@mrs.angell8
|
Fatma, Atasının ona verdiği bu vazifeyi layığla yerine getirmek için pek tedbirli harket eder, sürekli etrafını kolaçan ederdi. Onlar pazarda kalan mallarını toplarken hiç kimse bir sıkıntı çıkarmamıştı. Zaten kimse sıkıntı çıkaramazdı gayri. Melike hatunun mallarının bir kısmını yakmış hırsını almıştı. Ne Yakup bey ne de Mehmet bey orta da görünmezdi. Sakin bir şekilde ilerleyen kervan da birden önlerini Mehmet bey ve alpleri kesmişti. Eli pusatına giden Fatma karşısından atak gelmeden harket etmek istemedi. O çıkarmayınca alplerde bir şey etmeden ondan işaret beklerdi. İkisi de atında inip orta yerde buluştular. - Ne o Mehmet bey imdi de eşkıya gibi yolumuzu mu kesersiniz? - Ne edersiniz Fatma hatun? Bu kervan de neyin nesidir? Heç bir şey demeden tezgahı toplamış gidersiniz. - Melike hatunun pazarın orta yerinde mallarımızı yakan da böyle çıktı mı sessiniz Mehmet bey diyesin hele? Çekil önümden var git yoluna. - Bak Fatma hatun bizim bu konuda dahlimiz yoktur! Melike hatun kendi kafasına göre iş etmiştir! Pazar bizimdir ve sizin de orda tezgahınız vardır! Gel etmeyesin. - Bu lafları bana değil Atama diyesin Mehmet bey! Melike hatun bizim tezgahımızı yakerken nerdeydiniz o vakit?! Pazar sizindir lakin pazarınızdan bir habersiniz! Nefesini boşa yormayasın gayri bizim sizinle bir ticaretimiz yoktur. Amma merak eyleme biz sizin ettiniğinizi etmeyiz bizim pazarımızda hala bir yeriniz vardır. Atam Osman beyin buyrugudur. Hayde alplar akşam olmadan Söğüte varmamız gerek! Fatma arkasını Mehmet Beye dönüp bir adım atmıştı ki önünden hızla bir ok geçip yanında ki ağaca saplandı. Kendini hemen bir adım geriye çeken Fatma hızla elini kılıca atıp çekmişti. Oku fark eden diğer herkes gibi etrafı kolaçan eden Fatma ve Mehmet moğol nökerlerinin akın akın ortaya çıktıklarını görmüştü. Fatma hemen ardında attın üstünde bekleyen alpine başıyla obaya haber etmesini işaretini vermişti. Gelen nökerlerin sayısı git gide artarken Fatma ve Mehmet birbirlerine bakış atıp üstlerine gelenler ile cenke girmişlerdi. Kayı ve germiyan alpleri azınlık olmasına rağmen iyi idare ediyorlardı. Kayının alpleri hem kervanı hem de Fatma hatunu koruyarak karşılık veriyordu düşmana. Bunu fark eden Fatma kılıcıyla bir nökeri daha öldürürken durup alplere bağırdı. - Alplar önceliğiniz kervandır! Herkes kendine baksın kimseyi çevremede görmeyecem! HAYDE!! Alpler aldıkları buyrguğu istemesede ellerinden geldikçe yapıyorlardı ama belli etmedende Fatma hatunu da koruyordular. Fatma birini daha hallederken arkasında bir hareketlilik fark edip dönecekken Mehmet bey adını haykırarak müdahalede bulundu. - Fatma Hatun! Fatma arkasını döndüğünde hemen dibinde boğazından oluk oluk kan akan nökerle bakışıyordu. Mehmet son anda yetişip Fatmaya ardından saldıracak olan moğol itinin gırtlağını kesmişti. Fatma ilk kez korkmuştu ve gözlerinden okunuyordu. Bunu fark eden Mehmet bir adım daha yaklaşıp Fatmayı inceledi. - Eyi misin? Fatma hala o anın korkusuyla bakardı etrafına. Mehmet Fatma'nın hala şokta olduğunu fark edince ardından gelen diğer nökeri kılıçtan geçirmeden evvel kolunun tutup kendi tarafına çekmişti. Fatma artık kendine geliyordu. Şoktan çıkıp için de olduğu vaziyeti tekrar kavramıştı. Kayı alpleri Fatma'nın halini görselerde nökerler ağır bastıkları için yanına varamazlardı. Mehmet tekrar ona dönüp kontrol ediyordu. - Fatma Hatun? Eyi misin? -Eyim... eyim. Sağolasın. Mehmet'in onu başıyla onaylamasından sonra o da tekrar nökerlere saldırmaya devam ediyordu. Fatma da aynı şekilde üstlerine gelenleri indiriyordu. Kısa bir süre sonrasında ilerden atlıların sesi geliyordu. Fatma'nın gönderdiği haberci yarı yola geldiğinde Gonca hatun ve alplerine denk gelmişti. Haberi alan Gonca hiç vakit kaybetmeden Fatmaya yardıma koşmuştu. Atının üstünden okla iki nökeri öldürdükten sonra attan inip hızla alpler ile cenke girdi. Onun yardımıyla kısa bir süre içinde bütün moğol nökerleri indirlimişti. Cenk anında bir anlık dikkatsizliği sonucun da omuzundan yaralanan Fatma dışında iki beylikten hiç bir kayıp yoktu. Son nökerinde nefesini kesen Mehmet, omzundan yaralanmış Fatma'nın yanına varmıştı. Gonca da onlardan uzak da olsa hızla gelip ağabeyi ve Fatma'nın arasına girdi. Ağabeyine bir bakış attıktan sonra Fatma'nın yaralı omzuna baktı. Kuşağından çıkardığı bezle hemen yarasına baskı yaptı. - Merak etmeyesin Fatmam bir şeyin yoktur, Söğüte varan ağabeyin yarana hemen bakar. - Eyim Gonca. Küçük bir sıyrıktır sade, sağolsun Mehmet bey daha beterinden korudu. - Estafurullah Fatma Hatun, kefereye bırakacak halımız yoktur sizi. - Sağolasınız. Gerisini biz hallederiz. Varın gidin kendi yolunuza. - O nasıl kelamdır bacım? - Gonca hatun, Fatma hatunun kanı pek durmaz tezinden bir şey etmek gerekir. Gülcenin onu uyarısı ağabeyine laf yetiştirmek yerine Fatma'nın yarasına daha dikkatle baktı Gonca. - Bu böyle olmayacak bacım, gelin hele Uç pazara gidelim daha yakındır, Fatma hatunun yarasına tezinden bakılmas gerek. Gonca teredütte kalmıştı, ne edeciğni bilemezdi. Ağabeyi doğru derdi, Fatma'nın yarasına tezinden bakılması gerekti. Aldığı pusat yarası derin değil gibiydi lakin çok kanardı ve kızın canı yanıyordu. Yapcak bir şey yoktu, Osman beye de Alaeddin'e de bunun gerekli izahatını verirdi. Fatmaya baktığın da kendisini ne düşündüğü bildiği için o da onay vermişti. Gonca ağabeyine dönüp kafasını salladı. Arkasında bekleyen kendisi ile gelen alpler ve Fatma'nın yanında olan alplere döndü. Alp başını yanına çağırdı. - Alplerin hepsi kervanla birlikte söğüte gidecek. Kervanın ehemiyeti mühimdir. Sende onlarla gidesin. Birkaç alp bizimle pazara gelsin. - Gonca hatun, Osman beyimle Alaeddin beyim soran de ne deriz? - Ben gerekli izahatı veririm . Siz hayde vakitlice gidin yol uzundur. Gonca'nın lafı üzerine kimse bir diyememiş herkes gideceği yola gitmişti. 🗡🏹🛡⚔️🗡🏹🛡⚔️🗡🏹🛡⚔️ Kısa bir süre de uç pazara gelmişlerdi Goncalar. Çalınan davul seslerinden kimin geldiğini görmek için dışarı çıkan Yaykup bey kızını görende içinde kırgınlıkta olsa mutlu olmuştu. Otağından çıkıp yanlarına varan da arkasından İbrahim bey ile Melike hatunda çıkmışlardı. Gonca atından inip hemen Fatmaya yardıma gitmişti. Yakup bey evlatlarının halini görünce telaşla yanlarına gelip ahvallerini sordu. - Ne olur Mehmet? Bu halınız ne? - Fatma hatun kervanla yoldayken moğol pusu attı babam ama çok şükür kimse de bir şey yoktur. Fatma hatun yaralandı tezinden yarasına bakılması gerekti. - De hayde ne durursunuz şifa çadırına gidesiniz. Geçmiş olsun kızım. Yakup beyi başıyla selamlayan Fatma yarasına rağmen karşısındakilere güçsüz görünmemek için dik dururdu. Gonca, Fatma'nın ne ettiğini fark ettiği vakit daha fazla yorulmasın diye hemen bacılarla şifa çadırına gönderdi. Yakup bey Goncasına dönüp gülümsedi ama aynı şeyi kızından görmemişti. - Sende hoş gelmişsin kızım. Ne deyu yabancı gibi durursun orda hayde otağa geçelim. - Sağolun Yakup bey, burası eyidir. Misafirliğe gelmedik, bacım Fatma'nın yarasına bakılsın tezinden yola revan olmamız icab eder. Hemi buranın gayri yabancısı sayılırım ne de olsa pazarın orta yerinde beni evlattıktan reddettiniz vakit burası bana yabancı oldu. - Sen ne dersin Gonca? - Kelamımı işittiniz Mehmet bey. Ben gayri Kayının hatunuyum. Gülce hazırda bekleyin Fatma ayağa kalkanda gideriz. - Buyruğundur Hatunum. Gonca onların bir daha konuşmasına izin vermden yanlarında ayrıldı. Otağın girişinde kinle bakan Melike hatunu görende o da aynı şekilde karşılık veriğ Şifa çadırına girdi. Şifacı hatunları selamlayıp Fatmanın yanına oturdu. - Fatmam nasılsın? - Eyim Goncam, tasa etmeyesin. Bilirim burda olmaktan huzursuzsun lakin merak etmeyesin yaramı sarıldığın gideriz. - Senin canından öte bir şey yoktur Fatmam, mühim değil. Sade eskiden hanem olan yerde gayrı huzurlu hissetmem. - Heç affetmeyecen mi onları? Gonca bir an durup düşündü. Hayatında aldığı en büyük darbeler en sevdiği, canından kanından olan ailesinden almıştı. Onlar yüzünden şuan da sevdiği adamla edindiği mutluluğa geç kalmıştı. Atasından herkesin içinde tokat yemiş, aşağalanmış, ezilmişti. Elbet bir gün affederdi, belki. Ama o gün bugün değildi. Kafasında dönen düşünceleri silip ondan cevap bekleyen Fatmaya döndü. Sorduğu soruya daha kendi için bir cevap bulmazken ona ne cevap verecekti. Gülümseyip elini sıktı sadece. Hatunlar şifa çadırındayken Yakup bey ve İbrahim bey çardakta oturuyorlardı. Mehmet, atasına sade yolda olan biteni anlatmakla kalmamış Melike hatunun onlar pazarda yok iken ettiklerini de anlatmıştı. Yakup bey işttiklerinden hiç memnun kalmamıştı. Kendi pazarında habersiz yapılan bu iş yanlış zamanda olmuştu. Kayılar ile arasını iyi tutmak zorundaydı artık. Yakup bey yanı başında oturan İbrahim beye döndü. İbrahim bey de elbette kayıları hala sevmezdi lakin hatunun ondan ettiği habersiz işlerden bir türlü doğru dürüst harket edemez sürekli bir engel çıkarırıdı. Ahmed'in gerçek katilinin Ulcay olması geç de olsa ortaya çıkmış olsa da Melike hatun hala sorumlu olarak Alaeddinden ve kayılar olarak görüyordu. Elbette sebebi olarak da Goncayı görürdü. Yerinde rahat durmaz elinden geldiğince de Kayılara zarar vermeye devam ederdi. Yakup beyin attığı bakışlardan ve Mehmet'in imalı laflarıyla da artık onların da pek ardında duracağını inanmazdı İbrahim bey. Bu sebepten sessiz kalmayı seçti. Onlar hala olanlar hakkında istişare ederken birden pazarın kapıları açıldı. Kapı açılanda dört nala sinirli bir şekilde Alaeddin ve alpları girdi. Atının üstünden sanki pazarda birini arar gibi dört bir yanı incelerdi Alaeddin. Sonun da çardağın yanında ayakta dikilmiş ona bakan Mehmet beyi ve atasını görende atından inip hızla onların yanına yürüyordu. Alaeddin'in bu halini gören Gülce hemen şifa çadırına gidip Goncaya durumu haberdar ettmişti. Gonca, Alaeddin'in yanlış bir şey etmesinden korkup çadırdan hızla çıkıp erine karşı geliyordu. Alaeddin, gayri eskisi gibi sakin davranmaz olmuştu. Üstüne atılan iftira, hatunun çektiği acılar ve atasına sürekli engel çıkartanlardan dolayı aklını bir kenara koymuş pusatıyla düşünür olmuştu. Pazarda olanlar ve bacısının başına gelende bardağı taşıran son damlaydı. Alaeddin ve Gonca aynı anda Yakup beyin yanına gelmişlerdi. Alaeddin hemen yanı başında hatunun iyi halde görünce kimseye aldırış etmeden onu kendine çevirip baştan aşağa inceleyip yarası var mı diye kontrol ederdi. - Eyi misin Goncam? - Eyim Alaeddin, merak etmeyesin. İkimizde eyiz. Gonca ve Alaeddin yakın bir zamanda çok güzel bir haber almışlardı. Gonca gebeydi. Kendi haneleri dışında daha bu haberi kimselerle paylaşmamışlardı. Hemen lafı toparlamak istedi Gonca. - Fatmam imdi gelir, yarasını sararlar. Ama merak etmyesin yarası hafiftir. - Nasıl oldu bu Gonca? - Moğol itinin işidir. Pusuya düştük lakin kimseye bir şey olmamıştır. - Hele diyesin Mehmet bey, kimin yüzünden gelir bu işler başımıza ha? Bizi yıkmaka istediğiniz için kefereyle iş tutarsınız sonra da suçu onlara atarsınız? - Eğer kefereyle iş tutaydık bugün bacının canına kurtarmazdım Alaeddin! Mehmet'in son sözü artık Alaeddin'in gözünün dönmesine neden olmuştu. İçinden defalarca sakin olmasını dilesede artık ok yaydan çıkmıştı. Tam Alaeddin ile birbirlerine atılcak iken araya Yakup bey ve Gonca girdi. - Alaeddinim durasın imdi sırası değilidir. - Mehmet! Alaeddin bey! Şifa çadırından çıkan Fatma ortalığın karıştığını gelen bağırtılar sayesinde duymuştu ama hemen bu hale geleceklerini beklemezdi. Ağabeyini bir an evvel burdan çıkartmak gerektiğini bildiği için hızlı adımlarla onun yanına gitti. - Ağabey! Ağabey durasın! Arkasındann bacısının sesini duyan Alaeddin yakasını tuttuğu Mehemet'i bırakıp onun yanına gitti. Yarasının neresinde olduğunu bilemediğinden korkarak yaklaşırdı bacısına. - Bacım diyesin hele eyi misin? canın çok yanar mı? - Merak etme ağabey eyim ben. Hemi şuncacık yara bana ne etsin. - Oy güçlü bacım benim. Neden tedbirsiz davranırsın ha Fatmam? Yolda gelende gördüm, o kadar alp ile mi çıkılır yola ha? Gayrı obadan çıkmak yoktur Fatmam. Anamın dizinin dibinden ayrılmayacan bundan gayri. - Ağabey sakin olasın? Hemi ben büyüdüm kimseler beni obada tutamaz bilesin. Daha dikkatli davranırım sen korkmayasın. - O iş öyle olmuyor bacım. Ben bir canımı daha toprak altına koyamam. Alaeddin'in son sözünü söylerken sesi kısılsada yanı başında duran hatunu da Mehmet beyde işitmişti. Erini bacısına olan düşükünlüğünü gören Gonca'nın kendi içinde bir şeyler tekrar kırılmıştı. Kendi ağabeyinden göremediği sevgiyi görüyordu Alaeddin'in gözlerinde. Alaeddin ailesini hiç aratmıyordu elbet sevgisini fazlasıyla ona hissetiriyordu ama işte hiç bir şey onların yerini tutamıyordu. Yanı başında kendisine kırgın ve öfkeyle bakan kendi bacısına döndü Mehmet. O da bacısını severdi ama ne Alaeddin ne de Orhan gibi bunu ona göstermezdi. Uzkatan severdi ama severdi, canından bir parça gözünün bebeğiydi bacısı. Hala hatrındayı o kafesli çadırda bacısının ona söyledikleri. Bir mızrak gibi delip geçmişti kalbini ama o vakitler öfeksi bacısına olan sevgisine ağır basmıştı. Artık elden ne gelirdi ki? Bacısı hala onu affetmemiş, kendisi de bunun için bir hamlede bulunmamıştı. Fatma ağabeyinin söyledikleri ile dolmaya hazır olan gözleri dolmuş, inci taneleri dökülmeye başlamıştı. Ağabeyi hemen onları sildiğinde onun korunaklı gövdesine sinmişti hemencecik. Burnunu çektiğinde ağladığını anlamıştı Alaeddinin bacısının. O da ona sığınan bacısını kanatlarının altına alarak bütün kötülüklerden sakınmak istedi. - Sen heç merak etmeyesin ağabey, ben ne seni ne de Orhan ağabeyimi bırakıp heç bir yere getmeyecem. Başınıza her daim bir bela olacam. - Tatlı belamız bizim. İkisi gülüşüp birbirinden ayrılmışlardı. Alaeddin bir anlığında nerde olduğunu unutysa da hemen hatırlayıp ciddiyetine bürünmüştü. Arkasını dönende burnu havda kendisine halen üsten bakan Yakup bey ile karşı karşıya geldiler. Yakup bey kızının hemen gitmesini istemediği için ağzının kenarıyla Alaeddin beyi burda kalması için ikna etmek istedi. - Bacın yaralıdır Alaeddin bey, bu gece burda kalasınız misafirimiz olasınız. Sabah olan da yola çıkarsınız. Alaeddin ikilemde kalmıştı. Bu obaya da insanlarına artık heç güvenmezdi. Amaa hem bacısı yaralıydı hem de hatunu gebe. İkisi içinde söğüte kadar gitmek yorucu hatta tehlikeli bile olabilirdi. Bacısı ve hatunu için dişini sıkardı ama son söz ardında ki iki hatuna kalmıştı. Yakup beye cevap vermeden ardındakilere döndü. - Alaeddin, istersen kalmayız. Bilirim Fatmam yaralıdır lakin onu ben yanıma alırım. - Yenge beni bırakasın asıl sensin mühim olan. Yüklüsün, bir cenkten çıktın bir de o kadar yol gidecen. Hem senin hemi de beben için bu gece burda kalmamız gerekir. Atam anlayışla karşılar. Biraz soluklanmış oluruz sabah da tezinden çıkar gideriz. - Fatma doğru der Goncam, senin için hiç eyi değildir at üstünde gitmek. - Alaeddinim benim için sakın ha mecbur hissetmeyesin ben eyim. Bebemiz de eyidir. Alaeddin yine hatunun için bir gece de olsa burda kalmayı bu insanların yüzüne bakmayı göze almıştı. Kendisinden cevap bekleyen Yakup beye dönüp cevabını verdi. - Öyle olsun Yakup bey bu gece misafiriniz olacaz. Ahmet! - Buyur Şehzadem. Alaeddin beylerin yanından uzaklaşıp Ahmet'i kenara çekti. - Tez atama gidesin. Bu gece burda kalacağımız sabah olan da yola çıkacağımızı söyleyesin. Fatmanın da durmunun iyi olduğunu merakta kalmamasını söyle. - Buyruğundur Şehzadem. - Gitmeden evvel de alpleri uyarasın hepsi tedbirli olsun. Burda ne olacağını bilemeyiz. Ahmet, Alaeddin'in son uyarılarını da dinleyip yanlarında uzaklaştı. Alaeddin kendisini bekleyen hatunu ile bacısının yanına gitti. Yüzündeki ciddiyeti hiç bozmadan dikildi karşısındaki Yakup beylerin. Otağdan çıkıp neler döndüğünü görmeye gelen Melike hatun, düşmanlarının bu gece burada kalacağını duyan da daha bi öfkelenmiş çadırına gitmişti. Yakup bey ardında bekleyen Fitnata seslenmiş misafirleri için hazırlıkları etmesini söylemiş sonra da hepsi bey otağına ilerlemişlerdi. 🗡🏹🛡⚔️ |
0% |