@mrsmilagros
|
Şarkı - > We Don't Talk Anymore - Charlie Puth Hey sen,
***
Ertesi sabah, sürpriz bir şey oldu. Kızlar henüz kalkmışlar, kahvaltıyı hazırlamak üzere mutfağa girmişlerdi. Bir yandan müzik çalarken bir yandan televizyon çalışıyor, aynı zamanda kızlar konuşup, gülüşüyorlardı. Evde dört kişi yaşamıyor da yüz kişi yaşıyordu sanki. Ancak canlı bir sabahtı; kızlar hatırlamaktan kaçtıkları şeyleri oldukça başarılı bir şekilde zihinlerinin karanlık köşelerine itmiş; bu bir kandırmacadan ibaret olsa da yanıltıcı mutluluklarının keyfini çıkartıyorlardı. Böyle iyiydi. Bedeninin her yerinde dolanan o sancıyı hissetmemek güzeldi. Tam o sırada kapı çaldığında aceleyle müziği ve televizyonu kapattılar. "Kim geldi ki?" dedi Aylin. "Komşular filandır," dedi Günce ve hep beraber kapıya doğru ilerlediler merakla. Günce önce delikten baktı; ardından suratında şaşkınlıkla karışık bir gülümseme belirdi. "Oha, nasıl ya." Kızların onu soru yağmuruna tutmasına saniyeler vardı ki, hiçbir açıklama yapmadan kapıyı açtı Günce. "SÜRPRİZ!" dediler hep bir ağızdan Buğra, Burak, Emir ve Kerem. Bunlar kızların çocukluk arkadaşlarıydılar ve kızlar, onlar için uzun -çok uzun - zamandır hem en yakın dostları hem de çok daha fazlasıydılar. Nitekim kızlar yıllar içinde arkadaşlıkla daha fazlası arasındaki o ince sınırı korumayı öğrenmişlerdi. Kızlar inanamıyormuş gibi ellerini ağızlarına götürdüler ve gözleri kocaman açıldı. Onların bir şey demesine kalmadan, çocuklar içeri girdiler hemen. Hepsi birbirleriyle kucaklaşırken müthiş bir karmaşa hakimdi kapının önüne. Buğra, Günce ile kucaklaşmaya sıra geldiğinde kollarını sımsıkı beline sardı ve ne yapacağını bilemeyen Günce onun boynuna sarıldı gülerek. Buğra'nın yıllardır değişmeyen kendine has kokusu burnunu doldurdu hemen; ona çocukluğunu hatırlatıyordu. Kurabiye gibi kokuyordu ve özellikle kar yağdığında, onun yanına sıvışırdı Günce hemen. Uzun sarılışın ardından geri çekildi Günce ancak Buğra onu kollarının arasında tutmaya devam etti. O nazik ve özel gülümsemesi her zamanki yerindeydi. Tek eliyle Günce'nin bir tutam saçını geri atarak hayranlıkla baktı ona. "Sabahları ne kadar güzel göründüğünü unutacakmışım az kalsın." Sesindeki hoş tını Günce'nin kulaklarında gezindi usulca; gezindi, gezindi ve Günce'nin aklına girebilmek için bir boşluk aradı sanki. Ardından başarısızlığa uğrayarak havaya karıştı. Günce Buğra'ya baktığında yoğun bir şeyler hissediyordu, bunu inkâr edemezdi. Ancak bunlar ne saf bir arkadaşlık hissi ne de arkadaşlıktan öte hislerdi. Ondan çok hoşlandığı zamanlarda olmuştu ancak şu an hissettikleri böyle bir tanımlamadan çok uzaktı. "Kahvaltı alışkanlığın olsaydı bize kahvaltıya gelebilirdin," diye cevap verdi Günce aradaki garipliği yok etmeye çalışarak. Buğra kaşlarını kaldırarak gülümsedi. "Daha önceden söyleseydin ya bunu..." Tekrar gülüştüler ve diğerleriyle de sarılmak üzere ayrıldılar. Emir ve Derin bir araya geldiğinde ise Emir'ın anlamlı bakışları karşısında Derin neşeyle güldü ve hemen boynuna atıldı onun. "Bende gizli iş çeviriyorsun demek." dedi takılarak. Emir onu sımsıkı kucakladı ve yüzünü saçlarının arasına gömerek güldüğünde Derin kulağından boynuna doğru inen bir karıncalanma hissetti. "Sarı civcivin olmadan eğlenemeyeceğini düşündüm." "Ne demezsin. Günlerim ıstırap içinde geçiyor," diyerek dudak büktü Derin ve yapmacık bir üzüntü yerleştirdi yüzüne. Emir'in bakışları sadece bir saniyeliğine onun öne çıkmış alt dudağına kaysa da toparlaması bir oldu. O kocaman gülümsemesiyle karşılık verdi Derin'e. Ardından buraya nasıl gelmeye karar verdiğiyle ilgili sohbete daldılar. Burak ise kızların hepsine sarıldıktan sonra en sonunda Esin'in yanına da geldi. Elleri cebinde, hareketleri ağır ve gülümsemesi imalıydı. Esin onun bu halleri karşısında dayanamayıp güldü. "Bana sıra gelmeyecek sandım bir an." Burak iç çekti ve usulca Esin'e yaklaşarak çekici bir gülümsemeyle yaklaştı ona. Esin ve Burak genellikle çok yakın sayılırlardı ancak yine de aralarında iki tarafça da benimsenmiş gizli bir sınır vardı. Bu sınıra daha çok yaklaşıldığı her saniye ister istemez garip bir hal yaratıyordu ortada. Başını hafifçe eğerek Esin'in omzundaki saçlarla ilgileniyormuş gibi yaptı birkaç saniye, ardından bakışlarını aniden Esin'in gözlerine çevirdiğinde hazırlıksız yakalandı Esin ve gülümsemesi hafifçe silinir gibi oldu. "En güzelini en sona sakladım," dedi Burak ilgiyle. Burak şüphesiz harika bir arkadaştı. Ancak o bir erkekti ve normalden biraz farklı davrandığı zamanlar Esin bunu hissediyor ve etkileniyordu; iyi ya da kötü şekilde. Doğanın kanunu buydu. Ve şimdi rahatsız olmuş gibi hissediyordu. Belki bu tamamen saçmaydı ancak böyle hissettiği içinde suçluluk duyuyordu, Burak bunu hak etmiyordu. Ancak o ne yapabilirdi ki? İkisi hakkındaki düşünceleri açıktı. "Tam bir profesyonelsin Burak," dedi Esin üstüne basa basa ve ardından gülerek Burak'ın boynuna sardı kollarını. Burak hemen karşıladı onu ve kollarını beline dolayarak sıcak bir kucak verdi Esin'e. Sarılma sırası Kerem ile Aylin'e geldiğinde ise diğerlerine göre daha sade bir karşılaşma oldu bu. Kerem ve Aylin çok yakın arkadaşlar sayılmazlardı; ama arkadaştılar. Bunun en büyük nedenlerinden biri de ikisinin tehlikeli şekilde birbirine uyumlu olmasaydı. Aralarında arkadaşlıktan öte bir çekim vardı ve bunun engellenebileceği en sağlıklı sınır buydu. Geçmişte Aylin, hazır hissetmediğinden bir araya gelememiş olsalar da Aylin'in kalbi Leo tarafından ele geçirilmeseydi eğer zamanla şans tanıyacağı kişi hiç şüphesiz Kerem olurdu. Kerem her zamanki utangaçlıkla harmanlanmış o sevecen gülümsemesiyle Aylin'e yaklaştı. "Heathcliff'ini özledin mi bakalım?" Kerem'i, Aylin için özel kılan nedenlerden biri buydu işte. O Aylin'i çok iyi tanıyor, bir yolunu bulup onun kalbine dokunabiliyordu. Kalabalıklar arasında bile yalnızca ikisinin anlayabileceği bir dili paylaşabiliyorlardı. Aylin başını hafifçe yana eğerek güldüğünde Kerem'in bakışlarında ince bir değişim oldu hemen. Daha ilgili, daha dikkatli bir hal aldı. "Burası Uğultulu Tepeler'e pek benzemiyor, değil mi?" dedi Aylin bu değişime dikkat etmeden. Kerem pencereden dışarı kısa bir bakış attıktan sonra omuz silkti. "Biraz tepeleri çıkmamız gerekebilir herhalde." Aylin tekrar güldü ve onun omzuna şakayla karışık vurduktan sonra Kerem'in kendisi için araladığı kollarına karşılık verdi hemen. Kerem'in hoş bir kokusu vardı. Ferah ve biraz tarihi. Sarılma merasimi bittikten sonra çocuklar odalara yerleştiler ve kızlarda bu sürede mutfakta kahvaltıyı hazırladılar hemen. Ardından balkona büyük bir masa kuruldu ve insanlar yavaş yavaş denize gelmeye başlarken, hoş manzaraya karşı keyifli bir kahvaltı yapıldı. *** Ertesi gün, her şey daha da iyiydi. Kızlar birkaç gün sonra Miami'ye gideceklerini bile unutmuşlardı sanki. Armutlu gerçekten de onların rahat bir nefes alabilmesi için yararlı olmuştu. Bunun en büyük nedeni ise sadece bir gündür burada olan çocuklardı. Henüz daha kimse uyanmadan, Derin bir ilk yaparak uyandı ve kendine gelmek adına duşa girdi ilk olarak. İyice ayıldı, çok geçmeden çıktı duştan. İnsanlar duşa girdiğinde o kısacık süre bile düşünceleriyle baş başa kalmak için harika bir zamanlamaydı. Derin'in isteyeceği en son şey ise düşünceleriyle baş başa kalmaktı. Bu yüzden duşu elinden geldiği kadar kısa tutmaya çalıştı. Üstüne temiz kıyafetler geçirdi ve çıktı banyodan. Tam o sırada banyo kapısına doğru yürümekte olan Emir ile karşılaştı. Birbirlerini gördüklerinde kısa ve tuhaf bir sessizlik oluştu, ikisinin de gözleri hafifçe irilendi. Emir'in bakışları şöyle bir Derin'in üstünde gezindi ve bunu uzun tutmamaya özen gösterdi. Onun üstündeki pijama takımına, yer yer su baloncuklarıyla süslenmiş nemli tenine ve ıslak saçlarına baktı. Neyse ki Derin'in bu garip durumu ortadan kaldırmak için girişimde bulunması uzun sürmedi. "Günaydın Emir,' dedi sıcak bir gülümsemeyle. Emir'in bakışları onun yüzüne sabitlendi hemen. Gerçi oraya bakışlarında da aynı ilgi ve alaka vardı; birinden hoşlanırken bunu nasıl saklardınız ki? Üstelik Emir'in eskisi kadar dikkat etmesi gerekmiyordu artık. "Günaydın," dedi Emir hoş bir tınıyla. Ardından kaşlarını çekici bir şekilde hafifçe aşağı indirdi ve düşündü, gizli bir gülümseme eşliğinde. "Seninle aynı evde uyanmak garip." Derin elindeki havluyu parmaklarıyla biraz daha çiğnedi ve ayaklarının üstünde beceriksizce hareketlenerek başını salladı. Neden bir an önce odasına gitmek istiyordu? Emir eğlenceliydi, ondan hiçbir zaman kaçmazdı. "Evet, garip," diyerek onaylamakla yetindi sadece. Ardından bakışlarını kısa süreliğine kaçırarak havlunun yumuşak desenlerinde gezdirdi. Emir ona doğru biraz yaklaştığında ise tekrar yukarı kaldırdı gözlerini. "Hoş bir gariplik," dedi Emir başını yere eğip gülerek. Derin'de gülmeye çalıştı ancak burada doğru olmayan bir şeyler hissettiği için bu pek doğal olmadı. Emir ona birkaç adım daha yaklaşarak tamamen karşısına geçti ve Derin'in yüzüne doğru dikkatlice eğdi yüzünü. Bu yaklaşım karşısında Derin bedeninin üst kısmını bir yay gibi geriye iterek hafifçe uzaklaştı ister istemez. "Güzel kokuyorsun," dedi Emir yarım bir gülümsemeyle ve ekledi. "Deniz ve şampuan karışımı." "Ah, evet," dedi Derin başını çok kez sallayarak. "Deniz suyu saça hemen etki ediyor işte." Ardından yavaş yavaş geri çekildi. "Gidip kızları uyandırayım." Emir gülümseyerek başını salladı ve banyoya girmeden önce tekrar seslendi. "Derin." Derin merak ve biraz da rahatsızca ona döndü hemen. "Saçların," dedi Emir ve ekledi. "Tişörtünü ıslatmış." Derin hemen tişörtüne baktı ve sahiden de fazlasıyla ıslandığını gördü. Başını salladı hemen. "Bir dahakine kurutsam iyi olacak." Ardından aceleyle odaya girdi.
***
|
0% |