Yeni Üyelik
88.
Bölüm

33. Bölüm - Doğum Günü (Part I I)

@mrsmilagros

Şarkı -> Naked - Enrique Iglesias

Hey sen,
Müziği başlatmayı sakın unutma ☝🏻

 

***

 

Kızlar heyecanla devam eden yarım saatlik bir araba yolculuğunun sonunda partinin olacağı klübe geldiler. Arabadan inmeden önce hepsi Mark'a teşekkür etti ve ardından neyle karşılaşacaklarından emin olamadan tek tek yere ayak bastılar.

Ancak bekledikleri gibi coşkulu bir karşılama olmadı. Kameramanlar bekliyorlardı ne de olsa; şöyle bir kırmızı halı da hayal etmediler değildi. Olan tek şeyse son derece doğal bir şekilde içeri giren insanlardı. Patlayan flaşlar filan yoktu.

Korumaların şüpheyle kendilerine baktığını fark eden Esin'in uyarısı karşısında meraklı bakışlarla kapıya ilerlediler kızlar. Korumalar onlara isimlerini sordu, önlerindeki kâğıtta göz gezdirdiler ve bir sorun çıkmadan içeri girebildiler.

Gözlerini karşılayan ışık patlaması bir yana, algılayabildikleri ilk şey ortamda yankılanan müzikti. Leo'nun şarkısı çalıyordu çok da yüksek olmayan bir sesle. Kızlar Misery Of Sound'dan kalabalık ortamlara alışıktılar ancak buraya bir davetli olarak gelmiş olmaları heyecanlandırıyordu onları. Ne de olsa haberlere 'takıntılı hayranlar' olarak çıkmışlardı ve şimdi herkesin karşısına alınları ak şekilde çıkıyorlardı. Asaletlerini bozmadan ilerlediler.

Önce Peter göründü.

Bar masalarından birine yaslanmış, kızlara tanıdık gelen ancak tam olarak hatırlayamadıkları bir adamla sohbet ediyordu. Derin onu gördüğü anda üstündeki gerginliğin farkına varmıştı. Ancak tam o sırada Peter Derin'i gördü ve biraz önceki zoraki ifadesi kaybolarak yerini sıcak bir gülümsemeye bıraktı. Karşısındaki adama bir şeyler söyledikten sonra elindeki bardağı masaya bırakıp Derin'e doğru yürüdü.

"Gitsene," diye Derin'i iteledi Günce kıkırdayarak. Bunun üzerine Derin afallamış gülümsemesiyle Peter'a doğru ilerledi. Işık cümbüşünün altında bile onun ne kadar yakışıklı göründüğünü seçebiliyordu. Saçları her zamanki umursamaz görünümünün dışında, bugün daha düzenliydi ancak hala özünden kopmamış gibiydi. Üstünde ise bir tişört ve gömlek vardı; tişört çizgiliydi, gömlek ise kareli. Ancak kesinlikle göz yormuyordu. Altında ise basit, siyah bir kot vardı.

Aralarında ilerleyecek mesafe kalmadığında Peter Derin'i tamamen kendine çekti ve dudaklarına uzun bir öpücük bırakıp geri çekilmeden dudaklarının üstüne güldü.

"Bir merhaba demek bile yok mu?" diye takıldı Derin geri çekildikten sonra.

Peter omuz silkti.

"Böyle bir seçeneğim varken mi? Bence yeni bir iletişim şekli keşfettik," dedi Derin'in tekrar üstüne yürürken. Derin gülerek onun göğsüne vurdu ve beraber Peter'ın az önce durduğu masaya ilerlediler.

Bu sırada Esin ve Günce de ortada dikilmek yerine bir masaya geçmeyi planlıyordu. Ancak tam o sırada Valentine aceleyle yanlarına geldi ve ikisine de samimi bir selam verdikten sonra çekiştirdi Günce'yi.

"Abimin seni aramaktan gözleri yuvalarından fırlayacak," dedi neşeyle.

Günce bir şey söyleyemeden dengesiz adımlarla takip etti Valentine'i.

Tıpkı kardeşinin söylediği gibi gözü sürekli etraftaydı Lucas'ın. Karşısında bir adam ve iki kız vardı ancak topladığı dikkatinin zoraki olduğu çok belliydi. Her zamanki gibi o sert havası üzerindeydi ancak yaklaşık bir yıldır onu tanıyan Günce için buradaki en zararsız varlıktı o. Tabi en çekici varlık da... Üstünde siyah bir kot, çelik mavisi bir tişört ve siyah deri ceketi vardı.

"Şu kızlardan biri kadının eşi, diğeri de onun kızı," dedi Valentine, Günce'nin kulağına doğru.

Günce'nin ağzı kocaman açıldı.

"Ciddi misin sen? Adam atmışlarında filan."

"O bir komedyen," dedi Valentine. "Neden onlarla tanışmıyorsun?" diyerek iteledi Günce'yi.

"Bilmiyorum," dedi Günce onu durdurarak. "Belki konuşmalarını bitirmelerini beklesem iyi olur."

Valentine gözlerini kocaman açarak yarım bir gülümsemeyle Günce'yi itelemeye devam etti.

"Kesinlikle iyi olmaz. Hadi git," diyerek ısrar etmeyi sürdürdü ve bunun üzerine Günce ağır ağır yanlarına doğru ilerledi. Birkaç saniye sonra "Ben meyve suyu alacağım," diyerek yanında ayrıldı Valentine. Birkaç adım sonra ise Lucas'ın yanındaydı Günce.

Onu gören Lucas'ın ifadesi değişti hemen. Gergin omuzları yumuşadı ve sert yüz hatları iyimserlik kazandı bir anda. Uzun süredir görmediği bir şeyle karşılaşmış gibi buğulanmıştı gözleri. Görüşmeyeli birkaç gün olmuştu oysaki.

Lucas'ın bakışlarını takiben üç kişi de Günce'ye dönünce, dışarı doğru açıldı Günce'nin gözleri. Yüzüne kontrollü bir gülümseme yerleştirerek Lucas'ın yanında durdu. Hemen kolunu beline sararak sahiplendi Lucas onu.

"Kız arkadaşım, Günce," dedi hoş bir ses tonuyla.

Günce karşısındaki üç kişinin ellerini sıkarken tek tek isimlerini söylediler.

"Richard. Amanda. Claire."

"Bunlar karım ve kızım," dedi adam yanındaki kadınları işaret ederek. "Beni zaten tanıyorsundur."

Günce adamı tanımamasına rağmen nazikçe gülümsemeye çalıştı ancak bunun farkına varan Lucas, Günce'nin kulağına doğru gizlice gülünce normal bir ifade takınmak biraz zorlaştı.

"Demek Lucas'ın kız arkadaşısın," dedi ismi Claire olan genç kız.

Günce kızı inceledi önce. Sesindeki vurgudan hoşlanmamıştı ve görünüşünde de bir sinsilik varmış gibi hissetmişti. Güzeldi ancak aptal gibi de görünmüyordu. Yani Natalie de güzeldi ancak aklınıza ilk olarak fazla düşünmediği düşerdi. Çok da düşünmezdiniz üstünde ancak şimdi Günce'nin içinde tuhaf bir rahatsızlık vardı.

Başını sallamakla yetindi sadece.

"Sende müzisyen misin?" diye sordu kız ilgili bir şekilde.

Şöyle bir bakıldığında, son derece normal, hatta kibar birisi gibi görünüyordu. Ancak görgüsüzün teki olsa Günce daha az rahatsız olurdu herhalde. Onun bu kadar sıradan görünürken, bu kadar da ilgi çekici görünmesi Günce'nin hoşuna gitmemişti. Gösterdiği ilgide tuhaf bir şey vardı.

"Pek sayılmaz. Ben hala öğrenciyim," diye cevap verdi duygularını sesine yansıtmadan.

"Sahne sanatları mı, yoksa müzik mi?"

"Müzik," diye cevap verdi Günce. "Daha çok piyano çalıyorum."

Kız biraz öncekinden daha geniş bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Öyle mi? Ben de piyano çalıyorum. Aslında Lucas ile bu şekilde tanıştık."

"Gerçekten mi?" diyerek gülmeye çalıştı Günce. "Tam olarak nasıl?"

Kız oraya yapışmış gibi duran gülümsemesini tamamen sabit tutarak cevap verdi.

"Ben California Üniversitesindeydim, Lucas gibi yani. Genellikle ortak dersleri alırdık ancak son seneye kadar hiç düzgün bir iletişime geçmedik. Bir gün müzik odasında prova yapıyordum ve Lucas geldi; gitarıyla biraz gürültü yaptıktan sonra gideceğini sandım ancak ben provamı bitirene kadar bekledi ve sonunda yanıma gelip benden ona piyano çalmayı öğretmemi istediğini söyledi." Kollarını göğsünde buluşturduktan sonra bakışları kısa bir süreliğine Lucas'a kaydı. "Kabul ettim tabi ki. Birilerine bir şey öğretmenin insana hep çok yararlı olduğunu düşünürüm. Ancak birkaç ders sonra Lucas'ın ilgisi söndü ve biz de derslere son verdik."

Kızın böylesine bilgili ve zarif görünmesinin sinir bozuculuğu bir tarafa, Günce bu hikâyede çok daha fazlasının olduğunu sezmişti. Hikâye hoşuna gitmemişti; güzel ve romantik bir üniversite anısına benzemesi bunun birinci nedenlerinden biriydi. Lucas şu an kendisiyleydi ancak elinde değildi, karnında bir hareketlenme hissediyordu. Kızın başına bir çuval geçirmek ve tüm o güzelliğini, zarafetini görünmez hale getirmek istiyordu.

"Claire harika piyano çalar," diye araya girdi Amanda isimli orta yaşlardaki kadın. "Kızım diye söylemiyorum, çok yeteneklidir. Zaten ismini duymuş olmalısın. Üniversitesinde aldığı ödüller, plaketler sergilenir. Ne yazık ki, çok fazla müzisyen var ve bunların birçoğu öylece yitip gidiyor. Claire gibi parlayanlar ise üniversiteleri için gurur kaynağı oluyor işte."

Günce tam burada bir şey söyleyip söylememesi gerektiğinden emin değildi. Belki de sadece gülümsemeli ve başkasının bu görevi üstlenmesine izin vermeliydi. Açıkçası şu an hissettiği tek şey göğsünde kabarıp duran o şiddetli duyguydu. Daha önce hiç böylesine rastlamamıştı ve berbat hissetmesine neden oluyordu bu.

Kadın kısa bir nefes aldıktan sonra devam etti.

"Şu anda Lincoln Center'da çalışıyor, New York'ta yani. Tanrı biliyor ya, herkese orada çalışmak nasip olmaz. Hele ki bu genç yaşında..."

Dakikalardır sessizliğini koruyan Lucas cevap verince Günce'nin dikkati ona yöneldi hemen.

"Çok zor gerçekten de. Sizinki gibi bir aileye sahip olunmadığı sürece tabi ki..."

Kadınla adam Lucas'ın iğnelemesini anlamadığı için bunu iltifat olarak algıladı ancak Claire'in söylenilmek isteneni algıladığı gülümsemesinin solmasından fazlasıyla belliydi. Kazandığı tüm o başarıların o kadar da görkemli olmadığı fikri yatıyordu o gülümsemede. Filmlerdeki gibi göz dolduran bir hikâye değildi belki de... Eğer her kapı ona kolaylıkla açıldıysa, Günce buna daha çok sinirlenirdi. Lincoln Center muhteşemdi. Oradaki ekip, oradaki mekân, duvarlar, tüm o aletler... hepsi harikaydı ve kızın tüm bunlara erişebildiği düşüncesi Günce'ye hiç adil gelmemişti.

"Günce şimdiden bir yerde çalmaya başladı," diyerek konuyu değiştirdi Lucas.

"Ah, ne harika!" dedi kadın coşkuyla. "Bu yerin ismi nedir?"

"Bombay Darbar," diyerek cevapladı hemen Günce. Kadın beklediği gibi durgunlaştı tabi ki...

"Hiç duymadım," diyerek araya girdi Claire. Günlerdir bunu söylemeyi bekliyor gibiydi. Sanki söylediğinin özel bir anlam ifade etmesi gerekiyormuş gibi.

"Aslında yöresel bir restoran. Hint yemekleri servis ediliyor ve canlı müzik var. Biz daha çok Hindistan'a özgü enstrümanlar ile modern enstrümanları birbirlerine uyarlıyoruz. İnsanlar bunu seviyor."

"Kulağa ilginç geliyor," dedi komedyen olan adam gülerek. Claire omuz silkti, kadınsa dudak büktü. Günce ise ikisinin birden suratına ayak basmak istiyordu.

"Bence bu çok hoş bir şey," dedi Lucas Günce'ye hayran hayran gülümseyerek. "Konservatuvar eğitimi hepimizin bildiği aletlerle sınırlı kalıyor. Farklı kültürlerin etkileşimi farklılık yaratabilir. Bu şekilde evrensel bir anlayış da yakalayabiliriz bence."

Claire'in ifadesi hemen değişerek sevecen bir hal alınca Günce ikinci kez kafasını ayağının altında ezdi hayalinde.

"Katılıyorum! Geçenlerde Lincoln Center'da istatistiksel bir deney yapıldı ve gösterilere katılan insanların %'92'sinin Amerikalı ve Avrupalı olduğu ortaya çıktı. Yani Asya taraflarına gidildiğinde, yaptığımız müziğin onlara hitap etmediği sonucuna varıyoruz. Bu çok üzücü."

"Evet, öyle," demekle yetindi Günce. Kızın birkaç dakika önce küçümsediği konuya bu kadar profesyonelce dalması Günce'nin sinirlerini tekrar bozmuştu elbette.

"O halde biz gidelim de biraz da başkalarını güldürelim," dedi komedyen adam. "Ne de olsa komedyenim," diye de ekledi kahkaha atarken. Günce kabalık olmasın diye çok komikmiş gibi gülerek karşılık verdi ancak uzaklaştıklarında kaşları biraz çatıldı ister istemez.

"Biliyorum, bu garip görünüyor," diyerek hemen ona döndü Lucas. Günce problemli kız arkadaş rolünde olmak istemiyordu ancak önemli değil, konuyu kapatalım gitsin demek de gelmiyordu içinden

"Ondan pek hoşlanmadım," diye itiraf etti yüzünü buruşturarak. Neyse ki sesi sakin çıkmıştı. Yoksa hoşlanmamak hafif kalırdı çünkü. Kara listesinin zirvesini süslüyordu kız an itibariyle.

"İnsanı rahatsız hissettiren bir yaklaşımı var, sanırım," dedi Lucas ona katılarak. Günce SANIRIM MI? Diye haykırmak istese de sağ duyulu olmaya çalıştı. Geçmiş, geçmişti ne de olsa. Orada bırakılmalı ve bugüne taşınmamalıydı.

"Belki de" dedi basit bir şekilde. "Çok da önemli değil. Sadece merak ediyorum; ilişkiniz neden o kadar kısa sürdü?"

Lucas gözlerini kaçırdı önce. Elini ensesinde gezdirdi ve dudaklarını birbirine bastırdı. Yanlış bir soru mu sormuştu Günce?

"Aslında..." dedi Lucas. "Yedi ay kadar sürdü."

"YEDİ AY MI?" diye tekrarladı Günce gözlerini ve ağzını kocaman açarak. "Birkaç ders sonra senin sıkıldığını söyledi. Hem daha önce ciddi bir ilişkin olmadığını sanıyordum?"

"Değildi!" diye düzeltti hemen Lucas. "Dersler dışında görüşmeyi sürdürdük çünkü. Uzun sürdü ama bilmiyorum, ciddi olarak görmedim hiç."

"Vay. Canına." Dedi Günce üstüne basa basa.

"Unutalım gitsin," dedi Lucas kesin bir tavırla. "Benim için önemli bir şey yaşamadım onunla. Sana bahsederdim, biliyorsun. Yani hiç anlamı yoktu, kesinlikle yoktu. Mesela senden sonra ciddi bir ilişkim olsun, ikimizin ilişkisinden bahsederim anlıyor musun? Çünkü benim için değerlisin ve..."

Günce'nin gözleri dehşetle açılıp Lucas'a dönünce Lucas'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı ve kelimeleri bir bir geri çekilerek dudaklarını boşlukta bıraktı adeta. Tam anlamıyla afallamış gibiydi ve çok da komik görünüyordu aynı zamanda.

"Tanrım, öyle demedim! Ayrılacağımızdan filan değil yani. Seni asla bırakmam ben! Ne demek istediğimi anladın değil mi?"

"Pekâlâ, Lucas," dedi Günce gülümsemesini gizlemeye çalışarak. "Konuyu kapatalım tamam mı? En yakın arkadaşının doğum günü bugün. Eminim yapacak daha anlamlı şeyler bulabiliriz."

***

Günce'nin de gitmesiyle tamamen tek başına kalmıştı Esin.

Partiye uzaktan şöyle bir göz gezdirirken Chris'in ortalıkta görünmediğini fark etti. Tanıdık birilerine rastlama umuduyla kalabalığın arasına doğru ilerlemeye başladı. Davetlilerin çoğunu ünlülerin oluşturduğu bir partide birilerine rastlamayı beklediği de söylenemezdi aslında.

Kalabalığın arasına girmek için adım atacağı sırada birkaç saniye önce Esin'i gören Chris ona arkadan yaklaşarak kendine çekip kollarını beline sardı. Esin onun parfümüne aşinaydı; Chris olduğunu anlaması uzun sürmemişti.

"Güzel elbise," dedi Esin'in kulağına doğru fısıldayarak. Ardından güldüğünde nefesi Esin'in yanağını okşadı. Esin Chris'in bulaşıcı gülüşüne karşılık verdi hemen. Bunun üzerine Chris'in gülümsemesi genişledi ve Esin'in yanağına güzel bir öpücük bıraktıktan sonra kendisine çevirdi onu.

Esin onun görünüşünü inceledi hemen. Üstünde çelik mavisi bir gömlek vardı; yakasındaki birkaç düğme serbestçe açılmıştı ve gömleğin kollarını bileğine kadar katlanmıştı. Altında ise klasik kotlarından biri vardı. Gömlek üstünde öylesine özgür duruyordu ki, diğer düğmeleri de birbirinden ayırmak istedi Esin. Aynı zamanda bunun haksızlık olduğunu düşünüyordu çünkü genel anlamda bakıldığında, erkekler çok da uğraşmadan yakışıklı görünebiliyordu. Kızlar ise sabahtan beri şu parti için hazırlanıyorlardı.

"Al benden de o kadar," dedi gözlerini Chris'in yüzüne sabitlemeye çalışarak. "Kıyafetine çok kafa yorduğun belli oluyor.

Chris güldü önce; ardından yüzüne zoraki bir ciddiyetle, yaramaz bir gülümsemenin birleşimi yansıdı.

"Beğenmediysen her an çıkarabilirim."

Esin'in suratına şaşkın bir gülümseme yerleşirken, dudakları aralandı, gözleri açıldı biraz. Ardından Chris'in göğsüne şakayla vurdu.

"Sana inanamıyorum," dedi gülüp kalabalığın arasına doğru ağır ağır yürüyerek.

Chris omzunun hemen yanında takip ediyordu onu.

"Bence sende kendin için aynısını bana önermelisin." Esin omzunun üstünden ona muzip bir azarlamayla bakmasına rağmen devam etti. "Muhtemelen beğenmedim derim."

Chris söylediğinin ardından sırıtınca Esin'de engel olamayıp güldü ve Chris bir büyük adımla onun tamamen yanına ulaşıp elini tuttu. Birleştirdikleri ellerini yukarı kaldırarak dudaklarını Esin'in parmaklarına bastırdı keyifle.

 

***
Kız dışında her şey güzel ilerliyor bence 😏

 

Loading...
0%