@mr.cb97
|
33. Bölüm
Baran’ın sesini duyamaz olunca, nefesim sıkıştı. Kamyonetin içinde, karanlık ve yalnızlık beni boğuyordu. O an, sadece Baran’ın yüzünü hatırlıyordum. Gözlerindeki kararlılık… Bana güvenmişti. Onu kurtaracağına söz vermişti, ama bu sefer söz sırası bendeydi. Baran için, bizim için bir şeyler yapmalıydım.
Bağlandığım ipleri yokladım. Sıkıydı, ama imkansız değildi. Adamın aceleci olduğunu ve düğümleri gelişi güzel attığını fark ettim. Kollarım uyuşmuştu, ama vazgeçemezdim. Tırnaklarımı iplerin altına sokarak zorlamaya başladım. Parmaklarım acıdıkça, içimdeki öfke büyüyordu. Bu adamı durdurmalıydım. Baran’ı kurtarmalıydım.
Dakikalar süren mücadeleden sonra, iplerin gevşediğini hissettim. Kollarım serbest kalınca, hızla etrafı kontrol ettim. Kamyonetin arkasındaki kapı aralıktı. Adam ne kadar kendinden emin olmuşsa, o kadar dikkatsizdi. Sessizce kapıya yaklaştım. Motorun sesi, hareketlerimi maskeliyordu. Kapıyı ittim ve dışarıdaki soğuk rüzgar yüzüme çarptı.
Kamyonet hızla ilerliyordu, ama başka bir seçeneğim yoktu. Kendimi dışarı attım. Yere çarptığımda vücudum sarsıldı, kollarımda ve bacaklarımda kesikler hissettim. Ama acıya aldırmadım. Adamın fark etmeden uzaklaşmasını izlerken, derin bir nefes aldım. Kaçmayı başarmıştım.
Ayağa kalkmak zor oldu, ama yürümeliydim. Orman soğuk ve karanlıktı. Dallara takılıyor, dizlerimi yere vuruyordum, ama pes etmedim. Ay ışığı bulutların arasından sızarken, bir patika gördüm. Şehir yakın olmalıydı. Bedenim yorgunluktan titriyordu, ama bir şey beni ileriye itiyordu. Baran. Onu kurtarmak zorundaydım.
--------------------------
Saatler sonra, bir sokak lambasının ışığına ulaştım. Şehrin kenar mahallelerinden birine gelmiştim. Ayaklarım beni nereye götüreceğini biliyormuş gibi yürümeye devam etti. En sonunda, tanıdık bir kapının önünde durdum. Kapıya hızla vurdum, avuçlarımın ağrımasına aldırmadan.
Kapıyı açan kişi, şaşkın ve endişeliydi. “Nara?” dedi Cenk. Gözlerindeki şaşkınlık yerini hemen ciddiyete bıraktı. “Ne oldu? Bu halin ne?”
Onun kollarına yığılmamak için kendimi tuttum. “Baran… Onu kaçırdılar,” dedim, titrek bir sesle. “Yardımına ihtiyacım var.”
Cenk bir an duraksadı. Sonra hemen kollarını belime sardı. Onun sıcaklığıyla üşüyen vücudum gevşedi. Benden uzaklaştı ama yüzünde kararlılık belirdi. “İçeri gel,” dedi. Kapıyı kapatıp beni içeri çekti. Salonundaki gri L şeklindeki koltuklardan, her seferinde oturduğum yere, köşedeki yastıkların arasına geçtim. Büyük bir ihtimalle çok kirlenmiştim ama bu ikimizi de pek alakadar ediyor gibi gözükmüyordu.
“Kim yaptı bunu? Onlar mı yoksa? Sizi nasıl buldular? Ne istiyorlar?”
“Hiçbir şey bilmiyorum,” dedim, gözyaşlarım akarken. “Ama bizi kaçıran adam bir şey söyledi. Baran’a ‘baban gibi inatçısın’ dedi. Sanki babasını tanıyormuş gibi… Hatta resmen babasına çalışıyormuş gibiydi.”
Cenk’in yüzü bir anda karardı. Sessizlik, odadaki havayı daha da ağırlaştırmıştı. “Baran’ın babası…” diye mırıldandı. “Onu ve seni neden hedef aldıklarını şimdi anlıyorum. Ama bu hiç kolay olmayacak. Seni onlara vermem.”
Baran da öyle dedi.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordum. Yorgundum, ama cevapları öğrenmek zorundaydım.
Cenk derin bir nefes aldı. “Baran’ın babası, senin sandığından çok daha fazlasıydı. Yaptığı işler… Karıştığı insanlar… Eğer bu işin içindeysen, çok dikkatli olmalısın, Nara. Onlar tehlikelidir, biliyorsun.”
“Bunu düşünemem,” dedim, gözlerim kararlı bir şekilde ona dikilmişti. “Baran benim için her şey. Onu kurtarmak için ne gerekiyorsa yaparım. Bana yardım edecek misin?”
Cenk bir an düşündü, sonra başını yavaşça salladı. “Sana yardım edeceğim. Ama bu iş çok daha karışık bir hal alacak. Baran’ın babasının kim olduğunu öğrenmekle başlamamız lazım.”
O an, Cenk’in yardım edeceğini bilmek beni rahatlatmıştı. Ama içim hâlâ huzursuzdu. Zamanımız tükeniyor olabilirdi. Cenk’in dediği gibi, bu iş sandığımdan çok daha büyük bir şeydi. Ama bu, Baran’ı kurtarma kararlılığımı değiştirmezdi. Ne pahasına olursa olsun, onu geri getirecektim.
|
0% |