Yeni Üyelik
123.
Bölüm

45. Bölüm- Başladığı Yerde Bitiş (Part I I)

@mrsmilagros

Şarkı -> Finally Found You - Enrique Iglesias

Hey sen,
Müziği başlatmayı sakın unutma ☝🏻

 

***

 

Hep beraber kahvaltı ediyorlardı. Hava sıcacık ama bunaltmayacak kadar esintiliydi aynı zamanda. Bu havanın keyfini çıkartmak adına piknik tadında kahvaltı için çimenlere serilmişlerdi.

Kızlar buraya ilk gelişleri ile şimdiki arasındaki pek çok değişikliğin her saniye biraz daha farkına varıyorlardı. Gerçek değil gibiydi. Bir saniyelik cesaretle atıldıkları bu macera, birçok yoldan geçmiş ve şimdi buraya kadar ulaşmıştı.

Günce, Lucas'a telefon ekranını doğrultmuş, bir şeyler gösteriyordu.

"Bu kadar iyi anlaşabileceklerini düşünmüyordum."

Günce'nin söylediği üzerine Lucas omuz silkti ve surat astı bir çocuk gibi. Valentine'in bir erkek arkadaşı vardı çünkü.

"Valentine herkesle iyi anlaşır."

Günce onun bu hali karşısında güldü ve imalı imalı baktı yüzüne.

"Gerçekten çok komiksin."

Lucas'ın düz bir çizgi halindeki dudakları muzip bir gülümsemeye dönüştü ve Günce'nin belinin iki yanına ellerini koydu nazikçe. Dokunuşun etkisiyle yerinden sıçradı Günce. Ardından göğsüne çekti onu ve iç çekti.

"Bana bu yüzden âşık olduğunu sanıyordum. İnsanlar nasıl da değişiyor."

Günce güldü ve başını Lucas'ın omzuna tamamen yaslayıp ağaçların parıldayan yapraklarına baktı.

"Yılların espri yeteneğini götürmesi benim suçum değil," dedi gülümseyerek. Ardından gözlerini kıstı ve başını sağa sola salladı. "Umarım öyle olmaz. Sana nasıl katlanırım bilmiyorum."

Lucas güldüğünde göğsü dalgalandı ve Günce'nin de gülmesine neden oldu. Ardından bileğini hafifçe okşadı ve Günce'nin kulağına yaklaştırdı dudaklarını.

"Umarım öyle olur."

Günce onun ne kastettiğini anlayarak içine yayılan sıcaklığın keyfini çıkardı. Lucas ile uzun yıllar geçirme hayalinden daha hoş bir şey düşünemiyordu o anda.

Leo ile Aylin ise bir konu hakkında tartışıyor gibilerdi. Aylin'in elinde telefon vardı ve bir ekrana bakıyor, bir Leo'ya bakıyordu.

"Seni Tarihi Sultan Ahmet Köftecisine götüremem Leo. Orası tıklım tıklım oluyor."

Leo, Aylin'e dönüp bağdaş kurdu ve telefonun ekranına doğru eğildi hafifçe.

"Sorun değil," dedi omuz silkerek. "Biraz gizlenebilirim."

Aylin azarlamayla karışık baktı ona ve güldü.

"Yaz ayında ne kadar gizlenmeyi düşünüyorsun? Hem kendini rahatsız hissetmeni istemiyorum."

Leo gözlerini kısarak ekrana baktı ve bozuk Türkçesiyle telaffuz etmeye çalıştı.

"Şuna ne dersin: Kürufasilyecci Ersincanli Aliiğğ bağba."

Aylin kendine hâkim olamayıp gülünce Leo doğruldu ve kaşlarını kaldırdı meydan okuyarak.

"Sende aynı şeyi benim dilim için yapmak ister misin?"

Aylin kendini toplayarak sırtını dikleştirdi.

"Pekâlâ, madem öyle diyorsun. Bana bir kelime söyle."

Leo birkaç saniye düşündü ve ardından ağzına inanılmaz yakışan İspanyolcasıyla bir kelime söyledi.

"Attraversiamo."

Telaffuzu kulağa öylesine hoş geliyordu ki, Aylin Leo'ya kapılıp kelimeyi unutacaktı az kalsın. Zorla birkaç kez tekrar etti aklında ve sonunda söyledi.

"Atturaversiyamo."

Ardından gözlerini hafifçe irileyerek Leo'ya baktı ve bir tepki bekledi. Leo düz ifadesini bozmadan Aylin'e doğru eğildi ve Aylin'de merakla ona doğru eğildi.

"Şu an seni fena halde öpmek istiyorum," dedi yaramazlığını gizlemeye çalışan bir çocuk gibi gülerek. Aylin'in meraklı ifadesi bir anda kayboldu ve yerini daha utangaç bir ifadeye bıraktı. Gülerek Leo'yu geri itti ve kendi de geri çekildi.

"Hemen karar vermezsek kendimizi Unkapanı pilavcısında bulacağız."

Leo hiçbir şey söylemeden kendisine bakmaya devam edince Aylin bunu fark etti ve Leo'ya döndü şüpheyle. Onun gözlerini okumak bazen hiç zor değildi.

"O kelimeyi bir daha söylemeyeceğim," dedi kararlı bir gülümsemeyle önüne dönerken.

"Hiç mi?" dedi Leo gözlerini kısarak.

"Hayır."

"Peki."

"Tamam."

"Güzel."

"Güzel."

"Emin misin?"

"Bilmem," dedi Aylin omzunun üstünden Leo'ya muzip bir gülümseme gönderip, omuz silkerek. Leo sırıttı ve Aylin'in elinden telefonu alıp bir köşeye koyduktan sonra daha yakınına çekti onu.

Chris ve Esin ise kafa kafaya vermiş düşünüyorlardı.

"Sence onun hakkında geniş çaplı bir araştırma yapmalı mıyım?"

"Bilemiyorum," diye cevap verdi Esin şüpheyle. "Tehlikeli olduğunu sanmıyorum."

"Azılı bir suçlu olamaz mı yani?"

"Yani... Kanguru ticaretiyle uğraşan biri ne kadar azılı olabilirse, o kadar."

"Seri katiller genelde öyle insanlar oluyor," dedi Chris gözlerini Dax'tan ayırmadan.

"Bence bu işin peşini bırakmalıyız. Baksana, gerçekten mutlu görünüyorlar."

"Öyle," dedi Chris sonunda gözlerini ikisinden ayırarak. "Sadece anlamıyorum."

"Neden ondan hoşlandığını mı anlamıyorsun?" dedi Esin sırtını yaslandığı ağaç kabuğundan çekerek Chris'e baktı.

"Biraz garip görünmüyor mu sence de?"

"Bilmem," dedi Esin omuz silkerek. "Başta sen de pek sevimli görünmüyordun doğrusu."

Bunu söylemesiyle Chris'in gözleri kısıldı ve şaşkınlıkla karışık bir gülümseme yerleşti aralanmış dudaklarına.

"Senin de hoş karşıladığın söylenemezdi. Benim girişimci ruhuma bir teşekkür borçlusun."

Esin çenesini hafifçe kaldırarak kendinden emin gülümseyince Chris meraklı bir gülümsemeyle kaşlarını kaldırarak karşılık verdi ona.

"Bir kere," dedi Esin üstüne bastırarak. "Ben aramızdaki çekimin hep farkındaydım."

"O yüzden mi sana yaklaşmama izin vermedin?" dedi Chris kollarını göğsünde kavuşturarak. Esin cevap vermekte gecikmedi.

"Ben izin vermedim; ama Auram verdi."

Bunu söyledikten sonra, Chris hoş bir kahkaha atınca Esin'de güldü elinde olmadan. Chris onu tekrar yanına çekerek elini beline sardı ve boyun kavisine yumuşak bir öpücük bıraktı.

Derin ve Peter ise tıpkı diğerleri gibi bazen gülüşüyor, bazen şakalaşıyorlardı.

"Demek nedeni buydu?"

Derin'in muzip gülümsemesi karşısında Peter'ın çapkın gülümsemesine hoş bir çekingenlik eklendi.

"Senin çoktan anladığını düşünüyordum aslında."

"Ben sadece iyi niyetli olduğunu düşünmüştüm," diye cevap verdi Derin omuz silkerek.

"Pekâlâ," dedi Peter gözlerini kısarak. Yüzüne canlı bir sırıtış yerleşmişti. "Nam salmış bir Playboy 'um ben. Senin içkileri dağıtmana yardımcı oluyorsam, elbette senden hoşlandığım içindir."

Derin, kaşlarını kaldırdı ve gülümseyerek baktı ona.

"Bilemiyorum, Vincent. Herhalde pek ilgimi çekmediğin içindi."

Peter, kendine engel olamayıp gülünce gözlerini kıstı Derin.

"Ne zaman yanında belirsem," dedi Peter üstüne bastırarak. "Parmaklarınla tepsinin altında ritim tutmaya başlıyordun."

Derin, birkaç saniye duraksadı; bunu yaptığını hatırlamıyordu bile. O Peter'dan zamanla hoşlandığını düşünürken, en başından beri ondan etkilenmişti demek ki. Nasıl heyecanlandığını hatırlıyordu; pek de şaşılacak bir şey değildi bu.

"Pekâlâ," dedi. "Cazibeni inkâr etmeyeceğim."

"Hayır," dedi Peter başını sallarken. "Daha önce birçok kızla konuştum; çoğu etkilendi, heyecanlandı, afalladı. Ancak senin gibi duygularına her seferinde böylesine hâkim olabilen, aynı zamanda onları minik bir ayrıntıyla ifade edebilen birine ilk kez rastlamıştım. Sendeki bu minik parıltıları yakalamak o kadar hoştu ki."

Derin'in yüzünde derin, hoş bir gülümseme belirdi adım adım.

"Benden hoşlandın," dedi bu büyülü bir şeymiş gibi. Peter yüzünü onunkine yaklaştırdı.

"Hayır. Senden aklımı alamadım."

Ardından Derin'in dudaklarına indirdi kirpiklerini, orada biraz oyalandıktan sonra diğerleri aklına geldi ve gülümsedi.

"Burada olmamız ne kötü."

Bunun üzerine Derin güldü ve Peter'ın yanağına yumuşak bir öpücük bıraktıktan sonra ayağa kalktı bir anda. Çimenlikte oturuyor olmasından kaynaklı üstünü silkeledi önce.

"Hey, bir fikrim var."

Ardından kendisine bakan meraklı gözlere çevirdi bakışlarını ve ellerini beline koyarak devam etti.

"Farkında mısınız? Bu hepimizin bir arada olduğu ve sorunsuz vakit geçirdiğimiz ilk an. Sizce de bu anın ölümsüzleştirilmesi gerekmiyor mu?"

Sorusunun neden olduğu tepkiyi bekledi ve önce kısa bir sessizlik sardı etraflarını. Fakat hemen ardından onaylayan mırıltılar duyulmaya başladı.

"O halde sakın kimse bir yere hareket edeyim falan demesin. Ben hemen geliyorum."

Derin dudaklarında kocaman bir gülümsemeyle arkasını döndü ve hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştı. Birkaç dakikaya odasına çıkan asansöre binmişti bile.

"İşte nihayet seni kullanmanın vakti geldi."

Odalarına girdiğinde ve polaroid fotoğraf makinesinin bulunduğu valizine ulaştığında aceleci parmaklarla makineyi çıkarttı. Makineyi şöyle bir inceleyip sapasağlam olduğundan emin olduktan sonra bu kez polo kartlarını kontrol etti. Kartların yeterli olduğuna kanaat getirdikten sonra odadan çıktı ve asansörü es geçip lobiye inen merdivenlere yöneldi. Birkaç dakika içinde lobiye inmiş ve çıkışa ilerliyordu ki o anda kendisine seslenilmesiyle durakladı. Ses hiç de yabancı gelmiyordu.

Kendisine doğru yaklaşan adımları duyduğunda Derin arkasını döndü ve gerçekten de sesin sahibinin hiç de yabancı olmadığını gördü.

"Emre."

Emre'nin dudaklarında memnun bir gülümseme belirdi ve bu memnuniyetini başını hafifçe yana eğip Derin'e bakarak belli etti.

"İsmimi unutmamışsın."

Bu bakış ve bu gülümseme. Derin onu uzun zamandır görmüyordu ve bu sürenin onun çekiciliğinden bir şey götürmüş olması gerekiyormuş gibi afalladı kısa bir an. Ardından ne kadar yakışıklı olduğunu düşündü. Ne kadar eğlenceli göründüğünü. Evet, Emre beğenilen bir erkekti ve Derin'in onu gördüğünde aklından bu düşüncelerin geçmemesi imkansızdı. Fakat yalnızca kısa bir an. Çünkü her ne kadar Emre dış görünüşüyle onu afallatmış olsa da geçen yaz Cansu sayesinde tanımış olduğu kişiliği baskın çıkıyor ve Emre'nin gözünden düşmesine yetiyordu. Tanıştıklarında etkilendiği bakışların ve gülümsemenin artık üzerinde bir etkisi yoktu.

Bu yüzden yalnızca hafifçe tebessüm etmekle yetindi.

"İsim hafızam kuvvetlidir."

Cevabına karşılık emre hafifçe güldü önce. Ardından başını salladı ve kollarını göğsünde bağlayıp bakışlarını Derin'in yüzüne sabitledi. Emre çekiciliğinin farkında bir erkekti ve her ne kadar bu çekiciliği Derin konusunda yardımcı olmasa da o, bundan habersiz bu özelliğinden faydalanmaya çalışıyordu. Derin'in bakışları bir anlığına, kendini gösteren kol kaslarına kaymış olsa da bakışlarını yüzünden ayırmadı.

"Yalnız mısın? Yoksa aynı grupla mı geldin? Kızlarla yani?"

"Aslına bakarsan daha kalabalığız."

Derin'in cevabıyla Emre'nin kaşları hafifçe çatıldı.

"Nasıl yani?"

"Demek istediğim-"

"Ben de seni arıyordum."

Bir el Derin'in belini usulca sardı ve Peter nazikçe Derin'i kendine çekti. Derin bir anlığına afallamış olsa da Peter'ın yanında olduğunu anlayarak ona baktı ve dudakları sıcak bir gülümsemeyle kıvrıldı.

"Gelmek üzereydim. Yalnızca bir arkadaşa rastladım."

Emre'nin bakışları Peter'a odaklandı önce. Ardından Peter'ın Derin'in elindeki beline kaydı ve göğsünde bağlı kollarını çözerek bir elini cebine yerleştirip yerinde rahatsızca kıpırdandı. Aynı anda Derin'in bakışları onu buldu ve Peter da onun bakışlarını takip etti.

"Benim gitmem gerekiyor. Hoş bir tesadüftü."

Derin hafifçe gülümsedi ve Peter ile oradan ayrılmak için çıkışa yöneldi. Fakat ayrılmadan önce son bir kez durup Emre'ye baktı ve "bu arada, kart için teşekkür ederim," dedi. "Çok işime yaradı."

Ardından son bir gülümsemeyle Peter ile birlikte arkalarında onları hala izlemekte olan Emre'yi bırakarak oradan ayrıldılar.

"Sen az önce ne kartından bahsettin öyle?"

Peter birkaç adımda kendisinden önde yürümekte olan Derin'e yetişti. Derin bu sırada fotoğraf makinesiyle birkaç deneme yapmakla meşguldü. Yüzünde tuttuğu makine güneş ışıklarının altında ara sıra parlıyordu.

"Geçen yaz burada çalışırken vermiş olduğu karttan bahsettim. Ayrıcalıklı çalışanların sahip olduğu ve özel mekanlarda iş bulma imkânı veren karttan. The Mysery Of Sound gibi özel mekanlarda iş bulmanı sağlayan."

Makineyi karşısındaki ağaçlardan Peter'ın yüzüne çevirdi ve "gülümse," dedi. Ardından Peter ne olduğunu anlamadan onun fotoğrafını çekti ve polo kart eline geçtiğinde dudaklarında tatmin olmuş bir gülümsemeyle fotoğrafı hemen üzerindeki ekose gömleğin cebine iliştirdi.

Peter'ın dudaklarında anında muzip bir sırıtış belirdi.

"Fotoğrafımı kalbinin üzerinde taşıyorsun demek."

Derin'in bakışları cebinden Peter'a çevrildi ve dudaklarındaki gülümsemeyi gördüğünde onun ne yapmaya çalıştığını anlayarak sırıttı.

"Evet evet, hatta her gece fotoğrafını öpüp öyle yatıyorum."

Peter insanın içini gıdıklayan, Derin'in karnında kelebeklerin uçuşmasına neden olan o kahkahalarından birini attığında Derin dudaklarındaki gülümsemeyi gizleme gereği duymadan ilerlemeye devam etti.

"Yani birlikte olmamızı bir karta borçluyuz öyle mi?"

Peter sorusunun ardından yanından geçtikleri ağacın dalından bir yaprak kopardı. Derin ise başını iki yana sallayarak onu cevapladı.

"Hayır. Benim girişimci ruhuma borçluyuz. Kızlara o kartı kullanmamız gerektiğini ben söylemiştim."

Ardından bir fotoğraf daha çekmek için kamerayı yüzüne yerleştirdi ve rastgele alanlara odaklanmaya başladı.

"Sence de ilişkimizde benim İspanyol seksiliğimin de etkisi yok mu?"

Derin'in kaşları havaya kalktı önce. Ardından dudakları birazdan engel olamayacağı gülüşünü bastırmak istercesine birbirine bastırıldı ve Peter başını şöyle bir sallayıp Derin'e öpücük attığında Derin daha fazla dayanamayarak bir kahkaha attı.

Onun gülüşünü duyduğunda Peter da kendini tutamadı ve onun da kahkahası Derin'inkine eşlik ettiğinde Derin başını iki yana salladı.

"Düşündüm de hayır."

Ardından dudaklarında az önceki gülüşünün hatırası gülümsemesiyle önüne dönüp yürümeye başladı fakat Peter onu bileğinden yakalayarak çevirip kendine çekti. Derin birkaç saniye sendelese de elini Peter'ın göğsüne koyarak dengesini sağladı ve tam o anda Peter'ın sesini ve nefesini kulağında hissetti.

"Falso. (Yalancı)"

Sesinin tınısı Derin'in bedeninde dolaştı. Onun tepeden tırnağa ürpermesine neden oldu ve nefesi tenini ısıttı. Derin kısa bir anlığına gözlerini kapatıp kendini Peter'a bıraksa da bu kez gülüşünü kulağında duyduğunda kendine geldi. Peter onun bileğini bırakmadan, diğer elinde tuttuğu fotoğraf makinesini Derin'den aldı ve onu da peşinden götürerek gittikleri yönden saptı.

"Nereye gidiyoruz? Bu yol doğru değil. Bizi bekliyorlar."

Geldikleri alan diğerlerinin bulunduğu yönün aksindeydi. Kapattırdıkları alanın içinde yer aldığı için burada da kimse yoktu ve tıpkı kahvaltı yaptıkları alan gibi yeşillikti. Durduklarında Derin birkaç saniye daha etrafı inceledi ve nihayet içini kemiren o soruyu sordu.

"Neden buraya geldik?"

Peter da onun gibi etrafına baktı kısa bir an ve ardından sanki buraya gelmeyi planlamıyormuş gibi rahat bir tavırla omzunu silkti.

"Bilmem. Aslında buraya gelmek yoktu aklımda. Ben yalnızca baş başa olacağımız bir yer olsun istedim."

Derin başını çevirip ona baktığında Peter güneş ışığından kaynaklı, bir gözünü kapatarak ona baktı ve sırıttı.

"Ne var yani, seninle yalnız kalmak istedim bu o kadar garip mi?"

Ardından Derin'in bir şey söylemesine fırsat vermeden karşısına geçti ve yüzünden eksilmeyen sırıtışıyla Derin'i gösterdi.

"Hem burada çok güzel görünüyorsun. Ve ben de de bir fotoğraf makinesi olduğuna göre."

Derin itiraz edemeden makineyi yüzüne kaldırdı ve onun bir fotoğrafını çekti. Polo kart usulca makineden çıktığında eline aldı ve bir iki kez salladıktan sonra dudaklarında gülümsemeyle bir fotoğraf daha çekmeye hazırlandı.

Derin gülümseyerek başını iki yana salladı ve kollarını göğsünde bağlayıp Peter'ın fotoğrafını çekmesine müsaade etti. Bir fotoğraf daha geldi ardından. Ve sonra bir diğeri daha. Bir diğeri daha ve sonra...

"Peter yeter," dedi Derin gülerek. Peter bu kareyi yakaladı hemen. Onun gülüşünü seviyordu ve eline geçen bu fırsatı değerlendirmekte kararlıydı.

"Biraz da yakın çekim yapalım."

Birkaç adım atarak Derin'e yaklaştı ve bu Derin'in gülerek fotoğraf makinesine uzanmasına neden oldu.

"Gerçekten Peter bu kadar yeter"

"Belki de uzak çekimde kalmak daha iyiydi."

Peter Derin'in ellerinden ustaca kaçarak ondan uzaklaştı ve bu Derin'i bir kez daha güldürdü. Peter'a baktı ve ilerleyerek ona yaklaştı. Fakat o ilerledikçe Peter uzaklaşıyor, bu sırada bir saniyeliğine dahi makineyi yüzünden indirmiyordu.

"Peter."

Adımlarını hızlandırdı ve nihayet Peter'ın dibinde bittiğinde makineye uzandı. Ancak Peter tabi ki bu girişimden de ustalıkla kurtuldu ve makineyi bir anlığına yüzünden çekti. Derin sırıtarak tekrar makineye uzandı ancak Peter bu kez geriye kaçtı. Derin uzandı, Peter geriye kaçtı. ilk defa ilişkilerinde kovalayan Peter değil Derin'di. Derken...

Peter bir anlık dengesini kaybetti ve sırt üstü çimenliğe düştü. Tabi düşerken Derin'in bileğini tutarak onu da peşinden götürmeyi ihmal etmedi.

Derin'in ufak çığlığı etraflarını sardığında Peter güldü ve göğsünde yatan Derin onun gülüşünü duymaktan çok hissetti. Başını kaldırıp Peter'a baktı.

"Neyse ki çimenler yumuşaktı," dedi ve gülümsedikten sonra doğrulmak için harekete geçti fakat Peter bileğini tutarak ona engel oldu. Derin bir kez daha yüz yüze geldikleri anda ufak bir şaşkınlık yaşasa da daha çok gözlerini onun gözlerinden çekemedi. Birbirlerinin dudaklarına kaydı gözleri çekincesizce.

Peter elinden destek alarak hafifçe doğrulurken aralarındaki yakınlığın bozulmaması için Derin'in beline yerleştirdi elini usulca. Ardından tamamen oturur pozisyona geçince, Derin kendisini onun kucağında buldu. Kalbi öylesine hızlı atıyordu ki, Peter'ın göğüs kafesini bile titretiyordu sanki. Peter elini onun boyun kavisine yerleştirip aniden dudaklarını birleştirdiğinde ise midesinde bir sancı hissetti, geri düşmemek için onun omuzlarına tutununca aralarındaki mesafe hiçliğe karıştı. Bu yakınlıktan cesaret alan Peter omurgasını daha da dikleştirerek dudaklarının Derin'in dudaklarındaki baskısını arttırdı. Derin ona karşılık verdi aynı istekle. Böylece ikisinin uyguladığı baskı birbirleriyle buluştu ve ortaya yumuşak bir uyum çıkardı.

Peter'ın belindeki eli Derin'in hafif aralanmış tişörtünün altına girdi birkaç parmak kadar. Derin teninden hissettiği ani dokunuşun etkisiyle irkilince omurgası kıvrıldı hafifçe. Saçları Peter'ın yüzünü okşadı hafifçe.

Tam bu sırada duydukları bir sesle duraksadılar ve birbirlerinden ayrıldılar.

"Fotoğraf makinesi benim valizimdeydi, herhalde bulamadı," diyordu Esin.

Peter Derin'i nazikçe üzerinden indirerek yan tarafına yatırdı. Derin sırtını çimenlerde hissettiğinde bir anlığına rahatladığını hissetti ancak Peter'ın sıcaklığından uzaklaştığı içinde bir şeyleri kaybetmiş gibi hissediyordu. Peter son kez uzandı onun üstüne ve dudaklarının kenarına hoş bir öpücük bıraktıktan sonra ayağa kalkması için yardımcı oldu.

 

***
Sonra orman yangınları neden çıkıyor
😏

 

Loading...
0%