@muhayyell_
|
Bir hafta sonra bir pazar günü, geleneksel kahvaltı için herkes yine yeniden apartmanın ninesi ve dedesinin evinde olacaktı.
Nazenin geçen hafta takılan nişan yüzüğünü çıkarmadan uyumuştu gece, bir haftadır her gece olduğu gibi... Kolay mıydı, yıllardır hayalini kurduğu adamla nişanlanmıştı. Uyuduğu gibi de uyanıp namazını eda etti genç kız. Namazdan sonra uyku tutmayınca Yasin suresi okudu önce sonra da kitaplığından en son okuduğu Sus Ey Nefsim kitabını alıp yatağına oturdu. Arkasını başlığa yaslayıp kitabın içine bıraktı kendini. Onu böylesi sarsan başka bir kitap okumuş muydu hatırlamıyordu.
Alnından boncuk boncuk ter oluşurken ağlaya ağlaya kapattı son sayfasını kitabın. Kaç saat geçmişti bilmiyordu lakin Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerini anlatan bu kitabı bir süre daha oturup boş duvarı izlerken tefekkür etti genç kız.
Kendine gelip saate baktığında çoktan dokuz olduğunu görmek telaşa sokmuştu pek tabii. Hemen yerinden fırlayıp üzerini değiştirdi. Lacivert feracesini de eline alıp çıktı odasından.
"Anne!" diye seslendiğinde kimseden ses gelmeyince annesinin açık olan kapısını ittirip yatağının toplu olduğunu gördü. Muhtemelen çoktan inmişti kadıncağız aşağıya.
"Enes!"
Kardeşi top patlasa uyanmayan bir tip olduğu için kapısını çalıp daldı odaya Nazenin. Evet, tahmini doğruydu deve gibi uyuyordu kardeşi Enes!
"Sırık! Hadi kalk Enes ya! Alo! Ablacığım ben nasıl uyandıracağım ama seni ya!" diye mızmızlanarak yatağının kenarına oturduğu kardeşini sarstı genç kız. Neyse ki Enes bu sefer çok yormadan uyanmıştı.
"Ne var abla ya! Ne çöktün zebellak gibi sabah sabah üzerime?"
"Sensin zebellak! Kalk hadi aşağı kahvaltıya inmemiz lazım." diyerek kalktı Nazenin yataktan.
Kardeşinin söylenmelerini duymamazlıktan gelip "Hadi hadi. İniyorum ben, bak aç kalırsın kalk çabuk." dedi ve çıktı odadan.
Vestiyerin aynasından lacivert pamuk şalını düzeltip elindeki feracesini geçirdi üstüne. Ayakkabı giyecek hali yoktu bir kat aşağı inmek için. Kapıyı açıp dışarıda duran krem terliklerini giydi ayağına.
Burnuna dolan kokuyla duraksadı önce. Bu sevdiğinin kokusuydu, emindi. Yenilerde buralardan bir Ali Haydar geçmiş olmalıydı. Bir haftada iki kere anca görmüştü nişanlısını, işleri yoğundu ve şimdi yeniden görecek olmak eteklerini uçuşturuyordu yüreğinin. Gülümser gibi oldu ve sıktı dudaklarını sonra. Parmağındaki yüzüğe gitti diğer eli. Hala inanamıyordu...
Kapıyı çekip aşağıya indiğinde babaannesinin kapısını çalarak beklemeye başladı. Tam o esnada yanında beliren adamsa yüreğini titretmeye yetmişti.
"Hayırlı sabahlar Nazenin."
"Hayırlı sabahlar Ali..."
Adamın yüzünde oluşan tebessüm kıza da bulaşırken kapı açılmış ve Fatmanur "Ay abi! Herkes ekmek bekliyor, nerede kaldın? Aa, yoksa siz beraber mi gittiniz ekmek almaya? Yengeciğim?" diyerek muzurca güldü Nazenin'i fark ettiğinde.
"Ne? Yok hayır." diyen Nazenin kızarmaya başlarken içeriye dalmıştı.
Ali Haydar ise kız kardeşine sen iflah olmazsın, bakışı atarak geçmişti nişanlısının arkasından. Kızı daha ilk günden utandırmıştı Fatmanur.
"Hah, çocuklar da geldi! MaşaAllah yavrularım. Pü! Allah nazardan saklasın, nasıl da yakışıyorlar değil mi anne?"
Nazenin, halasının söyledikleriyle bütün yüzlerin onlara, Ali Haydar'a ve kendisine döndüğünü gördüğünde pancara dönmüştü. Hem utanmış, hem de mutluluktan havalara uçacak gibi olmuştu resmen.
"Anne tamam. Kız renkten renge girdi sayenizde. Kızının da senden kalır yanı yok zaten."
Ali Haydar, Nazenin'in beyaz yüzünün kızardığını gördüğünde kıyamamamıştı. Ailesi yüzünden iki lokma girmeyecekti şimdi karnına kızın. Zaten kuş kadar yiyordu.
Fakat yalan yoktu, nişanlısının bu kadar edepli oluşu kendisine hayran bıraktırıyordu insanı. Bir an Emine'nin nasıl da arsızca şuralarda hareket ettiği ve bunu kör gibi hiç görmediği aklına gelince duygu karmaşası yaşadı genç adam. Nasıl da dostunun kardeşi oluşuna böylesi güvenmişti?! Belki her şey, bütün hayatı bir oyundan ibaretti Emine'nin.
Baştan sona her şeyi...
"Aman da aman, kıyamazmış sevdiceğine oğluşum!"
Nazenin'se nişanlısının annesine olan uyarısıyla toparlanmaya çalışıp boş bir sandalye çekip otururken halasının son dakika söyledikleriyle yutkunamadığını hissetti. Keşke öyle olsaydı be hala!
Tam karşısında oturan Aysima Nazenin'e göz kırparken Kerime Hanım gelip "Aysima, teyzeciğim sen kardeşinin yanına geç hadi gülüm. Ali Haydar, gel annem sen de buraya." deyip genç çifti karşı karşıya oturtmuştu.
Kadının damarlarından resmen çöp çatanlık akıyordu!
Aysima büyük bir memnuniyetle sandalyeden kalktığında yengeleri Güliz Hanım, ağzındaki lokmayı yutup "İlahi Ali Haydar! Arkamızdan iş çevirip sevgili olurken aklınız neredeydi? Şimdi utanılacak ne var canım?!" diyerek alttan alta laf sokmuştu genç kıza. Ablasının kızı, yeğeni Helin'i kaç kere konuşmuştu görümcesi Kerime'yle, ancak kadın mırın kırın edip istememişti oğluna. Bu Nazenin'de ne buluyorlardı hiç bilmiyordu!
Ali Haydar dayısının karısının dediklerine fena bozulmuştu ve "Yenge. Büyüğümsün, sana ayıp etmek istemem. Ancak... Nazenin'le biz sevgili falan olmadık bunu nereden çıkardınız bilmiyorum. Ben ona açtım kendimi, o da kabul etti. Bir kaç hafta düşündük ve sizi dahil ettik. Kızın günahını almayın, ki Nazenin'i en iyi siz tanıyorsunuz." diyerek noktayı koydu konuya.
Herkes kahvaltısına dönüp bir daha bu konuda konuşmaya cesaret edemezken Nazenin, Ali'nin herkese karşı onu korumasına içten içe mutlu olmuştu. Şimdiye kadar kimse onun namusu ya da ahlakı hakkında tek kelime etmemişti. Bunun için özel bir çabası yoktu kızın, yaşayışından ötürü kimse diyecek tek laf bulamazdı. Lakin yengesinin ilk fırsatta takındığı tavır hayal kırıklığına uğratmıştı onu. Oysa o, severdi yengesini.
Konuyu net bir dille kapatan sevdiğine bu yüzden daha bir hayran oldu genç kız. Ali yanında olduğu müddetçe kimse ona bir şey yapamazmış gibi geliyordu.
Kahvaltı bittikten sonra kızlar hep birlikte sofrayı toplarken Nazenin mutfakta gelen bulaşıkları yerleştiriyordu. En sonunda bütün bulaşıklar bahçeden içeriye geçtiğinde hep birden mutfağı toplamaya başladılar. Aysima ve Fatmanur sürekli birbirine çatarken, Nazenin onların hallerine gülüp duruyordu.
"Öf! Bir evlensen de kurtulsak senden be!" diye çemkiren Fatmanur'du.
"E biz evlilik tarihini aldık zaten kuzi! Kurtuluyorsun benden." deyip iç çekti Leyla gibi Aysima da.
"Ne?! Kız niye demiyorsun kaç saattir?!"
Kızlar iki hafta sonraya planlanan düğünle şok geçirirken, Fatmanur'u şimdiden ne giyeceği telaşı sarmıştı.
Nazenin "Aman Fatmanur ya, evde bir dünya abiyen var giyersin birini." deyip kafasını iki yana salladıktan sonra işine devam etti.
"Olmaz öyle Nazen! Hem annemler sana muhakkak alırlar bir şeyler, çarşıya çıkarırlar. O arada bulurum ben de kendime!" diyerek yengesine göz kırptı genç kız.
"Yok canım, niye alsınlar? Hem ne gerek-"
Nazenin lafını tamamlayamadan içeriye Ali Haydar girdiğinde kızların gözü de onu bulmuştu.
"Fatmanur, Aysima. Bize bir izin verin abim. Hadi..."
Kızlara emri vaki yapan genç adama anlamayarak baktı Nazenin.
"Bir şey mi oldu Ali?"
Kızlar arkalarına baka baka çıktığında Ali Haydar kapıyı kapattı arkalarından. Fakat Nazenin bu durumdan rahatsız olmuştu. Nikah yok, bir şey yok böyle kapalı kapılar ardında...
Elini kurulayıp kapıyı açtı ve geri nişanlısının yanına döndü genç kız. Ali Haydar'sa kızın bu davranışına içten içe tebessüm etmişti. Aslında kapıyı kapatacak bir durum yoktu lakin Nazenin'i tepkilerini görmek onu tuhaf bir şekilde mutlu ediyordu son zamanlarda.
"Seni dinliyorum."
Nazenin'in tavizsiz sesi Ali Haydar'ın diyeceklerini kafasında yeniden tartmasına sebep olsa da bir kaç adım atıp tam önünde durdu nişanlısının.
Genç kız bu hareketle heyecanlanıp gerildiğinde ayakları olduğu yerde çakılıp kalmıştı. Neden böyle yaklaşmıştı Ali'si?
Yüreği dizginlerini eline alıp dört nala koşarken adamın uzun soluklu nefesi kızın yüzünü süpürüp geçti. Nazenin o anda gözlerini yumup iç çekmemek için iradesini zor tuttuğunda, ondan bir karıştan fazla uzun olan adamdan gözlerini alıp geriye doğru bir adım attı. Böyle daha iyiydi.
Ali Haydar nişanlısının ondan kaçar gibi olan halini alıp nereye koyacağını bilemedi başta. Bu kızla kendisinin zoruyla evlilik yoluna girdiğini unutmasa iyi olurdu. Öyle normal bir nişanlılık beklemesi absürttü, farkına vardı geç olmadan. Ancak bu farkındalık minik bir sızı bıraktı göğsüne. Onunla evlenmek için can atan o kadar kız varken, onu istemeyen ve zoraki bir evliliğe, mecburi adımlar atan kuzeniyle evlenecekti değil mi?
Fakat asla diğerlerini hayal dahi etmemişti ki genç adam. Emine'den önce de sonra da aklını kurcalayan yegane kişi Nazenin'di. Önünde sonunda alışır, diye umut etmekten başka çaresi yoktu Ali'nin.
İstemese, asla mecburi bir evliliği kimse yaptıramazdı Ali Haydar'a. Teşkilat Nazenin'le evlenmesini uygun bulduğunda gönlünün nasıl ferahladığını Allah'tan başka kimse bilemezdi ya!
"Benden kaçma Nazenin. Biz artık evleneceğiz, biliyorsun. Evet, senin için alışmak zor olacak şu duruma haklısın. Ama ben sana adım atarken, sen geriye gitme olur mu? İstersen olduğun yerde kal, ama geri adım atma çünkü bu... Benim için de zor."
Adamın dedikleriyke canı acıdı Nazenin'in. Fiziki bir acıya benzer bir acıydı bu. Onu kırmak istemememişti. Sadece nikahsız, böylesi yakınlık asla istemezdi bir erkekle. Ali'nin son dediği şey de üzerine tuz biber olmuştu zaten. Onun için zordu, öyle mi? Benim için seninle evlenecek olmak zor değil! diye haykırmak istese de yapamadı.
Sana zor gelen şey, benim hayalimdi... diyemedi.
"Senden kaçmıyorum Ali. Lakin nişanlı da olsak biz birbirimize helal değiliz. Benden nikah olmadan farklı bir tavır içinde bulunmamı bekleme, olur mu?"
Demek bu yüzdendi, diye düşündü genç adam. Yüzüne bakmayışı, bakışlarına karşılık vermeyişi ve şimdi burada rahatsız oluşu bundandı.
"Peki öyleyse. Biz de gereken neyse onu yaparız Nazende Hanım."
Ali Haydar arkasına dönüp giderken Nazenin'se ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Gereken derken, yoksa...
"Ali! Nereye? Hem daha konuşmadın bile, diyeceklerin vardı."
Nişanlısının meraklı sesiyle gülümseyip kapıdan çıkmadan tekrardan kıza döndü genç adam ve mutfağa, Nazenin'in kucağına bir bomba bırakıp çıktı evden.
"İmam bulmaya. Akşam için hazır olsan iyi edersin dayı kızı!"
|
0% |