@mranayavuz
|
3. BÖLÜM: 25/11/2023 *Derler ki gün ışığın da gizlediğimiz korkular karanlıkta parlar ay ışığı gibi.* Rüzgarla ekler yedikten sonra hastane Rüzgar da fazladan olan pijama takımını aldım. Bade sağolsun sadece elbise getirdiği için giyecek düzgün bir kıyafetim yoktu. Neyseki Rüzgar’ın annesi ona ufak bir çanta hazırlamış yoksa o hastane kıyafetleri ile kalacaktım. Rüzgar’a teşekkür edip banyoya girdim. Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp Siyah bol tişörtü başımdan geçirdim. Gri eşofmanın bağcığını sıkıca bağlayıp belimden düşmesine engel oldum. Bir kaç dakika sonra tekrar yatağımda yerimi almıştım. rüzgar dudaklarına muzip bir gülümseme yerleştirip bana döndü. “Kıyafetlerim benim üzerimde durduklarından daha iyi durmuş üzerinde.“ Gülerek alayla saçlarımı savurdum. “Biliyorum.“ Burdan yarına kadar çıkmam gerekiyordu fakat onlar gelip çıkmamı söyleyene kadar burada kalmayı düşünüyordum. Bu yaptığım yüzsüzlük olabilirdi fakat verdiğim sözü tutmakta kararlıydım. O yüzden eğer kovulursam farklı bir yol bulmam gerekecekti. Hastane de neredeyse herkes yatmıştı. Ben ve yan yatağımda yatan Rüzgar hariç. İkimiz de gün için de uyuduğumuz için uyumak istemiyorduk. Oflayarak onun yatağına doğru döndüm. “Çok sıkıldım. Keşke Bade poşete kitap falan da koysaydı. Kıyafetten daha fazla ihtiyacım var.“ Rüzgar da elindeki telefonu bıkkınca bırakıp bana döndü. “Sana gitmeni söylemiştim.“ Dedi bilmiş bir edayla. Gözlerimi kısarak baktım ona. “Ben de gitmeyeceğimi söylemiştim. Birilerine borçlu kalmayı sevmem.“ “Film izleyebiliriz?“ Diyerek bir teklifte bulundu Rüzgar. Seçeneklerimiz kısıtlıydı ve sanırım en iyi seçenek buydu. “Ne izleyelim?“ “Doğruluk mu cesaret mi adında bir film bulmuştum. İzleyecekkerimin arasında birinci sırada kendisi. İstersen izleyebiliriz.“ Başımla onu onaylayıp yatağımdan kalktım. Yeni tanıştığım bir çocukla aynı yatakta film izlemeyecektim elbette. Odanın iki köşesinde olan koltukları tam karşımızda olan televizyonun altındaki duvara monteli masaya doğru ittirdim. Göründüklerinden daha hafiflerdi fakat yaralı bacağıma güç uygulamadan itmek pek kolay olmamıştı. Her zaman olduğu gibi değerini kaybedince anlamıştım. Aynı hasta olduğumuz zaman yaptığımız gibi. Aslında sağlıklı olmanın ne kadar değerli olduğunu yatakta ağrıdan gözlerimden yaşlar akarken anlar ve iyileşince değerini unuturduk. bir yerimize bir şey olmadan, ya da bir şeyi kaybetmeden o şeyin değerini pek anlayamıyorduk. Rüzgar mini dolaptan biz uyurken onun için getirilen iki kutu kolayı çıkartıp yanımdaki koltuğa oturdu. Birini bana uzattığın da elinden alıp açtım ve bir iki yudum aldım. Rüzgar’ın telefonundan filmi beraber izlemeye başlamıştık. Filmin ortalarında, oldukça merak edici devam ederken telefonuma gelen bildirim ile dikkatim dağılmıştı. Hiç bir sahneyi kaçırmak istemediğimden oturduğum yerden kalkıp hızla komidindeki telefonumu alıp tekrar Rüzgar’ın yanındaki yerimi aldım. Instagram’dan gelen bildirime bakmak için uygulamaya girdiğimde birinin bir gönderi de benden bahsettiğini gördüm. Hesap yeni açılmıştı. Fotoğrafta bir palyaço maskesi vardı. Diyebileceğim tek şey… Ürkütücü olmasıydı. Kesinlikle ürkütücüydü. Maskenin tamamını kaplayan beyazı beyaz gibi değildi. İçine bir damla siyah bulaşmış gibi griye yakın bir renkti. Palyaçonun gülümsemesinde ise bir tuhaflık vardı. Sanki gülümsemesi birilerine az gelmiş gibi dudaklarının kenarlarından başlayıp yanaklarının bitişine kadar uzayan iki koyu kırmızı kesik vardı. Boş göz çukurlarının üzerindeki kaşları ise tüylerimin daha da ürpermesine neden oldu. Kaşları ağlayan birinin kaşları gibiydi. Zorla gülümsüyor gibiydi. Gülümsemek zorunda bırakılmış gibiydi. Vücudum ürperirken gönderinin altındaki yazıya baktım. 25/11/2023 Benim için anlamsız olan bu tarih iyice gerilmeme neden olurken izlediğimiz gerilim filminin sesi hiç yardımcı olmuyordu. Hesabın adını görünce kaşlarımı çattım. @mariposa_de.la_muerte_ İnternetten ismin anlamına baktığım da anlamının ölüm kelebeği olması iyice sinirlerimi bozmuştu. Filmin sesi kesilince nedenini öğrenmek için başımı kaldırdığım da Rüzgar’ın endişeli gözleri ile karşılaştım. “Sen iyi misin? Yüzün sararmış. Kötü bir haber mi aldın?“ Başımı iki yana sallayıp telefonumu kapattım. “Hayır. Karşıma korkutucu bir video çıktı da. Ondan korktum. Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.“ Oturduğum yerden Rüzgar'ın cevabını beklemeden kalkıp lavaboya girdim. Kapıyı kapatıp derin bir nefes aldım. Neden bu kadar korkmuştum? Musluğu açıp soğuk suyu çevirdim. Biri sadece aptalca bir şaka yapıyor Aden. Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Gözlerimi kapatıp soğuk suyla yüzümü yıkarken fotoğrafı aklımdan çıkarmaya çalıştım. Su tenimle temas ettikçe rahatlıyordum. Soğuk su insanı gerçekten kendine getiriyordu. Derin bir nefes alarak musluğu kapatıp gözlerimi ovuşturarak açtığım da ayna da kendimi görmeyi bekliyordum fakat gördüğüm tek şey karanlıktı. Vücudumdaki bütün enerji birden çekilmiş, yerini dayanılmaz bir korku almıştı. Derler ki gün ışığın da gizlediğimiz korkular karanlıkta parlardı ay ışığı gibi. Az önce silmeye çalıştığım bütün korkularım gün yüzüne çıkmıştı ve dahası izleniyor gibi hissediyordum. Fazla mı paranoyaklaşıyordum? Fakat beynim alarm veriyordu. “Kötü bir şey olacak.“ diyordu. Ve devam ediyordu. “Kurtulmak için çığlık at.“ Onu dinledim. Ve hayatımı kurtaran çocuğun tekrar beni kurtarması için çığlık attım. “Rüzgar!“ Bu kadar güçsüz olmaktan nefret ediyordum. Birilerinden yardım almaktan nefret ediyordum ama kim olursa olsun bazen kurtulmak için çığlık atmamız gerekirdi. Bazılarının çığlığı gözyaşları olurken bazılarının ki resmetmek olurdu. İnsanlar güzel bir tablo görürdü fakat o resmin sanatçının çığlığı olduğunu görmezlerdi. Bazıları sadece susardı. Dudaklarını dahi aralamaz, kendilerine bile itiraf edemezlerdi. İnsanlar onlara sessiz ya da soğuk nevale der geçerlerdi. Sessiz çığlıklarının, kendi sesini bile bastırırdıklarını fark etmezlerdi. Bazılarının çığlığı ise yazmak olurdu ve insanlar buna güzel bir hikaye derlerdi. İnsanlar, çoğu şey göremezlerdi. Attığım çığlık ile kapımın hızla açıldığını duydum. “Aden!?“ Onun da sesi endişeli geliyordu. Karanlıkta onu ararken bir elin beni tutup kendine çektiğini hissedince tekrar çığlık attım. “Sakin ol.“ Dedi Rüzgar. Kollarını bedenime dolamış, bir eli sakinleşmem için saçlarımı okşuyordu. “Ben burdayım.“ Sarılmayı bırakıp beni bileğimden bir yere götürmeye başladı. Birkaç saniye sonra tavana tutulan flaş ile biraz olsun rahatladım. Az önceki koltuklarımıza tekrar otururken bana bir şişe su uzattı. Suyu hızla içip masaya koydum. Bunların hepsi bir rastlantı olmalıydı. Ölüm kelebeği.Beyaz Kelebek ve Siyah kelebek. Prensesin korktuğu o siyah kelebek. Aklımı dağıtmak için başımı iki yana salladığım da küçük buzdolabının çalışma sesini duyup gözlerimi yavaşça araladım. Aydınlanmış odayı gördüğüm de gülümsedim. Gözlerimi kaldırıp Rüzgar’ın gri gözlerine baktığım da benim hakkımda ne düşündüğünü merak ettim. Gözün de bir deli gibi durduğuma emindim. Sanırım durumu biraz toparlamam gerekiyordu. Boğazımı temizleyip koltukta daha rahat bir pozisyona geçtim. “Filmin etkisi herhalde. Birden gözlerimi karanlığa açınca korktum biraz.“ Rüzgar alaycı bir ifadeyle güldü. “Biraz mı?“ Kaşlarımı çatıp uzanarak koluna vurdum. “Evet biraz.“ Geri çekilip ellerimi göğsümün önünde bağladım. “Ayrıca sen de fırsatçılık yaptın! Gelip hemen sarıldın.“ Rüzgar şaşkınlıkla baka kaldı. “Seni sakinleştirmeye çalışıyordum!“ Gülerek göz kırptım. “Hep öyle derler güzelim.“ Rüzgar gülerek başını iki yana salladı. Normal olmadığımdan emin olmuş olmalıydı. Telefonunun flaşını kapatarak telefonunu masaya koydu. “İstersen devamını izlemeyelim. Korkuyorsan?“ Başımı iki yana salladım. “Hayır sorun değil. İzleyelim, o arkadaş grubunun o şeytani varlıktan nasıl kurtulacağını merak ediyorum.“ Rüzgar başıyla beni onaylayıp tekrardan filmi açtığında aklımı filme vermeye çalıştım. Film güzelce ilerlerken karşımıza çıkan +18 bir sahne de elim istem dışı hızla Rüzgar’ın gözlerine gitti. Çocuğun gözlerine resmen vurmuştum. Bunu Ozan ve Bade ile film izlerken Bade ile çokça yapıyorduk. Ellerimi gözlerinden hızla çekip yüzüne doğru yaklaştım. “Ay özür dilerim. Alışkanlık olmuş.“ Rüzgar şaşkınlıkla güldü. “Çok tuhaf bir kızsın.“ Gülümseyerek omuz silktim. “Normal insanlar çok sıkıcılar zaten. Aralarına bir kaç deli lazım ki hayatın tadı çıksın.“ Rüzgar başıyla beni onaylarken malum sahneleri hızla atladı. Bu sahneleri birisi ile izlerken tek utanan kişi ben olamazdım. Filmi bitirdikten sonra Rüzgar esneyerek gerindi. Filmdeki şeytani bakışın aynısını Rüzgar’a atıp sordum. “Doğruluk mu cesaret mi?“ Rüzgar gülerek başını iki yana salladı. “Uyumak.“ Telefonundan saatine baktı. “Saat 03.12 Yarın uzun bir gün olacak.“ Başımla onu onaylayıp kendi koltuğumu eski yerine götürdüm. Rüzgar da koltuğunu yerine götürüp ışığı kapattığında yatağıma rahatça uzandım. “İyi geceler tuhaf kız.“ Güldüm. “İyi geceler fırsatçı çocuk.“ Sabah telefonumun melodisi ile gözlerimi aralamak zorunda kaldım. Normalde hoşuma giden bir piyonu sesi nasıl şu an sinir edebilirdi ki beni? Telefonu komodinden alıp açarak kulağıma koydum. Bu saatte hangi ruh hastası beni arıyordu? “Efendim?“ “Kızım, günaydın.“ Gülerek derin bir nefes aldım. “Gün daha bana aymadı baba.“ “Sonuçların çıkmadı mı hala? Anneannen seni merak ediyor.“ “Çıktı.“ Derken Anneannemin beni merak etmesi içten içe beni mutlu etmişti. “Sonuçlarım temiz. Bir gün daha müşahede altında tutuldum sadece. Önlem amaçlı.“ Babamın sesinden gülümsediğini duydum. “İyi iyi. Güzel. Seni ne zaman alayım?“ Gözlerim uyuyan Rüzgar’a kaydı. “Doktor bugün çıkmamı söyler herhalde. Ben seni ararım.“ “Önemli bir toplantım var. Eğer o saate denk gelirse bir taksi yollatırım.“ “Sorun değil baba. Görüşürüz.“ Babam cevap vermeden telefonu kapatınca içten olmayan bir gülümsemeyle telefonu yatağın üzerine attım. Babam ve hiç bitmeyen toplantıları… Gözlerim tekrar Rüzgar’a döndüğün de uyku sersemi bir şekilde bana baktığını gördüm. “Uyandırdım mı?“ Gözlerini ovuştururken cevap verdi. “Evet.“ Dün akşamki beni “sakinleştirmesine“ atıfta bulunarak yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirerek cevap verdim. “İstersen bana sarılarak uyuyabilirsin. Her şey sen uyuyabil diye. Başka bir amacım yok.“ Gözlerini kıstı. “Fırsatçı kız.“ Ondan eksik kalmadım ve ben de onun gibi gözlerimi kıstım. “Tuhaf çocuk.“ Kapının açılması ile ikimizin de gözleri kapının olduğu tarafa döndü. Dünkü doktor elinde tek dosya ile geri geldi. Gülümseyen yüzü beni görünce yerini şaşkınlığa bıraktı. “Siz çıkış yapmadınız mı?“ Hayır çıktım ama sabah geri geldim. Neden mi? Hiç, hobi olarak böyle şeyler yaparım doktor bey. Başımı iki yana salladım. “Sabah çıkabileceğimi söylemiştiniz. Birazdan çıkacağım.“ Doktor başını onaylayıp Rüzgar’a döndü. “Sonuçlarınız çıktı.“ Nefesimi tuttuğumu fark etmeden doktoru dinliyordum. “Hepsi temiz. Siz de çıkış yapabilirsiniz.“ Rüzgar teşekkür ederken rahat bir nefes vermiştim. Eğer çıkmasaydı onu ziyaret vakti bitene kadar yanına gelecektim. Doktor odada ayrıldığın da heyecanla ayağa kalktım. “Hadi şu ilaç kokulu yerden hemen gidelim!“ Rüzgar’dan cevap beklemeden kıyafetlerimi alıp hızlıca lavaboya girip kapıyı kilitledim. Burdan gitmek, kendi yatağıma ve kitaplığıma kavuşmak istiyordum. Bade’nin getirdiği elbiseyi giydim. Kanlı beyaz ayakkabılarımı giymektense Bade’nin getirdiği siyah ayakkabılarımı giyip diğer ayakkabıları çöpe attım. Karton poşete Rüzgar’ın verdiği kıyafetleri katlayarak koydum. Saçlarımı ellerimle güzel bir şekle sokmaya çalışarak on beş dakika geçirdikten sonra sonun da düzelmeyeceğine karar verip hızlıca çıktım lavabodan. Rüzgar çoktan hazırlanmış, yatakda otururken telefonunu kurcalıyordu. Üzerindeki kot pantolon ve beyaz gömleği ile yakışıklı olduğunu kabul ediyordum. Gözlerini telefondan kaldırıp bana çevirdiğinde baştan aşağıya beni süzerken eskisi gibi olmadığım için kendimi biraz olsun rahat hissettim. “Bu konu da anlaşalım. Kırmızı senin rengin.“ Gülerek başımla onu onayladım. Beraber çıkış işlemlerini hallettikten sonra nereye olduğunu bilmeden beraber yürüyorduk. Gözlerim iki de bir bacağımdaki bandaja kayıyordu. “Acaba izi kalır mı?“ Rüzgar omuz silkti. “Bilmiyorum. Ama kalsa bile bence güzel durur.“ İnanamayarak baktım ona. “Bileğin de birkaç nokta mı güzel duracak?“ Göz ucuyla baktı bana. “Bileğimde ki bir kaç nokta neden kötü dursun?“ Farklı bir bakış açısıydı ve bu hoşuma gitmişti. Beraber kahvaltı yapmayı önermişti fakat hemen evime varmak istediğim için bu teklifini red etmiştim. Evimi, odamı özlemiştim. Babamı aramak için telefonu elime aldığımda Bade beni aramaya başlamıştı. “Efendim Bade?“ “Nerdesin kız sen? Neden bakmıyorsun mesajlara?“ Dün akşamki olaydan sonra telefonu elime almak içimden gelmemişti. “Pek vaktim olmadı. Çıktık zaten hastaneden eve geçince bakarım.“ “Çıktık?“ Dedi Bade kuşkulu bir ses tonuyla. ”Benle Rüzgar.“ “Rüzgar mı? Ha şu yanında yatan çocuk mu?“ “Evet Bade.“ “O çocuk bana çok tanıdık geldi Aden ya. Bizim okuldaki Mert’e acayip benziyor.“ Göz ucu ile Rüzgar’a baktığın da gülmemeye çalışarak etrafa baktığını gördüm. Telefonumdan Bade’nin dediklerini duyuyor olabilir miydi? “O zaten.“ Bade’nin tiz çığlığını duydum. “Şaka yapıyorsun! Tesadüfe bak!“ Rüzgar’ın kıkırdama sesini duyduğum da bizi duyduğunu anladım. “Sonra konuşuruz Bade.“ “Dur dur! Anlat ne konuştunuz?“ Sesi alaycı bir tona döndü. “Yakışıklı mı sence?“ “Yakışıklı.“ Bunu diyen ben değildim. Rüzgard’dı… Telefonu kulağımdan çekip ona döndüm. “Efendim? Bir şey mi dedin?“ Yapmacık gülümsememe karşılık o da aynı gülümseme ile baktı bana. “Bir şey demedim.“ “Sonra konuşuruz dedim Bade.“ Bade’nin cevap vermesine fırsat tanımadan telefonu hızla suratına kapattım. Hiç konuşmadan yoluma bakarken babamı aramam gerektiğinin farkındaydım fakat şu an kendimi oldukça rezil hissediyordum. “Bu arada.“ Dedi Rüzgar. Hayır sus lütfen şu rezilliğim evrenden silinene kadar bir şey deme. Susmadı. “Bana Rüzgar dediğini fark etmedim sanma.“ Ona böyle hitap etmemden rahatsız olmuş olabilir miydi? Ya da yanlış anlamış? Çocuk sana ikinci ismini onun için özel olan insanların kullandığını söyledi Aden. Sence yanlış anlamış olabilir mi? “Rahatsız mı oldun?“ Rüzgar gülerek omuz silkti. “Hayır. Kim bilir, belki de Rüzgar demek için bir sebebin olur.“
|
0% |