@mrsmilagros
|
Şarkı -> Give Your Heart A Break - Demi Lovato Hey sen,
***
Kızlar üç ay ardından yeni yeni düzenlerini oturtmaya çalışırken, bir yandan da işlerine devam etmeye çabalıyorlardı. Yeni bir iş bulana kadar buraya katlanmak zorundaydılar ne de olsa. Hem çok özel anlarına hem de hatırlamaktan kaçındıkları anılara ev sahipliği yapan Misery Of Sound'a. Aylin mahzende durmaktan hoşlanmamasına rağmen orayı düzenlemek kendisine düşmüştü; oranın düzenlemesini daha iyi bilen başkası yoktu çünkü. İşini hemen bitirip eve dönmek, hatta sadece üste çıkmak istiyordu. Derin ise gelen müşterilerle ilgileniyordu. Yoğun sayılmazdı. Bu saatte çok az kişi uğruyordu buraya. Günce ve Esin ise bar kısmında oyalanıyorlardı. Dakikalar böyle sakince akıp giderken içeri Chris'in girmesiyle zaman yavaşladı sanki. Kapı direkt gözler önündeydi ve o içeri adım attığı anda kızların gözleri ona dönmüştü hemen. Kısa bir duraksamanın ardından Chris beceriksizce etrafa bakındı ve bir yere oturmaya karar verdi sonunda. Günce ve Derin'de Esin'e döndü tepkisini merak ederek. Esin tam anlamıyla donup kalmıştı ve bir saniye sonra yaptığı ilk şey elindeki bardağı tezgâhın üstüne bırakıp arka tarafa geçmek oldu. Kızlar takip ettiler onu hemen. "Buraya geldiğine inanamıyorum," dedi Esin alnını ovalayarak. Telaşla bir duvardan diğerine volta atıyordu. Kızlar hemen onu yatıştırmak üzere harekete geçtiler. "Sakin ol, biraz düşünelim tamam mı?" dedi Günce gözlerine bakarak. Tam olarak neyi düşünmeleri gerektiğinden ise emin değildi. Kendisi bile şaşıp kalmışken Esin'e nasıl destek olabileceğini sorguluyordu. "Buraya bir şeyler içmek için gelmediğini biliyorsunuz herhalde," diyerek aklına gelen ilk şeyi söylemiş oldu Derin. Esin endişeli gözlerini ona kaldırdı bu sefer. Hepsi bu konuda hem fikir olduğu için üstüne uzun bir sessizlik oldu. "Onunla konuşmayacağım," dedi Esin sessizliği bozarak. Kendinde değil gibiydi. "Seninle konuşmadan gitmeyecektir, "dedi Günce hemen üstüne. "Onunla konuşamam, anlıyor musunuz?" dedi Esin çaresizce. "Muğla'da yaptığımız şu veda şeysi..." "Hey, seni çok iyi anlıyoruz," dedi Derin. "Sadece biraz düşünelim." "Düşündüm," dedi Günce birkaç dakikanın sonunda. "Kesinlikle gitmeyecektir." Hepsi birden gözlerini ona çevirdiğinde Günce 'ne yapabilirim' der gibi omuzlarını kaldırdı. "Eğer onunla konuşursam duygularımı harekete geçirir bu ve her şeyi mahvedebilirim." "Evet. Onu ilk görüşün olduğu için bu, düşüncelerini dengesizleştirir. ," diyerek onayladı onu Günce. "Pekâlâ. Sadece ne yapacağını bekleyelim ve görelim," diyerek öneride bulundu Derin. "Ben burada kalıyorum," dedi Esin son derece kararlı bir şekilde. Kızlar onun bu kararını anlayışla karşılayarak baş salladılar ve tekrar bar kısmına geçtiler. Derin ise görevi gereği Chris'ten sipariş almak için yanına gitti. "Merhaba Chris," dedi buruk bir nezaketle. "Merhaba Derin," dedi hemen Chris. Yaklaşımındaki o sevecenlik hala yerindeydi ve bu Derin'e her şeyin nasılda yıkıldığını bir kez daha hatırlattı. "Nasılsın?" diye sordu Chris hemen. "Aileni görmek iyi gelmiştir umarım." "Evet. İnsan evini özlüyor," dedi Derin yarım bir gülümsemeyle. "Bu arada ne istiyorsun?" diye ekledi not defterini hafifçe yukarı çıkararak. Chris hemen cevap verdi. "Esin ile konuşmak." Derin birkaç saniye bekledi ve buna doğrudan cevap vermek yerine düzeltti. "Ne içmek istersin demek istedim." Chris yine anında cevap verdi. "Benimle konuşmak istemiyor değil mi?" Derin çaresizce ona doğru hafifçe eğildi. "Lütfen beni zora sokma ve bir şeyler getirmemi söyle." Chris'in ifadesi yumuşadı ve çok daha kırılgan yüz hatlarına bıraktı yerini. Gözlerini biraz önce Esin'in bulunduğu bar kısmına çevirdikten sonra tekrar önüne döndü ve sessizce lanet okudu. Bundan gerçekten nefret etmiş gibiydi ve buna şahit olmak Derin'i rahatsız ediyordu. Ona kendi kavgasını ve sonrasında yaşanan tüm gelişmeleri hatırlatıyordu. Bir an Chris'e Peter hakkında sorular sormayı bile düşündü. Hepsi dilinin ucundaydı; daha sonra Chris'ten aralarında kalmasını rica edebilirdi ancak bunu yapmayacak kadar da kızgındı hala. Gururu kendisini engelliyordu; zaten şu durumda Chris de pek sağlıklı görünmüyordu. "Etrafta görünmüyor. Nereye gitti?" Derin bu soru karşısında afalladı ve kızlarla böyle bir sorunun cevabını konuşmadıkları için duraksadı birkaç saniye. Aklına gelen ilk şeyi yaptı ardından. "O halde sana en çok satan içeceğimizi önererek buraya not alıyorum." Chris bir sonuca ulaşamayacağını anlayarak acıyla karışık alaylı bir gülüşle salladı kafasını. Bu çaresizliği kabullenemiyormuş gibiydi. Derin onu bu görüntüye şahit olması için gönderen kızlara küfretti içinden. Birisinin acı çektiğini görmek ne kadar da zordu? Üstelik bu Chris'ti; onun yerindeki Peter olsaydı hissedebileceklerini düşünmek bile karnını ağrıtıyordu. "Onunla konuşmadan gitmeyeceğimi kendisine ilet, olur mu?" dedi kararlı bir şekilde. "Üzgünüm Chris," diyebildi Derin basit bir şekilde. Ardından yanından uzaklaşarak derin bir nefes bıraktı dışarı ve Günce'nin yanına giderek not defterini ona uzattı. "Bunu yapmak berbat hissettirdi," dedi omuzları çökerken. Günce içkiyi bardağa boşaltırken Chris'e kısa bir bakış attı. "Ne diyor?" "Elbette konuşmadan gitmeyeceğini. Başka hiçbir şey söylemedi ve resmen onu duymazdan geldim, berbat bir şeydi. Kendimi inanılmaz kötü hissettim." "Esin tüm geceyi içeride geçirebilecek kadar kararlı. Onun bunu bir şekilde kabul etmesini sağlamalısın." Derin çaresizce yere vurdu ayağını ve bardağı eline alarak sıkıntıyla Chris'in yanına geri döndü. Chris onu görünce hemen toparlandı ve beklentiyle takip etti yüzünü. Derin ise ona bakmadan bardağı koymakla yetinince aradığı cevabı bulmuş gibi geri yaslandı hayal kırıklığıyla. "Başka bir şey istersen..." Derin cümlesini tamamlamadan Chris aklına bir şey gelmiş gibi tekrar doğrulttu sırtını ve önündeki bardağı bir hamlede içtikten sonra masaya bıraktı. "Bir tane daha getirmemi ister misin?" dedi Derin gözlerini hafifçe kısarak. Chris büyük bir zafer kazanmış gibi daha kendinden emin görünüyordu bu sefer. "Evet, aynısından istiyorum," dedi kararlı bir şekilde. "Ama senden değil." Derin bunu duyduğu anda yerin dibine girmek istedi; bunu son günlerde çok sık ister olmuştu zaten. "Ne demek istiyorsun?" dedi anlamazlığa vurarak. "Benden başka garson yok." "Benimle Esin'in ilgilenmesini istiyorum," diye diretti Chris. "Gerçekten çok üzgünüm Derin. Ama buraya gelmeye asla razı olmayacağını biliyorsun." Derin hafifçe ona doğru eğilerek fısıltıyla karışık konuştu. "Sadece onu zorlamasan olmaz mı?" "Anlamıyorsun," dedi Chris çaresizce. "Aradan üç ay geçti. Her gün birbirimizden biraz daha uzaklaşıyoruz." Derin gözlerini bir kez daha bar kısmına çevirdi ancak orada hiçbir hareket yoktu ve bunu görmek üstündeki baskıyı daha da arttırmıştı. "Yapabileceğim bir şey yok," demekle yetindi. Geri dönmek üzere hareketlendiği sırada Chris sesini bir tık daha yükseltti. "Benim de hiçbir yere gittiğim yok." Misery of Sound'dan sorumlu birkaç adam bakışlarını bulundukları yere çevirdiğinde Derin tekrar Chris'in yanına döndü telaşla. Bernald bitmiş, şimdide geride bıraktığı ajanları çıkmıştı başlarına. "Her şey yolunda mı?" diye sordu adamlardan biri. "Harika," dedi Chris ikna edici bir tavırla ve başıyla selamladı onları. Ardından Derin döndü tekrar. "Bak ya ben oraya gideyim ya da onun buraya gelmesini sağla lütfen. Sorun çıkarmayacağım." Derin hararetli birkaç nefes aldıktan sonra hızlı adımlarla bar kısmına yöneldi. Günce merakla onu bekliyordu. "Garson olarak Esin'i istiyor." "Harika," dedi Günce. "Ne yapması gerektiğini iyi biliyor." "Evet!" diye onayladı Derin hemen. "Şu sinir bozucu adamların dikkatini çekince sorun çıkmasından korktum ve daha fazla diretemedim. Bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok." "Pekâlâ. Onunla konuşacağım," diyerek içeri yöneldi Günce. Dışarıda rahatsız bir şekilde bekleyen Derin birkaç dakika sonra ikisi birlikte çıkınca büyük bir gevşeme hissetti omuzlarında. "Üzgünüm. Elimden geleni yaptım," dedi kısık bir sesle. Esin sorun değil der gibi omuz silkti ve gergin bakışlarını Chris'in masasına yollayıp geri çekti hemen. Ona bakan biri ilk bakışta sinirli olduğunu düşünebilirdi ancak orada çok belirgin bir endişe, korku vardı aynı zamanda. Tezgâhın üstündeki bardağı alarak istemeye istemeye Chris'in masasına ilerlemek zorunda kaldı. Koskoca üç ayın ardından ona bakmanın güzel bir berbatlığı vardı. Yine onu gördüğüne inanamıyordu Esin; o gecenin ardından geçen her saniyeyi hissetmişti çünkü. Denize bıraktığı kağıtla birlikte zihninden uçtuğuna inandığı anılar hızla doldurmaya başladı kafasını. Her şey gözlerinin önünde dönüp dolaşıyor ve şu an bakmakta olduğu Chris'in görüntüsüyle birleşiyordu. Bu yüzden Esin kendini çok savunmasız hissetti. Duyguları çorba gibi olmuştu. Tamamen yakınına geldiğinde Chris ayağa kalktı hemen. Çok kısa bir bakışla ondaki değişiklikleri fark etti Esin. Saçları en son gördüğünden beri biraz daha uzamış, alnını biraz daha kapatmışlardı ve yumuşacık görünüyorlardı. Birazda zayıflamıştı sanki; her zaman giydiği beyaz gömleği biraz daha özgür gibiydi. O an nasıl göründüğünden emin değildi Esin; sadece Chris ile yaşadığı son an beyninde dönüp duruyordu. O an bir şey fark etti: Esin hep o anıdan nefret etmişti, Chris'ten değil. "Önceden de bana böyle kaşlarını çatarak bakardın," diyerek sessizliği bozdu Chris. Esin onun ilk zamanlardan bahsettiğini anlamıştı. Ardından yüzüne yerleştirdiği acı ifadeyle gülünce bu üç aydır hissettiklerinden çok daha berbat hissettirdi. Yaşadıkları onca şeyi birde onun ağzından hatırlamak... Ancak kendini ele vermedi. "Sende aynı az önceki gibi davranırdın." Chris'in gözleri kendini açıklama isteğiyle irilendi hemen. "Başka seçeneğim yoktu." Esin inanamıyormuş gibi başını salladı hafifçe. "Zorbalıktan başka mı?" Bu Chris'i biraz sinirlendirmişti. O şekilde davrandığı için kendisinden nefret etmişti ve şimdi yeniden bunun gündeme gelmesi bu duyguları harekete geçiriyordu. Bu aklından bile geçmemişti oysaki. "Öyle biri olmadığımı biliyorsun," dedi sesini hafifçe yükselterek. Çene çizgisi belirginleştiğinde Esin onun ne hakla kızdığını düşündü. Biraz önce yaptığı resmen zorbalıktı. Aniden ateşlenen konuşmalarının bir sonucu olarak birkaç kafa onlara dönmüştü. "Benimle asla konuşmayacaktın," diye ekledi Chris sesini alçaltarak. Esin onu bu şekilde görmekten rahatsız olmuştu. Aradan üç ay geçmişti ve tam şu an Chris ile konuşuyordu. Buna hazır değildi. Buna kesinlikle hazır değildi. Elindeki bardağı masasına bıraktı hemen. "İşime dönmem gerekiyor." Ayakları biraz hareket etmişti ki, Chris telaşla kolundan tutup engel oldu ona. Yumuşak teninin dokunuşuyla buna ne kadarda yabancı kaldığını hissetti Esin. O kadar yakınken bu kadar uzak olmak düşüncesi bile kötü hissettiriyordu. Tekrar ona döndüğünde elini geri çekti hemen Chris. Esin gözlerinin çevresinde bir karıncalanma hissetti. Ona dokunmak için izin alma ihtiyacı hissediyordu; bu ufacık dokunuş için bile izin istiyordu. Birkaç ay onları ne kadarda geri çekmişti. "Hayır, gerekmiyor," dedi Chris kararlı bir şekilde. "Bu saatte ne kadar meşgul olabilirsin ki Esin," dedi inanmayarak. "Sadece sessiz bir yerde konuşalım. Tek istediğim bu." Esin Derin'in bahsettiği adamlara kısa bir bakış attıktan sonra burada durmalarının tehlikeli olduğunu düşünerek başını salladı mecbur. Hemen ardından Chris çatı katına bakınca ise karşı çıkmakta gecikmedi. "Orası olmaz." Orada bir sürü şey yaşamışlardı. Orada sağlıklı düşünebilmesi söz konusu bile değildi. Chris'in yüzü hayal kırıklığıyla süslendi bir saniye içerisinde ve başını sallamakla yetindi. Bunun üzerine beraber dışarı çıktılar ve kapının önünden yeterince uzaklaştıklarına karar verdikten sonra durdular. Buraya kadar geçen sessizlik rahatsız ediciydi. "Uzun süredir görüşmüyoruz," dedi Chris sakin bir sesle. "Seni görmeyeli o kadar oldu ki..." Yüzüne yansıyan özlem sonuna kadar karşılıklıydı ve onun boynuna atlamamak için kendiyle savaşıyordu Esin. O kadar basitti ki. Sadece ona sarılabilir ve müthiş hissedebilirdi. Belki de hissetmezdi... Esin elbette çok şey söyleyebilirdi ancak susmaktı yaptığı. "Hafif bir bronzluk sana yakışmış," dedi Chris gözlerini yüzünde gezdirerek. "Yanaklarında yumuşak bir kızarıklık var; yazı hatırlatıyor." Esin ayaklarının Chris'e doğru sürüklendiğini hissediyordu. Tatile gittiğini biliyordu ve Burak 'in de orada olması onu mahvetmişti muhtemelen. "Chris, ne yapıyoruz?" diye sordu Esin dayanamayarak. Onunla normal bir sohbet yapmak işleri zora sokuyordu. Esin aralarındaki duvarın incecik kaldığını hissediyordu. Saçlarını sıkıntıyla karıştırdı Chris ve Esin'e doğru bir adım attı kendine engel olamadan. "Sana asla bağırmamalıydım," dedi titrek kirpiklerinin arasından bakarak. "Ben... seni o şekilde suçlamamalıydım. Tanrım, çok pişmanım." Esin bu noktada ne diyebileceğini bilmiyordu. Onu nasıl suçlayabilirdi ki? Tüm samimiyetiyle ortadaydı Chris. "Ben de sana bağırdım, Chris," dedi bakışlarını kaçırarak. "Seni buna zorlayan bendim," diyerek başını salladı Chris. "Sana çıkıştım ve sadece kendi açımdan düşündüm. Bu bencilce ve aptalcaydı. Hep böyle yapıyorum, değil mi? Çirkinleşmeye başlıyorum." Esin öyle olmadığını anlaması için elinde olmadan onun gözlerine baktı. "Çok baskı altındaydın, Chris. İçeride olanlar ve..." Olay Natalie'ye dönünce kısa bir sessizlik oluştu. "Böyle düşünmemelisin." "Hayır hayır," diyerek sıkıntıyla başını salladı Chris. "Bu konuşmanın bana dönmesini istemiyorum. Bu bizimle ilgili ve bahanelerin kabahatimi örtmesine izin vermeyeceğim." "Ne istiyorsun Chris?" diye sordu Esin merakla karışık bir çaresizlikle. "Benden neden bir şeyler sakladığını sormamı mı istiyorsun? Neden beni dürüstlükle suçlarken kendini sorgulamadığını mı sormalıyım yoksa? Ya da neden annen hakkındaki şeyi bana değil de ilk kez gördüğüm bir kıza söylemeyi tercih ettiğini mi?" "Evet," dedi Chris ciddiyetle. Esin derin bir nefes alarak bekledi bir süre. "Pekâlâ." Chris'e doğru bir adım atan Esin oldu bu sefer. "Seninle ilgili her meselede yanında olmaya çalıştım ben. Kardeşine sabır gösterdim Chris; kardeşimi defalarca incitmesine rağmen. Gerçek ne biliyor musun? Ondan nefret ediyorum ama seni seviyorum." Aralarında sessiz bir bakışma oldu. Böyle durumlarda geçmiş zaman kullanılması gerekiyordu ancak Esin'in dilinden böyle dökülüvermişti. "Ve kardeşinle aran yeterince kötüydü," diye devam etti hemen. "Bunu zorlaştırmak istemedim. Bunun aramızdaki ilişkiye yansımasını istemedim. Sana kardeşini şikâyet eden kişi olmak istemedim. Bana baktığında sadece güzel şeyleri hatırlamanı istedim!" Chris'te kaşlarını çatarak ona doğru bir adım daha atınca bu yakınlık Esin'in dikkatini dağıtır gibi oldu. Kızgın değildi Chris; aksine kaşlarını çatışında bir uzlaşma belirtisi vardı. "Senden sakladım," dedi basit bir şekilde. Devam etmek üzereydi ki Esin kendine hâkim olamadı. "Evet! Seninle ne tür bir bağlantısı olduğunu bilmediğim kızın tekiyle paylaştın bu heyecanını ve ben bundan nefret ettim! Bunu öğrendikten sonra geçirdiğim her dakikada nefret ettim! Neden bana değil de-" "Seninle aynı sebepten!" diye sözünü keserek bastırdı onu Chris. "O kız umurumda bile değil! Hangi heyecandan bahsediyorsun sen? Hissettiğim tek şey korkuydu! Annemin düzeldiğine inanmadım ben. Bu o kadar ani oldu ki, aksine ihtimal bile veremedim. Onun dönüşüyle her şey berbat olacaktı, bunu en başından beri biliyordum! Ve seninle olduğum zaman her şey iyiydi. Sorunlu kardeşim ve deli annemden uzaklaşabiliyordum. Beraber hastaneye gittiğimiz günden sonra onu senden, bizden uzak tutmaya karar verdim. Çünkü annem bana sadece birileri tarafından sevilmeyecek kadar yetersiz olduğumu hissettiriyordu! Annem bile sevmiyordu beni, Tanrı aşkına! Ben hayatımı iki bölgeye ayırdım Esin, anlamıyor musun? Bu berbat hissi senin olduğun tarafa taşımak yapacağım en son şey! Natalie ile baş etmek yeterince zordu; bu yüzden Bayan Mcmillan gerçeğinden kaçtım ve onu olabildiği kadar geriye itekledim! Çünkü sana baktığımda sadece güzel şeyleri hatırlıyordum ve öyle kalmasını istedim!" Hızlı nefesleri Esin'in suratına çarparken her şeyi dökülmenin sonucu olan bir rahatlama vardı yüzünde. Birbirlerine biraz daha yaklaşmışlardı ve Esin gözlerinin yandığını hissediyordu sadece. Çünkü Chris'in söylediği her şey sonuna kadar mantıklıydı. Doğru değildi belki ama o kadar mantıklıydı ki, verecek bir cevabı yoktu Esin'in. "Esin," diye seslendi Derin sessizliği bozarak. "İçerideki adamlar rahatsız olmaya başladı. Gelsen iyi olur." Ardından onların mahremiyetine engel oluyormuş gibi hemen içeri kaçtı. Esin ise söylemek istediklerini toparlamaya çalıştı ancak elinde olan süre bunun için çok kısaydı. Kararsız birkaç nefesten sonra birkaç adım geri gitti çaresizce. Chris'in ise omuzları çökmüş, olduğu yerde duruyordu. Esin onu bırakmak istemiyordu. Onu o kadar bırakmak istemiyordu ki... Buna bir son vererek, sıcak bir kucaklaşma ardından içeri girebilirdi. Ancak yapmadı; engeller hala ortadaydı ve tekrarlanmak üzere ikisini bekliyordu. Bu yüzden aceleyle içeri girdi. Birkaç saniye ise bunun için pişmanlık duymasına yetti.
***
|
0% |