@mrsmilagros
|
Şarkı -> Nothin On You - Bruno Mars Hey sen,
***
Esin, pencerenin önünde oturmuş, onu evinden almak üzere sözleştiği Chris'i bekliyordu. Kızlardan hiçbiri evde değildi. Günce Lucas ile kampa gitmek üzere evden ayrılmıştı ve hala dönmemişti. Derin ise Peter'ın evindeydi; Aylin de şu sıralar fazlasıyla yorgun ve dolu olan kafasını dağıtmak için kütüphaneydi. Esin üstüne yeşil; straplez ve öpücük yaka, bel kısmından sonra biraz bollaşan elbisesini giymişti. Saçlarını ise hafifçe dalgalandırarak omuzlarına bırakmıştı. Nereye gideceklerini bilmediği için kızlarla beraber kıyafet konusuna epey kafa yormuşlardı. Esin, Chris'e nereye gideceklerini ısrarla sormuştu ve Chris de bunun bir nevi yaşananlar adına özür mahiyetinde planlanmış bir şey olduğunu, söylerse Esin'in kabul edeceğinden emin olmadığını itiraf etmişti. Bu yüzden Esin, pencerenin önünde oturmuş içindeki şüphelerle bahçeyi gözlüyordu ancak yine de mutlu ve heyecanlıydı. Sonunda evin önünde beyaz ancak tepesi siyah, büyük bir araba durdu ve Chris'in bedeni sokak lambasının altında aydınlandı. Üstünde bordo bir gömlek siyah bir kot vardı. Esin, onun sade giyimini seviyordu. Chris arabanın bahçeye dönük kapısına yaslandı ve beklemeye başladı. Tam zamanında diye düşündü Esin. Kızlara cevap veremeyecek kadar meşgul olduklarını bilmesine rağmen coşkulu bir mesaj attıktan sonra ayakkabılarını giydi ve dışarı çıktı. Chris kollarını göğsünde bağlamış, biraz eğik çenesi ve sıcak gülümsemesiyle kirpik altından Esin'e bakıyordu. Esin parmaklarını oynatarak üstündeki uyuşukluk hissini atmaya ve rahatlamaya çalıştı. Hızlı adımlarla yanına ilerlediğinde Chris onu aniden kucakladı ve ayaklarını yerden keserek biraz döndürüp bedenini biraz önce kendisinin yaslandığı kapıya yasladı. "Güzel görünüyorsun," dedi Esin'e ilgiyle bakarak. Başını yana eğerek, Esin'in yüzünü başka hiçbir şey onu alakadar etmiyormuş gibi dikkatle inceledi ve döndürülmenin etkisiyle önüne gelen saç tellerini tek eliyle kulağının arkasına sıkıştırdı. Şu zamana kadar göğsündeki ağırlıkla zor ayakta kalan Esin, Chris'in diğer elinin belinde olduğunu fark ettiğinde tüm bedeni kasıldı ve beynindeki düşünceler birbirine karışmaya başladı. Karnına berbat bir sancı saplanmıştı; tam olarak Chris'in parmaklarının gezindiği bölgeye. Esin, bir şeyler söylemesi gerektiğini akıl bile edemiyordu. Derin –fazlasıyla derin- bir nefes aldığında Chris güldü ve geri çekilerek rahatlamasına izin verdi. Esin'de yaslandığı yerden uzaklaştı ve Chris'in açtığı araba kapısından içeri girdi. Gevşemiş sırtını koltuğa yaslayarak vücut fonksiyonlarının normal işleyişine dönmesini bekledi. Bu akşamda farklı bir şey olduğunu düşünüyordu. Chris'in ondan hoşlandığını biliyordu ve artık her şey biraz daha netti. Aralarındaki duvar biraz daha incelmişti ve en azından ilerlemek hakkında şüpheleri yoktu. Sanırım bu yüzdendi. Chris kendi koltuğuna yerleştiğinde Esin onu çekinerek gülümsedi ve alnını ovaladı. Biraz önceki sersem halinden dolayı onunla baş başa kalmak daha tuhaf hissettiriyordu. "Nereye gittiğimizi artık söyleyebilir misin?" diye sordu sessizliği bozarak. Chris, muzip bir gülümsemeyle gözlerini yoldan ayırarak ona döndü ve başını hayır anlamında salladı. "Sanırım işimi sağlama alacağım." Esin omuzlarını 'öyle olsun' dercesine silkti ve arabayı incelemeye başladı. Koltukları rahat; içi ise bir arabaya göre genişti. Esin kızların seslerini beyninde duyar gibi oldu ve gülümsemesini bastırmaya çalışarak o sesleri defetti. "Her şey için üzgünüm." Esin, malum konu bir anda açıldığı için başta sessiz kaldı. Ardından emniyet kemerini çıkartıp koltuğunda Chris'e doğru döndü. "Önemli değil," dedi anlayışla. "Senin suçun değildi." Chris başını onaylamayan anlamda salladı ve yüzünde alayla öfkenin birbirine karıştığı bir ifade belirdi. "Ah, hayır... Hayır. O fotoğrafları basına ulaştıran Natalie'ydi, benim aklı havada kız kardeşim." Esin bunu zaten bildiği için sessiz kalmayı seçti ve başını rahatsız olduğu için yere eğerek gözlerini koltuğa dikti. "Bunu zaten biliyordun, değil mi?" Esin evet anlamında başını belirsizce salladı. "Onu kendi haline bırakmamalıydım. Tamamen özgürlüğüne kavuştuğunda delirmeye başlıyor sanki. Ve öyle delilere ne yaparlar biliyor musun? Onlara anneme yaptıklarını yaparlar." Esin yutkundu ve Chris'in asıl korkusunun içinden çıkıp havada süzüldüğünü fark etti. "Sürekli onu kontrol edemezsin, Chris. Sanırım aklı biraz karışık ama eminim ki kendi yolunu bulacaktır. Bu annenin izlediği yol olsun ya da olmasın. Bunun çözümü onu özgürlüğünden alıkoymak değil, biliyorsun. Kendine böyle bir yükü yüklemeyi hak etmiyorsun." "Onu çoğu zaman engelliyorum ve inan bana, bunu yapmasaydım başınıza kim bilir nasıl dertler açardı. O akışına bırakabileceğin biri değil Esin. Kendi yolunu bulana kadar herkesin yolunu yıkabilir. Bazen düşünceli olabilir ama hayır, genellikle iğrenç bir bencilliğe sahiptir." Esin verebilecek birkaç tavsiye bulmaya çalıştı ancak yoktu. Natalie gerçekten de öyle biriydi. Chris böyle söylemeseydi onu basit gözlemlerle yargıladığı için kendini kötü hissedebilirdi ancak o abisiydi; abisi bile ona şans tanımak istemiyordu. Esin'se bu olayın gölgesinin üzerlerinde olmasını istemiyordu. "Sohbetimizin merkezinde olmasına izin vererek bencillik konusunda ona daha fazla fırsat tanımayalım o halde, ne dersin?" diyerek konuyu değiştirdi bu yüzden. Ardından ekledi. "Yaklaştık mı?' diye sordu merakla. Chris güldü ve gözlerini kısıp uzatarak cevap verdi. "Evet, oldukça yaklaştık." Gözlerini kısa aralarla yoldan ayırarak Esin'in üstündekileri inceledi ve bu durumu anlamlandıramayan Esin gerildiğini hissetti. "Neye bakıyorsun?" diye sordu kaşlarını kaldırarak. "Üstündekilere..." dedi geniş bir gülümsemeyle. "Tek parça. Güzel..." Esin şaka yapıp yapmadığını anlayamadığı için kaşlarını kaldırdı. "Ne? Anlama..." "Neredeyse geldik." Chris sözünü keserek onu susturdu ve Esin önce yoldan ayrıldıklarını, ardından ağaçlık bir yola girdiklerini bir ağaç yığınının önünde durduklarını gördü. Buradan sonra yol devam etmiyordu. Sadece araba farlarının aydınlattığı yapraklar vardı. Yaprakların bir şey gizlediği ortadaydı ancak Esin ne olduğunu tam seçememişti. Chris arabadan indikten sonra o da peşinden şüpheli bakışlarla indi ve onu takip etti. Arabanın farları kapanmış, izledikleri tek ışık kaynağı Chris'in elindeki fener olmuştu. "Tek kaşını o şekilde kaldırdığında kendimi suç işlemiş gibi hissediyorum," dedi Chris gülerek ve feneri Esin'in yüzünde sallandırdı. Bunun üzerine Esin gülerek yüzünü kapattı ve ışığın çekildiğini anlayınca yüzünü açığa çıkardı. "Ve bende elindeki tehlikeli silahı almam gerektiğini hissediyorum," dedi ve aniden Chris'in önünü keserek feneri elinden kaptı. "Sen polis misin?" diye sordu Chris çarpık gülümsemesiyle. Esin bilmiş bilmiş kafasını salladı ve ağaçların arasından ilerlemeleri için bir yol bulmaya çalıştı. Feneri etrafta gezdiriyordu. "O halde kayboldum, hanımefendi. Bana yolu gösterebilir misiniz?" Esin arkasını döndü ve fener eşliğinde gözlerini kısarak Chris'i güzelce süzdükten sonra omuz silkti. "Beni takip et." Chris güldü ve Esin ona sırtını döndüğünde oyununa devam etti. "Sonra da beni tutuklarsın, sana uyar mı?" Esin sırtı hala Chris'e dönükken güldü ve feneri gezdirmeye devam etti. "Elbette aptal, ben bir polisim ne de olsa." "Öyle mi? Bir kelepçen var mı?" Esin Chris'in kendisine yaklaştığından habersiz geçebilecekleri bir boşluğa odaklanmıştı. Oradan geçebileceklerine ikna olduğunda keyifle arkasını döndü. "Evet, istersem-..." Esin Chris'i bir anda o kadar yakınında bulunca afalladı ve bunun üstüne Chris sözünü kesti. "Senin için bir kontrol edeyim," dedi ve insanı yerine mıhlayan bir yavaşlıkla Esin'e doğru bir adım atıp saçları onun alnına değecek kadar yaklaştı. Esin geri çekilmek için bir fırsatı olduğunu bilmesine rağmen onun kokusunun burnunu doldurmasına izin verdi ve solukları ironik bir şekilde sakince hızlanırken havaya yayılan tek ses ikisinin nefes alıp verişleriydi. Chris ellerinin iç kısmını Esin'in kaburgalarının yan kısmına bastırdı ve bekledi. Esin'in tam o anda nefesini tuttuğunu fark etmişti. Bu onu cesaretlendirdi ve oradan devam ederek kısa ancak öldürücü duraksamalarla avuç içlerini kalça kemiklerine kadar sürükledi. Esin'in elbisesinin kumaşı ince olduğu için eklemlerinin altında onun kalça kemiklerini hissetmişti ve bu seslice yutkunmasına neden olmuştu. Ardından dağınık bir sesle konuştu. "Yok gibi görünüyor." Orada hala dip dibe durmaları belki çok anlamsızdı ancak bir süre daha o şekilde durduktan sonra ancak geri çekilebildiler. Esin ellerini elbisesinin eteklerine sürdü çünkü kesinlikle terlemişlerdi. O anda fenerin elinde olmadığını fark etti ve Chris'e baktı. "Yine çok gizemlisin," dedi alayla karışık. Açıkçası az önce olanların etkisinden çıkmak için büyük bir çaba gösteriyordu çünkü Chris'in ellerinin dolandığı yerler hala karıncalanıyordu. "Sanmıyorum," diye cevap verdi Chris ve ellerini kaldırdı. "Sihirli eller, biliyorsun." Kaşlarını hızlıca birkaç kez kaldırıp indirerek muzip bir şekilde sırıtınca Esin omzunu onun göğsüne geçirdi ve güldü. "Pekâlâ, buradan," dedi hala gülerken ve sırayla boşluktan girdiler. *** Esin'in gözüne ilk çarpan –ki çarpmaması imkânsız olan- kocaman bir göl oldu. Gece karanlığında saf bir laciverte bürünmüş, ay ışığının tam ortasını aydınlattığı parıltılı bir göl küçük ışıltılarla göz kırpıyordu adeta. Ve sessizdi. Rüzgârın dalgalandırarak oluşturduğu o iç gıdıklayıcı su sesi yoktu. Çarşaf gibiydi ancak yine de mükemmel görünüyordu, huzur vericiydi. Etrafı, ağaçların arkasında kalan kısım ise geniş bir alandı. Birkaç tane kayalık biraz toprak vardı. "Burası çok güzel," dedi Esin hayranlıkla. "Sana buraya gelmeyi reddedeceğimi düşündüren nedir, merak ediyorum." Chris biraz duraksadı ve dudaklarını birbirine bastırarak gülüşünü bastırmaya çalıştı. "Aslında o kısma henüz gelmedik." "Başka bir yere daha mı gideceğiz?" diye sordu Esin kafası karışmış bir vaziyette. Chris kapalı ağzından çıkardığı onay vermeyen bir 'Iııı' sesi eşliğinde başını sağa-sola salladı ve ayağındaki sporları çıkartmaya başladı. "Ne yapıyorsun?" diye sordu Esin şaşkınlıkla. 'İntihar filan mı edeceksin?' Chris kahkaha atarak ayakkabılarını bir köşeye fırlattı. "Tanrı aşkına, ne? Hayır! Seni buraya bunu izlemen için getirmem ne kadar mantıklı sence?" Esin elini göğüs kafesinin üstüne koyarak derin bir nefes aldığında ekledi. "En azından arkanı dönmeni filan isterim." Esin'in gözleri faltaşı gibi açıldığında Chris tekrar kahkaha attı ve gömleğini düğmelerini tek tek çözmeye başladı. "Pekâlâ, suya gireceğiz. Soyunmaya başlamanı öneririm." Esin alaylı ifadesiyle gömleğinin önünü tamamen açmış olan Chris'e baktı. Gözlerini sabit tutmakta zorlanıyordu. "Seni izlerim tamam mı? Soğuk suya girmeye pek meraklı değilimdir." Esin temel sebebin bu olmadığını biliyordu tabi ki. Onu rahatsız eden soyunmak kısmıydı. Yani haberi olsaydı bikini filan giyebilirdi en azından. Belki kapladıklarını alan aynıydı ancak iç çamaşırı daha farklıydı. "Pekâlâ, tek parça Esin, hatırlıyor musun? Benim için çok zor olmayacaktır." Chris gömleğini çıkarıp yere bıraktı. Esin tükürüklerinin dilinin altında biriktiğini hissetti ve çok geçmeden yutkundu. "Hem sağlıklı olduğundan emin değiliz," dedi kendinden emin olmayan bir şekilde ve gölü işaret etti. "Peter öyle olduğunu söyledi. Sürekli buraya geliyormuş." Chris pantolonunu da rahat bir tavırla çıkarıp köşeye attığında Esin elinde başka bahane kalmamasının çaresizliğiyle ellerini sırtına doğru gerdi ve elbisesinin fermuarını aşağı çekiştirdi. Birazcık indirmişti ki elbise ayaklarının dibine düşüverdi. İçinden küfretti. Giyerken bu kadar kolay olmamıştı halbuki! Esin'in bir anda ve kolaylıkla yarı çıplak kalışının üzerine Chris hazırlıksız yakalandı ve feneri amaçsızca toprağın üstünde dolandırırken dalgın bakışlarını Esin'in üzerinde gezdirdi. Bunu yaptığını fark ettiği söylenemezdi çünkü daha çok tüm bedeni uyuşmuş gibiydi. "Güzel gözlerini o fenerle kör etmemi mi istiyorsun, Mcmillan?" dedi Esin istediği kadar sabit çıkmayan bir ses tonuyla. Sonlara doğru sesi kısılmıştı, birazcık. Chris yaramaz bir gülümsemeyle yere doğrulttuğu fenerin ışığını Esin'in ayaklarına giden bir yol boyunca ilerletti ve Esin onun beynindeki düşüncelere ulaşabildiğinde gözlerini kısarak geri çekildi. "Sakın. Bunu. Yapma." Onun geri çekilmesiyle beraber ışıkta ilerleyince Esin birkaç adım geri çekildi ve ışık daha hızlı bir şekilde onu takip etti. Esin daha hızlı birkaç adım daha atınca, ışık anında yanında belirdi ve bunun üzerine Esin yapılabilecek en iyi şeyin hemen suya girmek olduğunu düşünerek göle doğru koştu. Ardından Chris elindeki feneri yere attı ve Esin'in arkasından koşarak onu tek bir hareketle koluyla kaburgalarının arasında sıkıştırıp havaya kaldırdı. Esin ayakları bir anda yerden kesilince önce çığlık attı, ardından Chris onu suyun içine bırakana kadar güldü. Aniden tüm vücudu su ile buluşunca kemiklerinin titrediğini hissetti ve başını en kısa süre içerisinde dışarı çıkardı. Chris ondan önce davranmış, şimdi keyifle onu izliyordu. Esin elleriyle yüzünden akan suları sildi ve Chris'e baktı. Su damlaları kirpiklerinden, dudaklarından ve çenesinden süzülüyordu. Bu o kadar güzeldi ki, sancının geri döndüğünü hissetti. "İyi misin?" diye sordu Chris gülümseyerek. "Bacaklarım titriyor sanırım," dedi Esin sırıtarak. Aynı zamanda dudakları da titriyordu ve Chris onun bu haline gülmeden edemedi ve suya dalmadan önce cevap verdi. "Bir bakayım." Chris ortadan kaybolunca Esin suyun içini görmeye çalışarak kendi etrafında döndü ve onun nerede olduğunu kestirmeye çalıştı. Bir anda ayak bileğinde bir el hissettiğinde çığlık atmasına ramak kalmıştı. Aynı eli bu sefer diz kapağının arka kısmında hissedince gülerek daha çok kıpırdandı. "Yüzüne bir tekme atabileceğimin farkındasındır umarım," dedi onu duyacağından şüphe duysa da. Chris dokunmaya devam ederek Esin'in üst bacağına ulaştığında Esin hızla başka tarafa yüzdü ve bu Chris'in sonunda su yüzüne çıkmasını sağladı. "Hey! Ne oldu öyle? Bacakların bir an acı çekiyor sandım," dedi merakla. Hala gülüyordu ve Esin sırtını suya vermiş, sessizliğini koruyordu. Chris bir an düşündü ve ardından çok isabetli bir tahminde bulundu. "Gıdıklanıyor musun?" diye sordu ilgiyle. "Pekâlâ, gıdıklanmak az kalır. Buna dayanamıyorum." Chris hoş bir ritim eşliğinde kahkaha attığında Esin bir kez daha hayran kaldı. "Belki de yeniden oraya gelmeliyim," dedi suyun altını işaret ederek. 'Kafamı karıştırıyorsun.' Esin alaycı bir gülümsemeyle başını yana eğdi. "Evet, bu sefer gerçekten yüzüne bir tekme savuracağım ve tam olarak öyle olacak." "Gerçekten mi" dedi Chris kaşlarını keyifle kaldırarak ve ardından elini suyun üstüne çarpıp Esin'e su sıçrattı. Esin geri çekildi ve Chris aynı şeyi bir kez daha tekrarladığında suya daldı. Chris onun ne yapacağını merakla bekledi. Esin yüzdü ve Chris'in tam önünde su yüzüne çıktı. Amacı onu sadece şaşırtmaktı ancak kendini onun yüzünün bu kadar yakınında bulunca her şey silinir gibi oldu. Sadece şu an yapmak istedikleri vardı ve başka her şey hiç var olmamış gibiydi. Chris'in gözleri önce şaşkınlıkla açıldı, Esin'in yüzünün farkına vardığında ise bu şaşkın bakışların yerini afallamış bakışlar aldı. Gözlerini Esin'in birbirine yapışmış kirpiklerinde, dudaklarından kayan ve omuzlarından süzülen su damlalarında gezdirdi, ardından tekrar soğuktan kızarmış ıslak dudaklarında... Su dalgalarının birbirlerine çarparak çıkardığı o temiz ses bu ana eşlik ederken, Chris gözlerini Esin'in gözlerinden ayırmadan bedenini ona doğru yaklaştırdı. Sanki beyinlerinin çalışmasını sağlayan her şey bir anda durmuştu. Düşünmek yoktu, sadece ikisinin varlığı vardı. Esin'in göz kapakları Chris ona yaklaştığında ağırlaştı ve göğsü de bu ağırlıkla suyun içinde yavaşça dalgalandı. Heyecanlı ve coşkulu hissedeceğini düşünürdü ama çok sakindi. Öldürücü bir sakinlik. Tüm hücrelerini uyutuyordu sanki... Yaptığı tek şey aval aval Chris'e bakmaktı. Chris ile aralarında atılacak bir adım kalmamıştı, sadece geçilmesi gereken mesafeler vardı. Esin Chris'in bu mesafeleri yok etmek için yüzüne yaklaşmaya başladığını gördüğünde tüm vücudu titredi. Chris önce yavaş ilerledi; su ses çıkarmayı kesmişti, tek ses saçlarının ucundaki damlaların düşüşüydü. Esin her an öne atılabileceğini hissediyordu ancak yaptığı tek şey hızlanan soluklarını Chris'in dudaklarına üflemekti. Chris gözlerini bir saniye bile Esin'in gözlerinden ayırmadan burunları birbirine değecek kadar ileri geldi ve istekli bakışlarını Esin'in dudaklarına indirip birkaç saniye onları izledikten sonra kendi dudaklarını biraz önceki ilerleyişinden daha hızlı bir şekilde onların üstüne kapattı. Esin dudaklarındaki soğukluğun ve ıslaklığın ikiye katlandığını hissetti. Dudaklarından başka hiçbir temas yoktu ancak her yerini ateş almıştı sanki. Chris dudaklarını hareket ettirdiğinde kalbi deli gibi atmaya başladı göğsünde. Ve Chris dudaklarını bir kez daha hareket ettirdi. Çok yavaş ve nazikti ancak bir o kadar da arzuluydu. Dudaklarının her hareketi bir öncekinden daha güçlü oluyordu. Esin ona karşılık verdiğinde öpüşü daha da şiddetlendi ve Esin kendinde suyun içinde sabit duracak gücü bulmakta gittikçe zorlandığı için her öpüşte biraz daha geri düştüğünü hissetti. Bunun üzerine Chris onun belini kollarıyla tamamen kavradı. Tekrar doğrulabilecek kadar yeterli desteği bulmuş olmasına rağmen Esin da kollarını ikisinin bedeninin arasına yerleştirerek Chris'in boynunu ellerinin arasına aldı, beraber tekrar doğruldular ve öpücük biraz daha beslendi, biraz daha güçlendi. Su, içindeki hareketlilikten dolayı daha çok ses çıkarmaya başlamıştı. Esin ellerinden birini Chris'in saçlarından geçirerek ağırlığını ona verdi ve biraz daha yükselerek Chris'in dudaklarına daha çok hükmetti. Chris'in elleri ise Esin'in belini daha sıkı sardı ve parmakları Esin'in omurgalarına güçlü bir titreşim gönderdi. Esin ağırlığını Chris'in omuzlarına vererek onun dudaklarına daha çok yüklenmek üzereydi ki bir anda şu an durmazsa ne zaman duracağını bilmediğini fark etti ve kendini güçlükle geri çekti. Bir süre o şekilde beklediler. Hala yakındılar; öyle ki, Esin'in dudaklarından düşen su damlaları Chris'in dudaklarında yeniden var oluyordu. Chris'in ıslak kirpikleri Esin'in dudakları ve gözleri arasında yer değiştiren bakışlarını izleyerek hareket etti, bu anı kusursuz yapan saniyeler boyunca. Dudaklar geri çekilmişti ancak eller geri çekilmemişti. Esin Chris'in boynuyla omzu arasına düşmüş eli sayesinde onun soluklarının nasılda hızla aktığını hissedebiliyordu. Onu tekrar öpmek için her an ileri atılmaya hazır gibiydi, sanki dünyaya geldiğinden beri bunu bekliyordu. Esin ellerini olabilecek en yavaş şekilde geri çekti ve bunun üzerine belindeki ellerin sakince uzaklaştığını hissetti. Hala birbirlerine tutkuyla bakıyorlardı ve sanki en başa dönmüşlerdi, öpücük yeniden var olacaktı. Ancak olmadı. Tam o sırada bir ışık ikisinin bulunduğu bölgeye düştü ve onları tamamen aydınlattı. "Orada ne arıyorsunuz sersemler!" diye bağırdı bir adam. Chris ile Esin soru sorarcasına birbirlerine baktılar. İnanılmaz afallamış görünüyorlardı. "O suya girmek yasak! Kaç kere söyleyeceğim kirli olduğunu? Kaç çeşit mikrop vardır içinde! Siz aptal gençler hiç akıllanmıyorsunuz!" Adamın söyledikleriyle beraber Chris ve Esin olanlarda hiçbir mantık aramadan aceleyle yüzmeye başladılar. Toprak ayaklarına değiyor gibi olduğunda ise hiç durmadan koştular. Karaya çıktıklarında Esin elbisesinin yanına koştu. "Sağlıklı olduğunu söylemiştin!" diye bağırdı Chris'in tarafına doğru Esin. Elbisesini üstüne geçirdikten sonra fermuarını bile çekmeden Chris'in yanına yaklaştı. "Ben söylemedim!" dedi Chris kendini savunarak. "Peter'in öyle söylediğini söyledim!" "Ah, bu her şeyi değiştirir!" diyerek ona karşılık verdi Esin. Aceleyle arabaya doğru koştular ve kendilerini içeri attılar. Chris arabayı çalıştırdı, Esin hiçbir güç onu o gölden nefret ettiremeyecek olmasına rağmen uzaklaşmanın etkisiyle rahatladığını hissetti. *** "Pekâlâ, bir şey olmayacak tamam mı? Hem Peter sürekli girdiğini söyledi." Esin Chris'in söylediklerine inanmaya çalışarak başını salladı ve onu pekiştirdi. "Muhtemelen insanlar girmesin diye yapıyorlardır... Korkutmak için." "Hem şu mikroplar vücudumuza girse bile..." dedi Chris ve başını Esin'e çevirerek devam etti. "En azından kötü şeyler hatırlamayacağız." Ardından göz kırptı ve bakışları Esin'in dudaklarına indi. Esin afalladı ve Chris bu kadar davetkâr olduğu için lanet etti. Gözlerini onun yüzü dışında her yerde dolaştırmaya özen göstererek bahçelerinin kapısında karar kaldı. Evin önüne gelmişlerdi ve başta oldukça sinirli başlayan araba yolculukları neyse ki kısa süre sonra yumuşamıştı ve birbirlerini rahatlatma aşamasına geçmişti. Esin evin pencerelerinden saçılan beyaz ışığa şöyle bir baktıktan sonra iç çekti ve arabanın kapısını araladı. "Pekâlâ, Peter'a selamı mı iletmeyi unutma," dedikten sonra dışarı çıktı ve Chris'te onunla beraber dışarı çıktı. Esin bahçe kapısından içeri girmek üzereyken ona seslendi. "Esin!" "Evet?" dedi Esin ona dönerek. Chris gülümsemesini gizlemeye çalışarak ona doğru yaklaştı. "Arkanı dönebilir misin?" Esin itiraz etmedi ve kaşlarını çatarak yavaşça arkasını döndü. Önce Chris'in parmaklarını sırtında hissetti; ardından ne olduğunu anladığı sırada Chris elbisesinin fermuarını nazikçe yukarı çekti. "Şey... Unutmuşum. Teşekkür ederim," dedi utanarak ve Chris omuz silkince tekrar bahçeye doğru ilerledi. Şimdi onu öpmesi gerekir miydi? Yoksa sadece beklemeli ve o anın gelmesini mi beklemeliydi? Bir kere oldu diye sürekli öpmek gibi bir zorunluluğu yoktu ya? Esin böyle bir zorunluluğun harika olabileceğini düşünerek ilerlerken arkasını dönüp Chris'e el salladı ve evine girdi.
*** |
0% |