
Lord Marco gördükleri karşısında şok olmuştu . .
Yerde kafası parçalanmış bir adam, kafası kanamış küçük bir kız ve yatakta çıplak bir şekilde öldürülmüş kadın vardı. Etraf çok dağınık değildi. Masada bir doğum günü pastası ve üzerinde "Doğum günün kutlu olsun Naypa" yazılı bir kağıt vardı. Marco, arkasındaki kafası parçalanmış adama baktı, sonrasında adamın cesedinin üzerinde bir sehpa vardı, üzerinde doğum günü hediyesi. Marco onu eline aldı ve hediyeyi merakla açtı. Hediyenin içinde bir ayıcık çıktı, hemen ardından yere bir kağıt düştü. Marco, yerdeki kağıda yavaşça eğildi ve aldı. Kağıt ikiye katlanmış bir şekildeydi. Kağıdı açtı ve okumaya başladı: "On birinci yaş günün kutlu olsun, her zaman yanında olan ve her zaman seni seven biricik ablan. İyi ki doğdun Naypa. Seni çok seviyorum." Marco, yerdeki kişinin Naypa olmadığını, odasındaki kişinin Naypa olduğunu anladı. Burada ne oldu ne bitti anlamak istemiyordu. Ama odadaki kadını görünce her şeyi az çok tahmin edebiliyordu. Marco:
· "Tiksiniyorum bu insanlardan, her türlü cezayı veriyorum yine de manasız insanlara saldırıyorlar. Hey Taro, duyabiliyor musun beni?"
· "Efendim, duyuyorum."
· "Taro, üç bölgenin sınırına doğru gel, orada bir ev göreceksin, oradayım."
· "Tamam efendim."
Marco, koltuğa oturup kafasını ellerinin arasına alıp kara kara düşünüyordu. O sırada Taro:
· "Anha, ben gidiyorum."
· "Nereye Taro?"
· "Lordumuz çağırdı."
· "Peki."
Taro havalandı ve Lord'un yanına doğru gitmeye başladı. Havada süzülürken etrafı izliyordu. Taro, böyle bir yıkımın neyin sebep verdiğini anlamıyordu. Nasıl bir şey böyle bir şey yapabilirdi? Ne zindan kırılması ne başka bir şey, nükleer bomba atılsa ancak bu kadar zarar verebilirdi. Her yer yok olmuştu. Koca arsada kocaman bir göçük oluşmuştu. Taro devam ettikçe harabenin sonunda başka bir harabeyle daha karşılaştı. Burası daha kötüydü. En azından koca yer yok olmuştu ama burası her yer yıkılmıştı. Birçok ağlama sesi, birçok çığlık vardı. Taro, telepati ile Anha'ya:
· "Anha, Lord'un yanına gidiyorum ama burada bir harabe daha var. Burası daha da kötü."
· "Ne taraf orası?"
· "Batı tarafına doğru gelirsen görürsün. Orası kadar büyük olmasa da burada her şey yok olmuş değil. İnsanlar acı çekiyor, buraya daha çok yardım lazım Anha."
· "Hemen herkesi yönlendiriyorum."
Taro yoluna devam ederken evi gördü. O yıkıntıların içinde etrafı yok olmuş ama o ev sapasağlam ayaktaydı. Etrafında kocaman "Girilmez" yazıları mevcuttu. Taro süzülerek aşağıya indi. Evin kapısına doğru yaklaştı, kapı açıktı, içeriye doğru adım atıp "Lordum" diye seslendi. Marco ayaklanıp:
· "Hoş geldin Taro ama bu manzaraya pek hoş gelmedin sanırım."
· "Anlamadım lordum, ne manzarası?"
Taro, yerdeki cesetleri görünce nutku tutuldu:
· "Lordum, bunu yapan o canavar mı?"
· "Sanırım değil Taro. Aslında o canavar bu evde doğdu. Buradakiler canavarın doğuşuna şahitlik etmiş kişiler."
· "Anlamıyorum lordum, ne demek istiyorsunuz?"
· "Taro, odaya bak ve doğum günü pastasına bak."
· "Hala anlamıyorum lordum."
· "Taro, o canavar değil bir insandı."
· (Marco paltosunu çıkararak) "Taro, o canavar dediğin şey 11 yaşındaki bir çocuk. Sadece 11 yaşında ve şuna bak, kolumun yarısı yok."
· "Na... nasıl efendim, bu nasıl olabilir? Siz çoğu insanın gözünde tanrısınız, yenilmezsiniz ve siz..."
· "Taro, ben bir insanım. Her ne kadar güçlü olsam da ben bir insanım. Ama o çocuğun insan olduğundan şüpheliyim. Hayatımda ilk defa bu kadar korktum sanırım. Taro, bu akşam hepiniz malikanenin kapısında bekleyin."
· "Tamam efendim. Efendim, o canavarı biz yarattık yani öyle mi?"
· "Tam anlamıyla öyle Taro."
· "İki kadın da normal insanlar ama bu kafası parçalanmış bir avcı."
· "Akşam her şeyi açıklayacağım Taro, herkese haber ver."
· "Tamam efendim. Beni neden çağırmıştınız efendim?"
· "Ha, unutuverdim. Taro, buradaki cesetleri güzelce göm ve temizle, şu kafası kopan pisliği yok et."
· "Tamamdır lordum, buralar bende."
· "Taro, o kadınları güzelce göm ve güzel bir mezarlık yap."
· "Peki lordum."
· "Ben gidiyorum malikaneye, eğer bir şey olursa bana haber et, hele ki bu evde olursa direkt beni bul ve kimseyi de bu eve alma, diğer Anha dahil."
· "Tamamdır lordum."
Marco evden çıktı ve uçtu. Anha'nın yanına giderken etrafı izliyordu, koca şehir yok olmuştu. Birçok arama ekibi ve yardım ekibi diğer yıkıma doğru gidiyordu. Marco, Anha'nın yanına vardı. Anha, şehir nüfusunun ne kadar öldüğünü anlamaya çalışıyor ve hayatta kalanlara yardım ediyordu. Koca yıkımın etrafına birçok kamp çadırı koyulmuştu. Birçok avcı oradaydı. Marco, Anha'nın meşgul olduğunu görünce pek yanına yanaşmadı. Serap'ı gördü, o da insanlara yardım ediyordu. Marco, malikaneye dönmeye karar verdi. Tekrar havalanarak malikaneye yol aldı. Marco malikanesine varmıştı. Odasına giriş yaptığında Naypa hala yatıyordu. Hizmetçi oradaydı:
· "Hoş geldiniz lordum."
· "Hoş buldum. Ny ee çocuk nasıl, iyi mi?"
· "Yok efendim, hala aynı."
· "Peki Sena, işi yoksa beni yalnız bırakabilir misin?"
· "Tabii efendim, hemen çıkıyorum."
Marco, Naypa'nın yanına gitti ve yatağının köşesine oturdu. Elini Naypa'nın başına koydu ve mana akışını anlamaya, vücudunda ne olduğuna bakmaya çalıştı. Gözlerini kapattı ve tüm odağını Naypa'ya verdi. Naypa'nın mana akışının zayıf olduğunu, sanki tüm manasını kullanıyor gibiydi ve bir şey fark etti: Naypa'nın mana merkezinde farklı bir şey vardı. Tüm manasını yutan bir şey. Anlamıyordu. Mana merkezi kalbin altında, tam karın boşluğunun olduğu yerdeydi. Marco, elini kafasından çekti ve Naypa'nın mana merkezi olan karnına koydu. Orada ne olduğunu anlamak için gözlerini kapattığında kolundan Naypa tuttu. Marco o an gözlerini açıp Naypa'ya baktı. Naypa sanki acı çekiyormuş gibiydi. Marco elini oradan çekince Naypa kolunu tutmayı bıraktı ve normal haline döndü. Marco hayatında ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. Naypa uyanana kadar beklemekten başka yapacak bir şeyi kalmadı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 127 Okunma |
48 Oy |
0 Takip |
14 Bölümlü Kitap |