Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Tekrar Doğmak İstemeyen Anka.

@mranayavuz

13. Bölüm: Tekrar Doğmak İstemeyen Anka.

*İçimdeki yangın beni yakacaktı. Biliyordum. Bu hikayenin kötü yanı ise ben zaten yanmak istiyordum. Yanmak. Kül olmak fakat Anka kuşu olamamak istiyordum. *

*Yıllar önce. İlahi bakış açısı.

Küçük çocukların hepsi etrafta koştururken Aden tüm dikkatini elma ağacının gölgesinde çizdiği resme vermişti. Eline bulaşan boyaları görmeden, büyük bir hırsla resmini boyuyordu. Ozan bir kaç dakika önce olduğu gibi tekrar gelmişti yanına. "Of Aden! Bırak şu resmi, gel sakalambaç oynayalım!"

Aden çizdiği resimden başını kaldırmadan Ozan'a cevap verdi. "Resmimi bitirip geleceğim Ozan. Hem o sakalambaç değil, saklambaç."

Ozan ofladı. "Ben öyle demek istiyorum. Geleceksen gel, yoksa İlknur'u alacağız oyuna." Aden sinirle kaldırdı başını. Sınıf arkadaşı olan İlknur'u hiç sevmiyordu çünkü İlknur onun saçını çekmişti. "Onu alırsanız sizinle küserim!"

Ozan, "Çabuk ol sende." Diyerek Aden'in yanından ayrıldı. Birkaç dakika sonra, resmini bitirip diğer çocukları izleyen anneannesinin yanına gitti. Anneannesi çocukları çok severdi, bu yüzden küçük çocukları işlerinin azaldığı zamanlar da toplayıp gezmeye götürürdü. Aden heyecanla resmi Anneannesine gösterdi. "Anneanne bak! Bizi çizdim. Nasıl olmuş?" Resim de kocaman bir elma ağacı, yanların da ise Aden'in kendisi, Anneannesi, Bade, Ozan ve Ömeri çizmiş, hepsinin eline de birer elma vermişti. Aden'in küçük elleri yorulduğu için diğer çocukları çizememiş, sadece en sevdiklerini ekleyebilmişti. Anneannesi resmi Aden'den alıp büyük bir gülümseme ile inceledi. "Çok güzel olmuş Kızım."

Aden heyecanla konuştu. "Annem de elma yemeyi çok severdi Anneanne. Biliyor musun, bu yüzden ben de elmayı çok seviyorum! Burayı da çok seviyorum." Aden başını kaldırıp büyük elma ağacına ve uzun dallarındaki elmalara baktı. "Ben burayı çok sevdim. Hep buraya gelelim olur mu?"

Anneannesi gülümsedi. Aden'in elmaya alerjisi vardı. Çok elma yediği zamanlar vücudunda kırmızı kabarıklıklar oluşurdu. "Olur güzel kızım."

Nuriye hanım kızının özlemi ile kederlenirken küçük kız heyecanla konuşmaya devam ediyordu. "Bu resme bir isim verelim mi Anneanne? Ne olsun ismi? Süper resim olur mu!"

Anneannesi dolan gözleri ile baktı resime. Kızının da elmaya alerjisi vardı. Bu yönden Aden tamamen annesine çekmişti. Tek fark, annesi sevdiği için yerken, Aden annesi sevdiği için yiyordu. "Hayat resmi olsun mu adı?"

Aden abartılı olacak şekilde gözlerini şaşkınlıkla kocaman açtı. "Hayat resmi mi?" Küçük kız başını kaldırıp tekrar baktı elma ağacına. "Bu da hayat ağacı olsun o zaman Anneanne! Olur mu?"

"Olur kızım." Dedi Anneannesi küçük kıza sarılırken. Yanağından akıttığı gözyaşını gizlemenin en iyi yolu buydu. "Olur." Sonrasın da Anneannesi o resmi odasına çerçeveletip asmıştı.

Hayat resminin ve hayat ağacının doğumundan kısa bir süre sonra Nuriye sultan hayat ağacının olduğu arsanın satılacağını, bir bina yapılacağını öğrenmişti. Buna karşı koymak için ise gidip o arsayı iki katı fiyatına satın almış, eğitimini karşıladığı çocukları ve daha fazlasını oraya sürekli pikniğe götürmüştü.*

Yusuf abi ayağa kalkıp bana doğru gelen polisi durdurdu. “Aden Demir ailesindeki önemli birini kaybetti ve sinir sistemi aşırı yıprandı. Şu an karşınızda böyle durabiliyorsa sakinleştiriciler sayesinde. Doktoru ile görüşmeden onu bir yere götüremezsiniz.” Dönüp bana baktı. “Doktorun kim?”

Bilmediğimi söylememe fırsat kalmadan kapıdan ses geldi. “Benim.” Tüm gözler kapıya döndüğünde Görkem Kartar ile göz göze geldim. Ömer babasının yanında, beyaz tişörtündeki kurumuş kan damlaları ile duruyordu. Benim kolumdan, onun üzerine akan kanlar. Polisler Görkem bey’e döndü. “Aden Demir’i adliyeye götürmemizde sağlık açısından bir engel var mı?”

Görkem bey göz ucu ile beni süzdü. Doktorum olduğu için hastaneyi yakmak istiyordum ama bunu Ömer’in istediğine emindim. “Aden hanımın ifadesini hastanede almanız daha iyi olacaktır. Kendisi en yakınını kaybetti sonuçta.” Gözlerimin içine bakıp kaşlarını kaldırdı. “Onun için çok zor olsa gerek. Karakolda da krizler geçirmesini istemeyiz.”

Polislerden esmer, kalıplı olanı dönüp bana baktı. “Tamam o zaman; Aden Demir hastanede ifadesi alınacak. Kalanlarını karakol götürün.” Kimse zorluk çıkarmadan odadan çıkarken Yusuf abi elini omzuma koydu. “Korkulacak bir durum yok Aden. Sadece bildiklerini anlat. Sen suçlu değilsin.” Polis Yusuf abiyi zorladığında yanımdan hızlıca ayrıldı. Rüzgar odadan çıkarken dönüp dönüp endişeli gözlerle bana bakarken Ozan sakin olmamızı söylüyordu. Bade’ye ve bana. Ömer de dahil hepsi gittiğinde esmer polis, Görkem bey ve ben kalmıştım. Pek sevgili doktorum yanıma gelip elini alnıma koydu. Bunlara şu an ne gerek vardı? Daha sonra bileğimden kalp atışlarımı kontrol edip polise döndü. “Yatağında olsa iyi olur.” Dönüp göz ucuyla baktı bana. “Serum takılıyken.” Söyleyebileceğim bütün kötü kelimeleri yutup odama doğru yürüdüm. Terlemeye başlamıştım. Sakinleştiricinin yan etkisi olmalıydı.

Odama geçip yatağıma uzandığımda öncekine nazaran sol koluma takmışlardı serumu. Sağ kolumdaki damarı deştiğim içindir belki de. Damla damla yeni sakinleştiricimi yerken başım dönüyordu. Görkem bey kapıda olacağını söyleyerek odadan ayrıldığında esmer polis ile yalnız kalmıştık. Ses kayıt cihazını başlatıp yanıma yerleştirdiği masanın üzerine koydu. Önündeki dosyaya kısa bir göz gezdirdi. “Nasılsın? Diyerek başlayalım.”

“İyiyim.”

Derin bir nefes aldı. “Yanlış olduğum yer de beni durdur lütfen. Aden Demir. 18 yaşına birkaç ay önce girdi. 7 yaşında annesini kaybetti. Teyzen ve ailesi İsviçre'de yaşıyor. Teyzen bu sabah, erken saatlerde Türkiye cumhuriyeti sınırlarına girmiş. Polis arkadaşlar onu da bulup karakola götürmüştür. Baba tarafı hiçbir akraban yok. Baban tek çocukmuş. Babaannen yıllar önce, deden de sen iki yaşındayken vefat etmiş. Bundan bir ay önce okul gezisinde yılan tarafından ısırılmışsın.” Başını kaldırıp bana baktı. “Yanında Mert Rüzgar Ay adında bir genç ile.” Hayatımda olan biten her şeyi biliyorlardı. Dosyayı masaya bırakıp ellerini masada birleştirdi. “Normalde olsaydı korkudan titriyor dahi olabilirdin.” Eliyle beni işaret etti. “Bu şartlar altında olmasaydın. Bu yüzden işimi zorlaştırmamanı tavsiye ediyorum. Bana her şeyi baştan sona anlatmanı istiyorum. Yanındakiler kimlerdi? Senin için ne ifade ediyorlar? Ne zamandır tanışıyorsun her biri ile? Mert Rüzgar ile hala görüşüyor musun? Çıkarken seninle konuşan sarışın adam kimdi? Sana alttan bir mesaj mı vermeye çalıştı? Teyzen ile en son ne zaman konuştun? Ne konuştun? Nuriye hanımı en son ne zaman gördün? Durumu nasıldı? Bildiğiniz bir düşmanınız var mı? ‘Her şeyi’ derken şaka yapmıyordum.” Uzun, ama yalansız bir gece olacaktı.

•~~~~~~~~~~~~~~~~~~•

“Eklemek istediğin bir şey kaldı mı?” Başımı iki yana salladım. Konuşmak bir insanı bu kadar yoramazdı. Bazı yerlerde ağlama krizlerine girmiş, bazen karşımdaki polis öyle keskin konuşuyordu ki suçlu olduğumu bile düşünüyordum Esmer polis önündeki dosyayı bana kalemle birlikte uzattı. “Buraya bir imza attığında seninle işimiz şu anlık bitmiş olacak. Tüm ifadeler kontrol edildikten sonra gerekli olursa tekrar sizi alacağız. Hatırlatayım; Ülke dışına çıkmanız yasak. Eğer kalkışırsanız tutuklu yargılanırsınız.” Gösterdiği yere imza atıp derin bir nefes verdim. Midem bulanıyordu. “Kendine iyi bak Aden Demir. Başın sağolsun.” Polis odamdan çıktığı an da kolumdaki serumu çıkarıp tuvalete koştum. Mide suyumu klozete çıkartırken gözlerimden yaşlar gelmişti. Bir kaç dakikanın ardından peçeteyle sildim dudaklarımı. Aynanın karşısına geçip yüzüme su vurdum. Lavabonu yanlarından destek alarak güçlükle baktım aynaya. Ne olmuştu bana? Ne yapacaktım şimdi? İçimin yandığını hissediyordum fakat yangını harlatacak damlalarımı serbest bırakmama izin vermiyorlardı. İçimdeki yangın beni yakacaktı. Biliyordum. Bu hikayenin kötü yanı ise ben zaten yanmak istiyordum. Yanmak. Kül olmak fakat anka kuşu olamamak istiyordum. Aynadaki ruhu ölüm hastalığına yakalanmış kıza baktım. Göz altlarım çökmüş, morarmıştı. Yüzüm sararmış, dudaklarım kurumuştu. Berbat bir haldeydim. Şaşırtır ki bu durum beni hüzünlendirmiyordu bile. Ruhum o kadar doluydu ki ufak hüzünlere yer kalmamıştı.

İdrak edemiyordum bir yandan da. İnanmak istemiyordum. Anneannem yok muydu artık? Gitmiş miydi o da? Aklıma gelen şey ile gözlerim kocaman açılmıştı. O gitmek istememişti ki. Onu zehirlemişlerdi. Biri Anneannemi öldürmüştü. Biri Anneannemin bu dünya da bir nefesi dahi kalmasın istemişti ve başarmıştı da. Fakat kim? Anneannemden ne isterdi ki? Derin bir nefes çektim içime. Gerekirse canımı ortaya koyacaktım fakat Anneannemi öldüren kişi gözlerimin önünde ölmeden rahat etmeyecektim. Peki ya kan kanseri? Yaşasaydı yenebilecek miydi? Serdar abiyi görmenin zamanı gelmiş, geçiyordu.

Hastane odasından çıktığımda Görkem beyin hemşirelerden biriyle konuştuğunu gördüm. Beni görünce hızlıca geldi. “Adenciğim? Nereye böyle?”

“Hava almaya, Görkem amca.” O da babam gibi sinir oluyordu böyle denmesine.

“Aa öyle mi?” Dedi yapay bir şaşkınlıkla. “Peki doktorundan izin aldın mı? Yani benden?”

Gözlerimi kıstım. Bu adama olan nefretim başka bir boyuttaydı. Ölse üzülmeyeceğim tek insan olabilirdi. Ömer’in babası, başarılı doktor Görkem Kartal her şey olabilecek kapasitede birisiydi. Ama bir baba, asla. Ömer zamanında her şeyini bana döktüğü için bu adamı iyi bilirdim. Ömer’in şu an herkese karşı soğuk, öfke problemlerinin olma nedeni bu adamdı. Ömer’i değiştirmiş, kendi oğluna psikolojik şiddet uygulamıştı ki tek bununla da kalmamıştı. Daha bir sürü şey vardı fakat aklıma getirip daha da sinirlenmek istemiyordum. “İfadem alınabiliyorsa hastane bahçesinde gezmemde de bir sakınca olacağını zannetmiyorum.”

“Ben izin vermeden buradan bir adım dahi atamazsın.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Ne olursa olsun, konuştuğun kişinin kim olduğunu unutma istersen Görkem amcacığım. Ali Demir’in kızıyla konuşurken kullandığın kelimelere dikkat etmeni öneririm.”

O da benim gibi tek kaşını kaldırdı. Cevap vereceği sıra da Ömer’in bağırması konuşmasını engelledi. “Baba.” İkimizde dönüp Ömer’e baktığımız da bana kısa bir göz gezdirip babasına döndü. “Bir dakika gelir misin? Önemli.” Görkem bey yanımdan ayrılıp oğluna doğru giderken Ömer gözleri ile gitmemi işaret etti. Babası ile fazladan bir kelime bile konuşmak istemezken böyle şeyleri bir hiç uğruna yapması saçmalıktı.

Ömer geldiğine göre diğerleri de gelmiş olmalıydı. Dışarıya çıkıp derin nefesler aldım. Geceleyin hastane daha sakindi. Birkaç dakika sonra bir taksi biraz uzağımda durdu. İçinden bizimkiler inerken arkalarında bir taksi daha durdu. Sarı saçlarını nerede olsa tanırdım. Ayağa kalkıp ona doğru yürümeye başladığımda bile o kadar dalgındı ki beni fark etmemişti bile. “Teyze!” Durup etrafına baktığında benimle göz göze geldi. “Aden?” Yanıma yaklaşıp sıkıca sarıldığında üzerinden gelen parfüm midemin bulanmasına neden olmuştu. Teyzemi severdim fakat midemin şu an pek sevdiği söylenemezdi. Her zamanki gibi bakımlı, her zamanki gibi mükemmeldi. Benim aksime. “Ne işin var canımın içi senin burada?”

Ozan yalandan gülerek yanımıza geldi diğerleri ile birlikte. “Neden burada olduğunu bilmiyor gibi konuşma Yasemin teyze.” Ozan’ın nadir böyle olduğu anlardan biriydi. Neden böyle olması gerekmişti ki? “Dün annenin otopsi sonuçlarını sormaya gelmedin mi? Aden’in burada olduğunu söylediğimiz halde bizi başınla onaylayıp gitmedin mi?”

“Ne?” diyerek döndüm teyzeme. Yanıma bile uğramamış mıydı?

Ozan kaşlarını kaldırdı. “Artık nereye acelen varsa öz yeğenini bile görmeden koşa koşa gittin. Sana sakinleştirici alacak kadar kötü olduğunu söylediğimiz halde.”

Teyzem yutkunarak bir bana, bir Ozan’a baktı. “Vasiyet için avukatınız ile görüşmeye gelmiştim. Sen uyanmadan vasiyetin açılmayacağını, bunu annemin istediğini söylediler.”

Kaşlarım hayal kırıklığı ile çatıldı. “Para için mi geldin teyze? Beni geçtim, annenin durumunu bile mi merak etmedin?”

Omuz silkip yutkundu. “Merak ettim tabi canım. Gıda zehirlenmesi dediler.”

Yusuf başını bir yana yatırdı. “Seni de ifadeye aldılar. Orada Nuriye sultanın zehirlenerek vefat ettiğini hepimize tekrar söylediler.”

Bade inanmayarak baktı teyzeme ve gözlerini kıstı. “Neden iki de bir yalan söylüyorsun Yasemin teyze?”

Teyzem dolan gözleri ile konuştu. “Böyle üzerime gelmeyin. Uzaktaydım ama ölen kişi benim biricik annem. Bana küs kapattı gözlerini. Aklım yerinde değil. Polis herkesin şüpheli olabileceğini söyledi. Size güvenmemi beklemeyin.”

Tek kaşımı kaldırdım. “En başta da seni söylediler, değil mi? Yıllardır görüşmeyen, küs kızı. Daha iyi bir aday olamazdı onların gözünde.”

Teyzem akmaya başlayan gözyaşlarını sildi. “Herkes bir yandan suçlu gözüküyor. Sizin kamera kayıtlarınız yok. Sizin yapmadığınız ne malum?”

Rüzgar teyzemle aramıza girdi. “Sakinleşin. Birbirimize suç atmak hiçbir şeyi değiştirmez.”

Merakla baktım teyzeme. “Ülke dışına çıkmamız yasak. Ne yapacaksın?”

“Uzun bir süreç olacağını söylediler. Sonuçta benim de İsviçre'de bir hayatım, işim ve kızım var.” Eşinden yıllar önce ayrılmıştı. “Bu yüzden ben İsviçre’den takip edileceğim. Benim de İsviçre dışına çıkmam yasak. Üç gün içinde dönmem gerekiyor. En yakın uçak bileti ne zamana varsa onu alacağım.”

“Şimdi nerede kalacaksın?”

Omuz silkti. “Bir otel bulurum herhalde.”

Başımı iki yana salladım. “Bizim evde kal.”

“Zahmet olmasın size?”

Başımı iki yana salladım. Olmazdı çünkü evde anılardan beni uzak tutacak şeylere ihtiyacım olacaktı, biliyordum. “Olmaz.”

Teyzem dönüp bizimkilere baktı. Ellerini beline koyup baştan aşağıya süzdü hepsini. İşaret parmağını Bade’ye doğrulttu. “Seni tanıyorum.” Ozan’a çevirdi. “Seni de tanıyorum.” Dönüp bana baktı. “Ömer nerede? Yağmur gelirken onu sormamı rica etti.” Ozan gözlerini devirdi. “O uzun mesele teyzecim. Sen kızına Ömer evli ve üç çocuklu de.”

Teyzem anlamayarak önüne döndüğünde Yusuf abiye baktı. “Sen kimsin?”

Yusuf güvenmediğini belli edercesine baştan aşağıya süzdü teyzemi. “Yusuf. Nuriye sultanın sağ kolu gibi bir şeydim.”

“Memnun oldum. Ben de Nuriye sultanınızın kızı gibi bir şeydim.” Dönüp bana bakarak gülümsedi. “Neden hepinizin sultan dediğini çözebilmiş değilim.” Rüzgar’a baktı “Sen kimsin delikanlı?”

“Mert Rüzgar. Aden’in arkadaşıyım.”

Teyzem göz ucuyla bana bakıp güldü. “Arkadaşı.”

Anormal bir şey söylüyormuş gibi baktım teyzeme. “Evet teyze. Arkadaşım.”

Babam ne zaman hastaneye gitmişti bilmiyordum fakat çıkıp yanıma gelirken görebilmiştim onu.“Baba?” Ona baktım dikkatlice. Bir günde beş yıl yaşlanmış gibiydi. “İyi misin?”

Başıyla beni onayladı. “Hastaneye gidip imzanı at. Polisler telefonununu incelemiş, onu da imza attıktan sonra al. Gidelim. Görkem ile konuştum. Gidebileceğini söyledi.”

Başımla onu onaylayıp Bade ile hastaneye ilerlerken arkamdan Yusuf abinin babama ifadesinin nasıl geçtiğini sorduğunu duymuştum. Hastaneye imza verip telefonumu aldım ve Bade ile çıktık dışarı. İkimizde konuşmuyorduk çünkü artık gücümüz kalmamıştı. Gencecik yaşımızda öyle şeyler yaşamıştık ki konuşmaya dahi mecalimiz kalmamıştı. Konuşmak sanki bir şeyleri düzeltmek yerine daha çok batıracak gibiydi.

Hastaneden çıkarken Ömer’in bana seslendiğini duydum. “Aden!” Nefes nefese geldi yanımıza.

“Efendim?”

“Gidiyor musun?”

“Evet.”

“Nasıl hissediyorsun?”

”İyi.”

”Gerçek Aden nasıl hissediyor?”

Kaşlarım çatılırken gök gürlemesine benzer bir ses duydum. Pardon, babamın bağırmasıymış. “Sana kızımdan uzak duracaksın demedim mi?”

Ömer rahatça ellerini önünde bağladı. “Neden? Tek sizin uzak durmanız yetmiyor mu? Biraz daha mı yalnız kalsın istiyorsunuz Ali amcacığım?”

“Benim kızımın senin abiliğine ihtiyacı yok. Hangi yüzle konuşabiliyorsun sen hala?”

Ömer kıkırdadı. “Kusura bakmayın hangi yüz deyince bir komik geldi. Siz hangi yüzle kızınıza yaşattığınız onca şeyden sonra özür dahi dilemiyorsunuz? Hani şu geceler boyu hakaret edip, yok sayıp, tokat attığınız ve evden kaçıp bana, abisine sığınmasına neden olduğunuz zamanlardan bahsediyorum.”

“Senin benden az kalır bir yanın varmış gibi konuşman oldukça komik. Sen değil miydin kızımı-”

“Yeter!” Diyerek Bade girdi araya. İkisinin de ağızlarını açıp her çıkardıkları kelime de biraz daha yok olmak istiyordum. Babam bunca yıl yüzüme bakmadıktan sonra ne hakla savunuyordu beni? Ömer? Ömer üzerimdeki hangi hakkıyla bana böyle samimi davranabiliyordu? “Kız ne halde sizin yaptığına bakın. Destek olmanız gerekirken geçmişini hatırlatıp daha da üzüyorsunuz.” Yanlarından ayrılırken bade koluma girip diğer eliyle saçlarımı okşadı. “Sen onlara bakma. Herkes acıdan ne yapacağını şaşırdı.” Derin bir nefes verdim sadece. En çok da ben Bade. En çok da ben şaşırmıştım.

Bizi bekleyen taksiye doğru yürürken Rüzgar yanıma geldi. “Gidiyor musun?”

Başımla onayladım onu. O lanet olası sakinleştirici etkisini hala yitirmemişti. “Gerçekten nasıl hissediyorsun küçük kelebek?”

Dudak büktüm. “Duygularımı almışlar gibi.”

“İstersen daha eşyaları dizilmemiş evimizin yerine yatıp gece kendini kötü hissedersen gelebilirim.”

Ufak bir gülümseme dudaklarımda hayat bulurken başımı iki yana salladım. “Sakinleştiricinin etkisi gece de devam edecek gibi.”

Rüzgar endişeyle bakıyordu bana. Neredeydi bana bulaşan gıcık çocuk? “Umarım. Kendini kötü dahi hissedersen beni çaldırman yeterli. Beş dakikaya yanında bulursun.”

Kaşlarım merakla havaya kalktı. “O nasıl olacak?”

Yaklaşıp fısıldadı. “Abimin arabasını çalarım.”

Babam yanımıza geldiğinde kıskançlıkla baktı Rüzgar’a ve ben bunu gördüm. Ne oluyordu ona? “Eve gidebiliriz kızım.”

Yüzüne bakmadan cevap verdim. “Taksiyle giderim.”

“Saçmalama lütfen.” Göz ucuyla ona baktığımda boğazını temizledi. “Arkadaşların boşuna taksi beklemesin. Onlar bunla gitsin, sen de benimle gel.”

“Ve teyzem.”

“O da mı-”

“Evet.”

“Tamam o zaman.”

Bade kolumu daha sıkı tuttu. ”Ve ben de. Aden’i asla bırakmam.” Ozan yanımıza geldi. “Ben de.”

Babam gözlerini kısarak baktı Ozan’a. “Sen hayatta olmazsın.” Badeye baktı. “Çok geç oldu kızım. Ailen de telaşlanmaya başlar. Yarın sabah gelirsiniz. Hepiniz harap oldunuz zaten.”

Bade ısrar edecekken kolunu dikkatini çekmek için hafifçe sıktım. “Babam haklı Bade. Yarın sabah görüşürüz.”

Elini elimin üzerine koydu. “Üstesinden gelebilir misin?”

Omuz silktim. “Duygularım yok olmuş gibi. Yani, evet.” Gerçekten de öyleydi. Sanki duygularım beni zehirliyormuş da almışlardı. Yusuf abi ile de vedalaşıp babamın arabasına, ön koltuğa oturup başımı cama yasladım. Teyzem de arka koltuğa oturduğunda babam arabayı çalıştırıp yavaşça uzaklaştı hastaneden.

Yolu izlerken aklıma gelen şey ile şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Beni saçma sapan şeylere etiketleyen o hesap. Telefonumu kurcaladılarsa onu engellediğimi de görmüş olmalıydılar. Instagramın engellenenler kısmına girdiğimde onun olmadığını gördüm. Adını yazdım ama hesap hiç var olmamış gibiydi. Görmüştüm ama. Hesap vardı. Kapatmış olmalıydı.

Kısa bir araba yolculuğundan sonra eve geldiğimizde dikkatimizi çeken şey evin ışıklarının açık olmasıydı. Polisler açık bırakmış olmalıydı. Arabadan inip kapıya doğru yürürken teyzem durmamız için elini kaldırdı. Evden ses mi geliyordu? “Durun. Tıkırtı sesleri duydum. Polisler saatler önce terk etti burayı. Eve birini bekliyor musunuz?”

Babam da ben de başımızı iki yana salladık. Bu saatte evdem kim olabilirdi ki? Babam önüme geçip beni arkasına alırken korkmaya başlamıştım. Korkuyla yutkundum. “Baba. Katil, olay yerine geri gelmemiştir dimi?”

Sadece yutkundu, verecek bir cevabı yoktu.


Loading...
0%