Yeni Üyelik
2.
Bölüm

TANRIM TANRI MIYIM?

@muhammedguner46

Gökyüzüne dalan genç... Sanki gökyüzünde hakikati arıyordu. Daima gökyüzüne bakıyordu. Ya da gökyüzü ona... En dehşeti ise kendi kendine...

İçinden bir feryat koptu... Vaveyla... "Hakikat neredesin? İnandığım hakikat; hakikaten, hakikat midir? Hakikat tarafından kandırılabilir miyim? Hakikatin de kandırma huyu varsa?.. Hakikat bulunabilir mi?"

Tüm bu sorulara, tatmin olduğu bir cevabı da vardı! "Tanrı var..." derdi ve bundan kuşkusu yoktu.

"Zaten yoksa eğer ben de..." derdi... Hakikat; denen büyük hazine, tanrı gizine sahipti. Tanrı vardı... Ve tanrının istekleri...

Varoluşun bir amacı olmalıydı. Varoluş amacına cevap olduğunu iddia eden çok fazla inanç vardı. Bunca inancın hepsine tek tek girip deneyecek ve en hakikatini keşfetme çabasıyla mı yaşayacaktı?

Ya ölmeden önce bulduğunu sandığı hakikat; asıl hakikatin, bir önceki evresi olursaydı? O zaman ne olacaktı?.. İşte tatmin olduğu asıl cevap da bu sorularaydı: Hayal etti; tanrı tüm gerçekliğiyle karşısında ve ondan hesap sormakta...

"Tanrım..." dedi. "Yüce tanrım. Tüm yemin şekilleriyle ve varoluşumun en saf haliyle konuşuyorum ki ben tüm ömrümü seni aramakla geçirdim." Evet... Bu içini rahatlatıyor ve bulamama ihtimalinin korkusuna böylece teslim olmuyordu.

Ama...

Varoluşunun en saf haliyle yüce tanrının karşısında, bu gerekçeyi öne sürebilmesi için tüm imkanlarıyla aramalıydı. Her şeyiyle... "Bulamasam da mühim bir gerekçem olur." diyordu; ona "Ya bulamazsan..." diye ısrarla soranlara.

Bu düşüncelerden bir lahza uzaklaştı. Uzaklaşma anında; yalnızca kafasını normal konumuna getirip, derince aldığı nefesi sertçe verdi.

Aldığı nefes, varoluşun en zehirli gazı olmalıydı. Tüm tüyleri; en azılı düşmandan kaçmak istercesine, bir yeniçeri yayından çıkan ok gibi fırlamışlardı.

Âdeta bu beynin bulunduğu vücutta, bir an bile kalmak istemiyorlardı. Tüyleri, beynine isyan ediyordu...

Aldığı nefesle beyninde yıldırımların savaşına sebep olan feci düşünce; "Sen tanrısın. Her şeyi sen yarattın. Fani hayatı merak ettiğin için kendine böyle bir evren kurguladın."

Aman tanrım... Yani, ben... Şey, o... Kim?..

Düşüncenin sebep olduğu yıldırımlar, gerçek yıldırımları çekmiş olmalı ki aldığı zehir zemberek nefes, son nefesiydi.

Nefesinin son miktarını hışımla çıkardığında, yıldırıma maruz kalmıştı.

Şimdi hakikat çok yakındı. Yaşarken ölümüne aranan hakikat; gerçek anlamda ölündüğünde bulunurdu.

Hakikate çok yaklaştığını hissediyordu. Şimdi tanrı ile karşılaşmalıydı. Yoksa aynayla mı?..

Sonsuzluğun hiçliğinde, tanrıyı bekliyor olmalıydı...

Tanrıya ait olduğuna emin olduğu bir ses geldi. Belki de gerçek kendine ait bir ses kaydı?.. "Ey kulum" dedi, ses. Kurguladığı çıkışı yaptı. "Tanrım. Yüce tanrım..."

Ses; "Biliyorum, seni ben yarattım. Düşünebilmeni bile sağlayan benim. Seni eşref-i mahlukat kıldım. Ama sen..." dedi.

Genç; "Ne yaptım? Yalnızca düşündüm ve sorguladım. Benim son düşüncem, fani hayatımı sonlandırdı. Hakikat olduğundan mı, hakikate leke olduğundan mı?" dedi.

Ses; "Hala sorguluyor musun? Ben; seni, beni bil diye yarattım." dedi.

Genç; "Sen tanrısın madem. Artık bana net konuş, söyle bana; tanrı duyduğum sesin sahibi mi yoksa duyduğum, benim gerçek sesim mi?" dedi.

Ses; "Ben neden fani hayatı merak edeyim? Ben zaten her şeyi bilen değil miyim?" dedi.

Sesin sahibi, âdeta sonsuz hamle sonrasını kurguluyor ve cevaplıyordu.

Genç; "Elbette her şeyi bilensin fakat yaşayan değil!" dedi. Genç bir an duraksamasının ardında devam etti. "Sen sonsuz adil olansın. Fanilere sonsuz adaletle yaklaşmak için fani hayatı yaşamak istemiş olabilirsin. Yani; ben sen, sen de ben..." dedi.

Ses; "Yaşamak fiilini yaratmışken; Yaratıcısı tarafından gerçekleştirilemediğinde, anlaşılmayacağını düşünüyorsun öyle mi?" dedi.

Genç, "Pekala söyle! Öyleyse neden o düşüncemden sonra benim canımı aldın?" dedi.

Ses bir müddet duraksadı. Genç, kayıt olması ihtimalini düşündü. Ama eğer kendisi tanrıysa; bunların tümünü de bileceğinden, tam olarak emin olamayacaktı. Yani; (eğer tanrıysa) her şey, önceden kusursuz hazırlamış olmalıydı.

Ufak pürüzler; bilinçli şüphe verme çabaları olabilirdi. Bu kısa düşünce tufanı sonlanır sonlanmaz: Ses; "Çok tehlikeli düşünüyordun. Daha önce kimi kullarım, tanrılığını iddia etti. Fakat hiçbiri senin kadar ileri gitmedi. Senin düşüncen tüm kulların sapmasına yol açabilir güçteydi. Doğrudan nefse hitap ediyordu. Kul olmanın bilincinde ama aslında tanrı olduğu iddiası... Facia..." dedi.

Genç, biraz düşündü ve "Bu düşünceye başkalarının kapılmamasını istiyorsan; ya bu düşünce gerçektir ya da tüm hakikatleri ve benzerlerini örtücü kuvvettedir." dedi.

Ses; "Halen gerçeklik ihtimalinden kopamamışsın kulum. Tanrı, aciz bir insanın bedenine sığabilir mi? Fani bir beden, sonsuz bir ruhu kapsayabilir mi?

Kulum, sen tanrı değilsin. Bir dönem de olsa fani hayat yaşayan ezeli ve ebedi (sonsuz) bir varlık olamaz. Tanrı tektir. Tanrı her şeydir. Tanrı her şeyi kapsayıcıdır. Eşi ve benzeri yoktur. Kaldı ki bir benzerinin olması ihtimali de yoktur.

Sen tanrı değilsin kulum. Şu an yalnızca ses duyuyorsun. Halbuki kafanda kurguladığın tanrı, tahtında seni karşılamalıydı. Etrafına bak. Gördüğün her şey benim. (Bir ayna zuhur etti.) aynaya da bak. Sen de benden bir parçasın. Yaratılanlar, yaratanın aynasıdır!" dedi.

Genç, "Bu anlattıkların hiç kuşkusuz tanrı kelamıdır. İman ediyorum. Peki bundan sonrası ne olacak? Tam anlamıyla seni keşfetmeden geldim. Belki emirlerin vardı. Uygulayamadım. Ne olacak şimdi?" dedi.

Ses; "Eğer yaşamaya devam etseydin. Aklına gelen düşünceyi, bir din haline getirecektin. İnsanların çoğunu saptıracaktın. Ama seni çağırdığımda, sahte bir dinin kurucusu olmana rağmen hakikate koşacaktın.

Buna rağmen kurduğun sahte dindeki insanları hakikate inandıramayacaktın.

Kurduğun dini senden çok sahipleneceklerdi. Dinin kurucusunun ne yaptığı umurlarında bile olmayacaktı.

Sana merhametimle hükmediyorum. Senin hakikati bulduğunu ve gereklerini yerine getirdiğini sayıyorum." dedi.

Genç secdeye vardı; "Tanrım minnettarım, tanrım minnettarım..." dedi...

Loading...
0%