Yeni Üyelik
76.
Bölüm

29.Bölüm - Aile (Part I)

@mrsmilagros

Şarkı -> Again - Bruno Mars

Hey sen,
Müziği başlatmayı sakın unutma ☝🏻

 

 

O hafta sonu Esin, Chris'in annesiyle tanıştı.

Onun hakkında az çok bilgisi vardı ve bu Chris'in anlattıklarıyla sınırlı olduğundan yeterli sayılmazdı ama daha o anda kadının yanında temkinli ve dikkatli davranılması gerektiğini anlamıştı.

Kadının sağlıklı bir psikolojiye sahip olmadığı ortadaydı. Başta yaşadıkları olmak üzere pek çok şey onu bugün bulunduğu yere, bir akıl hastanesine sürüklemişti ancak yine de Esin tüm bunların onunla ilgili düşüncelerini etkilemesine izin vermemekte kararlıydı.

Onunla tanışacak, hoş birkaç kelime edecek ve Chris'e destek olacaktı.

Çünkü böyle olması Chris için önemliydi. Annesini ziyaret edecekti bugün ve her zaman bir önceki seferden daha zorlayıcı geçtiğinden Esin'den onunla gelmesini rica etmişti.

Bu yüzden Chris evlerinin önünde bekliyordu.

Kapının açılmayacakmış gibi uzun bir süreden sonra aniden aralanmasının üzerine tüm hazırlıksız ve şaşkın görüntüsüyle Esin'in tam karşısında duruyordu ve onu bu afallamış haliyle kendisine daha da hayran bırakıyordu. Beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon giyiyordu. Esin bu sade kombinin onun kahverengi, biraz dağınık ve çocuksu saçlarına ne kadarda yakıştığını düşünerek iç geçirdi.

"Bir an beni ekeceğini düşündüm," diyerek Esin'in dikkatini dağıttı Chris. Onun yüzündeki samimi gülümsemeye karşılık Esin da gülümsedi.

"Neden böyle bir şey yapayım ki?" diye sordu yüzünü biraz buruşturarak.

"Bilemiyorum... Gideceğimiz yer bir Akıl Hastanesi." Kaşlarını kaldırarak düşünüyormuş gibi yaptı ve devam etti. "Haklısın. Beni ekmek için hiçbir sebebin yok."

Esin sessiz bir gülücükle Chris'e eşlik etti ve işin güldüren tarafı bir yana, söylediklerini aklında döndürüp durmayı da ihmal etmedi.

"Arkadaşlarımı tanımadığın için orayı korkutucu bulacağımı düşünmen normal," diye cevap verdi sesini biraz yükselterek.

Kapının arkasından Günce'nin sesi duyuldu.

"Seni duyduğumuzun farkında olman da güzel..."

Esin ile Chris, Günce'nin cevabının üzerine güldüler ve en sonunda gülümsemesi yavaşça kaybolan Chris'in Esin'e doğru bir adım atmasıyla Esin biraz panikledi ve boğazını temizledi.

"Üstüme ince bir şey giyeyim," dedi baş parmağıyla evi göstererek. "Yani kıyafetlerimin üstüne ince bir hırka," diye ekledi beceriksizce.

Chris'in gözleri birkaç saniyeliğini büyüdü, ardından onaylarcasına başını salladı.

"Tabi, ben burada bekliyor olacağım."

Esin, bunun üzerine içeri girdi ve köşede asılı bir hırkayı üzerine geçirdi hemen.

"Akşama görüşürüz."

Kızlara seslendikten sonra derin bir nefes aldı ve evden çıkarak yeniden Chris'in yanına ulaştı.

"Biliyorsun," diye başladı Chris omzunu Esin'e doğru yaklaştırarak. "Üşüdüğün takdirde sana ceketimi verebilirdim. Arabada seni bekliyor."

Esin gülümsedi ve ardından alayla kaşlarını kaldırdı.

"Bu İngiliz kabalığına yakışmaz sanıyordum."

Esin'in ağzı şaşkınlıkla aralandı ve yine şaşkın bir gülümsemeyle yanakları genişleyince dudağının kenarlarındaki iki çukurdan biri belirginleşti. Esin'in gözleri ister istemez o çukurlara kaysa da bakışlarını hemen yere indirdi.

"Pekâlâ... İngiliz kabalığından yakınıyorsun, seni bir akıl hastanesine götürüyorum ve yine de benimle geliyorsun..."

Esin'in kulağına doğru eğilerek parmaklarını hafifçe bel kıvrımına değdirdiğinde ürperti hissi Esin'in boynuna kadar tırmandı. "Bence bana takılıp kaldın..."

Esin birkaç saniyeliğine duraksadı ve gözlerini yuvalarında döndürmekle yetindi. Kendi kendini tuzağa düşürmüştü ve Chris arabasının kapısını açtığında rahatlamadan edemedi. Bunun üstüne Chris'in gülüşüyle beraber serbest kalan nefesi yanağını okşadı.

***

"İşte geldik!"

Esin arabadan inerken Longshire Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin gittikçe büyüyen lüks binasını inceledi.

"Ben daha korkutucu bir şeyler bekliyordum."

"Pencereleri sarmaşıklarla sarılmış, kararmış, yıkık dökük bir bina mı bekliyordun yoksa?"

Chris güldü ve devam etti.

"Annem tüm servetini buraya yatırıyor. Parasıyla yapacak daha iyi bir şeyi olduğu söylenemez. Bir kısmını ise Natalie ile paylaşıyor."

Esin bu durumu garip karşılamadan edemedi ve bunun hakkında bir şey sormaktan çekinerek gözlerini kısmakla yetindi.

"Ne düşündüğünü biliyorum," dedi Chris. "Neden annemin hastane ücretlerini ödemediğimi merak ediyorsun. Kendisini bunu kesinlikle istemiyor ve inan bana, bu çok karışık bir durum."

"Aslında... Neden parasını seninle paylaşmadığını merak ediyordum," diye düzeltti Esin sessizce. Chris'in söylediklerini merak etmesi gerekirdi ancak bunun mantıklı bir nedeninin olduğunu çoktan kabullenmişti. Chris sevecen, nazik ve düşünceliydi. Öyle biri değildi.

Chris bakışlarını ayakkabılarına indirerek elleri cebinde, yarım bir gülümsemeyle yürümeye devam etti ve kısa bir sessizlikten sonra başını kaldırarak etrafa bakındı. Gözlerini kıstığında yüzü ciddiyetle gölgelendi.

"Onu da istemiyor," diye yanıtladı düz bir sesle.

Esin aklında binlerce soru işareti olmasına rağmen konuşmayı devam ettirmek istemedi ve beraber cam kapıyı iterek içeri girdiler.

Chris resepsiyondaki kadınla ziyaret ile ilgili konuşurken Esin etraftaki yeşil bitkileri, bahçede yürümekte olan birkaç hastayı ve koltuklardan birinde telefonuyla uğraşan bir görevliyi inceledi.

Birkaç dakika sonra Chris görüşmeyi bitirdi ve Esin'in yanına yaklaşarak ona asansörü işaret etti. İfadesindeki gerginlik kaybolmuş, yerini eski yumuşak bakışlı Chris'e bırakmıştı. Yine de üstündeki rahatsızlık kendini açık ediyordu ancak Esin bunun az önceki sohbetlerinden kaynaklanmadığından emindi. Daha çok heyecanlı gibiydi. Heyecanlı olması Esin'i de heyecanlandırıyor, aynı zamanda mutlu ediyordu.

Chris en üstteki düğmeye bastı ve asansörün kapısı metalik bir sesle kapandı, asansörün içini sessizlik doldurdu. Katlar işkence gibi bir yavaşlıkla ilerliyor, aradaki sessizlik duvarların içine sıkıştıkça sıkışıyordu.

"Hey..." dedi Chris sıkıntıyla. "Annem biraz gariptir. Yani... ona birisini getireceğimi söyledim ancak bunu ne kadar dikkate aldığını bilmiyorum."

"Sorun değil," diyerek omuz silkti Esin. Chris ile kollarının neredeyse birbirine değmek üzere olduklarını fark etti o anda. Yüzünü sıcak basmaya başlamıştı şimdiden.

"Bazen berbat şeyler söyleyebiliyor. Gerçekten canını sıkabilir, o yüzden eğer istemezsen..."

Esin, Chris'in devam etmesine izin vermeden onun bileğine yakın yerden kolunu kavradı ve sakin bir gülümsemeyle durdurdu onu.

"Her şey yolunda Chris... Sorun yok," dedi anlayışla.

Aralarında kısa bir sessizlik oluştu ve Esin'in yüzündeki o kontrollü gülümseme bile uçup gitti. Nefes almayı bile unuttukları birkaç saniye içerisinde hala bedeni kapıya dönük olan Chris omzunun üstünden birisi ona ilk kez dokunmuş gibi etkilenmişçesine bakmayı sürdürdü ve bakışları istemsizce Esin'in dudaklarına kaydı. Chris'in aralanmış dudakları ve titreyen kirpikleri ile kendisine bakan görüntüsü karşısında Esin'in boğazı kurudu ve elini telaşla geri çekip yutkundu.

Harika bir zamanlamayla asansör kapısı açılınca ikisi de elindeki dergiyle bıkkın bir şekilde onlara bakan Natalie ile karşılaştılar.

Üstünde her zamanki tarzıyla uyumlu açık renk bir kot ve belini açık bırakan, her yerinden fırfırlar çıkan beyaz bir bluz vardı. Yüzündeki parlatıcı ise tüm dikkati üstüne çekiyordu. Sanki bir tencere yağlı makarna yemiş gibi diye düşündü Esin.

'Neden gelmeniz bu kadar uzun sürdü?' diye sordu elini beline koyarak. "Asansörde yalnız olmanız beni şüpheye düşürüyor doğrusu."

"Kafanı hep gereksiz şeylere yoruyorsun, Nat" diye cevapladı Chris.

Asansörden çıktılar ve yürümeye başladılar.

"İsmim Natalie. Bana bir erkek çocuğuymuşum gibi seslenme," diye çıkıştı Natalie.

Chris gözlerini devirdi ve Natalie'nin yanından geçerlerken onun saçını çekmeyi unutmadı. Esin gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak başını eğdi.

Natalie onlardan sonra odaya gireceği için peşlerinden gelmedi ve Esin için bu harika bir gelişmeydi. Biraz daha rahatladığını hissederek omuzlarını dikleştirdi. İkisi de kapının önünde durmuş girmeye hazırlanıyordu ve bu komik bir görüntüydü. Tek başına Chris'e bakınca ise biraz da dramatik... Chris, Esin'in yeni fark ettiği çiçek buketini yüzüne doğru götürüp koklayınca Esin, ona bakarak gülümsedi ve bunu fark eden Chris de gülünce göğsü hoş bir ritimle dalgalandı.

"Muhtemelen önemsemeyecek..." diyerek açıkladı.

Sonunda kapıyı çaldılar ve önde Chris olmak üzere Hastane kokan odaya sakince girdiler.

Kokusu dışında odada çoğu şey normaldi ancak bu görüntüyü bozan tek şey Chris'in annesiydi. Onun bir kusuru yoktu, bir yarası ya da dikkat çekecek herhangi bir şey... Sadece genel anlamda bakıldığında bir tuhaflık olduğunu sezmişti Esin. Bakışlarında, saçlarındaki vahşilikte, sandalyedeki dikkatli oturuşunda...

Yine de düşüncelerini yansıtmamaya özen göstererek Chris'in işaret ettiği gibi kadının karşısındaki iki sandalyeden birine yerleşti ve Chris de yanına yerleşti.

"Merhaba Anne," dedi Chris zayıf bir ses tonuyla.

Kadın yapmacık bir gülümsemeyle yıpranmış, kabarık saçlarını omzunun arkasına atarak cevap verdi.

"Merhaba Tatlım."

Sessizlik.

Kadın çiçekleri işaret etti.

"Her zamankilerden mi? Onları çok severim," dedi Esin'e doğru gülümseyerek. "Alabilir miyim canım?" diye sordu tehlikeli bir sevecenlikle.

Esin yine de her şeyin iyi gittiğini düşünerek gülümsedi.

Chris elindeki çiçekleri şüpheyle annesine uzattı ve çiçekleri alan kadın çiçekleri güzelce kokladı, ardından son derece normal ve sakin bir şekilde çiçeklerden birini dişleriyle kopararak çiğnemeye başladı.

Bunun üstüne Esin'in neredeyse ağzı açılıyordu ki, çenesini yukarda zorla tutabildi.

Chris sandalyesinde hızla kalktı ve çiçekleri kadının ağzından çekerek çöpün içine attı.

"Lanet olsun," diye tısladı. Ardından sessizce birkaç küfür daha etti. "Gidelim," dedi Esin'e dönerek.

Esin ne yapacağını kestiremeden ayağa fırladı ancak onunla beraber kadın da kalktı ve Chris'e döndü.

"Sana o çiçeklerden nefret ettiğimi söylemiştim!" diye bağırdı sinirle.

Chris ellerini saçlarına geçirerek odada dolanmaya son verdi ve çenesindeki gerilime rağmen sakince cevap verdi.

"Hayır, onları seviyorsun."

Kadın tekrar saçlarını düzeltti ve Chris'i duymamış gibi yaparak yerine oturdu.

"Bir daha onlardan alma bana çünkü iğrenç kokuyorlar, midem bulanıyor."

Esin odaya girmeden önce Chris'in çiçekleri umutla kokladığını hatırladı ve endişeyle ona döndü. Gördüğü tek şey ise onun seğiren kirpikleriydi.

"Şimdi otur tatlım, bu tatsız sohbeti geride bırakalım."

Eliyle sandalyeyi işaret edince Chris isteksizce tekrar oturdu.

"İsmin nedir, canım?" diye sordu kadın ona.

Esin nasıl bir ifade takınması gerektiğini bilemese de kibar olmaya karar verdi.

"Esin, efendim."

"Nerelisin?" diye sordu ilgiyle.

"Türkiye."

"Ah öyle mi? Kocam Türk kahvesine bayılırdı."

"Gerçekten mi?" diyerek gülümsedi Esin.

'Evet! Ancak benden her isteyişinde içine tükürüğümü de eklerdim."

Esin, yüz ifadesini sabit tutmaya çalışarak ona bakmayı sürdürdü ancak aklından binlerce düşünce geçiyordu ve aynı zamanda korkuyordu. Yine da buraya kadar gelmişlerken, iki dakika oturup gidemezlerdi.

"Chris'le nasıl tanıştınız güzelim?"

"Türkiye'de tanıştık. Benim çalıştığım otelde kalıyordu. Ama asıl tanışmamız-..."

Kadın Esin'in sözünü kesti ve ona doğru olan oturuş pozisyonu döndürerek Chris'e çevirdi.

"Aman ne hoş..." dedi bıkkınlıkla karışık. Birkaç dakika boyunca kadın sessizliğini koruyarak saçlarıyla oynadı, hırkasının uçlarıyla oyalandı ve ara sıra ikisine gülümsemekle yetindi. Esin, Chris'e döndüğünde onun burada olmaktan birazcık bile hoşlanmadığını gördü. Bedeni sandalyeye yığılmış, omuzları düşmüş, tüm isteksizliğiyle annesini izliyordu.

"Chris..." dedi kadın uzatarak. "Ondan hoşlanıyor musun?"

Esin, bu soruyla beraber hareketsiz kaldı ve Chris'i zor durumda bıraktığını düşündüğü için kadından nefret etti. Gözlerini birkaç saniye beyaz taşların gölge desenlerinde gezdirdikten sonra başını çekinerek Chris'e doğru çevirdi ve elinde olmadan meraklı gözlerini üzerine dikti. Onun kendisine döndüğünü fark eden Chris ise Esin'inkiler gibi aşağıda olan bakışlarını kaldırıp ona baktı ve tek seferde cevap verdi.

"Evet."

Esin onun hem çok emin hem de soru yöneltirmiş gibi beklentiyle çıkan sesi karşısında gülümsemesini gizlemeye çalışarak baş parmağını ısırdı ve gözlerini Chris'ten ayırmadı.

Onun dudaklarında bir kıvrılma oluşmak üzereydi ki Bayan McMillan dikkatlerini dağıtmak istermiş gibi sandalyesinde hevesle zıpladı.

"Söylesene sana şu şiirlerinden yazdı mı? Genelde her güzel kızın cebine bir tane atar."

Esin'in biraz önceki gülümsemesi solmaya başladı.

"Onu dinleme," dedi Chris Esin'e. Ses tonu yalvarır gibi çıkmıştı. Annesinin Esin'in düşüncelerini etkilemesi isteyeceği en son şeydi. Onunla hoş bir başlangıç yapmamışlardı ve onun gözündeki şımarık, agresif çocuk görünümünü henüz silmeye başlamışken beynine böyle düşüncelerin girmesini istemiyordu. Hele ki ona gerçekten de yazdığı sözlerin bulunduğu basit bir kâğıt parçası vermişken... yaptığından hala gurur duymuyordu.

"Merak etme," diye devam etti kadın. "Bana her doğum günümde bir tane getiriyor. Onları okumuyorum ancak Chris çöp kovasına bakmaya cesaret edemediği için bunu tam olarak anlayamadı."

Esin kadının söyledikleriyle karnında bir acı hissetti ve bir annenin bu kadar acımasız olması için ne kadar delirebileceğini sorguladı. Elinde olmadan tekrar endişeyle Chris'e döndü ve parmaklarının sandalyeyi sıkıca kavradığını fark etti. Gözleri biraz kısılmıştı ancak ifadesini saklamak konusunda harika bir iş çıkarıyordu.

Esin artık kadının aklının biraz bile başında olmadığından emin olduğu için onu görmezlikten gelmeye karar verdi.

"Bence artık gitmeliyiz, Chris," dedi sakince. Kendisi rahatsızlık duyduğu için değil, Chris bundan çok daha fazlasını hissettiği için.

Chris tüm dikkatini ona vererek bir saniye içerisinde toparlandı ayağa kalktı. Annesi hala konuşuyordu.

"Ne çabuk kalkıyorsunuz! Bunu saymıyorum ama..."

"Görüşürüz anne," dedi Chris soğuk bir sesle. Beraber kapıya doğru ilerliyorlarken kadın söylenmeye devam ediyordu.

"Eğer onunla birlikteysen, seni uyarayım canım! Onun babası bir yalancıydı! Gözü dışarıda bir pislikti! Hiç sevmedi, hem de hiç! Senin canını yakacak!"

Chris kapıyı açarken kadın son kez bağırdı.

"Babasının oğlu ne de olsa!"

Kapıyı kapattılar ve delirmiş kadının sesi kesildi.

***

Yol boyunca hiç konuşmadılar. Chris gözlerini yoldan ayırmadı, radyoda anlamsız bir şarkı kısık seste dalgalanmaya devam etti ve yorgun gözlerle sokak lambalarını izleyen Esin bu atmosferi bozma çabasına girmedi. Chris isterse konuşurdu zaten. Ancak şimdi... gerçekten kırgın görünüyordu. Böyle olsun istememişti. Bunun daha güzel olacağını hayal etmişti ve şimdi mutsuzluğu iliklerine kadar hissediyordu. Esin'i oraya annesiyle tanıştırmaya getirmişti, sorunlarıyla değil. Bunun olacağına inanma gafletine nasıl düştüğünü ise anlayamıyordu. Her şeyi düzeltmeye çalışırken daha çok batmıştı. Bir de işin içine babası girmişti. Aynı dünyayı paylaşmadıkları zaman bile onunla her şey zordu.

Evin önüne geldiklerinde arabadan indiler ve Esin bahçe kapısının önüne dikilip Chris'i bekledi. Onu bu şekilde bırakmayacaktı. Kendisinin incinmiş olduğunu, aklının karıştığını ve düşüncelerinin değiştiğini düşünerek değil. Belki sonra aklı karışabilirdi ama hayır, şu anda değil. Chris böylesine üzgünken incinen taraf olmaya hakkı olabilir miydi? Bu saçmalıktı.

"Chris..." dedi karşısına geldiğinde. "Önemli-..."

Sözünü keserek araya girdi Chris.
"Seni getirdiğim için ne kadar pişman olduğumu tahmin edemezsin."

Bakışlarını kaçırmadan, lacivert gözlerini Esin'in gözlerine dikti.

"Bundan daha iyi olur sandım. Belki çok az kötü olurdu ama kesinlikle bu kadar değil..."

"Bu akşamı güzel yapacak olan orası değildi Chris." Esin, bir an gözlerini kaçırdı ve yerdeki taşlara bakındı. Daha önce birbirlerine takılmakla yetinmişlerdi. Şimdi ise farklıydı. "Güzel yapmayacağı gibi berbat da yapmaz."

"Hayır, bu saçmalık," diye cevap verdi Chris. Ardından kendine içinden küfretti. Sinirlerine hâkim olmak böyle zamanlarda daha zor oluyordu. "Üzgünüm. Sadece, dediklerini duydun."

Esin, bu konuşmayı uzatmak istediğini fark ederek kapının önündeki taşa oturdu ve sırtını bahçe kapısına dayadı. Bunun üzerine Chris de yanına oturdu.

Esin derin bir nefes aldı.

"Chris o annen gibi davranmıyor. Yani annen nasıldı bilmiyorum ancak bir sürü anne tanıyorum ve o hiçbiri gibi davranmıyor."

"Çünkü benden nefret ediyor."

"O hiçbir şey hissetmiyor gibi... Öfke dışında."

Esin, kelimeler ağzından çıkar çıkmaz pişmanlık duydu çünkü henüz tanıştığı birisi hakkında yorumda bulunmak ne kadar doğruydu bilemiyordu. Chris'in ailesine en uzak kişi olup, böylesine hassas bir konu hakkında yorum yapmak doğru muydu?

"İçinde büyüklüğüne hayal etmekten korktuğum bir öfke var... bana karşı."

"Bunun başka bir nedeni olduğuna eminim. Bunun doğrudan seninle ilgili olmadığına eminim. Onu hala ziyaret ediyorsun, ona hala çiçek alıyorsun ve çöp kovasındaki kâğıt yığınına bakılırsa hala yazıyorsun. Sen anneni seviyorsun ve hiçbir sevgi böyle bir karşılığı hakkedecek kadar berbat olmaz Chris."

"Eğer bunların hiçbirinden hoşlanmıyorsa berbat olabilir," diye cevap verdi Chris umutsuzca. Elleriyle saçlarını karıştırarak başını öne eğdi.

"Hayır, olamaz. Bazen kızlarla kavga ediyoruz. Derin fevridir, çabuk çıkışır, aklındakini o anda dile getirir. Gümce ise bazen kendine engel olamaz. Ablam ise bir gün seni çok seviyorken, ertesi gün ise senden nefret ediyormuş gibi davranabilir. Bunlar hoşuma gitmiyor ancak bu sevgimden hiçbir şey götürmüyor, hatta üstüne ekliyor bile."

Chris uzun bir süre cevap vermedi. Bu gerçekten uzun, neredeyse on beş dakika kadar bir süreydi ve on beş dakika sonunda Chris bir anda sohbete devam edince Esin irkildi.

"Natalie'ye böyle davranmıyor. Bunu başka nasıl açıklarım bilmiyorum. Natalie karşısında da delilik yapıyor ama bunlar sadece delilik, zararsız şeyler... Onun hediyelerini kabul ediyor. Benimkilerin yeri ise çöp kovası."

Ne diyeceğini ne düşüneceğini Chris kadar Esin de bilmiyordu. Belki konu Natalie değildi ancak Natalie'yi sevip, Chris'ten nefret edecek bir insan hayal ürünü gibi geliyordu. Bu ona da çok mantıksız geliyordu. Bu yüzden sadece Chris' doğru biraz daha yanaşarak sessiz kalmayı tercih ettiğini anlamasını umdu.

"Bana agresif ve anlayışsız olduğumu söylediğin zamanı hatırlıyor musun?"

Esin'in yüzü tam o anda inanılmaz bir pişmanlık ve acıyla bezendi. Kelimelerin boğazına dizildiğini hissediyordu ve o gün söyledikleri için kendine o kadar çok kızıyordu ki... Birilerine karşı düşünmeden söylenen birkaç kelime, onu tamamen farklı bir noktadan yaralayabilirdi.

"Sadece sinirlendiğim için söylemiştim onları. Yemin ederim şu an ki düşüncelerimle alakaları bile yok ve hepsi aptalcaydı."

"Belki de haklıydın..." diye devam etti Chris, Esin'e dönerek. Sanki günlerdir uyumuyormuş gibi bir yorgunluk düşmüştü yüzüne. Sadece iki saat önce ne kadar da heyecanlı göründüğünü düşündü Esin. Her şeyin, en azından Chris konusunun babasıyla ilgili olduğu ortadaydı ancak ona bunu söyleyemeyeceğini biliyordu. Belki ileride, ama şu an bunu kaldıramayacak kadar bitkindi.

Şu an sadece bakışlarını karşıya dikmiş, belirgin çene kemiği sayesinde sertleşen ifadesi ile düşünceleri arasında boğulan bir Chris'ti.

"Hayır, Chris," dedi Esin kararlı bir ses tonuyla. "Sen harikasın."

Vücudunu biraz uzatarak dudaklarını Chris'in çenesinin biraz üstüne değdirdi ve oradaki kasların anında gevşediğini hissederek burnundaki hoş koku ile geri çekilip başını Chris'in koluna yasladı.

Bu konu hakkında bir kelime daha etmediler ve Esin, Chris'in biraz daha iyi hissedeceğini umarak vicdanını rahatlattı.

 

***
Natalie'nin çektiği yer belli oldu 😶

 

Loading...
0%