Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.) BAŞKAN 🎬

@muhayyell_

Nazenin, annesi Aysel Hanım'ın konuşmasını beklerken yüreğinin taklacı kuşlar gibi çırpındığını hissediyordu. Ne diyecekti? Neden susup kalmış ya da pencereye dikilmişti sanki? Sakladığı şeyler mi vardı, tahmin ettiği gibi?

 

"Baban... Bilmiyorum yavrum. Onda bize anlatmadığı bir şeyler vardı hep. Karakteri öyleydi yani... Saklayacak neyi olabilir ki? Ben de emin değilim." diyerek yüzünü bir kaç saniyeliğine kızına çevirdi kadın. Sonra yeniden dışarıya dönmüştü.

 

Fakat sakladığı bir şeyler vardı ve kızını tedirgin etmek istemiyordu. Bu yüzden senelerdir yaptığı gibi susmuştu yine. Dağılmış yuvası, ödediği en ağır bedel olsa da susmak en doğrusuydu. Evet.

 

"Anne bak..." derken zil sesi odayı doldurmuştu. Yarım kaldı Nazenin'in soruları. Lakin güvenmeyi seçecekti annesine. Zaten şu dünyada güvenebileceği kim kalmıştı ki?

 

"Ben bakarım." deyip kalktı yataktan.

 

Kapıyı açtığında halasını karşısında görmeyi elbette beklemiyordu.

 

"Hala?"

 

"Kuşum nasılsın? Annen nerede?" diyerek terliklerini çıkarıp içeriye dalan kadınla Nazenin, kapıyı kapatıp oflayarak arkasından gitti halasının.

 

Annesi odadan çıkarken halası da çoktan kadının koluna girmiş dert yanıyordu.

 

"Ah Aysel, bizim bu çocuklar ne ara böyle oldu be ahretliğim? Ali Haydar tutturmuş hemen isteme-nişan yapalım, diye! Hayır Aysel'im, biliyorsun istemediğimden değil, olur mu hiç, asla! Nazenin benim sarı kuşum ama bu işler öyle hazırlıksız olur mu? Hem el ne der? Daha iki ay önce başkasıyla nişanlıydı bu çocuk, ne ara sevdi Nazenin'i demez mi? Hı, haksız mıyım gülüm?"

 

Kerime Hanım Nazenin'in onları izlediğinden habersiz karşısındaki kadına evhamlarını anlatırken Aysel Hanım'ın gözleriyse kızını bulmuştu.

 

Nazenin'in kahveleri hiç istemediği halde dolduğundan annesinden kaçırmak zorunda kaldı bakışlarını. Genç kız hızla mutfağa girip kapıyı kapattığındaysa iki kadın salona geçip ne yapacaklarını konuşmaya başlamıştı.

 

Yaşadığı şeyleri sindirmek için zamana ihtiyacı vardı ancak Ali Haydar böyle düşünmüyor olsa gerekti. Kabul etmişti işte evlenmeyi, niye acele ettiriyordu ki insanları?

 

Mutfakta döne döne ne yapması gerektiğini düşünürken cebinden telefonu çıkarıp Ali'yi aradı.

 

"Ali, konuşmamız lazım. Evde eniştem var mı? Güzel, geliyorum o zaman."

 

Annesine koridordan "Anne ben çıkıyorum." diye seslenip üzerine feracesini alarak apartmanın içine attı kendini. Nasılsa halası da buradaydı. Kapıyı çekip koşar adım yukarı çıkarken içindeki ateş kaynayıp duruyordu genç kızın. Ali Haydar'a fena halde öfkelenmişti!

 

Bir kaç kez zile bastığında Ali Haydar da hızla geldi kapıyı açmaya.

 

"Nazenin ne oldu, iyi misin? Niye böyle alacaklı gibi çalıyorsun kapıyı?"

 

Derin bir nefes alıp kapıdan geçti önce Nazenin. Öfkeyle kalkıp zararla oturmak da istemiyordu bir yandan.

 

"Hayda!"

 

Ali arkasından söylenerek gelirken o çoktan salona geçmişti bile.

 

"Kızım bir şey desene."

 

"Fatmanur evde değil mi?" diye soran Nazenin'e başıyla onaylayıp cevap verdi genç adam. Haremliği düşündüğünü anlamıştı.

 

"Ali, sen ne demeye halamlara acele ettiriyorsun? Tamam dedik işte, her şeyin bir adabı var! İkimizi de ne konuma soktuğunun farkında mısın?"

 

Hararetli ama özenle konuşmaya çalışan kızın sözleri Ali Haydar'ın kaşlarını çatmasına neden olmuştu.

 

"Konumu mu kaldı Nazenin bu işin? Olan oldu zaten, bari bir an önce olsun da işimize bakalım."

 

Kızın aksine ağzından çıkanı kulağı yeni işiten Ali Haydar ellerini başının arkasında birleştirip öne doğru çekerken "Of!" diye inledi.

 

Nazenin'in gözlerine baktığında kızın ağladı ağlayacak durumda olduğunuysa yeni fark etmişti.

 

"Güzelim bak."

 

"Bana güzelim deme!"

 

Bu çıkışı beklemeyen genç adamın yüzü şaşkınlıkla kasılmıştı. Bir müddet diyeceği şeyleri tartıp öyle konuşmaya karar verdi bu sefer.

 

"Nazenin. Bak seni anlıyorum. Fakat başımızdaki belanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Lütfen bana güven. Hemen evlenelim demiyorum, ama hemen nişanlanmamız gerekiyor. Benim de rahatça işimi yapabilmem için bu şart."

 

Nazenin, adamın dediklerinden sonra biraz daha sakinlemişti. Lakin onun işiyle, nişanın ne gibi bir bağlantısı vardı ki?

 

"Ne işi Ali? Marangozsun sen, öyle değil mi? Zaten rahat değil misin? Neden bahsediyorsun anlamıyorum."

 

Ali Haydar kırdığı potun üzerine gözlerini yumup bir kaç saniye düşündü. Ardından "Öyle, marangozum elbet. Ben sadece işime daha rahat odaklanabilirim diye..." dedi ve sustu.

 

"Peki. Biz diyelim böyle formaliteden nişanlandık. Nikah nasıl olacak? Evliliğin şakası olmaz, farkındasın değil mi?"

 

Nazenin yavaş yavaş Ali Haydar'ın dediklerini onaylasa da, en çok nikah için ne düşündüğünü merak ediyordu adamın.

 

Ali Haydar durumun farkında değildi ama, Nazenin'in de ne demek istediğini anlayacak kadar zekiydi pek tabii. Karşısındaki kıza baktıkça içinde yeni yeni oluşan o kıpırtı kendini bir kez daha belli ettiğinde dudaklarını ıslatıp konuşmayı, ve düşüncelerini aktarabilmeyi denedi.

 

"Farkındayım. Her şey formalite olabilir, ama nikah olmaz. Biliyorum. Belki dini konularda senin kadar hassas değilim ama başta da dediğim gibi, benim için bunun geri dönüşü yok. Güveneceğim kimse kalmadı etrafımda. Bu yaştan sonra da tutup yeni bir insan tanımaya gücüm de yok zaten. Yani anlayacağın, ben seninle gerçek bir evlilik yapacağım. Tabii senin de bu evlilikte gönlün olursa."

 

Adamın kurduğu cümleler yüreğine hedefini şaşmadan isabet etmişti Nazenin'in. Vücudu titrerken ellerini zapdetmek için iki elini birbirine geçirdi. Boğazı kurumuştu ve o gözlerini Ali Haydar'dan güç bela kurtarabilmiş ve kızardığına emin olduğu yüzünü yere eğmemek için kendini zor tutmuştu.

 

"Ooo! Bravo size. Müthiş oyunculuk!"

 

Her ikisi de andan çıkıp kapıda onları izleyen ve alkış tutan Fatmanur'a döndüğünde endişeyle birbirlerine baktılar tekrar.

 

Daha doğrusu, endişe eden yalnızca Nazenin'di. Ali Haydar dikilmiş kardeşinin alkışının bitmesini bekliyordu.

 

"Yeter Fatmanur, yeter. Anladık, duydun her şeyi." deyip hareketlenen adam kız kardeşine yaklaşıp "Duyduğun gibi de unutacaksın! Anladın mı güzel kardeşim?" diye tehditvari bir tavır takındı.

 

"Niyeymiş o?! Siz nasıl benden böyle bir şeyi saklarsınız? Ne ara bunlar oldu da haberim olmadı, aklım almıyor ya!" diyerek salonun ortasına geçen kız, ikisine de alınmış gibi baktı.

 

"Fatmanur, canım çok olmadı zaten merak etme. Daha dün aldık bu kararı ve daha dün konuştuk az önce duyduklarını, çok bir şey kaçırmadın yani."

 

Nazenin kuzenine ikna edici bir ifadeyle baktığında Fatmanur da abisine dönüp, gerçekten mi, der gibi bakmıştı.

 

Kafasıyla kardeşini onaylayan adamsa, "Evet ve sen de ağzını sıkı tutuyorsun. Eğer bir kişi bile bilirse, sonu hiç iyi olmaz." deyip kızları yalnız bırakmayı seçti. İkisi gerisini kendi başlarına halletse daha iyi olacaktı.

 

"Ben çıkıyorum. Görüşürüz." diyerek son kelimesinde müstakbel nişanlısına değdi gözleri Ali'nin. Nazenin de başıyla sessiz bir güle güle, gönderdi sevdiğine.

 

"Gel bakalım gelin hanım. Şimdi bana her şeyi en baştan anlatıyorsun. Dün gece zaten inanamamıştım olanlara. Haklıymışım demek!"

 

Fatmanur ıncığını cıncığını [ :) ] duymadan rahat ettirmezdi kıza. Nazenin bunun farkında olarak geniş geniş anlattı bu yüzden olanları.

 

•••

 

 

Ali Haydar'ın kafası dükkana doğru giderken oldukça karışıktı. Düşüncelerinin biri diğerini onaylamazken, öteki dört gözle olacakları beklemekteydi sanki.

 

"Ali Haydar abi! Topu atsana!"

 

Daldığı düşüncelerden tiz bir oğlan çocuğunun sesiyle sıyrıldığında kafasını iki yana sallayıp sesin geldiği yöne sağına baktı. Mahallenin haylaz çocuklarından Şerif ve saz arkadaşları taşlardan kale kurmuş top oynuyorlardı ama topları ortada yoktu.

 

Çocuk mimikleriyle adamın ayağını işaret ettiğinde, dibindeki fıstık yeşili toprakla hemhal olmuş havası az da olsa sönmüş topu fark etti.

 

Ali Haydar atik bir hareketle topu havalandırıp Şerif'in ayağına nokta atışı yaparken anlık bir zevk de yaşamıştı elbette. Az mı tozunu toprağını yutmuştu şu mahalledeki maçların!

Çocukların teşekkürlerine gülümseyerek cevap verdiğindeyse bölünen düşüncelerine ve yoluna devam etti.

 

Nihayet dükkana geldiğinde camlı demir kapıyı anahtarla açıp içeri geçti. İçerden şöyle bir mahalleyi tarayıp hızla arkadan kilidi çekti kapıya.

 

Acaba teşkilattan bir haber var mıydı?

 

Aklındakiler tamamen uçup giderken hızla arka kapıya uzanıp tahta tozlarının uçuştuğu makinelerin yağı ve ahşap kokusunun birbirine girdiği atölyenin içinden geçti.

 

Sol tarafa meylettiğinde eski bir ahşap dolabın içine yerleştirimiş çelik kasayı çıkardı. Şifreyi girerken tek düşüncesi artık bir şeylerin bulunmuş olması ihtimaliydi.

 

Kasa açıldığında hızla telefonu aldı içinden. Bir kaç hareketle telefonu da açtığında gelecek olan bildirimleri bekledi sonra da. Arkasına dönüp masasına doğru ilerlerken bir kaç bildirim sesi duyulmuştu bile.

 

Sandalyeye oturup mesajları ve e-mailleri kontrol etti.

Genel işler ve görevleri sıralanmıştı yine, her zamanki gibi...

 

Elindeki telefon çalmaya başladı sonra birden. Genç adamın nabzı hızlandığında bu aramanın nereden geldiğini bilmesi soğuk terler döktürmüştü sırtından.

 

"Buyrun başkanım."

 

"Haydar. Nikahı kıydın mı evladım?"

 

Derin bir nefes alıp dudaklarını dişledi sıkıntıyla Ali.

 

"Hayır başkanım. Ama yakındır, az kaldı."

 

"Teşkilat bunca yıl dayının ölürken beraberinde götürdüğü sırrı çözemedi oğlum. O sır her neyse seneler sonra yeniden peşine düştüler. Nazenin'le evlenmen bu yüzden çok mühim. Nazenin'in annesi, ihtimal vermiyoruz ama sırra vakıf olabilir. Ya da o sır ile ilgili deliller o evden çıkmaz da bizi doğru yöne döndürürler. Her neyse... Görevinin büyüklüğünün farkında olduğunu biliyorum. Bir an önce harekete geç."

 

"Emredersiniz başkanım!"

 

Her şeyi aldığı gibi yerine koyduğunda ellerini beline dayayıp ofladı. Nazenin'e bunu kabul ettirmek zor olacağa benziyordu ancak mecburdu. Bir sürü insanın, belki de ülkenin kaderini belirleyecek şeylerin peşinde olabilirdi. Bu giz kalbini sıkıştırdıkça kendini tahtalarını şekillendirirken bulmuştu.

 

Kaç saat öylece geçti bilmiyordu bile.

 

Saate baktığında ikiyi çoktan geçtiğini görüp işini bıraktı ve abdest alıp ön tarafta seccadesini yere serdikten sonra kapının kilidini açmayı unutup öğle namazına durdu.

 

Sünnet, farz ve son sünneti bitirip selamı verdiğinde camın ardından onu izleyen bir çift göz görmeyi beklemiyordu, pek tabii.

 

Nazenin'in bakışlarını kaçırmasıyla tebessüm edecek gibi olsa da tuttu kendini ve seccadeyi kaldırıp kenara bıraktı. Kapıya geldiğinde önce karşısındaki kızın yeniden ona bakmasını bekledi. Bilmiyordu lakin, Nazenin'in bakışları hep huzur veriyordu ona.

 

Hayatında tanıyıp tanıyabileceği en masum, en temiz kadın olmasından sebep midir bilinmez, onu çok sevdiğini (!) iddia eden Emine de dahil kimsenin gözlerinde onunkiler kadar parlak bakış yakalamamıştı şimdiye kadar.

 

Genç kız Ali Haydar'ın kalktığı gördüğüne emindi ama bu kapıyı neden hala açmıyordu anlamamıştı. Merak içini kemirirken kendine hakim olamayıp yeniden kaldırdı başını. Fakat o da ne?!

 

Ali Haydar durmuş yine, onu izliyordu!

 

Hemen harelerini etrafta gezdiriyor gibi yaptı ve kapının açılma sesiyle kapı kolundan itti yavaşça. Elindeki poşeti masaya bırakıp Ali'ye dönerken içi içine sığmaz bir hale gelmişti iki dakikada. Halbuki gelirken Ali Haydar'a iki çift laf ederim, diye düşünmüştü.

 

"Sana yiyecek bir şeyler gönderdi halam. Bizde hala..."

 

Cümlesini yarım bırakıp sustuğunda dün gece olanları düşünüp yeniden kızarmıştı.

 

"Teşekkür ederim. Zahmet etmeseydin, bir kaç saate geleceğim zaten." diyen Ali Haydar da annesinin hala onlarda olma kısmını es geçmişti bilerek.

 

"Akşama çok, aç aç çalışılır mı?"

 

Nazenin söylediği şeyle kendine kızarken, bir yandan da gayet normal şeyler söylediğine inandırmak istiyordu içindeki sesi.

 

Normaldi de zaten...

 

Ali Haydar masaya geçerken Nazenin'e "Otursana, konuşmamız yarım kalmıştı. Sonuca bağlayalım artık." dediğinde Nazenin'in yüreği sancıdı.

 

Yutkunup masanın öteki yanındaki sandalyeye, Ali Haydar'ın karşısına oturdu genç kız.

 

"Ali halam çok endişeli -"

 

"Annemin genel hali o, takma sen. Önünde sonunda alışacak, hepsi."

 

Nazenin Ali'nin net tavrı karşısında şaşırırken başıyla onu onayladı.

 

"Ama yine de bu kadar acele etmeye gerek yok sanki. En azından bir kaç ay-"

 

"Bir kaç ay mı? Nazenin, senin durumun ciddiyetinden haberin var mı? Peşindeki adamların sana, ailene neler yapabileceğini hiç düşündün mü?"

 

Ali Haydar'ın çıkışı Nazenin'in sinmesine neden olsa da kendi fikrini söylemesine engel olamadı.

 

"İyi de, nasıl olacak? Bunca yıllık itibarımız söz konusu Ali! Herkes seni de beni de biliyor. Dillerine düşmeyecek miyiz sanıyorsun? Yanlış bilmişiz, Aysel'in hafız kızı da ne- ne anasının gözüymüş, tabii bu tabirin en ağırlarını düşün, demeyecekler mi? Emine haklıymış, diyen bile olacak? Belki de, belki de bu yüzden ayrıldığınızı bile zannedecekler! O zaman ne yaparız? Bizimkilere nasıl izah ederiz durumu?"

 

Gittikçe büyüyen endişesiyle kaşlarını çattı konuşurken Nazenin. Küçük bir mahallede el alem ne der, diye büyütülen herhangi gençten yalnızca biriydi o. Elbette kendince doğru düşünüyordu.

 

Ali Haydar masanın el verdiği kadar eğildi kuzenine doğru. Onun endişelerini de onu da anlıyordu ancak, yapabileceği hiçbir şey yoktu! Maalesef bundan başka çareleri yoktu!

 

"Seni anlıyorum. Biliyorum, herkesi her şeyi düşünmek zorundayız lakin söz konusunun ne olduğunu sana daha önce de anlattım. Bu evlilik bir an önce olmalı, olmalı ki sizden ümidi kessinler." diyerek ikna etmeye çalıştı genç kızı Ali Haydar. Gerçekler çok daha farklı ve çok daha ciddi olsa da bunu bilmesine gerek yoktu Nazenin'in. Bildikleri kâfiydi.

 

"Mahalleliyi sen dert etme, anneannem onların hakkından gelir. Görücü usulü der, biz zaten Nazenin'i istiyorduk der... Der de der! Bir şekilde hallolur. Benim senden duymak istediğim şeyler çok daha başka Nazenin. Eğer benimle ilgili endişelerin var da onları bahane ediyorsan..."

 

Ali Haydar gözlerini kıza doğrultup sustu ve ondan bir cevap bekledi.

 

Nazenin'inse konuşmaya, hele ki böyle bir soruyu yanıtlamaya asla takati kalmamış gibiydi. Bu yüzden başını yerden kaldırmadan kafasının iki yana salladı.

 

"Yok, öyle değil de..." diyebildi sadece.

 

Ali Haydar cevabını almıştı.

 

Kendini geriye atıp çaktırmadan gevşeyip gülümsediğinde hala yüzüne bakmayan kızla gülümsemesinin yerini derin düşünceler aldı. Karşısındaki kız çok güzeldi, çok!

 

Buna rağmen saniyelik dalgınlığına kızıp önündeki poşeti açtı genç adam. Gerçek bir nikah olsa da amacını unutmadan hareket etmesi lazımdı. Olur olmaz düşüncelere kapılıp operasyonu berbat edemezdi.

 

Zaten biliyordu ki, bu operasyon bitse de Nazenin'i yarı yolda bırakmayacaktı. Eline erkek eli değmemiş bu kızın helali olduktan sonra öyle bir vebal asla alamazdı.

 

Loading...
0%