Yeni Üyelik
1.
Bölüm

U.Y.B - GİRİŞ

@mrs_soulles

 

Herkese Tekrardan Merhaba! Daha önce Wattpad platformunda yayınladığım hikayem ile artık Kitappad'yim. Öncelikle bu uygulamayı geliştirip bizlere tekrar kitap yazma ve okuma şansı sunan Kitappad Ekibine çok teşekkür ederim. Umarım uygulamanız Türkiye'de genç okurlar ve yazarlar olarak daha büyük bir kitleye ulaşması dileğiyle başarılarınızın devamını dilerim. Yine aynı kullanıcı adım ile @Mrs_Soulles artık kitappad uygulamasıyla yolculuğuma devam edeceğim. Umarım beğenebileceğiniz bir hikaye olması dileğiyle sizleri 6 senedir severek yazdığım hikayemin ilk bölümünü sunmaktan gurur duyarım. Hepinize keyifli okumalar dilerim.♥

***

 

U.Y.B - GİRİŞ

 

Yalnızlığın Başlangıç Hikayesi

 

Yağmur aniden bastırdı. Simsiyah bulutlar güneşi öldürüp, yerini kasvetli bir havaya bırakmıştı. Rüzgar uzun cadde üzerinde yürümekte olan insanlara bir tokat misali çarpıyor, etraftaki kurumuş ağaç dallarını etrafa savuruyordu. İri damlalar sicim sicim yere düşerken, genç kız elindeki kitabını başının üzerine koyup adımlarını hızlandırdı. O soğuk havaları hiçbir zaman sevmemişti. Soğuk, kalbinde zincirlemiş olduğu kötü anılarını kışkırtıyordu. Gündüz kendini gecenin kollarına bırakmaya başlarken, yolunun bir kısmından sonrası kendini zifiri karanlığa bırakacaktı. En azından şimdilik cadde üzerinde olduğu için dükkanların cıvıl cıvıl ışıkları zifiri karanlığı öldürmeyi başarmıştı.

Sırılsıklam olacağını bildiğinden bunu düşünmemek için adımlarını biraz daha hızlandırdı. Okyanus mavisi gözlerini karşı kaldırımda otobüs durağının önünde beklemekte olan kendi yaşıtında olduğunu düşündüğü çocuğa çevirdiğinde belli bir süre onu izledi. Bir yandan yürüyor bir yandan da çocuğu izliyordu. Bu ışıl ışıl cadde de ikisinden başka kimsecikler yoktu. Soğuk havayı düşünmemek için uğraşsa da soğuk bir fırsattan ziyade göz bebeklerinin içinden beynine süzülüyor, olumsuz düşünceler bilinç altına işleyip, kötü anılarını kabarmasına neden oluyordu. Bir an önce yapması gereken şeyi yapıp bugünü atlatmak istiyordu. O bugünü hiçbir sevmemiş hatta bir fırsatı olsa ilmeği boynundan geçirip bu fani dünyadaki karanlık dünyasına son vermek istiyordu. Ama bunu hiçbir zaman gerçekleştirememişti. Çünkü ona bu hayatı veren varlığı bunları yaşatamazdı. Üzerine montunu biraz daha sarıp, adımlarını biraz daha hızlandırdı.

Caddenin köşesinden dönüp, loş ışıklı bir sokağa girdiğinde bir bardan çıkmakta olan bir grup genç kızları görmesiyle derin bir nefes alarak yönünü tekrar değiştirdi. Burası metropolün en işlek caddelerinin bulunduğu ara sokaklardı. Ne kadar çok elit insanların yaşamına hitap eden mimari yapılar bulunsa da gece hayatı içler acısıydı. Bir kez daha arkasına dönüp ayık bir halde olmayan genç kızlara bakıp, kendisinin böyle bir hayatta olmadığı için şanslı hissediyordu. Birkaç dakika boyunca yürüdükten sonra zifiri ve acınası hayatların bulunduğu sokaklar, hiddetli rüzgar ve dalgaların kucağına bırakmıştı kendini. Sahilin loş ışıklı lambaları biraz da olsa etrafı aydınlatıyor, balık restoranlarının içinde oturmakta olan insanların kahkahaları ölüm sessizliğine bürünmüş olan sahilin havasını değiştirmişti.

Yağmur çiselemeye devam ederken bu sefer adımlarını biraz yavaşlatıp, etrafa bakınarak yürümeye devam etti. Sabahtan beri ısrarla çalmakta olan telefonuna bir kez daha bakmamaya karar verdikten sonra birkaç saniye geçmeden telefon bir kez daha çaldı. Yine bakmayıp yoluna yürümeye devam etti. Bu döngü birkaç dakika boyunca tekrarladı. En sonunda telefonu açamaya karar verip, durgun bir ses tonuyla cevap verdi.

“İyiyim, geleceğim.” Diyerek telefonu kapattıktan sonra gergin bir şekilde nefesini verip, adımlarını hızlandırdı. Sahilin girişine yakın çocuk parkına yaklaştığında loş ışıklı sokak lambasının altında bir genç çocuk belirdi. Arkası dönük olduğu için yüzünü seçemiyordu ve sadece loş ışıkla birlikte net gördüğü uzun kumral saçları rüzgarla uçuştuğunu görmüştü. İster istemez bir tedirginlikle adımlarını yavaşlatıp, genç çocuğa bakmaya başladı. Sırtını sokak lambasına yaslayıp önüne döndüğünde biraz önce otobüs durağında beklemekte olan çocuk olduğunu gördü. Tedirgin bir şekilde adımlarını yavaşlatıp, göz ucuyla çocuğu izlemeye başladı. Elindeki sigarasını dudağına götürüp, başını havaya kaldırdı ve dudakları arasından süzülen dumanını izliyordu.

Genç kız ister istemez sapık olduğunu düşünerek kaldırım kenarında bulduğu çakıl taşlarından birini avuç içinde tutup, yürümeye devam etti. Çocuk bir yandan sigarasını içmeye devam ediyor bir yandan da elindeki kağıda bakıp, sigara izmaritini kağıda bastırıyordu. Ona yaklaşmaya birkaç adım kalmasıyla onu durduran tek şey tanıdık bir ses olmuştu.

“Neredesin sen? Sabahtan beri seni arıyorum!” Bu ses kulaklarına hücum etmesiyle arkasını dönüp ona seslenen kişiye baktı. Titrek bir ses tonuyla, “Baba?” dedi.

Babası genç kızına yaklaşıp, elindeki şemsiyeyi açıp, biraz kırgın ve üzgün bir ifadeyle yüzüne baktı. Saat gecenin on buçuğunu gösteriyordu. Genç kızın saçlarına ellerine götürüp, yüzüne yapışan ıslak saçlarını geriye doğru atıp, “Bugünü hiçbir zaman sevmeyeceksin biliyorum. Ama bu senin suçun değil.” Demesiyle genç kızın avuç içinde sımsıkı tuttuğu çakıl taşını fark ettiğinde derin bir nefes alarak, “O taşı da atıp, arabaya bin.” Dediğinde durgun bir ifadeyle taşı atıp, Siyah Cadillac’ın ön koltuğuna yerleşti. Kapıyı sert bir şekilde kapatıp, kollarını göğsüne bağladı.

Bugünü sevmemesinin birçok nedeni vardı. O bu dünyada kendine ait bir yer olmadığını kendine ilk olarak küçücük bedeniyle acı çekerek kabul etmişti. O bu dünyaya gözlerini açar açmaz hayat ona ilk darbesini kendisine nefes almayı müjdeleyen varlığı kaybetmesiyle başlamıştı. Onun hayatı vardı. Fakat nefesi yoktu. Kokusundan, sesinden, narin dokunuşlarından mahrum bırakılmış küçücük bedeniyle bu acıyı hem minik kalbine hem de omuzlarına ağır bir darbe olarak inmişti.

Kendisine sürekli varlığının bir uğursuzluktan ibaret olduğunu, kendisinin olmaması ona nefes aldıracak varlığın ortadan kaybolmasını engelleyebileceğini küçücük yaşta kendine aşılamıştı. Ona hayat veren varlık, onu değerli hissettiren tek varlıktı. Kendisi her ne kadar kendine değer vermese de en azından onun akıl sağlığını, gelecekteki yaşamını düşünen tek varlığın olması onu bir nevi kendisine zarar vermekten alıkoyuyordu. Hayatın ona gösterdiği ilk karanlık yüz yalnızlıktı.

Babası şoför koltuğuna yerleştikten sonra telefonundan bir numara çevirip, durgun ve kırgın bir ses tonuyla, “Onu buldum, birazdan geleceğiz. Bir şeyi yok o iyi.” Dedi ve telefonu kapattı. Kızına dönerek;

“Bu hayatta sadece sen yaralı değilsin. Ama şunu bil ki kimse bu dünyada güllük gülistanlık yaşamıyor ve herkesin bir imtihanı var. O yüzden her gülüş bir mutluluk değildir.” Genç kız sadece durgun bir şekilde bakıp, kafasını cama yasladı.

Yalnızlık zindanına hapsolmuş bir küçük kız çocuğu ve parmaklıklar arasında kendi karanlığında boğulan iki gencin hikayesi. Kimisi sevgiye muhtaç kimisi sevgiye küskün.

Yalnızlığın Başlangıç Hikayesi.

 

Bölüm Sonu.

 

İlk olarak hikayemi okuyan herkese çok teşekkür ederim. Bazı yazım yanlışlarım olmuş olabilir, kusuruma bakmayın. Umarım beğerenerek okuduğunuz bir bölüm olmuş dileğiyle. Hikayeye oy vermeyi ve düşüncelerinizi yorumlar kısmına lütfen belirtmeyi unutmayın. Düşünceleriniz benim için bir motivasyon niteliğinde. Hepinize sağlıklı günler ve kucak dolusu sevgilerimi iletiyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın♥

 

İnstagram - Mrs_soulles_stories / aysegul_yilmazst

 

adlı hesaplarımdan bana ulaşabilir hikaye hakkındaki sorularınızı sorabilirsiniz♥

Loading...
0%