeye devam edeceğim," dedim ve bir yudum aldım. Sıcak çikolatanın lezzeti, soğuk gecenin tüm etkisini silip süpürüyordu.
Oturduğumuz yerde, kulübenin içindeki küçük ahşap masa ve sandalyelerde birbirimize bakarak çikolatalarımızı içtik. Baran, gözlerini benden hiç ayırmadan konuştu:
"Nara, bazen çok düşünüyorum," dedi. "Bu anları bir daha yaşayabilir miyiz diye."
"Yaşarız," dedim ona. "Ama her anı bir kez yaşıyoruz, Baran. Bu yüzden bu gece burada olmamızın bir anlamı var."
Gözlerimdeki kararlılığı gördüğünde, o da gülümsedi. Bardaklarımız boşaldığında, hala konuşacak çok şeyimiz vardı. Kulübenin içinde, dışarıdaki soğuk rüzgardan uzakta, sadece birbirimizin varlığıyla ısındık. Bu gece, ikimiz için bir başlangıç gibiydi.
Baran, masadan kalkıp kupaları toplarken gözlerimi ondan ayıramadım. Her hareketinde, onun benimle birlikte olmayı ne kadar önemsediğini hissediyordum. Kulübenin içinde bir huzur vardı; dışarının soğukluğu sanki burada yok olmuştu.
“Uykun geldi mi?” diye sordu Baran, kupaları yerine koyarken bana dönüp.
“Biraz,” dedim hafifçe gülümseyerek. Aslında buradaki rahatlık, bedenimi daha da ağırlaştırıyordu. Göz kapaklarım, sanki huzurun verdiği bir gevşeklikle kapanmak istiyordu.
“Gel o zaman,” dedi ve elini uzattı. “Bu gece burada kalalım. Hem dışarısı çok soğuk.”
Elini tutarak ayağa kalktım. Küçük kulübenin bir köşesinde duran yatağa doğru ilerledik. O eski ama yumuşak yatak, belki de şu an dünyadaki en rahat yerdi. Baran, önce üzerindeki ince ceketi çıkardı ve yatağın kenarına oturdu.
“Yanına uzanmamı ister misin?” diye fısıldadı, gözlerinde hem bir tereddüt hem de bir sıcaklıkla.
“Evet,” dedim, tereddütsüz. “Bu gece sadece yanında olmak istiyorum.”
Baran, bir şey demeden battaniyeyi açtı ve yanına uzanmam için yer yaptı. İkimiz de yatağın içine girdik, battaniyenin sıcaklığı bizi sararken aramızdaki mesafe neredeyse tamamen kayboldu. Baran kolunu nazikçe belime doladı, ben de başımı onun göğsüne yasladım. Kalp atışlarını net bir şekilde duyabiliyordum; düzenli, sakin ama bir yandan hızlıydı.
“Baran?” diye fısıldadım, sessizliğin içinde.
“Hm?” diye mırıldandı, eli nazikçe sırtımda gezinirken.
“Bu geceyi hep hatırlayacağıma eminim. Kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim.”
“Ben de öyle,” dedi. “Sana sarıldığımda tüm korkularımı unutuyorum, Nara. Sanki her şey geçecek gibi hissediyorum.”
Bu sözleri, kalbimi bir kez daha ısıttı. Gözlerimi kapattım, Baran’ın kokusu ve sıcaklığı beni tamamen rahatlatmıştı. Parmakları nazikçe saçlarımda dolaşırken, onun yanında olmanın verdiği güvenle yavaşça uykuya daldım.
Gece boyunca, ikimizin de nefesleri birbirine karıştı. Zaman durmuş gibiydi; dünya sadece bu küçük kulübeden ibaretmiş gibi hissettim. Baran’ın kollarında, hem şu anı hem de geleceği aynı anda yaşayabileceğimi biliyordum.
🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇🖇
Gece, kulübenin içinde derin bir sessizliğin ortasında bir anda uyandım. Baran’ın sıcak kolları artık beni sarmıyordu. Yatakta yalnızdım. Gözlerim karanlığa alışmaya çalışırken, yattığı yerin soğumuş olduğunu fark ettim.
“Baran?” diye fısıldadım, ama hiçbir cevap gelmedi. Kalbimde bir an için tuhaf bir sıkışma hissettim. Onun yanında olmak bana huzur veriyordu, ama şimdi yokluğu beni huzursuz etmişti.
Hızla battaniyeyi üzerimden atıp yatağın kenarına oturdum. Kulübenin küçük odasına baktım ama Baran’ın hiçbir yerde olmadığını gördüm. Kapı ise hafifçe aralıktı.
Ayağa kalkıp montumu üzerime geçirdim. İçimde bir şey, Baran’ın basit bir şey için çıkmış olabileceğini söylese de, onun kaybolduğu düşüncesi zihnime yerleşmişti. Kapıyı açıp dışarı adım attığımda, soğuk hava yüzüme çarptı.
“Baran!” diye seslendim. Sesim karanlığın içinde yankılandı ama tek duyduğum rüzgarın uğultusuydu. Ay ışığı, bahçeyi hafifçe aydınlatıyordu. Etrafıma bakındım ama ne bir iz ne bir hareket vardı.
Biraz ilerleyerek kulübenin çevresinde dolandım. Her adımda kalbim biraz daha hızlanıyordu. “Nereye gittin, Baran?” diye mırıldandım kendi kendime. Ayak izlerini takip etmeye çalıştım ama karışmıştı.
Tam dönüp tekrar kulübeye gitmeyi düşünürken, bahçenin biraz ilerisinde karanlığın içinden bir figür belirdi. Kalbim bir anda daha hızlı çarpmaya başladı.
“Baran?” diye seslendim, sesimde hem bir korku hem de bir umut vardı.
Figür biraz daha yaklaştığında, onun gerçekten Baran olduğunu gördüm. Elinde birkaç odun vardı ve yüzünde şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu.
“Nara? Ne yapıyorsun dışarıda?” dedi, sesi biraz endişeliydi ama daha çok şaşırmış görünüyordu.
Bir an hiçbir şey söyleyemedim. Kalbim hala hızla atıyordu. Sonra hızla ona doğru koştum. Elindeki odunları yere bırakıp kollarını açtı ve ben ona sıkıca sarıldım.
“Beni korkuttun!” dedim, sesim titriyordu. “Yanımda değildin, seni kaybettiğimi sandım.”
Baran, kollarını daha sıkı bir şekilde etrafıma doladı. “Sadece odun almaya çıktım,” diye fısıldadı saçlarımın arasına. “Seni asla bırakmam, Nara. Asla.”
Sıcak nefesi yüzümde hissediliyordu. Kalp atışlarımdaki hız yavaşça normale dönerken, onun güven verici kokusu içimi bir kez daha rahatlattı.
Baran, biraz geri çekilerek yüzüme baktı. “Hadi, tekrar içeri girelim. Seni böyle üzdüğüm için özür dilerim.”
“Elinde değil,” dedim, hafifçe gülümseyerek. “Ama bir daha böyle sessizce çıkma, tamam mı?”
“Tamam,” dedi ve dudaklarındaki o yumuşak gülümsemeyle yanağıma bir öpücük kondurdu. Sonra elini tutup beni tekrar kulübeye götürdü.
İçeri girdiğimizde odunları sobanın yanına bıraktı ve benim üzerime bir battaniye sarıp tekrar yanıma uzandı. O gece, bir daha ayrılmayacağımızdan emin olarak, kalbimdeki tüm korkuları onun kollarında bırakıp tekrar uykuya daldım.
|
0% |