Yeni Üyelik
71.
Bölüm

26. Bölüm- Daha Yakın (Part I I I)

@mrsmilagros

Şarkı -> Love Yourself - Justin Bieber

Hey sen,
Müziği başlatmayı sakın unutma ☝🏻

 

***

 

Esin gündüz vakitleri epey sessiz olan Misery Of Sound'un bar taburesine oturmuş, kamyon dolusu kargo kutularını depoya taşıyan kızların isyan dolu mesajlarını okuyordu. Kendisinin iş bölümü sonucunda barda kalması gerektiği için, şu anda boş boş oturmakla meşguldü. Kızların mesajları epey aralıklı geldiği için ayrı canı sıkılıyordu.

Günce: Yine en şanslı günümdeyim. Teşekkürler MIAMI.

Derin: Al benden de o kadar...

Esin sesli gülmemek için ağzını kapadı ve hemen cevap yazdı.

Esin: Taşıyın be.

Ardından telefonun kapatma düğmesine bastı ve ekranı karanlık kapladığında bu seferde ekrana tırnaklarıyla şekiller çizmeye başladı.

Tam o sırada içeri, daha önce geleceğini haber vermeyen Chris girdi. Esin'in sırtı dönük olduğu için o fark etmedi ancak Chris bar taburesinde oturan beyaz gömlek ve siyah etekli kızı gördüğünde, onun Esin olduğunu hemen anladı. Yüzünde yaramaz bir gülücük oluştu ve olabildiğince sessiz olmaya çalışarak ağır adımlarla Esin'e arkadan yaklaşmaya başladı. Onu şaşırtmayı seviyordu; elinin ayağına dolanışı, nezaket gereği bir şey söylemeye çabalaması ancak ne söyleyeceğini bilmemesi, bu yüzden dudaklarının boşlukta kalarak aralanması... Hepsinin birkaç saniye içinde gerçekleşmesi ve Chris'in bunu öylece seyretmesi... Bu o kadar zevkliydi ki.

Esin'in tamamen yakınına geldiğinde neyse ki Esin onu fark etmemişti. Önce ellerini onun beline koydu, ardından hareketlenmesine izin vermeden göğsünü onun sırtına temas ettirip başını da boynuyla omzu arasındaki boşluğa yerleştirerek kulağının tam altına yumuşak bir öpücük kondurdu. Ardından Esin'in telaşlanmaması için hemen geri çekildi ve yanındaki tabureye oturarak sırıttı.

Esin önce öpücük, ardından da Chris'i karşısında bulmanın etkisiyle şaşırıp kalmıştı. Kulağının altında başlayan karıncalanma hissi vücudunun her yerine dağılmaya başlamıştı bile. Yine de aniden onun yüzüne bakmak o kadar heyecan vericiydi ki... Bir dakika önce her şey çok sıkıcıydı ve bir dakika sonra ise her şey yeni bir hobiyle tanışıyormuş gibi iç gıdıklayıcıydı.

"Burada ne arıyorsun?" diyebildi sadece.

Chris zoraki bir ciddiyetle cevap verdiğinde Esin güldü.

"Çok meşgul olduğunu duydum ve yardıma geldim." Esin ona gülerek karşılık verdi.

"Bu saatlerde in cin top oynuyor."

"Cin mi?" diye sordu Chris kaşlarını çatarak. Esin onun Türk deyimlerinde bihaber olduğu hatırladı ve hemen toparlamaya çalıştı.

"Türk deyimi. İblis yani? Her yer çok sessiz ya..."

Chris bu sefer aklı karışmış gibi yüzünü buruşturunca Esin gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Çocuk da haklıydı şimdi. Yeni duyan biri için anlamlı bir deyim sayılmazdı.

"İblisler top mu oynuyor?"

Chris'in cümlesindeki mantığı sorguluyormuşçasına tane tane sorduğu soru karşısında Esin başlangıç için iyi bir deyim seçmediğini fark etti ve pes ederek ayağa kalktı.

"Boş ver gitsin," dedi gülümseyerek.

Ardından bar masasının arka tarafına, içkilerin ve bardakların olduğu kısma geçti. Kollarını masaya dayayarak Chris'e yaklaştı.

"Ne istersin bakalım?"

Chris bir süre yarım bir gülümsemeyle, gözlerini kısarak bekledi; ardından dudaklarına muzip bir gülümseme yerleşti ve kaşlarını hafifçe kaldırarak meydan okuyan bir ifadeyle Esin gibi dirseklerini masaya dayayarak ona doğru yaklaştı.

"Ne mi isterim?" diye sordu çekici bir ses tonuyla. Ardından gözleri kısa bir süreliğine Esin'in dudaklarında gezindi.

Esin sorunun altında yatan bir dolu imayı fark etmişti elbette. Gülümsemesi biraz daha genişledi ve Chris'e biraz daha yaklaşarak düzeltti.

"Ne içmek istersin?"

Chris'in gülümsemesi önce yanaklarına yayıldı, başını eğdiğinde ise hoş bir gülüşe dönüştü. Başını sağa sola sallayarak güldü Chris ve tekrar Esin'e baktığında o çoktan geri çekilmişti; tek kaşını kaldırmış, meydan okuyan bir ifadeyle Chris'e bakarak bardakları tezgâha koyuyordu.

"Sen ne içiyorsan," diye cevap verdi Chris. Bunun üzerine Esin iki bardağa da limonata doldurdu ve kendininkinden bir yudum aldıktan sonra tekrar dirseklerini bar masasına yasladı.

"Hastanede yaptıkların için teşekkür ederim,'"edi çekinerek. "Yani doğum günüm için düzenlediğin o gösteri... Çok güzeldi gerçekten. Herkes çok eğlendi."

Chris gözlerini kaçırarak nazik bir gülümsemeyle karşılık verdiğinde Esin onun tüm kendinden emin tavırlarına rağmen biraz da utangaç olduğunu fark etti. Takdir edilmekten utanıyor gibiydi. Bu yaşta böylesine başarı elde etmiş biri için bu pekâlâ garipti; Esin'e göre ise oldukça samimiydi.

"Hastalanmana neden olduğum için doğum gününü unutuyordun neredeyse," dedi hala biraz suçlu hissederek. "O şekilde hatırlamanı istemedim."

Esin tek elini yanağına dayayarak Chris'e hayran hayran baktı birkaç saniye. Ancak Chris'in etrafta dolanan gözleri tekrar onu bulduğunda afalladı ve hemen doğrularak limonatasından bir yudum daha aldı.

"Ve benim için yazdıkların..." dedi ve bir süre duraksadı. Yutkunduktan sonra ise gözlerini Chris'in gözlerinde sabit tutmaya çalışarak konuştu. "Düşündüm de-''

Cümlesini tüm cesaretiyle bitirmek üzereydi ki, içeri aniden biri girdiğinde ikisinin bakışları da girişe yöneldi. Gelen kişinin yüzünden önce pahalı topuklularının sesi zihinlerine ulaşmıştı tabi ki.

Gelen Natalie'ydi.

Üstünde kot bir mini etek ile bakır rengi, tamamı parlak pullarla kaplı askılı bir tişört vardı. Kollarındaki bileklikler ise o yürüdükçe sallanıyor, sallandıkça topuklunun tok sesine canlılık katıyordu. Esin parlak sarı saçlardan onun olduğunu anlamıştı hemen. Bir karış yüzünün çevresinde abartılı bir hacimle oynuyordu her bir teli. Dudaklarındaki parlatıcı ise Natalie'den önce görünüyordu adeta.

Esin onu gördüğüne hiç memnun olmamıştı ancak Chris yanında olduğu için en iyi yapabildiği ifadesini sabit tutmak oldu.

"Merhaba," dedi Natalie şakıyarak. Ardından Chris'in iki yanağına da sevimli bir şekilde-Esin'e göre tabi ki sevimsizdi- öpücük kondurdu. Chris ise çok uzatmadan geri çekildi ve bu görüntüden Esin aralarının hala bozuk olduğunu anladı. Buna sevinse mi, üzülse mi karar veremedi ve yorumsuz kalmayı tercih etti. Natalie kendisine döndüğünde ise zoraki bir baş hareketiyle selam verdi. Esin için problem yoktu ancak Chris Natalie'ye dönüp de ona ifadesiz bir şekilde baktığında Esin Natalie'nin ne gördüğünü merak etti çünkü o saniyede tavırları değişti kızın.

"Merhaba Esin!" dedi gülümseyerek. "Mesai saatinde gelebildiğim için nasıl üzgünüm bir bilsen! Ama çok meşguldüm ve tek boş vaktim işte."

Esin ona basit bir 'merhaba' ile karşılık verdikten sonra ağzını tutmakta çok zorlandı. Ne işi vardı ki? Mahvolmuş tenis kariyerini orda burada kapak mankenliği yaparak kurtarmakla mı meşguldü?

"Bir şey içmek ister misin?" diye sordu Esin düz bir sesle.

Natalie kendisini sevimli göstermek için özellikle çaba harcıyordu sanki. Her an Esin'e çıkışabilecek gibi duruyordu.

"Hayır, teşekkürler canım."

Esin başını sallamakla yetindi ve onun neden burada olduğunu sorgulamaya başladı. Belli ki daha önce planlanmış bir şeydi ve bu planlamanın nedeni kendisiydi. Bundan hoşlanmamıştı ve sessizlikte uzamaya devam ederken iyice rahatsız ediyordu zaten. Natalie'ye baktığında onun saçlarının ucuyla oynamakta olduğunu gördü. Harika diye geçirdi içinden. Öylece gelmesi yetmezmiş gibi birde susmayı tercih ediyordu. Neyse ki saniyeler sonra Chris onu duymuş gibi Natalie'yi dürttü ve ona unuttuğu bir şeyi hatırlatıyormuş gibi baktı. Natalie hemen döküldü.

"Aslında buraya bir şey için geldim," dedi zorlukla. "Şey için... Hafta sonu bizimle bir akşam yemeği yer misin? Harika bir restoran biliyorum."

Esin kafası karışmış gibi kaşlarını çattı ve düşündü. Öncelikle Natalie ile bir akşam yemeği sağlığı açısında uygun muydu? Onunla sorun yaşayalı fazla olmamıştı ve hala sinirliydi. O yüzden bu yemeğe katılmak istediği söylenemezdi. Ancak öteki taraftan Chris... Onun için bu önemliydi. Görünüşe bakılırsa da kardeşinin yaptığından dolayı hala utanç duyuyordu ve şu yemek olayı da Natalie için bir dersti anlaşılan. Esin onun her şeyi ve herkesi iyi tutmak için gösterdiği çabayı açıkça görebiliyordu. Natalie'ye hayır demek, onun çabasına sırt çevirmek olacaktı aslında.

"Tabi, çok isterim," dedi olabildiğince samimi gülümsemeye çalışarak.

Natalie için her şey hala berbat görünse de mutlu olmuş gibi yaptı ve bu Esin'in gözünden kaçmadı tabi ki... Natalie kendisine karşı nasıl olursa olsun onun maskesinin altındaki yüzünü görebileceğinden emindi. Yemek teklifini kabul etmesinin nedeni ise Chris'ti. Natalie, Chris'e giden yolda sorun olamayacak kadar değersiz biriydi sadece.

"Ah, iyi öyleyse!" dedi Natalie ve ayağa kalkarak Chris'in koluna yapıştı.

"Hadi Chris, gitmemiz gerek."

Esin yüzündeki yarım gülümsemeyle boş bardakları toplarken, Chris beklentiyle ona baktı ve gözlerini kısarak sordu.

"Ne söyleyecektin?"

Esin Natalie buradayken cümlesini devam ettiremeyeceği için Chris'e mantıklı bir açıklama ile cevap vermeyi düşünüyordu ki, Natalie topuklularının üstünde zıplayarak Chris'in koluna biraz daha asıldı.

"Ay, geç kalıcaz abi! Gidelim artık!"

Chris özür diler gibi buruk bir gülümsemeyle Esin'e baktı ve Esin ona geniş bir gülümsemeyle karşılık verdiğinde biraz rahatlayarak kız kardeşini bir an önce susturmak için onunla beraber Misery of Sound'a veda etti.

Esin ise bugün şansın ondan yana olmadığına emindi; zira topladığı cesareti resmen Natalie'nin topuklularının altında ezilmişti.

***

Esin kanepede ayaklarını uzatmış, televizyondaki bir yemek yarışmasını izliyordu. Derin ve Günce ise aynı anda okudukları bir kitap hakkında derin bir diyaloğa girmiş, bazen kavga ediyor, bazense aynı fikirde olduklarını anlayıp gaza geliyorlardı. Esin onların sesinden televizyon programına odaklanamadığı gibi, hiçbir şey ilgi çekicide gelmiyordu. Televizyonu kapatmak için kalçasının yanında duran kumandaya uzanmıştı ki, tam o anda kumandanın yanındaki telefon titredi. Esin son derece kayıtsız bir şekilde telefonu eline aldı ve mesaj geldiğini gördü.

Alıcı kısmında Chris yazıyordu.

Koltuğa gelişigüzel yayılmış bedeni bir anda şaşkınlık ve heyecanla toparlandı; dizlerini aniden kendine çekti ve duruşunu dikleştirdi. Kızlar hala ateşli bir tartışmanın içinde olduğu için onun ani tepkisinin farkına varmamışlardı. Esin mesaj yoluyla iletişim kurmayı seven biri sayılmazdı -kızlardan hiçbiri sevmiyordu- ancak ekranda Chris 'in ismini gördüğünde kalbi kulağında atmaya başlamıştı sanki. Ellerini sabit tutmaya çalışarak telefonu dikkatle kavradı ve 'mesajı aç' tuşuna bastı tamamen ekrana odaklanarak. Mesaj metni ekrana yansıdı.

Gönderen: Christopher

Ne düşünüyordun?

Esin hemen onun neyden bahsettiğini anladı. Bu sabah Misery Of Sound'da tam Chris'e bir şey söylemek üzereyken ne yazık ki kelimeleri boğazına dizilmişti. Düşünüyordum ki... Diyebilmişti sadece ve ardından sevimsiz Natalie görünmüştü zaten. Chris devamını merak etmişti doğal olarak. Esin'in parmakları bir süre telefonun kenarlarında oyalandı. Cümlesini dürüst bir şekilde devam ettirmek ve basit bir yalanla tamamlamak arasında kararsız kaldı. Dakikalar geçerken Chris'in doğum gününde yaptığı her şey ve tüm o tatlı halleri geldi aklına. Onun için, sadece onun için yazdığı sözler... Hepsi kulaklarında yeniden hayat bulduğunda gülümsedi Esin.

(Onun dudakları, dudakları. İzin verse tüm gün onları öpebilirim.)

Kendi kendine sırıttıktan sonra parmaklarını harekete geçirdi ve karnında heyecanın minik minik ısırıklarını hissederken aklındaki cümleyi yazıya dökerek hiç düşünmeden yolladı.

Yanıtla: Christopher

Düşündüm ki... İzin veriyorum.

Esin mesajı attıktan sonra Chris'in anlamasını umdu, aksi takdirde bunun açıklamasını yapacak değildi ve mecburen başka bir şey uyduracaktı. Telefonu dizine vurarak ritim tutturmaya başladı beklerken. Titreşim gelmemesine rağmen sürekli ekranı kontrol ediyordu ve her geçen saniye mesaj için biraz daha pişmanlık duyuyordu adeta. Sonunda cevap gelmeyeceğini anladığında telefonunu usulca köşeye bıraktı ve hala devam eden yemek programını izlemeye devam etti.

Önce yemek programını bitirdi; ardından düşük bütçeli bir Reality Show'un sonunu getirdi. Hava tamamen karardığında ise televizyonu kapattı ve yazın hala bitmediğinin habercisi olan cır cır böceklerini seslerini dinlemeye başladı. Bu sırada kızlar çoktan kitap muhabbetini bitirmişti; Günce mutfakta yeni bir tarif üzerinde yoğunlaşıyordu, Derin ise odasında tam olarak beceremediği bir dans hareketi üzerinde çalışıyor, zaman zaman komodinin üstündeki ıvır zıvırı deviriyordu. Aylin ise muhtemelen Malibu havasının keyfini çıkarıyordu.

Esin telefonuna son bir kez baktıktan sonra biraz kestirmek için yan döndü ve gözlerini kapattı. Ancak tam o sıradan kulaklarını dolduran kapı zili, uyku hazırlığını daha en başından kesti. Kızlardan hiçbiri herhangi bir girişimde bulunmayınca Esin kendini koltuktan kaldırdı ve kapıya doğru ilerleyip delikten baktı. Gelenin Chris olduğunu gördüğü an tüm uyuma istediği uçup gitmiş, bir anda dinçleşmişti adeta.

Yaptığı ilk şey üstünü başını kontrol etmek oldu. Üstünde düzgün bir pijama vardı ve saçları ise idare eder sayılırdı.

Chris'i çok fazla bekletmek istemediği için heyecanını olabilecek en kısa sürede dizginlemeye çalıştı ve neden burada olduğunu ya da buraya geleceğini neden söylemediğini sorgulamadan kapıyı kendine doğru çekip, Chris ile karşı karşıya geldi.

Çocuksu bir parıltıyla parlıyordu gözleri. Esin kapıyı açtığında yüzündeki gülümseme biraz solmuş, gözleri kısa bir süre için onun üstünde gezinmişti ve tekrar yüzüne geldiğinde, Esin onun yutkunuşunu izledi. O kadar karşı konulmaz duruyordu ki... Esin içinde Chris'e doğru atılması için baskı uygulayan o sevgi dolu hissi bir kez daha hissetti. Ancak yaptığı tek şey yüzüne kıvrımlarında hayranlığının izlerini barındıran bir gülümseme yerleştirmek oldu. Biraz öne çıkarak kapıyı arkasından kapatmak için başını omzuna doğru çevirdi. Kapıyı kapatıp tekrar önüne döndüğünde ise Chris çok daha yakınındaydı. Sohbet eden iki kişi için garipsenecek bir yakınlık... Karın kaslarının günlerdir aç kalmış gibi ağrımaya başladığını hissetmişti Esin. Yine de afalladığı gerçeğini olabildiğince yüzüne yansıtmamaya çalışarak ifadesini sabit tutmaya özen gösterdi. Chris ona böylesine yakınken ve gözleri yüzünde ciddi bir şekilde, dikkatle gezinirken bu hiç kolay değildi. Yutkundu ve konuşmaya hazırlandı.

"Merha-"

Kelime dudaklarından dökülmeye başlayalı yalnızca bir saniye olmuştu ki, Chris Esin'e doğru bir adım daha attı ve ellerini Esin'in boyun kavisine yerleştirerek dudaklarını onun dudaklarına bastırdı aniden. Esin az kalsın dengesini kaybediyordu. Saniyeler içinde ne olmuştu, hiçbir fikri yoktu ancak yaz akşamının hayal edebileceği en güzel şekliydi o an. Etrafta böceklerin sesi yükselirken, dudaklarında Chris'in nemli, pürüzsüz ve sıcak dudaklarını hissetmek. Birkaç saniye boyunca Chris'in dudakları kendininkilerin üstünde hareketsizce bekledi; başparmağı nazikçe Esin'in çene kemiğini okşadı. Bu acıtacak kadar güzeldi. Birini yanağından öpmeye benziyordu ve sıcacık bir dokundurmaydı. Bu Esin'in biraz daha gevşemesini sağlamıştı.

Chris'e karşılık vermeye hazırlanmıştı ki, Chris yavaşça geri çekildi, Esin'in omuzları hayal kırıklığıyla çöktü. Ancak hemen ardından Chris alnını, onun alnına yaslayıp da gülümseyince Esin gülümsedi ve şüphe etmeden parmak uçlarında yükselip hala kendisine eğik olan Chris'in yüzüne doğru uzadı ve dudaklarını, onun dudaklarına kapattı. Chris şaşkınlığına rağmen saniyesinde Esin'e karşılık verdi. Esin geri doğru düşmemek için ellerini Chris'in kaburgalarının üstüne koydu ve sadece ince bir kumaş parçasının üstünden onun tenini hissetti. Sertti ancak samimi olacak kadar da yumuşaktı.

Esin Chris'e onay verici bir şekilde dudaklarını oynattı ve Chris hemen ona katıldı. Yavaş ancak istekli öpücüklerdi bunlar ve Esin ölmeye çok yakın olabileceğini düşünüyordu. Ayak bilekleri ise tam anlamıyla laktik asit kurbanı olmak üzereydi; parmak uçlarına giden kaslar dengede kalmaya çalışmaktan kopacak gibiydi. Chris'in gömleğine daha sıkı tutundu bu yüzden. Ancak Chris onun içini okumuş gibi Esin'in üstüne yürüyerek onu geriye doğru ittirdi ve dudaklarındaki oyununa devam ederken kapıya yaslanmasını sağladı. Esin onun gülümsediğini hissetmişti ve ellerinden birini yumruk yapıp Chris'in kaburgasına geçirdi takılarak. Chris'in tepkisi ise biraz daha gülümsemek ve ardından dudaklarını Esin'ininkilere daha çok bastırmak oldu.

Kibarca dudakları aralanıyor, geri çekilecek gibi oluyor ancak hemen sonra istekle Esin'in dudak kıvrımlarıyla tekrar birleşip uyumu yakalıyordu. Bir süre daha aniden kapının açılabileceği riskini bile önemsemeden öpüşmeye devam ettiler ve Chris öldürücü derecede mükemmel bir şekilde yavaş yavaş geri çekildi; öyle ki Esin ona engel olmaya yeltenecekti neredeyse. Bu kadar güzel bitirmesi acımasızlıktı.

"Seni tekrar öpeceğimi söylemiştim," dedi Chris muzip bir gülümsemeyle. Aralarındaki mesafe hala açılmamıştı ve Chris'in hoş nefesi Esin'in dudaklarına çarpıyordu. Esin gülerek karşılık verdi ve kaşlarını kaldırarak meydan okudu.

"Tüm gün öpeceğini de söylemiştin." Chris 'demek öyle' dercesine kaşlarını kaldırdı.

"Çok haklısın," diye cevap verdi Esin'e yapmacık bir ciddiyetle. Ardından çarpık gülümsemesinin karıştığı aralıklı dudakları ile Esin'in yüzüne yaklaşmaya başladı. Esin gülerek ellerini Chris'in karnına koydu. Onu geri ittirerek kendinden uzaklaştırırken dudaklarına son bir öpücük bıraktı ve Chris'i tamamen ittirdiğinde dudakları da birbirinden ayrıldı. Aksi takdirde, onu ittirmeseydi gerçekten gün boyu devam edebileceklerini düşünüyordu.

Chris bahçe kapısına kadar sırıtarak geriledi. O yavaşça uzaklaşırken Esin da kapıyı açıp biraz araladı ve içeri girmeye hazırlandı yavaşça ancak Chris kendisine seslendiğinde tekrar duraksadı. Beklenti dolu gözleriyle ona baktı gülümseyerek. Chris çenesini biraz kaldırdı ve hayran hayran gülümsedi.

"Çok güzelsin, biliyor musun?" dedi sesini biraz yükselterek.

Esin ona sıcak bir gülüşle karşılık verdi ve ardından içeri girip kapıyı kapattı. Hep yapmayı çok istediği o hareketi yaparak, sırtını kapı yüzeyine yaslayıp aptal aptal sırıttı. Karşısında elinde tahta kaşıkla kendisine bakan bir Günce ve odasından kafasını çıkartmış bir Derin olmasına rağmen sırıtmaya devam etti. Anlaşılan birilerine ayrıntılı bir açıklama borçluydu.

 

 

***
Her şey yeterince açık bence 🙃

 

Loading...
0%