@muhayyell_
|
Her geçen gün yüreğimde kökleşen, kökleri incir ağacı misali bütün ruhumu saran gizli sevdam artık yüreğime sığmaz olmuştu.
Neredeyse bir aydır Ali Haydar yüzüme bakmıyordu ve bu durum gün geçtikçe beni daha da dibe, aşkın en çıkılmaz kuyusuna atıyordu sanki. Bu bir ayda neler olmamıştı neler...
Emine'nin ailesi Ali Haydar'ın marangozhanesine gelip tehdit mi savurmamıştı... O kadar sene konuşup nişan atmak da ne demekti, onlara göre. Bu kız şimdi kimle evlenirdi? Kızlarının başını yakmıştı Ali Haydar! Her türlü kullanıp kenara atmıştı güya!
Annesi ve babası apartmanı aşındırmışlardı günlerce...
Ancak Ali asla taviz vermiyor, konu hakkında da tek kelime etmiyordu. Anlaşamadık, deyip kestirip atıyordu herkese.
Ailede olayı bilen bir ben, bir de Fatmanur vardı.
Babaannem, o kızdan torunu kurtuldu diye sadaka bile vermişti gizliden. Ben yanına uğradıkça anlatırdı, ağzım sıkı diye çok güvenip anlattığı şey vardı yaşlı kadının.
Her şey yavaş yavaş unutulsa da Ali Haydar'ın bana olan öfkesi geçmiyordu. Hatta belki de daha da büyümüş olma ihtimali vardı. İşte canımı en çok yakan da buydu. Ben ne yapmıştım ki? Onun üzülmesini istememek miydi suçum? Anlatamıyordum Ali'ye.
Bırakmıştım da artık anlatmayı.
Şimdi de Fatmanur'la bizim evde akşam çayı içiyorduk. Annem erkenden yatmıştı bugün, bütün gün apartman içini temizlemişler halam ve yengemle. Ben kursta, Fatmanur ve diğer kuzenler de okulda olunca onlara kalmıştı bütün iş.
"Kuzen biliyor musun, geçen gün bizim Sümeyra'yı abimin atölyeye girerken görmüşler. Elinde saklama kabı mı ne varmış. Ay annem duyunca pek sevindi, en azından ailemize daha uygun bir kız, diyor. Ama ben bir bilemedim. Sümeyra iyi kız da benden bile üç yaş küçük henüz üniversiteye yeni başlamış kız. Abim ona bakar mı ki, emin olamadım. Sen ne düşünüyorsun?"
Duyduklarımla yüreğimin kenarından içeriye bir kazık saplanmıştı sanki. Birinden yeni kurtuldum derken, şimdi de Sümeyra mı çıkmıştı başıma? Hem de bu kız daha on dokuz yaşında! Benden tam tamına dört yaş, Ali Haydar'dansa sekiz yaş küçük!
Dudağımda inanamazca bir kıvrılma oluştuğunda sessiz kaldım. İçim içimi yese de yapacak bir şeyim yoktu.
"Nazen bir şey desene ya! Of bazen şu susup kalmaların beni deli ediyor." diyen kuzenimin sitemine karşın "Ne söyleyebilirim Fatmanur? Beni ilgilendiren bir durum yok sanki, ha?" deyip elimdeki çaya düşürdüm gözlerimi.
"Nasıl ilgilendirmiyor? Kızım alo! Eğer bu iş olursa küçücük kıza yenge diyeceğiz, ay! İstemem ben kendimden küçük yenge."
Fatmanur'un tavrına ne kadar gülesim gelse de duyduğum şeyi, yeni bir hayal kırıklığını sindiremediğimden donuk bir şekilde baktım dostuma. Sanırım yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.
"Ha anladım. Sen abim seninle konuşmuyor diye üzülüyorsun hala, değil mi? Boşver kanka ya! Yaşadığı şeyi unuttuğu zaman seni de affedecektir, sıkma canını. Hem bak dün babaannemlerde senden su istedi. Bu bile yeşil ışık bence!" deyip olaya yine en pozitif tarafından baktığında tebessüm etmeme neden olmuştu bu tutumu.
"Tabii, yüzüme bakmadan suyu almasını saymazsak." dediğimde amaaaan, der gibi suratını hareket ettirdi kuzenim. Onun bu şebek hali olmasa sanırım bazı şeylere daha zor katlanırdım.
Gel zaman git zaman...
Sümeyra bir kaç kez daha atölyede göründüğündeyse halamı tutabilene aşk olsundu.
"Kızım şu börekleri bir yukarı çıkarıver. Ali Haydar oğlum çok sever, sıcak sıcak yesin. Haftasonu ya bugün, evdedir."
Annemin pek sevgili yeğeni için harekete geçip üzerime ferace giydim hemen. Aslında şu Sümeyra söylentisinden sonra onu görmek dahi istemiyordum son günlerde. Artık o değil, ben kaçıyordum lakin neye yarar? Aynı apartmanda mümkün mü?
Feracemin üzerine yıkanmış ve hala kuruyamamış koyu şallarımdan değil de uzun olduğuna kanaat ettiğim ama renginden ötürü bir tık endişelendiğim bordo şalı taktım. Yapacak bir şey yoktu.
Annem elime börek tabağını tutuştururken yüzüme bakıp "Ay kızım benim, ne kadar da yakışıyor sana bu renk! MaşaAllah!" diyerek uğurladı mutfaktan.
Senin gördüğünü Ali Haydar da görse be annem! Ah nerede...?!
Terliklerimi giyip kapıyı kapatırken bir yandan da börekler düşmesin diye odaklanmıştım ki merdivenden söylenerek inen halam ve Fatmanur'u gördüm.
"Nereye böyle halacığım? Tabakta ne var?" diyen kadına gülümseyip "Esas siz nereye böyle hala? Börek getiriyordum size..." dedim.
Yanıma geldiklerinde halam yanaşıp "Annem duymasın kuzucuğum da, Sümeyra'ya bakmaya gidiyorduk Fatmanur'la." deyip sırıttığında içimde birden fırtına kopmaya başlamıştı. Gözlerim Fatmanur'a kayarken onun da sözleri "Ay hiç bana bakma kankacığım! Annemin işleri, beni de sürüklüyor yanında." deyip yılgınlıkla konuştu.
Donup kalsam da kendimi gülümsemeye zorladım o an...
"Ya öyle mi?" dediğimde halam sevinçle salladı başını.
"Kızım, Ali Haydar'ım çok sever o böreği biliyorsun. Bu konuları konuşmamak için kaçtı haftasonu haftasonu evden de! Sen götür de aç aç tahtalarla uğraşmasın yavrum. Olur mu? Hadi Fatmanur, biz de gidelim geç kaldık zaten iki adımlık yere!"
Halam diyeceğini deyip cevabımı dahi beklemeden apartmandan çıkarken, Fatmanur da onunla beraber gitmek zorunda kalmıştı.
Yapacak bir şey yoktu. Hem kaç gündür yüzünü de görmemiştim Ali'nin. Benim de imtihanım görüp de sevmeye bile hak bulamamaktı demek... Ayağımdaki terlikleri çıkardım ve kapıyı açıp anneme durumu haber ettim, ardından sporlarımı giyerek apartmandan dışarıya attım kendimi.
Çok yakın olmasa da on dakikalık bir mesafeden sonra atölyeye ulaşmıştım.
Bordo boyalı demir kapı ve yine aynı renk demir üzerine giydirilmiş cam pencereleri vardı atölyenin. Burayı küçükken babam işletirdi. Belki de çocukluğumda ona dair en sevdiğim anılar buradakiler olabilirdi. Baba kız, baş başa olduğumuz anlar...
Kapıyı iterek içeri girdiğimde girişte Ali'nin yaptığı sanat eserleri karşılıyordu bizi. Saf ahşaptan işlemeli orta sehpalar, yine işlemesi günler alan TV üniteleri, sallanan TV sandalyeleri, okuma köşeleri... Her biri için günlerini harcıyordu Ali. Yaptığı işlemelerden sonra İstanbul'da epey de ünlenmişti. Bu yüzden özel siparişler de alıyor, fabrikalara gönderiyordu eserlerini.
Gözlerim eserlerini hayranlıkla izlerken elimdeki tabağı çalışma masasına bıraktım. Muhtemelen Ali Haydar arka tarafta, atölyesinde iş üzerindeydi. Kolonun öteki tarafına geçip uzun zamandır gelmediğim dükkanda değişen şeyleri inceledim. Her bir sanat, sanatçının ruh halini yansıtır derlerdi ya, sevdiğim adamın ruhunu verdiği şeyler gözlerimi kamaştırıyordu cidden!
Kapı açılma sesi geldiğinde yerimde durup, öylece kalmıştım.
"Sümeyra, yine mi?" deyişiyle kalbim bin bir parçaya ayrılırken, dudağımı ıslatıp yerimde hareketlendim.
Kolonun arkasından girişe çıktığımdaysa Ali Haydar şaşkınlıkla bakmıştı suratıma. Beni beklemediği o kadar aşikardı ki!
"Kusura bakma, seni hayal kırıklığına uğrattım ama bu sefer ki böreğini annem yaptı." deyip tam karşısında dikildim.
Başta kaşları anlamazca kıvrılıp, gözleri yüzümü talan ederken; sonrasında her bir bakışta gevşeyen yüz hatları asla yardımcı olmuyordu yüreğime.
Boğazımı temizleyip "Nasılsın?" diye sorarken asla yüzüne bakmıyordum. Cevabımı alıp, bu sıcak yerden çıkmak istiyordum bir an önce.
Fakat geciken cevap tedirginliğimi artırırken başımı Ali'ye çevirip neden hala sustuğuna bakmak istedim.
O ise gözünü kırpmadan beni izliyordu.
Utanç bütün vücudumu ele geçirirken yüzümden alevler çıktığına adım kadar emindim! Haftalardır yüzüme bakmayan adamın şimdi durup beni izlemesi elbette aklımı allak bullak etmişti.
Gözlerimi kaçırdığımdaysa önce bir nefes sesi işittim ondan. Sonra da "İyi. Aysel yengeme teşekkür ettiğimi söylersin." deyip çalışma masasına oturdu. Laptopu açıp işine koyulduğunda ben de artık gitmem gerektiğini anlamıştım.
Neden beni affetmeyi bu kadar istemiyordu? Ona ben ihanet etmişim gibi davranması normal miydi? Neden gözlerindeki kırgınlık bir türlü gitmiyordu? Tamam bir hafta olur iki hafta olurdu da, bir ay olmuştu be adam! Kendimi zor tuttuğum o anda dükkanın kapısı açılıp kapandı.
"Ooo! Nazenin? Sen buralara gelir miydin ya?!"
Ses arkamdan ve tahmin ettiğim üzre Ali Haydar'ın kankası ve ortağı İbrahim'den gelmişti.
Ben daha arkama dönmeden o yanımda bittiğinde yüzümü çevirip gülümsedim. İbrahim de bizim mahalledendi. Çocukluğumuz hep birlikte iplerle, toplarla geçmişti. Bu genç adam benim çocukluğumun gıcık arkadaşı olabilirdi. Aramızda iki yaş vardı ve sürekli saçımı çeker, uğraşırdı küçükken.Tabii sonrasında Ali kankasından ihtarı yer, otururdu. O ayrı...
Ah! Ne çabuk büyümüştük...
"Merhaba İbrahim. Gelirim tabii! Niye gelmeyeyim? Babamın dükkanı sonuçta..." dediğimde ortamda bir sessizlik oluştu. Muhtemelen herkes geçmiş zamana gitmişti.
"Neyse bak, annem Ali'ye börek gönderdi. Soğumadan sen de ye." deyip ortamdaki havayı dağıtmaya çalıştım.
"Canım Aysel yengem ya!" deyip tabağa doğru ilerlerken Ali'nin birden tabağı yanına çekip " Hop hop! Onlar benim. Git, kendin al yengemin böreklerinden." deyince şaşırmıştım doğrusu.
Ali'nin bu çocuksu hallerini görmeyeli epey olmuştu. Yüreğim bu haliyle her şeyi unutup sevgi dolu bir gülümseme gönderirken bense "Ali versene çocuğa da. Ne yapıyorsun?" diyebilmiştim.
Ali'nin gözleri direkt beni bulduğunda "Eşek kadar herife sen çocuk mu dedin şimdi Nazenin?" deyip cıkladı.
Börekleri teker teker yutarken, evet tam olarak yutuyordu! Gözlerini kapatmış anın tadını çıkarıyordu.
Ya şunun ağzını yüzünü mıncıracağım!
İçimden geçenler beni korkutuyordu a dostlar! O yüzden, "Hadi ben kaçtım. Sen de şansına küs İbo." deyip arkama dönmüştüm ki İbrahim'in "Yok öyle Nazenin. Ben de geliyorum seninle. Bu böreğin kokusunu bir kere aldım, yemeden rahat edemem." deyip yanıma geldi, kapıyı açıp çıkacağımız sıradaysa Ali'nin sesini duyup durduk.
"İbrahim sen ne aç gözlü bir adamsın ya! Durun ben de geliyorum. Hey Allah'ım! Haftasonu haftasonu bir çalışma aşkı gelmişti, onu da mahvettiniz." derken aynı zamanda atölye içine girip çıkmış ve ceketini üzerine almıştı.
İbrahim kapıdan çıkıp dışarıda beklerken durdum ve Ali'ye "E gelme o zaman Ali! Biz İbrahim'le gider-" diye tam konuşuyorken yanıma gelmiş ve "Yürü Nazenin." deyip sözümü kesmişti.
Onun bu tavrına karşın somurttuğumdaysa bir şeyler mırıldanıp kapıyı çekmişti ardımdan.
İkisi biraz önümde ben de Ali'den tarafta yürürken İbrahim havadan sudan konuşup duruyordu. Bir ara dönüp:
"Nazenin ilkokuldayken sana evlenme teklif etmiştim hatırlıyor musun?" deyip kahkaha attığında ben de gülmemek için zor tuttum kendimi.
Ali Haydar bana dönüp kaşlarını çattığındaysa toparlanıp yol kenarındaki çiçeklere dokunuyor gibi yaptım.
"Teklifim hala geçerli Nazenin. Senin gibi güzel ve akıllı kız ben istesem de bulamam zaten!" deyip göz kırptığında sulu şakası karşısında ben bozarırken Ali de ensesine bir tane çakmıştı İbrahim'in.
"Dön lan önüne! Gözümün önünde evimizin kızına yürüyor, herife bak!" deyip sonrasında bana dönmüş, "Sen niye kızardın? Hoşuna mı gitti Nazenin Hanım?" demişti.
Hoşuma gitmek mi?
Ya hu ben utancımdan kızarırken bunu nasıl hoşa gitmek olarak algılayabiliyordu bu adam?!
"Saçmalama Ali!"
"Doğru düzgün konuş benimle!"
Gözlerim kocaman açıldığında alınıp yüzümü başka yere çevirdim. Şu an ne yaşadığımız hakkında hiçbir fikrim yoktu!
"Ya tamam sakin olun. Şaka yaptım ben. Yani evlilik kısmı şakaydı, diğer dediklerimi bilmeyen yok." diyen İbrahim'e sinirle baktım.
Ali ise kafasından onu öne doğru iterek "Ulan...!" deyip susmuştu.
Ali'nin tavırlarını çözmeye çalışmak yüreğimi epey yorduğunda, asık suratla arkalarından ara ara ikisinin adımlarını izliyerek eve varmıştım.
Apartmana geldiğimizde, girişte bizi karşılayan elbette biricik halam ve biricik kızı Fatmanur'du. Ne çabuk dönmüşlerdi, hayret?
Gazamız mübarek olsun. Bakalım Sümeyra Hanım hakkında neler anlatacaklardı Ali'ye!
"Anne, nereden böyle?" diyen oğluna tedir ginlikle bakan halama, göz devirmemek için zor tuttum kendimi.
Giderken pek mutlu gördüğüm kadın oğlunun gazabından mı korkmuştu şimdi?!
Ya sabır, ya selamet!
|
0% |