Yeni Üyelik
19.
Bölüm

ALEVDEN KANATLAR

@mrs.mira

 

Alparslan Karakurt

Alparslan doğum gününün olduğunu tamamıyla unutmuştu kendisini sadece eğitimine ve kız arkadaşına adapte etmişti. Erkenden kalkıp evden çıkmıştı. Her sabah uyandığında Defne'nin alnına küçük bir öpücük kondurup duşa giriyordu, duştan çıktığında hazırlanıp eğitim yerine gidiyordu. Orada kendisini hem fiziksel açıdan hem de büyü güçlerini biraz daha güçlendirmek için gidiyordu. Sabah saat 09:30'da evden çıkıp eğitim yerine gidiyor akşam saat 18:50'de evde oluyordu ama doğum gününün olduğu gün saat 20:30'da evde olmuştu. Eve girdiğinde Defne'yi lacivert parıltılı straplez elbise'nin içinde görünce küçük çaplı bir şok geçirdi. Onu baştan aşağıya süzdükten sonra ağzından sadece bu cümle döküldü, "Bir yere mi gidiyordun?" Sorduğu soru karşısında kız önce duraksadı sonra kendisinin her zaman gittiği barın adını söyledi. "full moon' a gideriz diye düşünmüştüm eğlenmek amaçlı" dediğinde Alparslan daha da afallamıştı. Kız o kadar güzel olmuştu ki onu oraya götürmek istemiyordu, çünkü oradaki sikik kafalılar kıza bir yiyecekmiş gözünde bakıyorlardı. En sonunda pes ettiğinde kızın elini tutup evden çıktılar, Alparslan'nın siyah Porsche'si az ileride park edilmişti. Arabaya doğru ilerlediler, arabanın yanına geldiklerinde kızın elini bıraktı ve sürücü koltuğuna oturdu. Genç kız da hiç vakit kaybetmeden yolcu koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırıp yola çıktılar. Yaklaşık bir saat sonra bara gelmişlerdi, içeriye girdiklerinde etraf karanlıktı göz gözü görmüyordu. Etraf karanlık olduğu için Alparslan bir küfür savurmuştu. "Sikeyim böyle işi kim kapattı lan ışıkları?" Bağırarak söylemişti. Işıklar bir an da açılıp konfetiler patlamıştı. Alparslan hâlâ şokun etkisinden çıkmamıştı. Şokunu biraz atlatmıştı, herkez eğleniyordu, ta ki arkasından gelen kız sesi ile eğlence sanki durmuş gibi gelmişti. Yavaşça arkasını döndüğünde eski kız arkadaşı tam karşısında duruyordu, müzik sesi sanki kısılmış gibiydi kız kardeşinin küfür savuruşunu bile duymuştu. Kız kardeşi delgınlıkla Defne'ye Rüya'yı söylemişti. Ve tam o sırada müzik sesinden bile yüksek bir ses duyulmuştu. Alparslan arkasını döndüğünde masa alev alev yanıyordu ardından sevdiği kız çığlık atıp dışarıya çıktı. Alparslan Defne'nin arkasından bakarken yanına yaklaşıp kolunu tutan Rüya'yı sonradan fark etti. Hemen kendisini geri çekti ve dışarıya doğru sevdiği kızın peşine gitti. Ama sevdiği kız gökyüzüne havalanarak çoktan oradan uzaklaşmıştı.

 

 

Defne Işık

Gözlerimi açtığımda dört bir yanım ağaçlarla çevriliydi, yerde uzanıyordum ayağa kalktığımda birinin bana seslendiğini duydum. Etrafıma baktığımda hiç kimse yoktu. Aynı ses tekrardan kulaklarımda yankılandı, etrafımın her bir yerine baktım ama bana seslenen kişiyi göremedim. Tam karşımda bir karartı gördüm, karşımda ki kişiyi daha net görebilmek için biraz yaklaştım. Siyah bir pelerini vardı. Pelerinin başlığı yüzünün yarısı görülecek şekilde kapatılmıştı. Pelerinin başlığı geriye düştüğünde sarı saçları ve yeşil gözleri açığa çıkmıştı. Karşımda Alparslan'ın annesini gördüğümde şok olmuştum. Hemen yan tarafta biri daha belirmişti, ilk başta kim olduğunu anlayamamıştım daha dikkatli bakınca annem olduğunu gördüm. Beyaz bir elbise giymişti. Alparslan'ın annesi elindeki hançeri annemin boğazına dayamıştı. Annem; "Buradan hemen uzaklaş Defne!" Diye bağırdığında öylece olduğum yere çakılıp kaldım, kıpırdayamamıştım. Ayağım bir adım ileriye gittiğinde kadın annemin boğazına daha çok sarıldı ve elinde ki hançeri biraz daha annemin boğazına dayadı. "Eğer bir adım daha atarsan ona veda etmek zorunda kalırsın Ateş Kraliçesi!" Dediği sırada dizlerimin üzerinde yere çöktüm, etrafımda alevlerden bir çember oluştu. Ayağa kalktığımda etrafımda ki alevler vücudumun her bir yerini kapladı. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, avcumu açtığımda ateşten bir top oluştu. Gözlerimi tekrardan açtığımda gölgeme baktım alev alev yanan kanatlarım tekrardan çıkmıştı. Elimde ki ateş topunu kadına doğru hedef aldığımda kadın elinde ki hançeri annemin boğazından çekmişti. Ben tam elimde ki ateş topunu atacağım sırada kadın elinde ki hançeri tekrardan havaya kaldırdı ve annemin tam kalbine sapladı."

 

Nefes nefese uyandığım rüyanın etkisinde kalmıştım. Ne zaman bu ormana geldiğimi hatırlamıyordum, tek hatırladığım şey alev alev yanan kanatlarımdı. Kendimi iyi hissetmiyordum ayağa kalktım ve bir ağacın dibinde oturup sırtımı ağacın gölgesine dayadım. Başımı gökyüzüne kaldırdım derin bir nefes verip bir süre o şekilde durdum. O sırada birisi omzuma dokunduğunda başımı çevirip bana dokunan kişiye baktım. Tanımadığım bir erkek karşımda duruyordu. Uzun boylu açık kumral saçları ve kahverengi gözleri vardı. Uzun bacaklarını saran siyah bir kot pantolon üzerinde siyah bir kazak ve deri ceketi vardı, siyah asker botlarıyla tam bir katil havası vardı. Oturduğum yerden kalkıp ormanın derinliklerine doğru gideceğim sırada bana seslenen kişiyle adımlarım kesildi. Ona doğru döndüğümde neredeyse ona çarpacaktım. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda hiç konuşmadan yüzümün her bir yerini inceliyordu. Arkamı dönüp gideceğim sırada "Nereye gittiğini sanıyorsun bücür?" Diye sorduğunda duymamazlıktan gelerek ilerlemeye başladım. O kadar mı kısayım ben? Arkamdan geliyormu diye kontrol ettiğimde olduğu yerde yoktu. Tekrardan önüme döneceğim sırada dikkat etmediğim için önümde ki kişiye çarptım, dengemi kaybedip düşecekken belimden tutup kendisine çekerek düşmemi engelledi. Dengemi sağladığımda beni tutan çocuğu ittirdim, onu arkamda bırakıp ilerledim. Uzun bir süre yürüdüm, akşam olmak üzereydi biraz daha ilerlediğimde tahtalardan oluşan bir ev gördüm. Işıkları yanıyordu. Hava soğuktu, üşüyordum. Evin önüne geldiğimde kapıyı çaldım, kapıyı açan kimse olmadı tekrardan çaldığımda kapı kendiliğinden aralık bir şekilde açıldı. Kapıyı ittirip içeriye baktığımda görünürde kimse yoktu. İçeride kimse yoksa bu evin ışıkları neden yanıyordu? Diye söylendim içimden, adımımı atıp içeriye girdim, "kimse var mı?" Diye bağırdığımda ses çıkmadı. Biraz daha etrafa baktıktan sonra üst kata çıktım. Üst katta ki iki odaya da baktıktan sonra son bir oda kalmıştı, odaya baktığımda bir yatak ve bir çalışma masası vardı. Odaya göz gezdirdiğimde bir kapı daha vardı, büyük ihtimalle banyoydu. Kapıyı açıp baktım tahminim tutmuştu. Tekrardan odaya baktığımda kıyafet dolabı olduğunu da görmüştüm. Dolabı açtığımda bir sürü kıyafet vardı. Dolabın sol üst köşesinde beyaz bir havlu duruyordu. Aslında sıcak bir duş alsam iyi gelir diye düşündüm ve havluyu aldığım gibi oda da olan banyoya girdim. İlk başta suyun akıp akmadığını kontrol ettim . Tabi ki akıyordu, o lanet olası parti gününden beri üzerimde olan elbiseyi üzerimden çıkardım. İç çamaşırlarımla kaldığımda saçlarımı da açıp suyun sıcaklığını ayarladım, iç çamaşırlarım da çıkardığımda suyun altında girip bedenimin gevşemesi için bir kaç dakika öylece kaldım.

                                              ***

 

Duşumu alıp çıktıktan sonra dolaptan aldığım temiz kıyafetlerden giydim. Saçımın fazla ıslaklığını havluyla aldıktan sonra odaya geçtim ve yatağa uzandım, çok yorgundum nedensizce. Artık Alparslan diye biri yoktu hayatımda bana yalan söyleyen bir adamla birlikte olamazdım. Ailem... Acaba onlar şuan ne durumda bir kereden ortalıktan kaybolmuştum. Biraz dinlendikten sonra ilk işim İstanbul'a geri dönmek. Fazlasıyla yorgun düştüğüm için gözlerimi kapattım, aşağıdan kapının sert bir şekilde kapandığını duydum, ardından birinin küfür savuruşunu duydum. Yatakta oturur bir pozisyon aldım, sadece kapıya bakıyordum. Adım sesleri bu odaya doğru geliyordu. Kapı açılıp gelen kişiye baktım, karanlıktan dolayı gelen kişiyi seçemiyordum. Işık açıldığında gözlerim kamaştı tekrardan eski haline döndüğünde karşımda bugün ki açık kumral saçlı çocuk duruyordu. "Yok artık beni buraya kadar takip mi ettin?" Dediğimde karşımda durmuş öylece bana bakıyordu. Bana yaklaştığında oturduğum yerden geriye doğru ilerledim. Tam dibimde durduğunda konuştu. "Seni yerde ararken gökte buldum bücür." Dediğinde bana biraz daha yaklaşıp yüzünü yüzüme hizaladı, gözleri dudaklarıma kaydı ardından tekrardan gözlerimin içine baktı, tam o sırada sert bir kafa attım ve ayağa kalktım. Daha adını bile bilmediğim çocukta ayağa kalkıp üzerime doğru yürüyünce yanımda duran masanın üzerinde ki lambayı elime aldığım gibi karşımda ki kişinin kafasına vurdum, önce biraz sendelense de dengesini korudu ardından elimde ki lambayı alıp yere fırlattı ve ellerimi tutarak beni duvarla arasına sıkıştırdı, sessiz bir şekilde fısıldadı, "Anlattıklarından daha güzelmişsin!" Dediğinde önce şaşırdım ardından diz kapağına sert bir tekme attım geriye doğru sendelendi ama ellerimi bırakmadı. Bu sefer dizimi büküp karnına tekme attım ellerimi bıraktığında onu ittirip aşağı kata indim, dış kapıyı açıp dışarıya çıkacağım zaman beni belimden tuttu havaya kaldırıp takla attırdıktan sonra sırtımı yere çarptı. Boğazımı sıktığında nefes almakta güçlük çekiyordum. Boşta kalan elimle boğazımı sıkan elini tuttum eli yanmış olacaktı ki elini çekti, elini çektiği an yüzüne tekrardan kafa attım ama bu sefer öncekinden daha da sert kafa attım. Bu sefer burnunun kırıldığına adım kadar emindim. Ayağa kalktım o hâlâ yerde burnunu tutarak kıvranıyordu, ona baktığımda acınası bir hali vardı. Karnına bir kaç kez daha tekme attıktan sonra hızla kapıyı açıp dışarıya çıktım. Ormanlık alanda koşarak ilerlerken ayağım takıldı ve yere düştüm. Kafamı kaldırıp karşıya baktığımda sarı ışıkları olan birşey geçti. Tekrar, ve tekrar geçti o sarı ışık. Tekrardan oturur pozisyonda geldim dizim yaralanmıştı çok kötü yanıyordu. Ağaca tutunarak ayağa kalktım, elimde bir ateş topu yaptım ve o ateş topu yolumu aydınlatmaya yetiyordu. Aksayarak yürümeye başladım ama çok fazla ağrıdığı için bir ağacın dibine oturdum. Gözümü kapattım, gözümü açtığımda karşımda dört tane parlak tenleri ve kanatları olan Caritta perileri duruyordu. Dizimin ağrısı geçmişti, hatta iyileşmişti. "Bunu siz mi yaptınız?" Diye sorduğumda sadece bana bakıyorlardı. Bir insana göre biraz kısalardı. Dördüde başını evet anlamında salladığında altın sarısı saçları olan konuştu. "Evet seni biz iyileştirdik. Ben Chelsea, bunlarda arkadaşlarım Olivia, Amelia ve Isla." Dedi Chelsea. Olivia' nın kırmızı parlak saçları vardı gözleri ise fosforlu yeşildi. Amelia, parlak turuncu saçları ve mavi gözleri vardı. Ve Isla parlak gece mavisi saçları ve siyah gözleri vardl. Son olarak Chelsea parlak uzun sarı saçları ve parlak sarı gözleri vardı. "İstanbul'a en kısa sürede nasıl gidebilirim?" Diye sordum Chelsea 'ye önce anlamayan gözlerle bana baktı ardından cevap verdi. "Işınlanarak." Dediğinde boş bakan gözlerle ona baktım, "Işınlanarak mı?" Dediğimde evet anlamında başını salladı. "İyi de nasıl ışınlanacağım ki?" Diye sorduğumda bana bakmayı sürdürdü ve konuştu. "Seni Olivia ışınlayacak!" Dediğinde Olivia' ya baktım bana evet anlamında başını aşağı yukarı hadifçe salladı. Tam o sırada birinin seslendiğini duydum. Bu sesi tanıyordum, Alparslan'ın sesiydi, sonra Eftelya' nın ve Bora'nın sesini duydum. Alparslan'ın sesi benim bulunduğum yere çok yakındı. Hemen Olivia'ya döndüm "Hemen gitmeliyiz!" Dediğimde Alparslan beni görmüştü. Koşarak yanıma doğru geliyordu. "DEFNE!" Dediğinde hemen Olivia'nın kolunu tuttum. "ÇABUK OLİVİA! HEMEN GİDELİM!" dediğimde Olivia beni onayladı, parmaklarını şıklattığında etrafımızda beyaz bir ışık parladı.

    

                                              ***

 

Gôzlerimi açtığımda karşımda koskocaman bir deniz vardı. Etrafıma baktığımda İstanbul'da olduğumu hemen anladım. Olivia neredeydi peki? Bunu sonra düşünürüm diyerek evimin yolunu tuttum. Ailemi çok özlemiştim. Yaklaşık bir saat yürüdükten sonra evin önüne gelmiştim, ışıkları yanıyordu. Bir kaç kere kapının ziline bastıltan sonra annem kapıyı açmıştı. Beni gördüğünde önce şaşırdı ardından bana sarıldı. Saçıma minik öpücükler kondurdu. "Beni içeriye almayacaksın her hâlde anne!" Dediğimde bana sarılmayı bıraktı ve kolumdan tuttuğu gibi beni içeriye çekti. Tekrardan bana sarıldığında bende sıkı bir şekilde ona sarıldım. Geri çekildiğinde boncuk gibi mavi olan gôzleri dolmuştu. "Ben biraz yorgunum uyumak istiyorum anne! Bu arada babam nerede?" Dediğimde tam arkamdan babamın sesi kulaklarıma doldu. "Buradayım prensesim yoksa bana merhaba demeden uyumaya gideceğini mi sandın?"

"Ya baba tabi ki hayır hiç sana merhaba demeden sarılmadan uyumaya gidermiyim ben!" Dedim ve babama sarıldım, o da bana sıkıca sarıldı. Geri çekildiğinde ikisini de öptükten sonra odama çıktım. Kıyafetlerimi aldım, bornozumu da alıp odamda ki evebeyn banyosuna girdim. Sıcak bir duş aldım ve çıktım. Pijamalarımı almayı unutmuştum. Bu yüzden iç çamaşırlarımla odaya geçtim . Odamın kapısı kilitliydi. Dolabıma yönelip pijamalarımı alcağım sırada arkamda birisinin varlığını hissettim. Arkamı döndüğümde Alparslan'la burun buruna geldim.

 

                                            ***

 

Alparslan Karakurt

Alparslan günlerce sevdiği kızı aradı ama hiçbir yerde bulamıyordu. Berkay'ın adamlarından biri Emre Canberk Alparslan'ın tarafındaydı. Berkay'ın bundan haberi yoktu tâbi. O gün Emre Alparslan'a ormanda bir kız bulduğunu söylemişti. Defne'yi. Alparslan Emre'nin yanına gittiğinde genç kız çoktan oradan uzaklaşmıştı, Emre kendi evine gittiğinde Alparslan ve diğerleri Defne'yi ormanın her yerinde arıyorlardı. Alparslan Emre'nin evine gittiğinde genç adamın yerde kıvrandığını gördü. Genç kız Emre'yi fena dövmüş olmalıydı. Alparslan Emre'yi öyle bırakıp Defne'yi aramaya devam etti. Alparslan genç kızı bulduğunda oraya doğru koştu ama yanında ki Caritta perilerinden kırmızı saçlı olan elini şıklattığında genç kızın etrafında beyaz bir ışık parladı ve genç kız ortadan yok oldu. Alparslan hemen kırmızı saçlı perinin yanına gitti ve onu sevdiği kızın yanına ışınlamasını istedi. Caritta perisi hayır dediğinde Alparslan sinirden deliye döndü ve kırmızı saçlı perinin kolunu sert bir şekilde sıktı. Perinin canı acıdığı için hemen kabul etti. Kızıl saçlı peri elini şıklattığında Alparslan'nın etrafında beyaz bir ışık parladı, gözünü açtığında sevdiği kızın odasındaydı. Genç kız ise yeni duştan çıkmış iç çamaşırlarıyla dolabından pijamalarını alıyordu. Genç kızı öyle görünce aklına onu yemeğe götürdüğü günü duştan çıktığı zaman gelmişti. Tam arkasında durduğunda ellerini iki yana koyarak kızı dolapla kendi arasına aldı. Genç kız yüzünü döndüğünde burun buruna geldiler.

 

                                            ***

 

Defne Işık

 

Alparslan'ı karşımda gördüğümde şok olmuştum. Buraya kadar gelmişti. Odama kadar! Şokumu atlattıktan sonra Alparslan'ı ittirdim ama bir milim kıpırdamamışt. "Neden buradasın? Ne işin var burada!" Dedim sinirle hiçbir şey söylemeden dolgun dudaklarıma bakıyordu. "Sana burada ne işin var ded-" sözümü tamamlayamadan dudaklarıma kapandı, ittirmeye çalıştım ama olmadı. Dudaklarımı öpmeye devam ediyordu. Son gücümle onu ittirdiğimde geriye doğru sendelendi. "Sakın bir daha beni öpmeyi deneme!"

"Defne. Güzelim neden böyle yapıyorsun?" Dediğinde daha çok sinirlerndim ve yüzüne sert bir tokat attım. Dolabıma yönelip pijamalarımı aldım ve Alparslan'a döndüp sinirle konuşmaya devam ettim. "Ben üzerimi giyinmeye gidiyorum geldiğimde burada olma! Eğer gitmemişsen olacaklardan ben sorumlu değilim!" Dedim ve banyoya tekrardan girdim. Pijamalarımı giydikten sonra odaya geçtim Alparslan yoktu gitmişti. Yatağıma uzandım ve pencereden dışarıyı izlemeye başladım ve dışarıyı izlerken uykuya daldım.

                                           ***

Aşağıdan gelen çığlık sesiyle yerimden sıçradım. Bu annemin çığlığıydı. Koşar adımlarla aşağıya indim, gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. Bir kaç Dorcka ve siyah pelerinli biri annem ve babamın etrafını sarmıştı. Pelerinli kişi konuştuğunda daha çok şok oldum. Bu Alparslan'ın annesinin sesiydi. "Sana o nerede diye soruyorum! Defne nerede?" Diye anneme bağırarak beni soruyordu. "Ne yapaca-" annemin sözü kestim. "Buradayım işte ne istiyorsun benden?"

"Demek buradasın!" Dediğinde annemin ve babamın önüne geçtim. "Sakın onlara zarar vermeyi aklının ucundan bile geçirme!" Dediğim sırada ellerimden ateş çıkararak

Dorckaları yaktım. Ailem şok içinde beni izlerken onlara üst kata çıkmalarını söyledim. Onlar tam çıkmak için koşacakları sırada Alparslan'ın annesi Derya elinde ki hançerle bana doğru geldi. Elini tutup çevirdiğiğimde bir anda yok oldu. Her yerde onu ararken bir anda annem ve babamın karşısında belirip hançeri ikisininde kalbine sapladıktan sonra ortadan kaybolarak gitti. Annem ve babamın yerde kanlar içinde görünce dizlerimin üzerinde yere çöktüm ve çığlık attım. Hıçkırarak ağlamaya başladım başımı yukarıya kaldırıp daha çok bağırmaya ve ağlamaya devam ettim.

 

Oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın 💖

                         

               

Loading...
0%