@muhammedguner46
|
24.09.2022
21. yüzyılın Türkiye'sinde bir grup entellektüel; istedikleri özgürlüğün ömürleri boyunca tam olarak uygulanmayacağına inanmaya başladılar. Bu zamana dek tümdengelim yöntemiyle istedikleri özgürlüğün, ülkelerinde hakim olmasını beklemişlerdi. Bu yöntemin ne kadar yanlış olduğunu her geçen gün daha iyi anlamaya başladılar. İstediklerini ülkelerine kabul ettirmek; kendi aralarında uygulamaya nispeten imkansızdı. Hem kendi aralarında uygulamanın; tüm dünyaya örnek teşkil edebileceğini düşünüp, heyecanlanmaya başladılar. İzin verileceğine pek inanmamalarına rağmen özerkliklerini ilan edebilecekleri küçük bir yer isteyeceklerdi devletlerinden. Bilhassa ada olması bu girişimi mükemmelleştirecekti. Dünyada hiçbir ülke bu talebe izin vermezdi ama Türkiye izin verebilirdi. Bu nedenle bir yandan izin isteme çalışmalarını yönetirken, bir yandan da kuracakları ülkenin yönetimini düşünmeye başladılar. O kadar bağımsız ruhlara sahiplerdi ki hiçbir kuralın ve yönetim şeklinin olmasını istemiyorlardı. Dünyaya bu kadar özgürce yaşanabileceğini göstermek için de her biri ayrı ayrı videolar çekecek ve sonsuz özgürlüğe sahip bir ülkenin nasıl kurulacağını, nasıl yönetileceğini gün gün anlatacaklardı. Herkesin bağımsız, özel ve özgürce açıklamalarının bulunması da bilimsel olarak incelenebilirliğini kolaylaştıracaktı. Aslında iznin çıkma ihtimali yüksekti. Türkiye özgürlükler ülkesiydi. Meclisinde ve medyasında; terörist, anarşist benzeri grupların yer aldığı başka bir ülke bulunamazdı. Ama yine de daha fazlası lazımdı. Onlar sonsuz özgürlüğün talepkarlarıydı... Sonsuz özgürlüğün ne olduğunu ve nasıl olacağını da dünyaya kanıtlamaya kararlıydılar. Her gün buluşuyorlar, gelişmeleri birbirleriyle paylaşıyorlardı. Önal söz aldı. Sonsuz özgürlüğü ve özerklikten ilk bahseden oydu. "Arkadaşlar; kurallardan hepimizi nefret ediyoruz. Hatta avukat olan Gökmen bile... Bununla birlikte sonsuz özgürlük, kuralsızlıkla aynı şey midir?" Gökmen bu anı bekliyormuşçasına atıldı; "Kardeşim, kurallar; kültürün, dinin ve bunların oluşturduğu ahlaki yapının ölçüsünce oluşturulurlar. Sonsuz özgürlük, kuralsızlıkla aynı şeydir. Çünkü; herhangi bir kural, muhakkak birinin bir özgürlüğünü kısıtlıyordur. Bu yüzden hiçbir özgürlüğümüzün kısıtlanmaması, demek de; kuralsızlık demektir. Evet, sonsuz özgürlük kuralsızlıktır. Hatta "Tek kural, kuralsızlıktır." diye bir kuralı dahi yoktur!" Rahşan; "Fakat bizler sonsuz özgürlükte anlaşan insanlarız. Sonsuz özgürlüğü, özgür iradesiyle reddedecek insanlar da var. Tam anlamıyla sistemkeştirmek için buna da bir çözüm bulmalıyız." Zafer; "Daha kendi aramızda dahi uygulamadan, bunları konuşmak; bizleri davamızdan vazgeçirebilir. Kendi deneyimlerimizden çıkarımlarımızla toplumsal olarak uygulamanın formüllerini çıkarabiliriz. Toplumları kölelik felaketinden kurtarıp; tam ve sonsuz özgürlük nimetine ulaştırmalıyız." Ülkü ise söylenenleri onaylamakla birlikte "Arkadaşlar bu tartışmalarımızı kuracağımız ülkede yapalım. Şimdi tüm gücümüzü ülkemizi kurmak için harcamalıyız. Tüm ihtimallere karşın çözümler üretmeliyiz. Eğer Türkiye buna izin vermezse başka ülkelerden de talep etmeliyiz." Önal, gülümseyerek önce telefona sonra da Ülkü'ye baktı. Türkiye'de yetkili bir makamın dikkatini çekmeyi başarmışlar ve çağrılmışlardı. Bu haber hepsini çok sevindirdi. Randevu günü büyük heyecanla makam odasına girdiler ve yetkilileri ikna etmeyi başardılar. Ülkenin kıyısına çok yakın olan, küçük bir adayı onlara tahsis ettiler. Yetkililer bu projenin hem bilime katkısını hem de ülkelerine bakışın dünya çapında çok daha güzelleşeceğini düşünerek desteklemişlerdi. 26.06.2022 tarihinde tüm dünya basını eşliğinde özerkliklerini ilan ettiler. Adanın ismi artık Özgürlük'tü. Özgürlük vatandaşları bayrak olarak oy birliği ile "çift başlı beyaz güvercin"i seçtiler. Selçuklu devletinin bayrağından esinlenerek bu bayrağı seçmişlerdi. Selçuklu'nun bayrağı "doğunun ve batının hakimiyeti" anlamına geliyordu. Özgürlük bayrağı ise "doğunun, batının ve dahi tüm dünyanın özgürlüğü" anlamına geliyordu. Özgürlük ülkesi, vatandaşlarına; "özgürler" denilmesini kararlaştırdı. Özgürler tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başarmıştı. Şimdiden yüz binlerce özgürlük ülkesinde yaşamak isteyen insan vardı. Fakat Özgürler en az beş ay yeni bir vatandaş kabul etmemeyi kararlaştırmıştı. Özgürlük'te herkes her şeyi yapmakta özgürdü. Fakat hiç kimse özgürlükte izinsiz yaşayamazdı. İçsel hiçbir kural yoktu ama dışarıya karşı şimdilik birkaç kural koymak zorunda kalmışlardır. Zaten hedefleri tüm dünyayı özgürleştirmekti... Bu nedenle onların gelmelerine dahi gerek kalmayabilirdi. Zafer Özgürlük'e adım atar atmaz soyunmaya başlamıştı. Diğer dört özgür, şaşkınlık ve kızgınlık içerisindeyken; Zafer, " Özgürlük!" diye bağırdı... Her anı videoya alıyorlardı. Gökmen; "Arkadaşlar şaşırıp kızmanız anlamsız. Bu ülkede kültür, din ve benzeri her şey önemsiz. Ülkemiz laik bir ülke olmadığı gibi laik olmayan bir ülke de değildir. Ülkemiz tüm kalıplardan soyutlanmıştır. Özgürlük ülkesinin vatandaşları olduğunuzun farkına varın. Burası Özgürlük ve burada herkes, her şeyi yapmakta özgürdür." dedi. Önal; "Haklısın ama bu bana göre a..." Ayıp, diyecekti ama diyemedi. Çünkü; bu ülkede ayıp yoktu. Ve şöyle devam etmeye karar verdi; "Elbette hepimiz her şeyi yapmakta özgürüz. Fakat burada hanımlar da varken; bu doğru olamaz. O soyunmakta özgürse, ben de fikirlerimi savunmakta özgürüm. Ve özgürlük soyunmak değildir. Böyle düşünen varsa; hayvanların tüm insanlardan özgür olduğunu belirtmek isterim." Rahşan; "Önal'ı haklı bulmamın yanı sıra Zafer'in özgürlüğüne saygı duyuyorum. Bizce yanlışsa; bakmayıveririz olur biter." dedi ve "değil mi?" dercesine Ülkü'ye baktı. Ülkü; "Ama o yaptıklarıyla bize saygı duymazken; ben neden ona saygı duyayım? Saygı duymamakta özgürüm ve ben zaferin kafasına, olmayan beynine..." diye küfürlerini sıraladı. Zafer; "Arkadaşlar lütfen sakin olalım. Siz de soyunabilirsiniz. Ne oldu özgür ruhlarınıza?.. Özgürlükten korktuysanız, adayı terk edebilirsiniz." dedi. Önal ortalığın kızışacağını anladı ve ortalığı sakinleştirdi. Bilindik "Herkes birbirine saygı duymak zorunda." Saçmalığını da söylemiyordu. Çünkü; bu ülke Özgürlük adını taşıyordu!.. Gergin bir haftanın ardından herkes Zafer'in çıplak gezişini, Rahşa'nın burnunu kurcalamak, gaz çıkarmak, ulu orta yere tuvaletini yapmak gibi hayvansal davranışlarını; Ülkü'nün ağır küfürlerini, Gökmen'in Özgürlük'teki hayvanlara işkencesini ve Önal'ın halen kültürüne, dinine vs. bağlılığını kabullenmişlerdi. Geçen üç hafta ile birlikte adada ilk aşk başlamıştı. Gökmen, Ülkü'nün dobra kişiliğine gitgide aşık olmuş ve Ülkü'nün de ona karşı boş olmadığını anlayınca sevgili olmuşlardı. Sevgililiklerinin ilk haftasında, yani; Özgürlük'ün kuruluşunun birinci ayında adada feci bir olay yaşandı. Özgür, Ülkü'ye tecavüz etmişti. Ve dahası bunun da özgürlük olduğunu iddia ederek doğal karşılamalarını bekliyordu. Gökmen duruma çok ağladı. Yer yer kendisine lanet okudu. Ben kaşındım diyordu. Ağlamalarını, yakınmalarını vs. kayda aldı. Kaydın sonunda ne yapacağına karar verdiğini de açıkladı. Bu durumu gören Rahşan da çok üzülmüştü. Çünkü; Zafer'den hoşlanıyordu ve onun da kendisinden hoşlandığını sanıyordu. Olayın ardına Rahşan, Zafer'e tokat attı ve "Hayvan ben seni seviyordum. Bunu nasıl yaparsın?" Demişti. Zafer gülümseyerek; "Hayatım özgürüz. Takılma lütfen... İstersen..." diyemeden ikinci tokadı da yedi ve "Haklısın bebek... Tokat atmak da senin özgürlüğün, dua et yoruldum. Bir boğuşma daha yaşamak istemiyorum." demişti. Gökmen, olaydan biraz sonra alana gelmişti ve bunalıma girip, ruh gibi ormana doğru ilerlemişti. Birkaç saat sonra tekrar geldi. Kafasını toparlamış gibi görünüyordu. Özgür, Gökmen'e; "Neden takılıyorsun kanka? Burada herkes istediği her şeyi yapmakta özgür." Gökmen; "Haklısın kanka çok üzgünüm ve hepimizin, her şeyi göze alarak geldiğini hatırladım. Burada hepimiz istediğimiz her şeyi yapabiliriz. Ülkü de buna saygı duyacaktır."Ülkü şimdi hem Gökmen'e hem de Zafer'e akla hayale gelmeyen küfürler ediyordu. Ve Gökmen'in böyle tavır takınması onu daha fazla kahretti. Bütün bunlar olurken Önal yalnızca düşünüyordu. Düşüncelerini nihayetlendirdiğinde de kağıda geçiriyordu. Neredeyse gece yarısı olmuştu. Herkes yatmaya hazırlanırken; Özgür, çığlık attı. Herkes çığlığın geldiği yere koştu. Gökmen, Özgür'ün başında, elinde koca bir taşla bekliyordu. Taştan kan damlıyordu. Gökmen, Zafer'in kafasını parçalamıştı. Böylelikle adanın ilk cinayeti de işlenmiş oldu. Gökmen dahi hiç kimse işlerin nasıl buraya kadar geldiğini anlayamıyordu. Halbuki onlar entellektüeldi. Cinayet işleyebilecek en son insanlardı... Ölüm nedeniyle herkes durgunlaştı ve her şeyi etraflıca sorgulamaya başladılar. Özgürlük devam etmeli miydi?. Bir hafta boyunca âdeta herkes kendi kabuğuna çekildi. Önal her şeye rağmen bu projenin akamete uğramasını istemiyordu. Herkesi akşam yapmak istediği toplantıya davet etti. Herkes toplantıya katıldı. Önal herkese hoşgeldiniz demesinin ardına "Arkadaşlar hepimiz yaşanan olaylardan ötürü çok üzgünüz. Bence Zafer'in yaptığı da yanlıştı. Gökmen'in verdiği karşılık da... Bununla birlikte her iki yanlış da özgürce yapıldı. Herkes yaptığı fiilin sonrasında karşılaşacağı tepkileri de az çok bilir. Her ne olursa olsun; başladığımız işi sürdürmeye devam etmeliyiz. Ölen öldü ve olan oldu. Davamızdan vazgeçemeyiz... Vazgeçmemeliyiz..." Gökmen söz aldı ve donuk bakışlarıyla; "Arkadaşlar inanın nasıl buralara kadar gelebildik; anlamış değilim. Evet Zafer'i öldürdüm fakat onun bana yaptığı ölümden daha fenaydı." dedi. Rahşan; "Konuşarak çözmeyi deneyebilirdin. Zafer bir hayvanlık yaptı fakat sen de hayvanlığa, hayvanlıkla karşılık vermeyebilirdin. Ayrıca tecavüz yasak diye bir kuralımız yok. Hiçbir kuralımız olmadığı gibi. Ve tecavüzün cezası diye bir kuralımız asla yok. Fakat sen kendi kendine yargıladın ve infaz ettin." Ülkü; "Tecavüz serbest diye bir kuralımız da yok. Ama zafer olacak şerefsiz kendi kendine bunu serbest kıldı ve uyguladı. Burada tecavüze uğrayan sen olmadığın için bu kadar rahat konuşabiliyorsun." Rahşan; "Elbette tecavüz serbest diye bir kural yok. Ama herkes her şeyi yapmakta özgür. Özgürlüğün bizim aramızdaki anlamına tecavüz de dahil edilebilir. Tecavüz, kültürün ve dinin yasakladığı bir fiildir. O halde bunun olabileceğini düşünmeli ve buraya gelmeyecektin." Önal araya girdi. Bu böyle olmayacaktı. İlk kan akmıştı ama başka kan akmaması için önlem alınmalıydı. Önal düşüncelerini Özgürlere aktardı; "Arkadaşlar devletimizin kuruluş mantığıyla kural koymamız imkansız. Bununla birlikte davamızın dünyaya yayılması için bir Özgür'ün daha ölmemesini temenni ediyorum. Lütfen bu konuda hassasiyet gösterelim ve her şeye rağmen davamızı sürdürmeye devam edelim. Biz bu projeyi akamete uğratırsak; bir daha asla başlamayabilir. Ve insanlar köle kalmaya devam eder. Evet bir Özgür kaybettik fakat milyonlarca ve hatta milyarlarca Özgür kazanmak bizlerin elinde." Ülkü, Rahşan ve Görkem ikna olmuş gibi görünüyorlardı. Davalarına bağlılık üzerine saatlerce konuştular ve dağılmayı kararlaştırdılar. Tam kalkacakken rahşan, elindeki sivri kayayı önce Ülkü'ye daha sonra da Görkem'e sapladı. Görkem; Rahşan'ın Ülkü'ye saldırdığını gördüğü anda yerden irice bir kaya kapmıştı. Ama ne ülkünün ne de kendisinin yararlanmasını engelleyememişti. Rahşan kayayı Ülkü'den çıkarıp, Görkem'e sapladığında; Görkem'in elindeki kayadan nasibini aldı. Üçü de yaralanmış, kanlar içerisinde yatıyorlardı. Önal tüm bu olanlar karşısında şoke olmuştu, tepkisiz izliyordu. "Özgürlük bu olmamalıydı. Özgürlük buysa kimse özgür olmamalı." diye düşündü. Bir müddet sonra Rahşan, Ülkü ve Görkem kan kaybından öldü. Önal ise sabaha kadar bomboş bakışlarla etrafı süzdü. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber zaten kayıtlı olan telefonunu alıp konuşmaya başladı. "Lanetler olsun sonsuz özgürlük palavrasına. İşte herkesin sonsuz özgürlüğü herkesi öldürdü." Tek tek arkadaşlarını kameraya aldı ve tüm olanları baştan sona anlattı. "Sonsuz özgürlük; asıl köleliktir. İnsanın kendi egosunun, nefsinin ve duygularının kölesi olmasıdır..." Yerden Rahşan'ın; Ülkü ve Görkem'i öldürdüğü kayayı alır ve "İşte bu Sivri kaya nefsin eseridir. Nefretle yontulmuştur. Ve bu nefret kayası iki kişinin ölümüne sebep olmuştur. Bu projeyi ben teklif ettim ve arkadaşlarımı ikna ettim. Şimdi hepsi benim yüzümden öldüler. Ben bu acıyla yaşayamam. Yine nefsimin esiri olarak, bu nefret kayasıyla kendimi öldüreceğim. İnancıma ters olmasına rağmen... Çünkü; burada herkes her şeyi yapmakta özgür..." dedi. Derin bir nefes aldı ve sivri kayayı boğazına doğru yaklaştırdı. Diğer eliyle de kendini videoya almaya devam ediyordu. Son olarak; "Çok özgürdük; birbirimizi öldürdük." dedi ve kayayı kendi boğazına sapladı. Telefon da Ünal'la birlikte yere düştü. |
0% |