@muhammedguner46
|
18.08.2022
Barış usulca annesine yaklaşmış ve gözleri gülerek bir kızdan bahsediyordu. Kızın adı Büşra'ydı. Gökkubbenin altındaki en güzel şey olmalıydı. O gülerken bülbüller ondan feyz alıyor, güller açıyordu. Barış daha fazla anlatamadı ve sevdiği kızın hayalini seyretmeye başladı. "Annem, kurban olduğum. Büşra gelsin elini öpsün. Bir kez olsun gör. Sonra cevap ver olur mu?" Makbule hanım evladının gözlerindeki aşkı görüyorum fakat tamam diyemiyordu. Bu zamana dek daima babalar son kararı vermişti. Böyle gelmişti ve böyle gitmeliydi. O da istemez miydi evladının istediği kızla evlenebilmesini. "Töreler... Ah şu töreler... Aşk katili töreler..." diye iç geçirdi. Kendisi barışın babasını ancak düğün günü görebilmişti. Asla evlatlara söz hakkı verilmezdi. Ayrılmaya müsaade edilmez, ayrılanlarsa evlatlıktan reddedilirler. Tabii öldürülmezlerse... Evlilik zamanı yaklaştığında anne-kız ya da anne-oğul tartışır, ağlaşır, sızlaşırlardı. Anneler hep; "Canımı versem de seni istediğinle evlendirebilsem." derlerdi. Ama bunun imkansız olduğunu da bilirlerdi. Tek söz hakkı babalarındı. Fakat babalar da yalnızca babalarından gördüklerini yaparlardı. Belki onlar da içlerinden sürekli töreye lanet okurlardı. Ama onların da ellerinden bir şey gelmezdi. Neredeyse hiç kimse istediği ile evlenemezdi. Herkes babasının istediğiyle evlenmek mecburiyetindeydi. Babalar uygun görmüşse evlatlara ancak uyumak düşerdi. "Peki ne olacak anne? Büşra'yı daha tanımadan, beni Rumeysa olacak o kızla mı evlendireceksiniz?" dedi. Annesi gözleri yaşlı; "Ben bilemem oğlum. Ben istemez miyim seni sevdiğinle evlendirmeyi. Ama bilmez misin sanki; bana söz hakkı bile tanımazlar. Baban ne derse o olur. Ama ben yine de babanla konuşacağım." Barış sevinçten hopladı, zıpladı ve annesinin ellerini defalarca kez öptü. Yatsı vakti yaklaşıyordu. Herkes yemeğini yemiş, yatmaya hazırlanıyordu. Makbule hanım, eşi Hüsnü'yü bekliyordu. Onu asla ikna edemeyeceğini biliyordu ama evladı için yine de denemek istiyordu. Hüsnü bey sonunda geldi. "Bey" dedi Makbule hanım "Barış'ın da evlenme vakti geldi maşallah." Hüsnü bey; "Evet haklısın hanım. Aklımda birkaç gelin adayı var." Makbule hanım gülümsedi ve "Ben de onu diyecektim bey. Oğlumuz birine aşık olmuş. Tamam biliyorum töre diyeceksin ama bir düşünelim ne olur." dedi. Hüsnü ise; "Evlatların bu konuda söz hakkına sahip olduğu nerede görülmüş. Olacak iş değil. Ben ne dersem o olacak." dedi. "Bari aklında rümeysa varsa onu sil. Belli ki ondan nefret ediyor. Bari bunu yap bey." Hüsnü; "Yeter hanım. Bir daha bu konuyu açma." dedi ve dönüp yattı. * * * * * Rümeysa koşa koşa annesini yanına geldi. "Annem sana bir beyefendiyi anlatacağım. Tam senin damadın olmaya layık birisi." Rümeysa bu kadar gülerken annesi üzülerek ona baktı. "Ama babam beni Hakan'a vermez değil mi? Neden annem neden? Neden hiç bizim dediğimiz olmaz? Neden evleneceğimiz, ömrümüzü feda edeceğimiz kişiyi seçme hakkı bize tanınmaz? Neden ha neden?" diye bağırarak odasına koştu. Annesi kilitlenen kapının önünde kızını sakinleştirmeye çalıştı. "Ne yapalım kızım, bizim de kaderimiz böyleymiş. Kabullenmekten başka çaremiz yok. Yalvarırım kızım benden yapamayacağım şeyler isteme. Sevdiğine kavuşabilmen için kendi canımdan bile geçerim ama biliyorsun canım kızım." "Bari" dedi rümeysa "Bari beni Barış'a vermeyin. Bari bu kadarını olsun benim için yapın." "Tamam kızım elimden gelen her şeyi yapacağım seni Barış'a verdirmemek için." dedi. * * * * * Ama bu onların kaderi olsa gerekti. Babalar en çok da evlatlarının istemediği kişileri isterdi. Bu nedenle Barış'ın babası Hüsnü beyle Rümeysa'nın babası Akif bey kendi aralarında anlaşmış ve düğün gününü belirlemişlerdi. Barış ve Rümeysa'ya ise günlerce ağlamak düşmüştü. Aileleri onlar için her şeyi yapıyordu. Onlar için düşünüyorlardı bile... Onlara yalnızca denileni yapmak ve evlenmek kalıyordu. Tabii yakın zamanda boy boy torunlar da vermeliydiler. Yıllar geçiyordu. Ama yıllar bu yörede hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Baş kaldıranlar ölüyor ya da siliniyordu. Yıllar, geriye kalanların kafasını daha da kalınlaştırıyordu. Kalın kafalılar ise yalnızca bildiğini okuyordu. Yani öğretilenleri... Düğün günü gelmişti ve hatta geçmişte de... Çocukları bilde olmuştu Barışla Rümeysa'nın. Her şeyi sorgulayan çocukları vardı. Bir gün Barışla Rümeysa çok iyi bildikleri bir hikayeyi çocuklarına anlatmak istediler. Meyveler, çerezler ve içecekler ardı ardına sıralanmış ve harika bir sofra kurulmuştu. Evde bir taşınma hali hakimdir. Çocuklar anne ve babalarının; onlara neden taşındıklarına dair bir hikaye anlatacaklarını düşündüler. * * * * * Bir zamanlar, bir köyde töre hakimmiş. Töre; insanların hayatı hakkında kendilerinin karar veremediği kötü bir sistemmiş. Töre, evladın eşini baba seçer dermiş. Güzeller güzeli bir kızla yakışıklı bir oğlan birbirlerini sevmişler. Hemde çok sevmişler. Ama ailelerinin onları birleştirmeyeceğini bilirlermiş. Çünkü seven sevdiğiyle ancak masallarda birleşirmiş. Töre, sevenleri değil sevmeyenleri birleştirirmiş. Kızla oğlan önce kaçmayı düşünmüşler. Ama ailelerini de üzmek istemezlermiş. Hem kaçırdıklarında öldürülebilirlermiş de... Gizli gizli dağda buluşurlarmış. Nasıl beraber olabileceklerini günlerce, haftalarca, aylarca ve hatta yıllarca düşünmüşler. Bu töre dedikleri hâşâ Allah yapısı değil ya, mutlaka bir açığı bulunabilir demişler. Kitaplar okumuş, kendilerini geliştirmişler. En çok da aşk kitapları okumuşlar. Bir gün birleşebileceklerine inançlerını yitirmek üzerelermiş. Aşıkların ancak masallarda evlenebileceğine inanmaya başlamışlar. Ne birbirlerini bırakabiliyorlarmış ne de bir çare bulabiliyorlarmış. Bir gün oğlan; "Biz birbirimizi çok seviyoruz değil mi?" demiş. Kız evet dedikten sonra; "Ama ailemiz birbirimizi çok sevdiğimizi öğrenirse bizi asla evlendirmezler değil mi?" demiş. Kız; "Evet. Çünkü; bizi hiç sevmediğimiz biriyle evlendirirler. Hatta nefret ettiğiniz biriyle..." demiş. Erkek birden; "Tamam işte. Çözüm bu! Yalan söyleyeceğiz. Ailemiz başkalarını sevdiğimizi ve birbirinizden nefret ettiğimizi sanacaklar." demiş. Sımsıkı sarılmışlar ve planlarını uygulamışlar. Hakikaten dedikleri gibi olmuş. Ailelerine başkalarını sevdiklerini ve birbirlerinden nefret ettiklerini söylemelerine rağmen aileleri onları birbirleriyle evlendirmiş. Hem aileleriyle aralarını açmamışlar hem de birbirlerine kavuşmuşlar. * * * * * Bu hikayedeki oğlan sizlerin babası, yani benim. Ve hikayedeki güzeller güzeli kız da anneniz. Bu hikaye Barış ile Rümeysa'nın mutlu aşk sonlarının hikayesi... Ailecek birbirlerine sarılmışlar. Barış ile Rümeysa sarılırlarken birkaç damla gözyaşı dökmüşler. * * * * * Rümeysa; "Şimdiyse o iki aşık ailelerini ikna etmiş ve başka şehre taşınmaya karar vermiş.", Barış; "Çünkü; pislik törenin bulunduğu topraklarda sevgili çocuklarını zehirlemek istememişler." Ve Barışla Rümeysa en mutlu "son"a sahip aşıklar olmuşlar. SON |
0% |