Yeni Üyelik
52.
Bölüm

18. Bölüm- Bir Adım Daha (Part I I)

@mrsmilagros

Şarkı -> You're On Your Own, Kid - Taylor Swift

Hey sen,
Müziği başlatmayı sakın unutma ☝🏻

 

***

 

"Kimse çöpü atmayı düşünmüyor herhalde?" diye mutfaktan oturma odasına doğru bağırdı Günce. Akşam Saatleriydi. Mutfağı toplama işi ona kalmıştı ve sıra çöplere gelince umutsuzca şansını denemek istemişti.

Sorusunun cevabını çok geçmeden Esin'den aldı.

"Sen düşünüyorsun ya işte!"

Günce gözlerini devirerek Esin gibi avazı çıktığı kadar bağırdı.

"Senin düşünmediğini unutmuşum!!!"

Bunun üzerine Günce'nin güldüğünü duydu ve o da hem gülerek, hem sinirlenerek siyah çöp poşetinin ağzını kavradı. Tam gitmek üzereyken Derin'in söylenerek mutfağa girdiğini gördü.

"Bıktım sizden! Hep aynı şey ya! Bir kerede huzurlu uyanabileyim şu evde!"

Günce çöpü kaldırıp Derin'in yüzüne doğru sallamaya başladı ve ekledi:

"Bu uyanmana yardımcı olur belki!"

"Iyy ! Leş kokuyor bu! Fotosentez yapmaya başlayacağım birazdan!"

Derin mutfaktan arkasına bakmadan kaçarken, Günce dışarı çıkacak olmanın verdiği kızgınlıkla bir kez daha bağırdı.

"Çöpü atmaya gidiyorum ben! Bana sitem edemezsin!"

Tezgâhın köşesine bıraktığı çöpü tekrar kavradı ve sakinleşmeye çalışarak usulca kapıya doğru ilerledi.

Neyse ki hava Günce'nin en sevdiği havaydı. Sonbaharın sonlarında ve Miami'de oldukları için gündüzleri sıcaktı hala, akşamları ise bu sıcaklığa ılık bir rüzgâr ekleniyordu artık. Üstüne en sevdiği pijama takımını giymişti. Altında kalçalarında biten gri, minik beyaz desenlerle süslenmiş şirin bir şort vardı. Üstünde ise genel olarak beyaz, cebi ve omuzları ise şortundaki kumaşla renklendirilmiş, kısa kollu bir tişört vardı. Saçları ise ortadan ikiye ayrılmıştı ve başının iki yanından birer tane küçük topuzla tamamlanmıştı. Biraz önce, Esin mutfağa girip kızlara küfretmeden önce, Aylin koltukta uzanırken yapmıştı bu saçı. Esin de yorumunu katmadan edemeyip 'Miki Günce' diye bir saat boyunca dalga geçmiş, kendi kendine eğlenmişti. Yine de Günce'nin ev haliyle bile ne kadar doğal ve sıcak göründüğü ortadaydı, kendisi farkında olmasa bile.

Çıplak ayakları soğuk zemini kucaklayıp Günce'nin vücuduna titreşim göndererek onun hızlanmasını sağladı ve Günce, çöpü yere sürmemeye özen göstererek hızla kapının önüne geldi. Ardından çöpü diğer eline alıp boştaki eliyle kapı kolunu kavradı ve kapıyı kendine çekerek rüzgârın saç tellerinin arasına karışmasına izin verdi.

Tahta kapı görüş alanından hızla çekildiğinde Günce'nin karnına tanıdık sancı aniden saplandı ve hiç beklemediği bir yerde, bir anda Lucas'ı karşısında bulmanın getirdiği hazırsızlıkla tüm duygular sert bir darbeyle vücudunda toplandı. Beyninde havai fişekler patlıyor, anlamlandıramadığı kısık bir müzik arka planda çalıyordu sanki.

Lucas'a karşı hep biraz temkinli ve hazırlıklı olur, kendini kısmen de olsa kontrol etmeyi bilirdi ancak normal bir akşamda, normal bir eylem olarak çöp atmaya çıkmayı planladığı sırada kapıyı açtığı an karşısında Lucas'ı bulmak... Bu hem çok mantıksız hem de heyecan vericiydi. Ne tepki vereceğine bile emin olamamıştı. Evinize daha önce gelmemiş ve gelmesini de söylememiş olduğunuz birini kapınızın önünde dikilirken gördüğünüzde vereceğiniz tepkinin bir köşede hazır bekliyor olması imkânsızdı, değil mi?

Günce de bunu doğrular bir şekilde öylece bakıyordu zaten...

Lucas'ın sarı ışığın altında pembenin hoş bir tonunu almış tenine, yanaklarına hafif bir karartı düşüren kirpiklerine ve onların kararsızca titreyişine bakıyordu... Bir şey söylemeyi planlıyormuş gibi aralanmış, aynı zamanda hiçbir şey söylememeyi tercih ediyormuş gibi geri çekilmiş, pembeyle bordo renginin ustalıkla birbirine karıştığı, nemli dudaklarına...

Günce kısa bir süre sonra muhtemelen kendisine küfretmesine sebep olacak bir şekilde Lucas'a bakmayı sürdürürken Lucas'ın bakışlarının rahatsız edici bir yavaşlıkla aşağı indiğini fark etti ve ortamdaki tüm sıcaklığın yüzüne dolduğunu hissetti.

Aklında hala söyleyecek bir şey olmadığından yerinde kıpırdanmakla yetindi ve Lucas'ın bakışları bu sefer Günce'nin nereye koyacağını bilemiyormuş gibi amaçsızca hareket eden yalın ayaklarına takıldı. Soğuktan biraz pembeleşmiş küçük parmaklarına baktı bir süre. Ardından geldiği yolu takip edercesine bir çift hoş bileğe, normalden biraz daha çıkık olan sevimli diz kapaklarına ve şortunun üstünü örtmekte oldukça bencil davrandığı, beyazla bronz tenin karıştığı bacaklarının tümüne baktı. Gözlerini biraz kısarak dikkatle devam etti. Beyaz, ince tişörtü beline oturmuş şortunun lastiği üzerinde belirsizce toplanmıştı ve Günce'nin ince kollarını güzelce örtmüştü. İnip kalkan göğsüyle uyum içinde olan kürek kemiklerini örtmede ise oldukça başarısızdı. Lucas'ın dudaklarının arasından belirsiz bir nefes kaçtı ve bununla beraber Lucas, Günce'nin beklenti dolu yüzüne bakabildi.

O da Günce gibi şu an yaşananlar yüzünden kendine küfredeceğini biliyordu. Kızı resmen göz hapsine almıştı. Hem öylece karşısına çıkıyor hem de insanı delirtesi bir sessizliği üstleniyordu.

Günce'nin yüzünün önünde dalgalanan kahverengi saç telini geriye atma isteğine engel olmaya çalışarak onun, kendisinin buradaki varlığını anlamlandırmaya çalışan, karışan aklının destekleyicisi olan gözlerine baktı ve boğazını temizleyerek aklına gelen ilk şeyi söyledi.

"Önüne gelen herkese kapıyı bu şekilde mi açarsın sen?" dedi sert ama daha çok çaresiz bir çocuğun sitem edişini andıran bir ses tonuyla.

Aklından geçen tam olarak buydu ancak yine de kendisine neden bunu söylediğine sormadan edememişti.

Günce gözlerini kısarak biraz geri çekildi ve Lucas'a yöneltilebilecek en mantıklı soruyu bulduğuna inanarak dudaklarını araladı.

"Bu saatte genç bir kızın evini dikizleyen birinin bunu söylemesi biraz garip değil mi sence de?"

Lucas, Günce'nin cevabı karşısında ne söyleyeceğini bilemediği için biraz gerildi ve bunu yüzüne yansıtmamak adına şaşkın, aynı zamanda alaycı bir ifade takındı.

"Ben mi? Buradan öylesine geçiyordum ben."

Günce yapmacık bir anlayışla başını salladı ve kollarını göğsünde birleştirdi.

"Bu caddeden mi? Gleen Wood'dan?"

Lucas başını sallayarak onayladığında Günce kaşlarını kaldırarak başını sallamaya devam etti.

"Bu kapıdan mı?"

Lucas'ın aniden tüm ifadelerini kaybeden yüzü karşısında Günce güldü ve tek kaşını kaldırarak Lucas'a imalı bakışlar gönderdi.

Bunun üzerine Lucas pes etti ve omuzları yumuşak ifadesiyle birlikte biraz düştü.

"Pekâlâ," dedi gülmekle gülmemek arasında kalmış kıvrımlı dudaklarının arasından. "Birkaç saniye sonra kapıyı çalmayı planlıyordum zaten."

Günce'nin kaşları bu sefer şaşkınlıkla kalkınca Lucas onun ne kadar hoş göründüğünün bir kez daha farkına vardı ve içine yayılan sımsıcak duyguların etkisiyle kolunu kapının eşiğine yaslayarak yüzünü onun yüzüne doğru biraz yaklaştırdı.

"Ama anlaşılan birileri çekim gücüme karşı koyamadı," dedi çarpık bir gülümsemeyle. "Baksana elimi bile oynatmadan buraya kadar çektim seni."

Günce'nin dudakları gülümsemeyle karışık bir yuvarlak halini aldı ve ukala Lucas karşısında şaşkınlığını koruyamadı. Kendi yüzünden çokta uzak olmayan Lucas'ın gülümsemesinin genişlediğini gören Günce, göğsünün ağırlaştığını hissetti. Lucas'ın daha önce hiç bu kadar içten güldüğünü görmediğine emindi. Resmen başını eşiğe yaslamak, Lucas'ın yüzüyle tam karşı karşıya gelmek ve bu gülüşe içindeki tüm duyguları dışarı yansıtarak karşılık vermek istiyordu. Bu öylesine yoğun bir duyduydu ki... Sadece gülmek, ona gülümsemek istiyordu. Ona yakın olmak...

Aslında Lucas'a uzun süredir gülümsediğinin farkında olmayan Günce karşısında, Lucas'ın gülümsemesi biraz duruldu ve daha sade, bakışları ise daha dalgın bir hal aldı.

Günce'ye kapılmıştı.

Bunu hissediyordu. Her yerinde. Beyninin bir bölgesindeki o tuhaf, uyuşukluk hissi bunu resmen kanıtlıyordu.

Günce yüzüne düşen saç telini bir şeylerin hoşuna gittiğini açıkça belli eden, ne kadar gizlemeye çalışsa da yanaklarını ele geçiren utangaç sayılamayacak kadar ortada olan bir gülümsemeyle kulağının arkasına atarak, parmaklarını bir süre ne yapacağını bilemeden kulağının altında öylesine bekletti ve göğsündeki çarpışları engellemek adına ne ara yere bıraktığını fark etmediği çöp poşetini eline alarak Lucas'ın yanından sakince geçti.

Bunun üzerine Lucas alt dudağını ısırarak biraz önceki çarpıcı gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirdi ve Omzunu kapıdan çekip Günce'nin peşinden yürüdü.

"Çekim gücü demek?" dedi Günce dikkat kesilmiş gibi gözlerini kısarak. Ardından gizlemeye çalıştığı gülümsemesiyle devam etti. "Peki bu çekim gücü ne kadar geniş bir alanı kapsıyor. Sınıra koşmak istiyorum da."

Günce'nin meydan okuyuşu üzerine Lucas'ın karnından hoş bir kahkaha yayıldı etrafa. Lucas'a hala sırtı dönük olan Günce de gülmeden edemedi. Genelde kontrollü bir tebessümle yetinen Günce için böylesine ortada bir gülümseme yeniydi ve Günce'nin biraz arkasında ancak çaprazında yürüyen Lucas'ta bu gülüşü gördüğünde kendisini engellemesi gerektiğini bilmesine rağmen adımlarını hızlandırarak çocuksu bir hevesle Günce'ye biraz daha yaklaşarak, tam omuzlarının arkasında Günce'yle beraber duraksadı.

Yüzündeki heyecanlı ifadeyle Günce'nin boynundaki narin eğime doğru fısıldadı.

" Sınır yok, güzelim."

Günce elindeki çöpü, konteynırın yanına bıraktı ve başını eğerek kendi kendine yanakları yırtılana kadar güldü. Ardından ışıltılı gözleriyle ve birbirine bastırmakta ısrar ettiği dudaklarıyla Lucas'a dönerek çenesini kaldırdı ve bilmiş bir ifadeyle parmaklarından birini Lucas'ın göğsüne bastırarak onu kendinden biraz uzaklaştırdı.

'Yanılıyorsun,' dedi harfleri biraz uzatarak. Bunun üzerine Lucas ona biraz daha yaklaşmak istedi. İnce bileğinden tutup elini aşağı indirmek ve ona istediği kadar yaklaşmak...

"Yanılıyorsun," diye tekrarladı Günce. "Sınır var ve tam orada." Bakışlarıyla işaret etti. "Bahçemin kapısı," diyerek tamamladı. Ardından omzunu kaldırarak sevimli bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.

Lucas'ın gitmesini istemiyordu elbette. Hatta Bir sınır varsa ondan olabildiğince uzaklaşmak bile istiyordu. Bu sadece bir oyundu ve Lucas ile oynamak inanılmaz iyi hissettiriyordu.

Lucas gözlerini kısarak dudaklarını yaladı ve bu Günce için yeterli bir cevap oldu zaten. Biraz önceki özgüveni yerle bir olmuştu. Gözlerini aralık tutmakta zorlanıyordu sanki. Lucas'ın göğsüne baskı yapan parmağının güçsüzleştiğini hissediyordu. Lucas'ta bunun farkındaydı ve bakışları bir süre göğsündeki parmakta oyalandıktan sonra Günce'ye doğru ağır bir adım attı.

Geniş omuzlarının gerilmeye başladığını hissediyordu.

Günce yerinde durmaya devam edince bir adım daha attı.

Lucas'ın kokusu o anda Günce'ye ulaştı. Onu yıkmak isteyen bir darbeymiş gibi... ve Günce tamamen bilinçsizce geri doğru bir adım attığında çöp poşetinden rahatsız edici bir ses yükseldi.

"Ahh," dedi Günce çöpe bastığını görerek. "Lanet olsun," diye mırıldandı ayağını çekerken.

Lucas güldü ve derin bir nefes alarak kendine gelmeye çalıştı.

"Şunu üzerine bayılmadan önce ortalıktan kaldırsan iyi olacak," dedi çöpü işaret ederek.

Lucas'ın kendisine takılmasının üstüne Günce, "Çok komik," dedi ve çöpü biraz havaya kaldırdı.

"Ya da sen bu çöpü kafanı yiyip leş gibi kokmadan önce..."

Lucas beyaz, düzgün dişlerini göstererek tekrar güldü ve birkaç saniye sonra kaşlarını çatıp havayı kokluyormuş gibi yaptı.

"Ah, öyle mi? Senden soğan kokusu almaya başlıyor gibiydim oysa ki..."

Günce kendine engel olamadan güldü ve Lucas'ın göğsüne hafifçe dokundu. Tekrar...

"Kes şunu," dedi iç gıdıklayıcı kahkahasının arasından.

Çöpü sonunda konteynıra attı ve Lucas'a döndü. Hala neden geldiği bilmiyordu ve burada durup birbirlerine takılmayı sürdürmek garip olurdu. Gerçi Günce'nin bir şikâyeti yoktu ama...

"Biraz yürümek ister misin?" diye sordu Lucas gözlerinin içine bakarak.

Günce açık gökyüzüne, ağaçların huzurla sallanan yapraklarına baktı ve tenini okşayan rüzgârı hissetti... Lucas'la böyle bir akşamda yürümek...

"Olur... Ben kızlara haber vereyim," dedi Günce.

Lucas başını salladı ve beklemek üzere bahçeden dışarı çıktı.

Günce evin kapısına doğru yürürken perdenin arkasında birkaç tane insan silueti görür gibi oldu ve sessiz ancak birbirini takip eden yumruklarla kapıya vurdu.

Üçü birden sırıtarak kapıyı açtı.

"Beni mi izliyordunuz?" dedi Günce fısıltıyla konuşarak.

Aylin Lucas'ı işaret ederek kıkırdadı.

"Sizi izliyorduk."

Hepsi birden gülmeye başlayınca Günce de kendine engel olamadı ve onlara katıldı. Aynı zamanda işaret parmağını dudağına yerleştirmiş onları susturmaya çalışıyordu.

"Pekâlâ. Biz biraz yürümeye gidiyoruz, tamam mı?"

Kızlar tekrar birlikte kıkırdadılar ve Günce'yi hemen git dercesine resmen kovdular. Günce de başını sallayarak kapıdan uzaklaşmıştı ki, aklına bir şey geldiği için tekrar geri döndü.

Kızlara doğru eğilerek fısıldadı.

"Soğan kokuyor muyum?"

Hepsi birden kaşlarını çattılar ve anlamlandıramadıkları bu soru karşısında Günce'yi koklamakla yetindiler.

"Hayır,'" dedi Derin.

Günce başını sallayarak kızların yanından uzaklaştı.

***

"O halde neden geldin, Lucas?" diye sordu Günce beraber çimenlerin arasındaki patikadan yürüyorlarken.

"Bunu vermeye geldim," diyerek siyah kotunun arka cebine uzandı Lucas.

Elini havaya kaldırdığında Günce bilekliğinin Lucas'ın parmaklarının arasında olduğunu gördü. Lucas bilekliği yavaşça Günce'nin avucuna bıraktı.

"Bende bunu arıyordum," dedi Günce bilekliği bileğinin üstünde sabitlemeye çalışırken.

"Atölyede düşürmüşsün," dedi Lucas ve gülümsedi.

Günce'nin atölyesine gelmiş olduğunu hatırlamak onu gülümsetmişti.

Günce de onun gülümsemesine eşlik etmek için başını kaldırmıştı ki bileklik bileğinden kaydı ve yere düştü. Bunun üzerine Günce bilekliği almak için biraz eğilince tişörtü usulca teninin üstünde kaydı ve Günce'nin belindeki dövmenin Lucas'ın gözüne ilişmesine neden oldu.

Günce doğrulduğunda, Lucas belinde yazanı içinden tekrarladı.

'I'm not Loser.'

Aklında hala gördüğü dövme olan Lucas, bunu yüzüne çok yansıtmadan bilekliği nazikçe Günce'nin elinden çekti ve bileğini kavradı.

"Ben takarım."

"Teşekkür ederim," dedi Günce sakin bir ses tonuyla.

Kısa bir süre sessizlik oluştu ve sonunda Lucas, başını bileklikten kaldırmadan sordu.

"Dövmenin bir hikayesi var mı?"

Lucas'ın ani ve alakasız sorusu karşısında Günce bir süre kaşlarını çatarak öylece bekledi. Soruyu algıladığında ise bileğindeki damarların gerildiğinden olsa gerek, Lucas sorusunun onu rahatsız ettiğini anladı. Yine de merak ediyordu.

"Bir hikayesi yok. Öylesine bir dövme..." diye kestirip attı Günce.

Bunun üzerine Lucas'ın bakışlarını aniden Günce'nin yüzüne kaldırması ve kirpiklerinin altından ona bakması karşısında Günce soluklarının hızlandığını hissetti.

Ondan ne tür bir zarar gelebilirdi ki?

"Bak,'" dedi Lucas temkinli bir şekilde. "Dışarıdan düşünceli biri gibi görünmediğimi biliyorum ancak dinlemek istediğimden eminim."

"O yüzden değil..." diye itiraz etmeye çalıştı Günce.

Lucas sözünü kesti ve dikkatli bakışlarını Günce'nin yüzüne dikti.

"Bana güvenebilirsin."

Bunun üzerine Günce tamamen ikna oldu ve dışarıya derin bir nefes bırakarak dövmeden bahsetmeye başladı.

"Birkaç yıl önce ben böyle değildim. Yani... böyle bir fiziğim, böyle kıyafetlerim yoktu. Kilolu bir insandım ben. Kendim için hiçbir şey yapmak istemiyordum. Kendimden kaçıyor, istemediğim bir şeyi kabullenmeye çalışıyordum."

Kontrol amaçlı Lucas'a baktığında onun hala aynı ifadeyle kendisini dinlemekte olduğunu gördü ve omuzlarındaki kasların biraz gevşediğine hissetti. Çok uzun zaman öncesinden bahsediyordu...

"Yani... kendime baktığımda görmek istediğim görüntü değildi bu. Yine de hiçbir şey yapmıyordum. Bu o kadar benimle birleşmişti ki, insanlar beni bununla o kadar bütünleştirmişti ki, kendime olan inancımı yitirmiştim ben. Ezelden beri bana aitmiş gibi kabullenmiştim bu halimi. Ergenlikte bunu inkâr etmeyi çok denedim ancak o aptal insanlar, okulumdaki aptallar her zaman istemediğim bu hali üstüme yapıştırdılar. Bunu yapmaya hakları yoktu ancak yaptılar ve ben onlara izin verdim. Onların kazanmasına izin verdim. Bu uzun bir süre boyunca böyle devam etti. Ben bıraktım... öylece bıraktım. Elimden gelen tek şeyin o dövme olduğu düşüncesiyle avuttum kendimi."

"Yaptırdığım ilk dövme belimdeki oldu. Oraya yaptırmamın sebebi kızlardan saklamaktı çünkü onların bunu yaptıracağımdan haberleri olsaydı asla izin vermezlerdi. Kim acınası bir 'Loser' yazısını hoş karşılar ki... Okulumdaki çocuklar hariç tabi ki... Onlara dövmemi göstermiş olsaydım muhtemelen beni tebrik eder, bu hayatta aldığım en doğru karar olduğunu söylerlerdi."

Günce Lucas'ın çenesinin kasıldığını gördüğünde nasıl hissetmesi gerektiğine karar veremedi. Onu gerçekten önemsediği için sevinmeli miydi, yoksa bunun olmasını sağlayan hikayesi yüzünden üzülmeli miydi?

"O okuldan ve o insanlardan uzaklaştıktan sonra biraz daha iyi hissettiğimi fark ettim. Bu bir çözüm değildi tabi ki... Onlar gibi insanlar her yerdeydi ve bir şekilde beni bulacaklarını hissediyordum ancak artık bir şeylerin farkına varmam gerektiğini de biliyordum. Kör gibi davranamayacağı mı... Yaz tatiline girdiğimde kafamı toplama fırsatını buldum. Kızlarla konuştum. Onlara dövmemi gösterdim ve bana kızmalarını istedim çünkü dediğim gibi, kör olmuştum. Bunu kabullenmek gibi bir hataya düşmüştüm. Onlarda zaten benim istememe gerek kalmadan tüm yaz boyunca o dövmeyi burnumdan getirdiler. Ama kendimi mutsuz hissetmedim. Yavaşça kilo vermeye başlamıştım ve sayısal açıdan büyük bir şey ifade etmese bile devamının geleceğini biliyordum. Büyük bir adımdı bu... Peşini bırakmadım. Kendime bu haksızlığı yapmadım. Sürekli daha iyisini hak ettiğimi hatırlattım kendime. Bunu kendim için yapmam gerektiğini, bunu yapmanın o kadar zor olmadığını ve benimde bitirmeden bırakmayacağı mı..."

"O yaz sonunda dövmeme ufak bir ekleme yaptım ve bu haline çevirdim: 'I'm not Loser.' Sanırım hayatım boyunca kendim için yaptığım en güzel şeydi bu."

Günce rahatlamıştı. Bundan bahsetmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, ne kadar iyi hissettirdiğini unutmuş, kendisini rahatsız edeceğini sanmıştı. Gülümseyerek Lucas'a döndü ve onunda kendisine baktığını gördü. Bu bakışı biliyordu.

Hayranlık...

Ve daha fazlası... gerisi Günce için bir gizemden ibaretti.

"İnsanlar acımasız," dedi bakışlarını yere indirerek. "Bazen ben bile olabiliyorum."

Günce bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ancak özgür bırakabileceği hiçbir kelimesi yoktu.

"Sana nasıl davrandığımı hatırlıyor musun?" diye sordu Lucas. Cevabını bildiği için devam etti.

"Ben bir sürü insana o şekilde yaklaştım ve bu kim bilir onlara nasıl hissettirdi..."

"Hey," dedi Günce anlayışla. "Hepimiz ara sıra başka pislikler yüzünden pisliğin teki oluyoruz. Bana o şekilde davranan çocuklar bile..."

Gülümsedi.

"Yani pislik döngüsü," diyerek cümlesini tamamladı ve Lucas'ın omzunu hafifçe dürttü.

Bunun üzerine Lucas güldü ve başını kaldırdı.

"Haklısın."

Günce kaşlarını çattı ve ne demek istediği anlamaya çalıştı.

"Zaten muhtemelen ben her kızın hoşuna gidiyorumdur..."

Günce'nin ifadesi yumuşadı ve gülümsemesini bastırmaya çalıştı.

"Kesinlikle. Baksana kendimi seni teselli ederken buldum."

Lucas güldü ve gözlerini kısarak düşünüyormuş gibi yaptı. Ardından ukala gülümsemesiyle devam etti.

"Biliyorsun, çekim gücü..."

Günce sözünü kesti ve elleriyle kulaklarını kapatarak adımlarını hızlandırdı.

"Ah, hayır! Bunu bir saniye daha dinlemeyeceğim," dedi gülerek.

Lucas'ın dudaklarının arasından Günce'nin kulağını okşayan, hoş bir kahkaha yayıldı ve Lucas, Günce'nin bileğinden tutup onu gülerek yanına çekti.

"Patikanın sonuna geldik. Çamura mı girmek istiyorsun? Önce soğan, şimdi çamur..."

Geldikleri yola dönen Günce Lucas'a karşılık vermek için beklemedi.

"Aslında seni oraya atmayı planlıyordum. Şu çekim gücünle birkaç kurbağa çekersin belki..."

Tekrar güldüler ve sokak lambalarının aydınlattığı patikadan eve dönerken Lucas çekim gücü hakkındaki teorilerini Günce'ye anlattı.

 

 

***
Ilık bir sonbahar ve Lucas karşı konulmaz bir karışım olsa gerek 🫠

 

Loading...
0%