@mrsmilagros
|
Şarkı -> Rock Bottom - Hailee Steınfeld Hey sen,
***
Aylin, götüreceği bavulu kapının önüne taşıdı ve derin bir nefes alarak kızlara baktı. Kızlar parıltılı gözlerle kendisine bakıyordu. Aylin yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. "Sonunda gideceğim!" dedi coşkuyla. Kızlar Aylin ve Leo'nun arası düzeldiği için çok mutluydu. Üstelik bu mutluluk yetmezmiş gibi bir de Leo Martinez ile tatile çıkıyordu. Kliplerini izleyerek defalarca hayranlık duyduğu o insanla... "Bizi sık sık aramayı unutma," dedi Günce ve sırıttı. "Yoksa sürekli rahatsız ederim, biliyorsun." Aylin gülerek onun başındaki topuza vurunca kızlar da güldüler. "Ben yokken dikkat edin," dedi Aylin ciddiyetle. Derin anlayışla gülümseyerek Aylin'in omzunu sıvazladı. "Sakin olmaya çalış. Her şey harika olacak." Aylin son kez üstünü başını kontrol etti ve sırtını duvara yaslayarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Tam o sırada bir arabanın sesi duyuldu ve kızlar hemen cama koşarak gelenin Mark olduğunu haber verdiler. Birkaç saniye sonra ise kapı çaldı. Çalalı çok az olmuştu ki, Aylin hemen kapıyı kendine doğru çekip açtı. Ardından kapının ucunda beklediğini bu kadar belli ettiği için biraz utandı ancak Mark bunu sevimli bulmuş, bu yüzden minik bir dudak hareketiyle karşılık vermişti. "Merhaba, efendim," dedi Mark o resmi duruşuyla. Aylin ona azarlarcasına baktı ancak gülümsemesinin karıştığı ifadesi hala yumuşaktı. "Bana Aylin de lütfen." Mark'ın dudağı seğirir gibi oldu ancak duruşunu ve ifadesini bozmadı. "Alışkanlık işte," dedi kaşlarını kaldırarak. "Leo... eee Bay Martinez sizi uçakta bekliyor olacak, Aylin." Aylin onun resmi konuşmayla günlük konuşma arasındaki mücadelesi üzerine gülmeden edemedi. O hala gülerken hemen arkasında kızlar belirdi ve Mark'a el salladılar. "Merhaba, Mark!" Mark bu coşkulu karşılama karşısında biraz kızardı, sabit ifadesi biraz dağılır gibi oldu, ardından boğazını temizleyerek cevap verdi. "Merhaba, Bayanlar." Kızlar birbirlerine bakarak güldüler. Ardından Aylin kapıyı biraz daha aralayarak bavulunu tutup arabaya taşımaya hazırlandı. Daha bir saniye olmuştu ki Mark bir anda ileri atıldı. "Ben taşırım, lütfen siz bırakın." Aylin bavulu bırakmadı. "Ben taşırım canım. Şuradan şurası. Hem ağır da değil ki." Mark direnerek tekrar bavulu almak için hamle yaptı. "Olmaz öyle şey. Bu benim işim." Aylin sonunda pes ederek elini geri çekti ve Mark'ın bavulu alarak arabaya götürmesini izledi. Ardından kızlarla beraber Mark'ın peşinden arabanın yanına gittiler ve Mark Aylin'e binmesi için araba kapısını açtığında Aylin kızlara tek tek, uzun uzun sarılarak heyecanlı olmakla birlikte biraz da buruk bir şekilde arabaya bindi. Kısa süre sonra Mark da sürücü koltuğundaydı. Arabanın çalıştığını belirten o kaba sesi duyduğunda Aylin hemen arkasına dönerek camdan arkadaşlarına el salladı. Tekerlekler dönmeye başladığında Günce elindeki suyu arabanın arkasından dökerek kısa bir uğurlama töreni yaptı. Ancak Mark bunu normal karşılamamıştı tabi ki. "Arkadaşların neden arabayı yıkamaya çalışıyorlar?" diye sordu düz bir sesle. Aylin burukluğuna rağmen gülmeden edemedi ve cevap verdi. "Bu bir gelenek." *** Hava alanına gelmişlerdi artık. Mark arabayı park etmiş, Aylin tekrar ısrar etmesine rağmen bavulu tutma konusundaki kararlılığına devam etmişti. Şimdiyse gerekli gişe işlemlerini yapmış, güvenlik kontrollerinden geçmiş ve bekliyorlardı. Mark'ın normal şartlarda geçiş izni yoktu tabi ki ancak şartların kesinlikle normal olmadığı ortadaydı. Siyah bir minibüs kapıya yaklaştığında Mark ona binmesi için işaret etti ve Aylin de dediğini yaptı; kısa süre içerisinde jetin yanına vardılar. Leo Martinez''in özel jetinin. Ancak görevlilerden bile sadece çok seçkin olanları bunu biliyordu. Gerisi sadece işlerini yapıyordu. Leo basın ile herhangi bir sorun yaşamamak için gizliliği üst düzeyde tutmaya özen göstermişti. Aylin jetin içine açılan merdivenlere adım atmadan önce Mark'a döndü. "Her şey için teşekkür ederim, Mark. Dönüşte görüşürüz." "Görüşmek üzere, Aylin," diye cevap verdi Mark yarım bir gülümsemeyle. Ve Aylin Leo Martinez'e giden basamakları bir bir çıkmaya başladı. Uçağın girişine geldiğinde onu orta yaşlı bir kadın karşıladı. Kadının sıcak bir gülümsemesi vardı ve Aylin'i rahatlatmıştı. "Hoş geldiniz, Bayan Aktan." Aylin gülümseyerek biraz daha ilerledi ve kocaman jet o zaman asıl hünerlerini ortaya serdi. Beyaz duvarlar üstlerine vuran güneşin etkisiyle insanın içini ferahlatıyordu adeta. Yer yer ise metalimsi, ahşap boyamalar vardı ki; bu jetin içini daha da lüks gösteriyordu. Sol köşede karşılıklı dört tane koltuk vardı ve ortalarında ise parlak, kahverengi bir masa. Sağ köşede ise karşı karşıya yerleştirilmiş iki tane koltuk vardı. Hepsi de sütlü kahve rengindeki kaliteli deriyle kaplanmıştı ve vişne çürüğü rengindeki yastıklarıyla oldukça hoş görünüyorlardı. Aylin hayran hayran yumuşacık, pudra rengindeki halının üstünde ilerlemeye devam etti. Ortada bir masa olmak üzere çevresine dizilmiş beş koltuğun olduğu kısımdan geçti ve duvarın içine yerleştirilmiş hoş bir akvaryumla karşılaştı. Tüm lükse rağmen aynı zamanda bir o kadar da rahat bir atmosfer vardı içerde. Aylin zeytin yeşili perdeyi de geçerek başka bir bölmeye ilerledi ve orada onu Leo karşıladı. Tam olarak karşıladı denemezdi aslında; Aylin'e sırtı dönüktü ve görevlilere bir şeyler anlatıyordu. "Odasını hazırladınız mı? Herhangi bir sorun yok değil mi? Yemek servisi nasıl olacak? Birkaç Türk yemeği yapabilir misiniz?" Karşısındaki görevli kadın gülmemek için kendisini zor tutuyor gibiydi. "Uçakta yemek pişiremeyiz, efendim." "Ah, haklısınız tabi. İyice aklımı kaçırdım," dedi Leo boynunu sıvazlayarak. Bunu yaparken yavaşça arkasını döndü ve Aylin ile karşılaştı. Aylin Leo'nun de en az kendisi kadar heyecanlı olduğunu parıltılı gözlerinden anlayabiliyordu. Ona bakarken dünyanın en güzel şeyine bakıyordu sanki. Öyle ki, onun afallamakla hayran kalmak arasındaki ince çizgide dolanan yüz ifadesi karşısında görevliler sessizce güldüler. Leo'nun ifadesi yerini yavaşça çocuksu bir heyecana bıraktığında Aylin onun ne kadar çekici göründüğünü düşündü. Hafifçe alnına dökülmüş saçları yeni uyanmış gibi bir izlenim veriyordu ve bu düşünce bile Aylin'in içini sıcacık ediyordu. Leo'ya doğru bir adım atmaya hazırlanmıştı ki, Leo ondan çok daha hızlı davranarak aralarındaki mesafeyi kısa sürede kapattı. Aylin'i belinden kavrayıp bedenini kendininkine yaslayarak onu biraz yükseltti ve başını Aylin'in boyun boşluğuna yerleştirip sarıldı ona. Aylin'in kolları o ne olduğunu anlamadan Leo'nun geniş omuzlarına göre konumlanmıştı hemen. Leo'nun gri tişörtünün altındaki gergin kasları eklemlerinde bir bir hissediyordu Aylin. Bedenleri böylesine yakın olmak için yaratılmışçasına uyumluydu sanki. Leo ise kaslı kollarını tek görevleri buymuş gibi Aylin'in ince beline yerleştirmiş, onun bel kıvrımının yumuşaklığını hissetmişti. İstemeye istemeye geri çekildiler. Görevliler kaşlarını kaldırmış, muzip bir ifadeyle onlara kaçamak bakışlar atıyorlardı. Bu Aylin'i en son yaşanan olaylardan sonra biraz endişelendirdi ve içgüdüsel olarak durumu kurtarmaya çalıştı. "Ben de seni çok özlemişim, Martinez!" dedi gülerek ve kırk yıllık dostuymuş gibi omzuna vurdu Leo'nun. Ani hareket karşısında Leo ne olduğunu şaşırarak irkildi ve kaşlarını çatarak önce Aylin'e ardından omzuna, sonra da görevlilere baktı ve yavaş yavaş her şey yerine oturmaya başladı. Kadifemsi sesiyle iç gıdıklayıcı bir kahkaha attı. "Pekâlâ, seni buraya eski bir dostum olarak davet etmediğimi herkes biliyor Aylin ve sorun olmadığından emin olabilirsin. Ben bir profesyonelim,' diye açıklama yaptı gururla. Aylin gizli bir gülümsemeyle gözlerini devirdi. "Bunu zaten biliyordum, Leo Martinez," dedi imalı imalı. Durumu birkaç saniye içerisinde kavrayan Leo'nun keyifli ifadesi bir anda düştü ve yerini afallamış bir ifadeye bıraktı. "O anlamda demedim aslında. Buraya çok kız getirdiğimi kastetmiyordum," dedi beceriksizce. Aylin dayanamayıp güldü ve hoparlörden yapılan uyarıyı dikkate alarak yanındaki koltuğa yerleşti. ...lütfen kemer ikaz ışıkları sönünceye kadar kemerlerinizi çözmeyin ve yerlerinizden oturmaya devam edin... Leo ise karşısındaki koltuğa geçti ve emniyet kemerini bağladı. *** Uçak yolculuğu sorunsuz geçmişti. Leo ve Aylin birbirlerine okudukları liselerden, yaptıkları çılgınlıklardan ve hayallerinden bahsetmişlerdi. Aylin özellikle Leo'nun Kuala Lumpur yıllarından bahsettiği kısmı sevmişti. "Kuala Lumpur'da müzisyenlik adına pek ilerleme gösteremedim ancak özgürlük arayışımın son bulması bana bu eksikliği unutturdu. Sanırım ben hep El Mariachi gibi olmak istemiştim. Gerçek bir silahım yoktu; benim tek silahım babamın baskıcı tavırlarına noktayı koyan kararlılığımdı ancak istediğim yerde, istediğim notaları, istediğim şekilde çalabiliyor ve istediklerimi söyleyebiliyordum. İstediğim kadar edepsizleşebiliyor ve istediğim kadar ahlaklı olabiliyordum." Aylin'e göre Leo'nun harika bir kişiliği vardı ve bunu bir şekilde insanlara hissettirdiği için bu kadar seviliyordu. O sahnede koşuyordu, zıplıyordu, yere yatıyordu ve bu fark etmeden insanların bilinçaltındaki özgürlük arayışını uyandırıyordu. Saçmalamaktan korkmuyordu. Hayranlarının arasına girmekten korkmuyordu. Ya da bir hayranı onun üstüne atladığında, korumalarını durduruyor ve muhtemelen birkaç tırnak yarası alacak olmasına rağmen hayranının özgürlüğü tatmasına izin veriyordu. Onu sevdiren buydu işte. O gerçek bir El Mariachi'ydi. Ve beş saatlik uçuş yolculuğunun sonunda yere ayak basıyorlardı artık. Hala tam olarak gelmediklerini söylemişti Leo. Bunun üzerine kısa bir araba yolculuğu yapmışlardı ve şimdi de sahil kıyısında bekliyorlardı. Sadece ikisi vardı ve güneş gökyüzünü hoş bir kızıla boyayarak eşlik ediyordu onlara. "Neyi bekliyoruz?" diye sordu Aylin, tamamen açamadığı gözlerini kısıp Leo'ya bakarak. Leo sevecen bir gülümsemeyle ona döndü. "Bir tekneye bineceğiz." "Tekne mi?" dedi Aylin gözlerini açarak. "Kulağa harika geliyor." Leo yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirerek kollarını göğsünde kavuşturdu ve çenesini biraz havaya kaldırarak yüzüne ukala bir ifade yerleştirdi. "Harika gelen tekne mi, yoksa ben miyim?" Aylin seslice güldü ve ardından hemen toparlanarak yapmacık bir ciddiyet yerleştirdi yüzüne. "Elbette tekneler harika geliyor. Yakışıklı ve esprili olabilirsin ancak sanki biraz..." yüzünü buruşturduğunda Leo güldü. "Biraz ukala gibisin." Leo ona dönerek gözlerini kıstı ve 'şuna bak' der gibi yarım bir gülümsemeyle Aylin'e baktı. Bu hareketi üzerine Aylin'de meydan okuyarak kaşlarını kaldırdı ve Leo'ya döndü. "Vay canına," dedi Leo. "Şu an resmen dünyaca ünlü Leo Martinez'i eleştiriyorsun." Ardından yüzünde yavaş yavaş çarpık bir gülümseme belirdi ve bakışları yaramaz bir çocuğunki gibi parıldadı. Aylin'e doğru ağır bir adım atarken çekici bir ses tonuyla devam etti. "Ve bu çok hoşuma gitti." Ancak tam o sırada beklenen tekne gürültülü bir sesle kıyıya yanaştı ve ikisi de başlarını çevirmek zorunda kaldı. *** Tekne orta boyutlardaydı. Yüzeyinde kalın, lacivert bir çizgi vardı ve geriye kalan her yer temiz bir beyaz rengindeydi. Lüks sayılmazdı ancak sıradan olmadığı da kesinlikle ortadaydı. Teknenin içi ise son derece rahat ve güvenliydi. Orada Leo ile yalnız olacağı düşüncesi bile Aylin'i heyecanlandırmaya yetiyordu. Vapura binmeyi her zaman sevmişti. Deniz yolculuklarına bayılırdı ve bunu Leo ile yapacak olmak ona dünyanın en şanslı insanı kendisiymiş gibi hissettiriyordu. Leo gerekli ayarlamaları yaparak tekneyi çalıştırdı kısa süre içerisinde. Tekneyi oraya kadar getiren adam İspanyolca bir şeyler söyledikten sonra sahil kıyısından uzaklaştılar. *** Aylin oturmak için ayrılan bölmelerden birine yerleştiğinde Leo' da yanına geldi ve oturdu oraya. "Teknen çok güzel gerçekten," dedi Aylin konu açmak adına. Leo yarım bir gülümsemeyle ona dönerken kolunu Aylin'in yasladığı beyaz yapının tepesine yerleştirdi. Bu Aylin'in inanılmaz gerilmesine neden olmuştu. Leo'nun oturuşu öylesine yakın ve sahipleniciydi ki... "Beğendiğine sevindim. Aslında ben seçmedim." Aylin kaşlarını çatarak önü doğru eğildi biraz ve Leo'nun yüzünü tamamen karşısına aldı. "Ben senin aldığını sanıyordum. Magazin haberlerinden birinde görmüştüm." Leo başını onaylar gibi salladı ancak doğruluk payı olduğu gibi tamamen doğru bir haber olmadığı da ortadaydı. "Kısmen. Tekne annemin bana bir hediyesiydi." "O halde neden bu şekilde bahsedilmiyor?" Leo başındaki hasır şapkayı sıkıntıyla oynattıktan sonra sevmediği bir anıyı selamlıyormuş gibi yüzünü buruşturdu. "Çünkü babam bunun saklı tutulmasını istemişti. Annem oldukça zengin bir aile mirasına sahipti ve bu babamın hoşuna gitmiyordu. Çünkü o aile kavramına önem verdiği gibi aynı zamanda Fernando Martinez ve eşi olarak anılmak istiyordu. Abigail Flores ve eşi olarak değil. Ancak annem tam olarak öyle anılan bir kadındı. Sanırım bu babamın egosunu zedeliyordu." "Vay canına. Yaşaması zor bir insan olmalı." Leo alayla karışık güldü ve gözleriyle etrafı taradı birkaç saniye. "Aslında yaşaması mümkün olmayan bir insan." Aylin Leo'nun babası hakkında konuşmaktan hoşlanmadığına çok kez şahit olmuştu ve konuyu değiştirmek için adım atması pek de uzun sürmedi. "Annenin zevki harikaymış," dedi elinden geldiği kadar samimi görünmeye çalışarak. "Ah, evet..." dedi Leo gözlerini muzip bir şekilde kısarak. "Onunla iyi anlaşacağınıza eminim." Aylin neredeyse tükürüğünü yutacaktı ki, öksürük krizine son anda engel olarak beceriksizce gülmeye çalıştı. Ancak gözünü o kadar çok kırpmaya başlamıştı ki, Leo'nun kocaman gülümsemesine neden oldu bu. Keyifli bir şekilde denize bakındı ve başparmağıyla burun kemerine dokunduğunda Aylin bu kadar çekici olduğu için her şeye lanet etti. "Sana İspanyollara özgü bir tatlı tattıracağım," dedi Leo gururla gülümseyerek. Aylin onun bu çocuksu halleri karşısında gülmeden edemedi. "Pekâlâ, sabırsızlanıyorum." Leo onayı aldıktan sonra arkaya doğru ilerledi ve Aylin'in gözleri kendisini takip ederken yerdeki beyaz kapakçığa büyük bir güçle asıldı ve kapakçık açıldı. Bunu yaparken gerilen kasları Aylin'in dikkatini fazlasıyla çekmişti. Leo ellerini açılan bölmeye doğru sokarak oradan bir poşet çıkartıp Aylin'in yanına geldi tekrar. Aylin poşetin içinde bir kutu olduğunu az çok anlamıştı ki, zaten birkaç saniye sonra da Leo kutuyu dışarı çıkardı. Beyaz bir kutuydu ve üstünde hardal rengi bir şerit vardı. Şeridin içinde ise İspanyolca bir şeyler yazıyordu. Aylin sabırsızca yerinde kıpırdandı. Açıkçası Türk mutfağı dışındaki yemekler pek damak tadına uymazdı ve bu yüzden biraz endişeliydi de. Leo karton kutuyu açtığında ise karşısına görüntüsünün pek yabancı olmadığı bir tatlı çıktı. "Bu Churros!" dedi Leo kutunun içini göstererek. Aylin tatlıyı gördüğü anda gülümsemişti çünkü daha önce yediği bir tatlıya çok benziyordu. "Görünüşü Türkiye'deki halka tatlısını andırıyor," dedi tatlıyı incelerken. "Mutfaklar birbirinden etkilenir," dedi Leo gülümseyerek ve kutunun içindeki minik paketleri açarak tatlıların yanındaki boş köşeye boşalttı içini. "O nedir?" diye sordu Aylin akışkan sıvıyı göstererek. "Çikolata sosu," diye yanıtladı Leo. Ardından pudra şekerimsi tatlandırıcı tozu da churroslar'ın üstüne serpti. "Ve hazır. Bakalım beğenecek misin?" Aylin parmaklarının arasına bir parça Churros alıp doğru yaptığını umarak çikolata sosuna bandırdı ve ısırdı. Görünüşü ne kadar halka tatlısını andırıyorsa, tadı da o kadar farklıydı sanki. Halka tatlısı kadar şerbetli, yumuşak ve ıslak değildi. Daha sertti ve ağızda kırılan türdendi. Ancak o kadar güzeldi ki tadı... Aylin hemen çikolata sosuna bandırdı ve kalan parçayı da ağzına attı. "Gerçekten harika bir tadı var," dedi hayran hayran. Leo memnuniyetle gülümsedi ve kendisi de bir parçayı ağzına attı. Sohbet ederek kısa süre içinde churrosların hepsini bitirdiler. Aylin Leo'ya İstanbul'a geldiğinde konserine gelebilmek için çektikleri zorluklardan bahsetti. Leo bunu çok komik buldu çünkü kendisi de Aylin ile her karşılaştığında onu konserine davet etmeyi planlıyormuş. Planlarının devamında ise onu sahneye çıkarmak varmış ancak hiçbir şey planladığı gibi gitmemiş ve yüzüne gömlek yiyen bir Peter ile gözüne yumruk yiyen bir Chris kalmış elinde. Eh, Aylin'e göre bunlar o kadar da kötü sonuçlar sayılmazdı. Zaman hızla akıp giderken güneş tamamen kayboldu ve gökyüzü karardı, yıldızlar açığa çıktı. Tekne'nin dibinde köpüren su daha görkemliydi şimdi. Leo teknenin kontrol panelini yoklarken Aylin ayağa kalkarak teknenin uç kısmına ilerledi ve dikkatlice oraya oturarak beyaz köpüklerin birbirinin üstüne tırmanışını izledi. Görüntü beynini uyuşturuyordu sanki. Biraz sonra Leo da yanına geldi. "Suyu sever misin?" diye sordu gözlerini kısarak. Aylin onun bir şeyler planladığını hissetse de cevap vermekten çekinmedi. "Aramız iyidir," dedi bunun altından ne çıkacağını merak ederek. Leo gizli bir gülümsemeyle başını salladıktan sonra cevap verdi. "Evet, bunu Four Sasons'daki havuz dansından sonra anlamıştım zaten." Aylin önce kaşlarını çattı, tam olarak hatırlayamadı. Ardından Four Seasons anılarının üstünden şöyle bir geçti ve havuz kısmında duraksadı. Kızların onu telefonla arayışını, kendisinin itiraz ettikten sonra kabul edişini, havuza gelişini ve geleneksel Kızılderili kabile dansına benzeyen hareketleriyle üstünü çıkartışını anımsadı. O an gözleri irileşti ve yüzü domates gibi kızardı, alev almaya başladı. "Ay, inanmıyorum!" dedi iki eliyle ağzını kapatarak. "Sen izliyordun! Camda gördüğümü sandığım kişi sendin! Ay, gerçekten inanamıyorum," diye devam ettikten sonra yüzünü kapattı ve Leo geriye doğru eğilerek çekici bir kahkaha attı bunun üzerine. Tam Aylin'in ellerini indirmek için ona uzanmıştı ki, o anda öncekilerden daha şiddetli olan bir dalga tekneyi selamlayınca ikisi de sıçrayan suyun altında ıslandılar. Aylin ellerini indirerek sırılsıklam olmuş saçlarına ve onlara göre daha kuru olan kıyafetlerine baktı. "Ben bir havlu getireyim," dedi Leo hala gülerken. Tekrar başka bir kapakçık açtı ve oradan pudra rengi bir havlu çıkartarak Aylin'in yanına geldi. Havluyu Aylin almak için uzanmadan önce kendisi Aylin'in başına yerleştirdi ve ellerini de havlunun üstüne koyduktan sonra kibarca hareket ettirerek Aylin'in saçındaki ıslaklığı aldı. Bunu yaparken o kadar keyifli görünüyordu ki, bu Aylin'i güldürmeye yetti. "Pekâlâ, sanırım bu kadar-" Aylin cümlesine yeni başlamıştı ki tekne tekrar daha güçlü bir dalgayla sarsıldı ve sular bir kez daha üstlerine yağarken Leo hemen Aylin'i tuttu. Belinde bir anda Leo'nun ellerini bulmak Aylin'i dalgadan daha çok sarsmıştı. Leo telaşla Aylin'i tutup, ona yaklaşmıştı ancak dalga tekneye veda ettikten sonra bu yakınlık, çok daha fazlasını ifade etmeye başlamıştı. Parmakları Aylin'in yumuşak tenine batarken, dudakları afallamışçasına aralanmıştı Leo'nun. Uzun, siyah kirpikleri bir aşağı, bir yukarı hareket ediyor; göz bebekleri ise Aylin'in yüzünde geziniyordu. Aylin'in başındaki havlu ise çoktan ayaklarının dibine düşmüştü ve ıslak saçlarından damlayan sular köprücük kemiğine doğru süzülüyordu. Leo'nun derin bakışları tekrar dudaklarını bulduğunda, Aylin'in dudaklarının arasından kaçan titrek bir nefes Leo'nun dudaklarına çarptı. Buna karşılık Leo yüzünü Aylin' biraz daha yaklaştırdı ve Aylin'de kendisine doğru aynı hamleyi tekrarladığında Leo birkaç saniye bekledi. Sadece birkaç kez göz bebekleri titredi, onun dışında bakışları teması bir saniyeliğine bile kesmedi. Ve birbirine karışan nefesleri yüzlerinin arasındaki boşlukta kaybolmaya devam ederken, Leo dudaklarını Aylin'inkilerin üstüne kapattı. Hareket ne çok yavaştı ne çok hızlı. Bu öyle bir şeydi ki, Leo'nun dudaklarındaki nazik atmosfere ustalıkla tutkuyu yerleştirdiğini düşündü Aylin. Ve Leo'nun dudaklarında gizlenmiş bu tutku, şimdi Aylin'in dudaklarına akıyordu. Dudaklarının birleştiği ilk birkaç saniye Leo bunu hoş bir dokunuşla sınırladı. Aylin'in dudaklarında sadece biraz baskı kurdu ancak geri çekilmeyeceğini anladığında öldürücü bir yavaşlıkla hareket ettirdi dudaklarını. Evet, Leo Aylin'i sadece öldürüyordu. Öylesine öldürüyordu ki, Aylin uyuştuğunu düşünürken aynı zamanda vücudundaki en canlı uzuv olduğunu hissediyordu dudaklarının. Orada kan dolaşımı fazlasıyla hızlanmıştı. Kendini Leo'nun dudaklarına doğru ittirerek, yavaşça hareket etti Aylin. Dudakları bir süre birbirleriyle savaştıktan sonra Leo biraz geri çekilmeyi denedi ancak Aylin'in kızarmış dudaklarını gördüğünde ona doğru tekrar itildi sanki. Bir kez daha dudaklarını bastırdı böylelikle. Ve onunla eş zamanlı olarak Aylin'de beyaz zemin üstünde biraz kayarak Leo'ya daha çok yaklaştı. Aylin'in ona doğru yaklaşması, Leo'nun belindeki ellerinin boyun kavisine yükselmesini sağladı ve Aylin başını hafifçe eğerken, Leo dudakları üstündeki hâkimiyetini arttırdı. Öpüşleri sıklaştı önce. Ardından tutkuyla yükseldi, baskını arttırdı ve iç gıdıklayan bir uyumla yavaşladı; kesik kesik öpüşlerin arasından zorlukla geri çekildi Leo. Hala Aylin'in boynunda duruyordu elleri. Başparmağı onun çenesini okşayarak başını biraz havaya kaldırdığında Aylin'in irilenmiş gözleri Leo'nun dudakları ve gözleri arasında gidip geldi. Leo ona kendisine yaptıklarına inanamıyormuş gibi bakıyordu. İkisinin de dudakları aralarındaki boşlukta kararsızca bir ileri bir geri doğru belirsizce hareket ederken, parlak ay, ikisinin görüntüsünü tamamlamak istercesine üstlerine vuruyordu. Dünyaca ünlü Leo Martinez ve gündüzleri üniversiteye giden, geceleri ise garsonluk yapan Aylin Aktan. İkisi de içten içe biliyorlardı; onlar birbirleri için yanlış kişiler olabilirlerdi ancak başka hiç kimse için de doğru kişiler değillerdi.
First kiss 💃🏻 |
0% |