Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm - 2

@mrs.angell8

Holofiranı dönüş başka şekilde olsaydı 1:

Ticaret için pazara gelen Bizans Prensesine pazarını gezdiren Saddet hatun pek bir kibirle anlatıyordu her yeri. Bizans ile ticaret etmek demek daha da güçlenmek demekti bu topraklarda ve Saddet hatun bunu çok iyi biliyordu. Pazarın sonlarına doğru gelirken ilerde ki tezgahta işini eden Malhun hatunu görünce yine keyfi kaçmıştı. Pazarın en kenar yerini versede onlara yine de kilimleri pek dikkat çekerdi. Ama bu onları kötülemek için bir engel değildi onun için. Hemen yanında ciddiyetle etrafını inceleyen Prensese döndü.

- Hele şu kilimlere bakasın Prenses Holofira. Neyine güvenerek bunları satmaya kalkışırlar anlamazım. Birde Pazarda iyi yer vermedik deyu bize gücenirler.

- Kimlerden bahsediyorsunuz Saadet hatun?

Kafasıyla iki adım ötesinde tezgahtaki kilimler ile uğraşan Malhun hatunu gösterdi Saadet hatun. Malhun hatunun arkası dönük olduğu için kim olduğunu bilemeyen Holofira sadece kilimleri inceliyordu. kilimler ona geçmişinden bir parçaymış gibi sergileniyordu tezgahlarda. Yüzün de buruk bir gülümseme ile baktı onlara. Bir süre durduktan sonra ikisi ve ardındaki Gonca hatun ile tezgahın yanına doğru ilerlediler.

- Kayı obasının yere göğe sığdıramadığınız kilimler bunlar mıdır Malhun hatun?

Holofira hem arkası dönük hatunun adını hem de obanın adını işitince yüzünde güller açtı hemencecik. Malhun hatun Saadet hatuna odaklandığı için yanında ki diğer yabancı hatuna fazla incelememişti.

- Cümle cihan bilir ki Kayının kilimleri başka kimselerin kilimlerine benzemez Saadet hatun. Namını işitmedik yurt bırakmamıştır evvellah.

- Herhal sınır bizim topraklardır ha Malhun hatun? biz heç böyle şeyler işitmemişsizdir. Eminim ki Kostantina dan gelen misfarimizde işitmemiştir.

iİki hatunda aynı aynda kafasını tezgahların üstündeki kilimleri inceleyen Holofiraya döndüler. Üzerindeki bakışları hisseden Holofira, kilimleri incelesede konunya hakimdi. Ardındaki iki askere işaret edip incelediği kilimi açmasını istedi. Ardında ki iki asker kilimi bütün hatunların göreceği şekilde açtılar. Açılan kilimin üstünde hayranlıkla inceleyerek ellerini gezdirdi Halofira.

Halofiranın ne yaptığını uzaktan izleyen ve kendilerinden son derece emin bir şekilde bekleyen iki hatun vardı. Holofira kendisinden bir cevap bekleyen hatunları fazla bekletmeden aklından geçen düşünceyi dile getirdi.

- Tıpkı çocukluğumda hatırladığım gibi. Kayı hatunlarının maheretli ellerinden çıkmış muazzam bir kilim.

- Daha evvel gördün mü sen bu Kayı obasının kilimlerinden kızım?

- Görmekle kalmadım ben de denemiştim lakin onlar kadar becerikli değildim. Hem Malhun hatunun dediği gibi kayının kilimleri pek meşhurdur. Konstantini de bile tüccarların dilindedir.

- Daha evvelinden tanış oldunuz yani Kayı obasıyla?

Holofira gülümseyerek hatunlara döndü.

- Bugün burdaysam onların sayesindedir.

Bakışlarını ilgiyle ona bakan Malhun Hatuna çevirdi. Malhun hatun anımsar gibiydi kim olduğunu ama çıkartamazdı.

- Yıllar evvel Osman bey, beni hiç istemediğim bir evliliğin eşiğinden kurtarırken, Kayı obası bana sahip çıktı. Selcan Hatun'un dilinden nashihatlar hala aklımdadır. Onlara çok şey borçluyum ne etsem de onların hakkını ödeyemem.

- Holofira?

- Benim Malhun hatun.

- Kızım, hoşgelmişsin.

Holofira, Saadet hatunun yanından geçip Malhun hatunun yanına gidip ona sarıldı. Malhun, kendi kızı gibi karşılık verdi Holofiraya. Ayrıldıkan sonra onların adeti olanı etmek için Mahun hatunun elerine uzanarak öpüp alına koydu Holofra. Bu hareketle daha bir mutlu oldu Malhun. Yıllardır görmediği kız ne onu ne obayı ne de örf ve adetlerini unutmamıştı.

- Hoş buldum Malhun hatun. Sizi tekrar gördüğüme o kadar sevindim ki.

- Diyesin kızım senin buralarda ne işin vardır? Başın dertte değildir değil?

- Yok Malhun hatun iyim sadece teyzem adına ticaret yapmaya geldim.

- Hele haline bak ne de güzel bir hatun olmuşsun, Maşallah.

Saadet hatun hiç hoşnut olmamıştı bu ikilin daha öncesine tanışık olma durumundan. Holofirayı ilk gördüğü andan beri kendi oğluna gelin almak ve güçlerine güç katmak isterdi prenses üstünden. Anasının yanında duran Gonca olan biteni sessiz bir şekilde izlerdi. Anasının eğer bunca vakit yanlış tanımadıysa kafasında Holofira ile ilgili bir çok plan yapmış ama Malhun hatun sayesinde bozulmuştu. Bir gün yaptıkları yüzünden bir şey olmasından korkardı ama ne etse boştu. Gözlerini bir anlığına anasından çekip pazarın girişine çevirdiğinde Medreseli ile göz göze gelmişti. Birkaç saniye birbirlerine bakeriken Alaeddin atından inip onlarına yanına gelirdi.

- Ne vakite daha burdasın kızım? Seni saray da ağarlamak isterim. Herkes seni pek özlemiştir.

- Bende sizi çok özledim. Daha uzunca vakit buralardayım. Eğer Saadet hatun ile anlaşırsak uç pazarında bir de ben tezgah açmak isterim.

- Bunu bu akşam otağda konuşuruz Prenses Holofira.

- Beni bağışlayın Saadet hatun lakin eğer Malhun Hatun da müsade görürse evvela saraya gitmek isterim.

- Müsade ne demek kızım? Sarayın kapıları her zaman sana açıktır. Ha Alaeddin de geldi.

- Malhun ana?

Yanlarına gelen Alaeddin, Malhun anasının yamacında ki hatunu tanır gibi incelerdi lakin çıkartamazdı. Hatunun kim olduğunu öğrenme isteği ve merakı anasına döndü.

- Oğul bak hele kim geldi. Holofira.

-Holofira?

Holofira en son yıllar evvel gördüğü dostuna mutlulukla gülerek bakıyordu. Dostu Alaeddin de hatunun kim olduğunu öğrendiği vakit aynı şekilde ona karşılık verirdi. Yıllardır birbirini görmeyen iki dost sıcak kanlıkla bakarlarken onları uzaktan izleyen Gonca hatun bu duruma nedenini bilmediği bir sebeple sinirleniyordu.

- Hoş gelmişsin! Seni gördüğüme pek sevindim. De hele nasılsın, ne ararsı burada.

- Hoşgeldim Alaeddin, ben çok sevindim sizleri gördüğüme. Ticaret için geldim.

- Demek o küçük prenses artık tüccar oldu ha?

- Ben hala prensesim Alaeddin bey, sadece maharetlerime bir yenisi eklerim o kadar.

İkiside gülerler. Ortam da yalnız o ikis kalmıştır. Malhun tezgahtaki diğer hatunlara gideceği için etmeleri gerekenleri derken Saddet hatun ve Gonca yanlarından ayrılmışlardı. Anasından bir kaç adım sonra ayrılan Gonca uzaktan hala konuşan Holofira ve Alaeddin beyi izlerdi.

- Ağabeyim Orhan seni görünce pek bir mutlu olacaktır. Uzun vakkit oldu görmeyeli birbirimizi.

- Teyzemin yanına gidince buralardan uzak kaldım. Orhan, o nasıl?

- Eyidir lakin imdi seni gören de daha da eyi olacaktır.

- Hayde evlatlar gidelim... yolumuz uzundur.

İkisi Malhun'u onaylayıp atlarına doğru ilerlediler. Alaeddin gitmeden evvel ardına dönüp onları izleyen Goncaya baktı. O ona bakarken pusulayı ona iletmesi için verdiği Cerkutay'ı yanın da görünce önüne dönüp atına bindi. Onlar alpler ve bizans askerleri ile Uç pazardan ayrıldı.

Gonca Alaeddin giderken yanına gelen Cerkutaya döndü. Dizinin birini yere vererek onla aynı boya geldiğinde Cerkutay ona bir pusula verip hemen diğer çocukların yanına koştu. Gonca kafası karışmış şekilde elindeki pusulaya bir süre baktıktan sonra merak edip açtı.

" Saray da kendine oda aradığını işittim. Lakin niçin benim odayı seçtiğini merak ederim. Yarın ikindi vakti pazarın yol ayrımında beklerim. "

Fatma hemen gidip yetiştirmişti Alaeddin'in odasına girdiğini. Gonca'nın onun dünyasını merak ettiği için odasına gizlice girmiş bakmıştı. Fatma hatuna yakalandığı vakit ne diyeceğini bilememiş saçmalamıştı. İmdi ne edeceğini düşünür dururdu. Gitmese, ardından korktu der, gitse ne diyeceğini bilmezdi. Nerden çıkmıştı ki imdi bu. Birde yetmezmiş gibi bu prenses çıka gelmişti. Neyin samimiyetiydi bu? Çok mu iyi tanırlardı birbirlerini yoksa sevdalı mıydılar birbirlerine? Eğer öyleyse ne diye Medreseli onu çağırırdı. Gonca kafasında durmayan bütün düşüncelerle mücadele etmeye öyle dalmıştı ki yanına gelen yareni Güleceyi duymazdı.

- Gonca sana derim.

- Efendim Gülce.

- Saadet hatun seni otağa çağırır derim.

- Tamam gelirim imdi.

Birde anası vardı. Anası ondan malumat beklerdi ama o ne demesi gerektiğini bilmezdi. Onu imdilik oyalayacak bir şeyler bulması gerekiyordu. Derin bir nefes alıp kendini yatıştırdıktan sonra otağın yolunu tuttu.

🗡🏹🛡⚔️🗡🏹🛡⚔️🗡🏹🛡⚔️

Uzun bir yol sonrası sonunda Yenişehire gelmişlerdi Malhunlar. Sarayın kapıları açıldığıında avluda Konur bey ile talim eden Orhan bir anlığına gözü onlara kaysa da dikkatini dağılmasına izin vermedi. Beklenmedik bir manevrayla Konur ebyin elindeki kılıcı düşürüp kendi kılıcını onun boynuna getirdi. Konur bey karşısındaki kazanan şehzadeye gururla baktı. Bunca zaman ona öğrettikleri yaman gitmemiş güçlü ve yiğit bir bey olduğu görürdü. Orhan kılıcını indirdikten sonra Konur beyle birbirlerini kucakladıktan sonra ikisi de atlarından inmiş onlara doğru gelenlere döndüler. İkisinin gözleri onlardan evvel arkalarında sıraya dizilmiş Bizans askerlerine kaymıştı. Burda ne işleri olduklarını sorgularken anasının yanın da ki yabancı hatunla alakası olduğunu düşündü Orhan. Bir adım öne çıkıp onları bekledi.

Holofira her bir adım da Orhan'a yaklaştığında içindeki heycan büyürdü. Yıllar onu ne çok değiştirmiş ama o, onu her zaman tanırdı. Küçük Orhan beyden bir farkı yoktu şuan ki halinden. Ama anlaşılan o kendisini tanıyamamıştı, belki de unutmuştur diye düşündü. O vakit içine bir kor ateş düştü Holofira'nın.

- Ana?

- Evlat, hele bak yanımda kim vardır?

Orhan hala anlamaz bir şekilde bir anasına bakar bir anasının ardında sırıtarak ona bakan gardaşına bakardı. İkisinden gözlerini çekip yabancı olan hatuna çevirdi. Tanımak için hatunun gözlerine eyice baktığın da kafasında şimşekler çaktı. Gözünün önünden çocukken onunla geçirdikleri zamanlar bir bir geçti. Gerçekten yıllar sonra karşısında dikilen o muydu? Şaşkındı ama en çokta mutluydu. Yıllar sonra tekrar karşısında gördüğü için mutluydu. Orhan yavaş yavaş kendine gelende sarayın kapısı açılmış Bala ve Fatma gelenleri karşılamak için çıkarlardı. Onlar da ne olduğunu anlamadıkları için onların yanına geldiler. Orhan, karşısında ki hatuna ismi ile hitap eden de Bala da şaşırarak ona döndü.

- Holofira?

- Sonun da tanıdın beni ha Orhan bey. O kadar mı değiştim.

- Holofira, kızım sen misin hakikaten.

- Bala hatun,

İki hatun da gülerek birbirlerine sarıldılar. Orhan hala şaşkındı olanlara. Çok değişmişti tekfurun kızı. Alaeddin sessizce ağabeyin ardına geçende onu farketmeyişine güldü. Bacıları Fatma hiç bir şey anlamamış bir şekilde anasının yanına geçmişti. Kimdi bu hatun, herkes tanırdı da bi kendisi mi tanımıazdı.

- Maşallah pek de güzelleşmişsin. Hoşgelmişsin.

- Hoş buldum Bala hatun. Sizleri tekrar gördüğüme o kadar sevindim ki .

- Bizde kızım seni gördüğümüze pek bi sevindik. Hayır ola bir sorun yoktur değil mi?

- Yok Bala hatun, ticaret için uçlara geldim. Tesadüffen de Malhun hatun ile karşılaştık. Ama belli ki bey oğları beni çabuk unutmuşlar, ikisi de beni tanıyamadılar.

- Şaşkınlığımıza veresin Holofira o kadar vakit geçti.

- Alaeddin doğru der. Araya onca vakit girdi görmedik birbirimizi Tekfurun kızı.

Holofira Orhan'ın hitabına gülerek karşılık vermekle yetindi sadece. İkiside birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı sanki bir şey arayıp bulmak için.

Ortamdan ilk kez her şeyden habersiz olan Fatma daha fazla dayanamış sormuştu artık Holofira'nın kim olduğunu.

- Kimdir Holofira? Hepiniz tanırsınız da bir ben tanımam.

- E tabii bunca vakit susmana şaşmak lazım bacım. Eyi dayandı ha ağabey.

- Doğru dersin gardaşım.

- Ana?!

- Sen hatırlamazsın ama Holofira sen küçükken obamıza gelmişti kızım. Bir süre bizimle kalıp teyzesinin yanına gitmişti.

- Ha ağabeyimin meşhur yürek yan...

- E hayde kapıda kaldık ana, Holofira eminim uzun yoldan geldi yorgnundur dinlesin.

- Ağabeyim doğru der. Siz Holofiraya kalacağı odayı gösterin, bacım! sende benle gelesin hayde işimiz vardır.

- Ne? Ne işimiz vardır? Benin niye haberim yoktur.

- Gel hele sen benle öğrenirsin...

Bala ve Malhun evlatların hal ve hareketlerinden bir çıkarım yaptıkları an birbirlerine baktılar. İki hatunda bir şeyler döndüğünün farkındaydı elbet ama gençleri daha da utandırmak istemedikleri için bir şey demediler. Bala ardında duran yareni KIsmet'e Holofiraya kalacağı odaya kadar eşlik etmesini istemişti. İki hatunda akşam için hazırlık etmeye mutfağa geçtiler. Geriye kalan şehzadeler bacılarını ortalarına alıp sarayın avlusunda kuytu bir yerine çektiler. Fatma ne olduğunu anlamayarak ağabeylerine baktı.

- Hayrola ağabey ne işimiz vardır?

- Senin şu çeneni ne etcez ha bacım?

- Niye ne oldu ki? Ne dedim ben imdi?

- Az önce anamların yanında dediklerin neydi öyle bacım ha?

- Ne demişim ki? Olan neyse onu dedim. O kız senin sevdalandığın hatun değil midir?

- Sen bunu nerden bilirsin peki bacım?

Fatma iki ağabeyinin kıskacında kalmıştı. Ne diyecekti; siz bana bir şey anlatmazdınız ben de sizi gizlice dinledim mi diyecekti. Asla öyle bir şey diyemezdi. Bir sağına baktı bir solun baktı kaçmak için. Şehzadeler bacılarının bu kadar kıvranmasını tabii ki de görüyorlar. Orhan bacısının Holofirayı da nerden bildiğini bilirdi. Ona bir şey anlatmadıkları vakit gelip onları gizlice dinlediğini ikisi de çok eyi bilirlerdi de ses etmezlerdi. Amma bacısının bir gün böyle oluk olmadık bir yerde konuşacağını nerden bilecekti.

- Fatma, kaçacak yerin yoktur bilesin bacım. Artık bazı şeyleri itiraf etmenin vakti geldi ha?

- Ne edeyim siz bana heç bir şey anlatmazdınız...

- Ha biz anlatmadık deyu sende bizi gizliden dinlerdin yani bacım.

Fatma iki ağabeyine kaçamak bakışlar attıktan artık kaçacak yerinin olmadığını kalmadığının farkındaydı. Tam kendini savunmak adına ağzını açtığı vakit sarayın kapıları bu sefer Osman beyin geldiğini haber ederek açıldı. Heybetiyle içeri giren Osman bey sarayın havlusunun bir köşesinde evlatlarını görünce kaşlarını çattı. Çünkü iki oğlu biricik kızını köşeye sıkıştırmış gibiydiler. Atından iner inmez yanına koşan kızı da düşüncelerini doğrulamış oldu.

Kurtarıcısı olan babasına kocaman sarılmıştı Fatma. Babasının kollarındayken karşıdan tehdit eder gibi gelen iki ağabeyine alayla bakıyordu. İmdi ikisi de yanmışlardı, bir kere elline düşmüşlerdi. Osman kanatları altındaki evladında olan gülen bakışlarını karşısındaki diğer iki evladına baktı. İkisinin hatta kızının da yüzünde ki ifaden anlaşılacağı üzere orta da bir şeyler dönüyordu.

- Hayırdır? Ne konuşurdunuz avlunun köşesinde?

- Heç bir şey konuşmazdık beyim.

- He ya beyim, öyle havadan sudan.

- Beni köşeye sıkıştırırlardı bey babam.

İki şehzade bey babalarına bir şey belli etmemek için meseleyi kapatmak isteselerde bacıları hemen onları ele vermişti. Osman oğullarının bacılarını köşeye sıkıştırdığını elbet anlamıştı ama asıl merak ettiği neden olduğu?

- Siz ne deyu benim kızımı sıkıştırırdınız?

- Yoktur öyle bir şey beyim, bacımızla öyle hasbihal ederdik. Demi bacım.

- Heçte bile. Sırf senin sevdanı dile getirdim diye çekmediniz siz beni köşeye.

- Fatma! bacım sen ne dediğini işitmez misin heç?

Orhan, Fatma'nın babasının yanında ettiği kelamlar ile canından can gider gibi acı çekiyordu. Onun yanında konuşulacak mevzular değildi bunlar, imdilik. Alaeddin, ağabeyinin böyle zor bir durumda nasıl kurtulacağını merak ederdi.

- Sevdası mı?

- He ya sevdası. Sen de bilirsin kesin beyim. Holofira denilen bir bizans hatunu geldi. Herkes de hatunu tanır.

- Holofira mı? Onun burda ne işi vardır hayrola?

- Bugün Malhun anamla Uç pazarında karşılaştık beyim. Teyzesi adına ticaret etmeye, Yakup beyler ile ticaret anlaşması etmeye gelmiş. Malhun anam da onu saraya davet etti, imdi burdadır.

- Uzun zaman olmuş idi, pek sevindim gelmesine.

Osman bir eli sakalında sevidniğini beli ederek gülmüştü. Holofirayı severdi. Eski vakittler az yardımı dokunmamıştı onlara. Demek onlatı unutmamıştı, buna ayrı bir sevinmişt. Orhan konun unutulmuş olmasına sevinmişti ama hesaba katmayı yine unuttuğu bir bacısı vardı.

- Beyim ne dersin, Bizans hatunu gelin olarak almak ister misin oğluna?

- Bacım! Gayri sussan mı sen.

- Fatma, etme bacım.

🗡🏹🛡⚔️

Loading...
0%