
Marco odanın kapısını yavaşça kapattı. Yavaşça Naypa'ya doğru döndü. Naypa ellerini gözlerine götürmüş, gözlerini siliyor ve ayılmaya çalışıyordu. Naypa'nın yanına yaklaşıp:
· "Hey evlat, nasılsın?"
· "Ah, iyiyim. Ama ben neredeyim? Burası da neresi?"
· "İyi olmana sevindim."
· "Siz... lo... lordum, bu siz misiniz? Ne oluyor?"
· "Sakin ol evlat. Yanına oturabilir miyim?"
· "E... elbette lordum."
· "İsmin Naypa mı?"
· "Evet lordum, Naypa Hokoyoshi."
· "Demek adın bu."
· "Siz nereden öğrendiniz? Ve ben neredeyim?"
· "Ah, biraz uzun konular ama güvenli bir yerdesin. Şu an benim odamdasın Naypa."
· "Ne, gerçekten mi? Sizi görmek bile benim için onurken nasıl buraya geldim ben... ben...?"
· "Naypa."
· "Ef... efendim lordum?"
· "En son hatırladığın şey nedir, söyleyebilir misin kendini yormadan?"
· "Lordum, ben en son annem ve ablamla doğum günümü kutluyorduk ve sonra..."
· "Evet?"
· "Sonra hatırlayamıyorum, sonrasında kendimi burada buldum. Lordum, annem ve ablam nerede?"
· "..."
· "Lordum?"
· "Evlat, onlar şu an güvende bir yerdeler. Naypa, sen uzun süredir uyuyorsun. İstersen biraz yemek ye, kendine gel, sonra konuşalım olur mu?"
· "Peki lordum."
· "Sena, bakar mısın?"
· "Buyrun lordum."
· (Sessizce) "Sena, çocuk uyandı. Ona sakın hiçbir şeyden bahsetme, sadece yemek ver ve her şeyin iyi olduğunu söyle, tamam mı?"
· "Tabii lordum."
Marco odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Marco endişeliydi. Ne diyebileceğini bilmiyordu. Malikanenin bahçesine çıkıp oturdu. Hava güneşliydi. Çimenlere oturup ellerini başının arasına aldı. Ne yapacağını düşünüyordu. Ve omzunda bir el hissetti. Marco aniden kafasını elin olduğu yere çevirdi:
· "Ah Seva, sen miydin?"
· "Beni hissetmemen mucize, manam bitti diye mi acaba, haha."
· "Ah, hiç sorma Seva, ne yapacağım ben şimdi?"
· "Ne oldu Marco, uzun zamandır seni böyle görmedim."
· "Seva, çocuk uyandı ve..."
· "Ah, ne güzel haber işte, neden böylesin?"
· "Seva, çocuğun annesi ve ablası var sadece. Ve ikisi de öldü. Ama çocuk onların öldüğünü hatırlamıyor. En son hatırladığı şey, onlarla olan güzel anısı. Ben ona ne diyeceğim Seva? Acaba onu o zaman öldür..."
· "Marco. Bak Marco, bu senin kararın ve kararına saygı duy. En azından kendine saygı duy. Bu senin kararın Marco. Onu öldürmemeyi sen seçtin . Herkes senin kararına saygı duygu ve bu kararından pişmanlık duyma . Artık oldu ve bitti . Geçmişi değiştiremezsin, onca büyün de olsa geçmiş yaşandı ve bitti. Değiştireceğin tek şey gelecektir. Marco, her zaman yanındayım. Ve tüm lordlar da aynı şekilde."
· "Teşekkürler Seva."
· "Rica ederim Marco ama artık kendini toparla. Uzun zamandır seni böyle görmedim. En son lord olduğun zaman moralin bozuktu. Ama bu kadar yıprandığını ilk defa görüyorum."
· "Hahaha. Güçlü de olsam insanım ben de sonuçta. Belki elf olsam böyle olmazdım, hahahah."
· "Hahhaaha. Kendine gel bakalım Marco."
· "O çocuğu ben de az çok anlayabiliyorum. Ben de annemi küçük yaşta kaybettim ama benimki hastalıktan ölmüştü. Ama Seva, o çocuğun annesi..."
· "O kadar kötü mü?"
· "Taciz ve ölüm."
· "... tüylerim ürperdi."
· "Maalesef, keşke böyle bir şey yaşanmasaydı. Böyle şeyleri kendime yüklüyorum. Babam olsa ne yapardı diye düşünüyorum ama aklıma hiçbir şey gelmiyor."
· "Baban olsa değil de Marco, sen olsan ne yapardın diye düşün biraz bakalım."
· "Çok zor desene. Bugün bitmeden o çocuğa bir cevap borçluyum. Seva, acaba annesini diriltebilir misin?"
· "Maalesef Marco, üzgünüm. Onu yapabilmem için iki şart var. Tüm manam dolu olmalı ve tüm manamı neredeyse hepsini diriltmek için harcamalıyım. İkinci şart ise ölümünden en fazla bir saati geçmemeli. Bir saat içinde yaparsam dirilebilir."
· "Anlıyorum. Ne diyeceğim ki ben çocuğa? 'Annen ve ablan öldü ve sen de tüm herkesi öldürdün' filan mı diyeceğim?"
· "Dur bakalım, bir düşünelim, sakin ol."
O sırada haberler: "Sınır bölgesinde kesinleşen sayılar belli oldu: ölü sayısı 150.228, yaralı sayısı 20.220 kişi. Yaralılardan kaç tanesi hayatta kalabildiği henüz pek bilgimiz yok. Olay yeri ile ilgili bilgiler ise şu şekilde: 4 Elementler Takımı'nın liderliği ile çoğu şey daha da kolay hale geldi. Buradan Anha Hanım'a teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bölgede bolca avcı mevcut. Bölge içinde iki tane C seviye geçit açıldı, çoğu avcı hiçbir kâr gütmeden zindanları temizlediler ve temizlenen zindanlardaki mana taşlarını direkt bölge için yardıma sundular. Ve çoğu lorddan gelen yardımlar sayesinde hayatta kalan kişiler hastane sonrası güvenli bölgelerde, toprak büyücüleri yaptığı geçici sığınaklarda kalıyorlar." şeklinde sunucunun sunduğu haberler böyleydi.
· " 150bin kişinin katiline ablalık yapmak."
· "Serap, Lord'umuz bir isteği."
· "Hank'ın katiline ablalık yapmak."
· "Serap, lütfen."
· "Aklım almıyor Anha, ne yapabilirim ki?"
· "İnan ben de öyleyim ama ilk defa birisini bu kadar koruduğunu gördüm. O çocuk ile akraba olabilir mi dersin?"
· "Olabilir mi acaba? O da güçlü sonuçta."
· "Kızlar, yeter. Bence kafanızı dağıtın, Lord'un bir bildiği vardır illa ki. Sadece kabullenin."
· "Sen sus Taro , önce seni de gördük."
· "..."
· "Neyse arkadaşlar, işe devam edelim. Yemekten sonra hala çok iş var."
· "Taro, sana sormayı unuttum. O evin içinde ne vardı? Ne vardı da içeriye bizi sokmadı Lord?"
· "Anlattı ya Lord."
· "Ama içeri girmemiz hala yasak."
· "Bana da yasak."
· "Olsun ama içeriye sen girdin."
· "Sadece Lord'un anlattıkları vardı. Ben cesetleri gömdüm, bir tanesini de yaktım, o kadar."
· "Yakmak da biraz canice be."
· "Lord'un emriydi, yok et bana dedi."
· "..."
· "Neyse, hadi kalkalım."
Anha sofradan kalktı ve işinin başına döndü. Anha, hem gelen yardım arabaları ve dağıtımla ilgileniyordu, ayrıca tüm yapılacak işleri yönlendiriyordu. Taro, sığınak yaparak sığınakların içini dolduruyordu. Yıkımdan sonra oval bir şekilde dümdüz olan o arsa tekrar düzeltildi ve evler yeniden inşa ediliyordu. O sırada Serap ise yemek hazırlamaları ile ilgileniyordu. Şehrin neredeyse yarısı düzeltilmişti. Avcı ve toprak büyücülerin yardımı ile yıkılan yerler düzeltilmişti. Yok olan yerlerde şehir inşaatına başlanmıştı. Ama 1. Bölge'de olan harabe, küçük olsa da sanki büyük bir deprem olmuş gibiydi. O bölge hala temizleniyor, yıkılan yerler tek tek büyücüler tarafından toparlanıyordu. Yıkılan evlerin altından hala cesetler çıkıyordu. Şu ana kadar bilinen ölü sayısı 250 bini geçmişti; bu ölü sayısı sadece sınır bölgesi nüfusu içindi. Yıkımın olduğu bölgeler şehrin en işlek noktalarıydı ve çokça ziyaretçisi olan bir bölgeydi. Şehirde ölen sadece 200 bin kişi insandı. Diğer ırklardan ölenlerin sayısı şu an için 50 bin idi. Artık çevre düzenlemeleri yapılıyordu. Şehir yeniden inşa ediliyordu. Yetim kalan çocuklar, evladını kaybeden anneler ve babalar, sakat kalan çocuklar ve yetişkinler... Artık Anha'nın psikolojisi bu durumu kaldıramıyordu. Ancak dayanması da gerekiyordu. Diğerleri de Anha kadar kötü durumdaydı. Hepsinin canı o kadar fazla yanıyordu ki... Bunca olay karşısında üç kişinin kafasından tek soru geçiyordu: "Neden Lord'um?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 127 Okunma |
48 Oy |
0 Takip |
14 Bölümlü Kitap |