@mrsmilagros
|
Şarkı -> You Need To Calm Down Hey sen,
***
Kapının çalmasıyla Esin ve kızlar heyecanla ayağa kalktılar. Birkaç gün önce Natalie Esin'e Chris'in de olacağı bir yemek teklif etmişti ve Esin kendisi için karın ağrısı olacağını bilmesine rağmen Chris'i önemsediği için bu teklifi geri çevirememişti. Ve şimdi arkadaş gruplarının en nefret duyduğu insanla bir yemeğe çıkmak üzereydi. Şimdiden onun sinir bozucu sesini kulaklarında hissedebiliyordu. "Sakin ol tamam mı? Eğer saçmalamaya başlarsa ağzını tutmaya çalış," dedi Günce telaşla. Ardından Derin, Esin'in omzunu sıvazladı. "İlle de cevap vereyim dersen, bunu fark ettirmeden, ama rahatsız edecek kadar da açık bir şekilde yap. En azından ortamın tadı kaçmaz." Esin yüzünü buruşturarak başını biraz geri çekti. "Onu yapabilecek yeteneğim olsa sizinle neden muhatap olayım?" Derin gözlerini devirdi ve Esin'in kafasına vurmak için elini kaldırmaya hazırlandı ancak onun yeni yapılmış saçlarıyla karşılaşınca dişlerini sıkarak geri çekildi. Bu sefer Günce araya girdi. "En iyisi onu duymazdan gelmeye bak. Yapamıyorsan da sadece dürüst ve mantıklı cevap vermeye çalış. Ona sinir olduğunu değil de beraber sadece sohbet ettiğinizi hissettir. Bu onu delirtecektir." Esin derin bir nefes alarak başını salladı ve üstündeki elbiseyi düzeltti. Kapıyı yavaşça araladı ve Chris ile karşı karşıya geldi. Resmin geneline baktığında, Natalie orada olmadığı için fazlasıyla mutlu oldu. Sadece Chris'in kendisine yukarıdan gönderdiği gülümsemesine bakıyordu. Onu nasıl oluyor da hemen özlüyordu? Yüzüne bir gülümseme yerleştirerek bakışlarıyla Chris'i baştan aşağı süzdü. Üstünde koyu lacivert, sade bir takım elbise vardı. Ceketinin içinde beyaz bir gömlek vardı ve kravat ya da herhangi bir şey takmayarak resmiyet ile samimiyet arasındaki dengeyi başarılı bir şekilde yakalamıştı. "Yakışıklı görünüyorsun, Christopher," dedi kaşlarını kaldırarak. Buna karşılık Chris de kaşlarını kaldırdı ve çarpık gülümsemesiyle Esin'i süzdükten sonra ona doğru biraz yaklaşıp kolunu kapı eşiğine dayayarak Esin'in yüzünü kendininkinin gölgesine hapsetti. "En son görüştüğümüzde yine buradaydık, hatırlıyor musun?" dedi çekici bir gülümseme ve ses tonuyla. Esin omuzlarının yay gibi gerildiğini hissetti hemen. Boynundan aşağı bir titreme yol aldı ve sadece birkaç gün önce burada yaşananlar canlandı hayalinde. Yutkunamadığı tükürük boğazında birikti ve Esin'e işkence etmeye başladı. Bir şekilde kendine gelebilmeyi umuyordu ki, tam o sırada Chris'in tam yanındaki açık pencereden bir kıkırtı, doğrusu birkaç kıkırtı yükseldi. Böylece Chris'in başı yukarı kalktı ve Esin hemen fırsattan istifade kapıyı kapatıp Chris'in elini tutarak çekiştirdi onu. "Natalie'yi daha fazla bekletmeyelim," dedi gülerek. Chris durumu anladığını belli eden o imalı gülümsemesini yerleştirerek Esin'in elini daha sıkı kavradı ve onu takip etti. Beraber arabaya bindiler ve gidecekleri restorana doğru yola çıktılar. *** Chris geldiklerini söylediğinde arabadan indiler ve Esin yemek yiyecekleri o yeri gördüğü an resmen vücudunun her yerinden gerginlik terleri dökülmeye başladı. Denizsiz Miami düşünülemezdi ancak Esin'in beklediği daha çok iç kesimlerde yer alan, sıradan bir restorandı; denize bakan, lüks bir mekân değil. Chris elini Esin'in beline koyarak onu içeri doğru yönlendirirken Esin hala parlak ahşap ve tuğla rengindeki boyayla şık bir şekilde süslenmiş yapıyı izliyordu. Resmen içindeki lükslüğü dışarı yansıtmış, daha içine girmeden ne tür müşteriler ağırladığını mesajını veriyordu: zengin. "Burayı Natalie seçti," diye açıkladı Chris merdivenlerden çıkıyorlarken. "Onun en sevdiği yerdir." Esin ondan daha azını beklemediği için buna şaşırmamıştı. Natalie'nin gösterişe, lükse meraklı olduğu yeterince ortadaydı; gerçi burası da sevilmeyecek gibi değildi ancak yılda iki, belki üç kere gelmeyi tercih ederdi Esin. Merdivenleri geride bırakarak Esin'in dışarda gördüğünü ikiye katlayan kocaman bir salona girdiler. Esin'in ağzı tek kelimeyle açılmıştı. Öylesine gerilmişti ki, sanki bu yemeği Natalie değil de kendisi mahvedecek gibi hissediyordu. Girişe en yakın yer fazlasıyla gösterişli olan bir bardı. Küçüktü ancak tam ortayı öyle güzel süslüyordu ki... Çevresindeki insanlar sohbet ediyor, salonun kenarlarına dizilmiş masalarda oturan ciddi giyimli insanların aksine daha rahat görünüyorlardı. Biraz ilerlediklerinde ise salonun belki de en ihtişamlı kısmına giriş yaptılar: Bordo tonlarının hâkim olduğu çok güzel bir salon. Kocaman camlar salonu baştan aşağı çevreliyor ve güneşe veda eden Miami havasını içeri taşıyordu. Miami'nin o canlı, ışıklı yaşantısı gözler önüne serilmişti resmen. Bordo rengindeki sandalyeler ve şarap bardaklarının parıltıları ise bu görüntüye eşlik ediyordu. Görüntünün tam ortasında ise gösterişli elbisesi ve altın rengi saçlarıyla Natalie duruyordu. Koltuğa gelişi güzel yayılmış, maşalı saçlarını tek omzuna atmıştı ve elindeki son model telefonun ekranında parmaklarını gezdiriyordu. Esin daha o saniyede bu yemeği birazcık bile önemsemediğini hissetti. Chris ile beraber cam kenarındaki masaya doğru ilerlediler. Natalie'nin kayıtsız yüzü yavaşça onlarınkiyle buluştu ve ifadesi yalancı bir memnuniyetle süslendi. Esin onun parlatıcısından nefret ediyordu; açık pembe, fazla yapışkan parlatıcısından ve samimiyetsiz gülümsemesinden. Yaptığı her şey aklına tek tek hücum ediyordu sanki. Dişlerini sımsıkı birbirlerine kenetleyerek, yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi. Natalie'ye doğru elini uzatmayı amaçlıyordu ki, Natalie alel acele kalktı ve Esin'in kolunu kendisine çekerek ona sarıldı. Esin'in yüzünü Natalie'nin saçlarının arasında bulmasıyla geri itilmesi neredeyse aynı saniye içinde olmuştu; aval aval bakıyordu şimdi de. "Ah, sonunda gelebildiniz. Bu yemek için o kadar sabırsızım ki, gelişinizi zor bekledim." Chris ve Esin gözlerini kısarak Natalie'ye dünyanın en tuhaf insanıymış gibi -aslında öyleydi- baktılar ve Chris bir şey söylemek için dudaklarını aralayacak olsa da, Esin durumun garipliği fazlasıyla yeterli olduğu için ondan önce atıldı. "Umarım çok aç değilsindir." "Aslında siz gelmeden bir şeyler sipariş ettim bile." Esin başını sallarken, Chris de onun için bir sandalye çekti ve Esin teşekkür ettikten sonra yerine oturdu. "O halde umarım midende yer vardır. Burada harika yemekler piştiğine eminim," diye cevap verdi. Bu konuşma nereye gidiyordu; hiçbir fikri yoktu. Sadece biraz daha gerilmişti ve Chris'in kendisine söz düşmeyecek bir konu açması için dua etmeye başladı. Natalie sandalyesini masaya yaklaştırırken bilmiş bilmiş güldü. "Zaten ben salata yiyeceğim. Siz gelmeden önce de birkaç bardak su istemiştim. Yeni bir detoks uyguluyorum da..." Muhtemelen Natalie gerçekten aptal bir sarışındı ancak Esin yine de yüz ifadesini sabit tutmaya çalıştı. 'Bir şeyler sipariş ettim bile...' ifadesinde akıllara gelebilecek en son şey suydu elbette. Hem ne kadar sinir bozucu olursa olsun, Natalie'nin harika bir fiziği olduğu gerçeği vardı ki, detoksa ihtiyacı olmadığı ortadaydı. Ona cevap vermemeyi tercih ederek gözlerini mekânda gezdirirken Natalie oklarını tekrar kendisine yöneltti. "Ve evet, emin olduğun gibi harika yemekler pişiyor." Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek gözlerini kıstı ve başını eğdi. "Hep bu kadar öngörülü müsündür? Hani daha önce böyle bir mekâna ve bunun gibilere gitmediğin için söylüyorum. Yemeklerini nereden bileceksin değil mi?" Ardından sevimsiz bir kahkaha atarak parmaklarıyla saçlarını hacimlendirdi. Tüm laf kondurmaları bir tarafa, Esin'in yüzünü buruşturmasının tek nedeni Natalie'nin davranışlarına anlam verememesiydi. "Ne kadar hoş değil mi, Chriisssss?" diye devam etti uzatarak. Chris başını menüden kaldırdı ve yüzündeki keyifli ifade ile Natalie'ye baktıktan sonra tekrar başını eğerek mırıldandı. "Senin Emilio Pucci defilesine gitmiş gibi atıp tutmandan daha hoş değil..." Natalie bir saniye içerisinde kızarıp bozardı ve gözlerini kaçırarak sırtını dikleştirip saçını omzundan geriye savurdu. Chris ise elini Esin'in beline hafifçe sararak ona doğru yaklaştı ve Natalie'nin duymayacağı şekilde konuştu. "Onu boş vermeye çalış," dedi kibar bir ses tonuyla. Chris ona bu kadar yakınken Natalie'yi takan kimdi ki? Neyse ki Natalie daha fazla saçmalamadan garson masaya gelerek hepsinin siparişlerini aldı ve konu kısa süreliğine de olsa birazcık dağıldı. "Eee," dedi Natalie eski formuna dönerek. "Tam olarak ne ile meşgulsün?" Esin bu sorunun elbette kendisine sorulduğunu anlamıştı. O yüzden sıcacık tabağına dokunmadan cevap vermeye hazırlandı hemen. "California Üniversitesinde Sanat Tarihi bölümünü okuyorum." Tam çatalını ağzına götürmeyi planlıyordu ki, Natalie motor gibi, bir soru daha yöneltti. "Ama garsonluk yapıyorsun?" Esin birkaç saniye Natalie'nin beyin fonksiyonlarını sindirmeye çalışarak bekledi ve Chris'te bıkkın bıkkın Natalie'ye bakarak eşlik etti ona. "Henüz mezun olmadı, Nat," diye cevap verdi Chris hemen. Natalie bu olağanüstü bir durummuş gibi kaşlarını kaldırdı ve başını anlayışla salladı. "Sen tam olarak ne yapıyorsun?" diye kibarlık olsun diye sordu Esin. Ne yapmadığını sorsaydı daha mantıklı olacaktı ama neyse... "Ah, ben mi?" Kocaman bir marul yaprağını ustalıkla ağzına yerleştirdi. "Önceden tenis oynuyordum, biliyorsundur. Oldukça başarılıydım tabi; herkes beni geleceğin parlayan yıldızı olarak filan görüyordu, her neyse... Kötü bir sakatlık geçirdim maalesef. Doktorum bana tenise devam edebileceğimi söyledi ancak tüm kaslarım eskisi gibi olamayacaklarını haykırıyordu adeta. Yemin ederim, bunu hissettim." Abartılı anlatışı yüzünden Esin'in üzülesi bile gelmedi. "Ben de sıradan bir tenis oyuncusu olmayı asla kabullenemeyeceğim için, bu işe hepten veda ettim. Neticede en iyisi olamayacaksam, bununla vakit harcamamın ne önemi var?" "Bu kötü olmuş," dedi Esin zoraki bir şekilde. Allah affetsin diye de içinden geçirmeyi unutmadı. "O halde şu an en iyi olmakla meşgul olduğun alan nedir?" Yüzüne biraz önce onun yaptığı gibi sinir bozucu ve imalı bir gülümseme yerleştirerek başını yana eğdi Esin. Natalie'nin dişlerini sıktığına kesinlikle emindi. Neyse ki bir rezillik çıkarmadan bununla baş edebildi. "Ben internet ortamında, seçkin butiklerin gönderdiği kıyafetleri üzerimde deneyerek insanlarla paylaşıyorum. Şimdi basit bir şekilde reklam yaptığımı düşüneceksin ama inan bana bu çok karmaşık. Çünkü insanların duygularına, düşüncelerine hitap etmek zorundasın ve ne giyeceğini biraz da onlar belirliyor. Aslında bence bu algıda seçicilik. Çünkü ben işime sofistike yaklaşıyorum, anlıyor musun? Tam bir komplike yani... Bunu içselleştirmeye çalışıyorum çünkü o kıyafetleri üstünde taşımak büyük mesela. Çok uğraşıyorum; tüm eklektikleri bir araya getirerek çok ince nüanslar oluşturuyorum ve insanlar buna bayılıyor. Ah, işte böyle..." Esin kültür patlaması yaşayan Natalie karşısında dudaklarını birbirine bastırarak kahkaha atmamak için kendini zor tuttu. Natalie ne yazık ki Chris'in kardeşiydi ve ortaya çıkabilecek herhangi bir kriz Chris'e saygısızlık olurdu. Sadece düz bir ifadeyle bakmayı sürdürdü ve Chris'e döndüğünde ise onun Natalie'ye 'sana inanamıyorum' der gibi yüzünü buruşturarak baktığını gördü. "Vay canına," dedi Chris dudak bükerek. "Bu kadar saygın bir mesleğin olduğunu bilmiyordum." Natalie parlak dudaklarını ördek gibi öne çıkartarak gözlerini devirince Chris güldü ve yemeğinden bir parça aldı. "Ha, yani şu moda bloglarından birinin başındasın." Esin'in söylediğinin üzerine Natalie boğazını temizleyerek sırtını dikleştirdi ve gülümsedi. "Instagram." Esin sadece "öyle mi?" der gibi kaşlarını kaldırıp, gülümsemekle yetindi ve yemeğine yöneldi. "Biliyor musun Natalie, Esin resim konusunda çok yetenekli." Chris'in söylediğinin üzerine Esin, Chris'e döndü ve onun muzip gülümsemesi karşısında gülümsemeden edemedi. "Öyle mi?" dedi Natalie. "Beni çizebilirsin. Nasıl desem, kemik yapım diğer insanlarınkinden daha sanatsal." Esin bir şey söylemek için dudaklarını araladı ancak Natalie'nin özgüveni karşısında söylenebilecek hiçbir şey yok gibiydi. Tekrar dudaklarını araladı ancak devamında masada gözlerini gezdirmekle yetindi. "Ya da boşver," dedi neyse ki Natalie. "Kendimi Jack Dawson'a saklıyorum." Chris başını kaldırarak ters ters Natalie'ye baktı ve çatalını ona doğrultarak konuştu. "Abin olduğumun farkındasın değil mi?" Natalie dudaklarını aralar gibi oldu ancak bunun başarısız bir girişim olduğunun farkına vardığında omuzları çöktü ve çenesini kapalı tutmakta karar kılarak yemeğine döndü. Bir süre sonra garson geldi, boş tabakları topladı ve tatlıları getirmek üzere geri gitti. "Ben lavaboya gideceğim," diyerek ayağa kalktı Natalie. Birkaç dakikalığına da olsa Chris ile yalnız kalabilecek olmak Esin'i fazlasıyla sevindirmişti. "Bence iyi gidiyor," dedi Esin, Chris'e dönüp gülümseyerek. "Natalie'nin söylediklerini duymazdan geldiğin sürece onunla anlaşmak çok kolaydır aslında," diyerek dalga geçti Chris. Esin sessiz kalmayı seçti çünkü Natalie ne olursa olsun Chris'in kardeşiydi ve yanlış ya da onu rahatsız edecek hiçbir şey söylemek istemiyordu kesinlikle. Bir şey söylememek en sağlıklı olanıydı. Bu yüzden Esin başka bir konu açtı ve bir süre neler yaptıklarından ve yapacaklarından bahsettiler. Natalie 'siz yemek çok daha keyifli olmasına rağmen uzun süre gelmeyişi ikisini de rahatsız edince Esin kendisinin gitmesinin daha uygun olduğu önerisini atarak Natalie'nin iyi olup olmadığına bakmak amacıyla lavaboya gitti. O kapıya doğru yaklaşırken içeriden başka bir kadın çıktı. Kapı kısa süreliğine aralanınca Natalie'nin sesini duydu Esin. "Hayır, bana seni arayamayacağımı-" Ve kapı kapandı. Bir sorun olup olmadığını anlamak için kapıya yaklaştı Esin. Tamamen içeri girmeyi düşünüyordu ki, Natalie'nin sesi yükseldi ve Esin'in duraksamasına neden oldu bu. "Hayır Leo! Bana bu şekilde davranamazsın!" Esin kendini göstermekten vazgeçerek kapıyı minicik aralamakla yetindi sadece. "Nasıl mı davranıyorsun?" diyerek devam etti Natalie. "Senin için hiçbir önemim yokmuş gibi. Ama hayır, bunu kabullenemem. Beni umursuyorsun sen." "Seni rahatsız etmeyeyim ve her şey kapansın, öyle mi? Seni rahatsız ettiğimi mi düşünüyorsun?" "Elbette Chris'i düşünüyorum ben! Ve önceden olanları yüzüme vurup durma!" "Pekâlâ, yeterince dikkatliyim tamam mı? Ondan saklamak konusunda hiç çuvalladım mı?" "Tamam, tamam. O senin arkadaşın ve saçma bir şeyin aranızı açmasını istemiyorsun. O halde o saçma şeyin bizim aramıza girmesine neden izin verdin? İki yıl önceydi ve çok aptaldım." "Hayır, hayır! Kendine saygısı olmayan ben değilim, sensin! O Aylin denilen çiçekçi kızla kafayı bozmuşsun. Sen Leo Martinez 'sin! Nasıl kendini böyle düşürebilirsin? Bırak da kalbinde benim için ayrılmış boşluğu doldurayım." "Ne demek benim hiçbir zaman yerim olmamıştı? Aylin benim yerime koyulamayacak kadar değerli mi? Bir şeyler yaşandı ve şimdiyse kesin bir şekilde son buldu demek! Hakkımda yanıldın ve aslında hiç de sana göre biri değildim, ha! "Elbette tanıyorum seni! Aldığın her ödülü kronolojik olarak sayabilirim. Tüm albümlerini ve singlelarını, katıldığın her bir etkinliği sayabilirim. Özgeçmişini bile ezbere okuyabilirim; Vikipedi sayfasını hem de." "Ah, hayır. Sakın kapatayım-" Ve Esin'in duydukları bunlardan ibaretti ancak genel olarak hepsini özetlediğinde, Natalie'nin yine birilerinin peşine takıldığını anlamak zor değildi. Bu kişi ise Leo, dolaylı yoldan da Aylin'di. Sessizce geri çekilerek kapıyı kapattı ve arada yeterli boşluk bıraktıktan sonra sanki ilk kez geliyormuş gibi özellikle ses çıkartarak geldi. Kapıyı birkaç kez tık tıkladıktan sonra içeri uzattı kafasını. "Hey," diye seslendi. "İyi misin? Merak ettik de." Rujunu tazeleyen Natalie aynadaki görüntüsüne baktıktan sonra saçlarını geriye atarak Esin'in yanından hiçbir şey demeden gitti. Esin ise gözlerini devirmekle yetinip masaya isteksizce geri döndü. "Chris sana yazdığı şarkılardan birini verdi mi, Esin?" diye sordu Natalie ilgili davranarak. Esin bu konuşmanın nereye varacağını bildiğinden hazırlıklıydı. "Evet, çok yetenekli." "Öyledir tabi," dedikten sonra kahkaha attı ve devam etti. "Kim bilir senin okuduklarını okurken kaç kız aynısını düşünmüştür." Chris derin bir nefes aldığında Esin tatsızlık çıkmaması adına hemen atıldı. "O pek çok şarkı sözü yazmış olabilir," dedi kibarlığını bozmamaya çalışarak. "Ama benimkisinin bana özel olduğuna eminim." Ardından dudaklarına muzip bir gülümseme yerleştirerek imalı imalı baktı Chris'e. Chris'in yüzünde ise adım adım çarpık bir gülümseme belirdi ve başını yemeğine çevirdiğinde bu gülümseme bulaşıcı bir sırıtışa dönüştü. Natalie gözlerini kısarak ikisi arasında gezdirdi bakışlarını önce; ardından dikkatini yeniden topladı ve devam etti. "Sana özel, elbette," dedi kısık bakışlarla. "Bazı şeyler insanın kendisine özel olmalı tabi." Natalie'nin söylediğinin üzerine Chris yüzünü buruşturarak karşılık verdi çünkü tek başına ele alındığında kulağa anlamlı gelmeyebilirdi. Ancak Esin, Natalie'nin içini okuyordu. Bu boş bir ima değildi elbette. Ve Natalie tüm o aptal sarışın görüntüsüne rağmen, ulaşmak istediği asıl yer tam olarak şu andı ve ulaşmıştı da. Bu yüzden Esin söyleyecek hiçbir şey bulamadı. Chris'i şüphelendirmeyecek ancak Natalie'ye de gereken cevabı verecek hiçbir cümle kuramadı aklında. Belki de anlamadığını filan söyleyerek kapalı yoldan Natalie'nin suçlamasını inkar edebilirdi ancak böyle bir risk alamıyordu. Natalie ne yapacağı belli olmayan bir delinin tekiydi ne de olsa. Başını belirsizce sallamakla ve yüzüne yarım bir gülümseme yerleştirmekle yetindi sadece. Yemeğin geri kalanında ise neyse ki Natalie bu konuyu daha fazla üstelemedi ve her zamanki aptal sorularından sormayı sürdürdü.
***
|
0% |