@muhammedguner46
|
"Dünyayı sen mi kurtaracaksın? Otur oturduğun yerde. Başına bela alma. Mis gibi memur ol, yaşa." Çocukluk zamanlarında, annesine hayallerini anlattığında almıştı bu tepkileri. Okulda arkadaşları da benzer tepkiler vermişti. Belli ki sistemin şartları onları da un ufak etmişti. Aslında Dünya üzerinde olmayan şeylerden bahsetmiyordu. Kaldı ki bugün var olan gelişmişliğin yüzde kaçı 20 yıl önce vardı? Hayal kuran insanlar; kendilerini var olan dünyaya uyarlamamış, Dünyayı kafalarında var ettiği dünyaya uyarlamışlardı! Zaman zaman geçmişe dalardı tam da burada. Nereden geldiğini düşündükçe, geleceğe daha sağlam adımlarla gidiyordu. Eşi arkasından usulca gelip sarıldı ve "Yine seni buradan alıp götüren nedir bir tanem?" dedi. Barış bir an irkildi; "Ah Ayça sen misin? Nasıl da geçmişten çekip kurtardın beni öyle... İçimdeki çocuk o kadar geçmişe götürmüştü ki beni..." dedi. Ayça, eşinin ellerinden tuttu ve özenle hazırladığı kahvaltı masasına doğru götürdü. Masanın önüne gelmişlerdi ki Ayça bir şey unutmuş gibi duraksadı ve barışa sımsıkı sarıldı. O kadar sıkıyordu ki âdeta içindeki çocuğa erişmek ve sarılmasını ona da hissettirmek istiyordu. Ne kadar örselendiğini, haksızlıklarla mücadelelerini ve her şeye rağmen hakikati savunmaktan asla taviz vermediğini çok iyi biliyordu. Bu sabah kahvaltıda kendisine yardım etmemesinden, büyük dalgınlığı anlaşılabilirdi. Barış çok yorgun olarak eve dönse de çay hazırlığında bile Ayça'ya yardım ederdi. Birbirlerine öyle saygılıydılar ve öyle sevgi doluydular ki âdeta "Sen ve ben" kelimelerinin unutmuşlardı; daima biz diyorlardı... Bir olmuşlardı... Barış çetin sarılmanın ardına, Ayça'nın kulağına; "Sen benim en büyük başarımsın." diye fısıldadı. Ayça en çok da bu cümlesine âşıktı. Onca büyük başarılarına rağmen... |
0% |