@muhayyell_
|
Nazenin'den...
Duygularımı ifade edecek bir cümle kalıbı bulmak öyle zordu ki... Bir adım karşımda bekleyen adama, gayet aklı başında lakin yüreği dağınık bir aşkla bağlıydım. Ne zaman, nasıl diye sormayın, bunun cevabı bende bile yoktu. Cevabını bilmediğim ve kendime bile açıklayamadığım bu soruları ikinci bir şahsa ifade edemezdim.
Çok küçüktüm, çok... O benim kahramanımdı. O beni gözünden bile sakınan bir çizgi film karakteriydi o zamanlar. Gözlerimdeki ışığın sebebi, yüreğimin sevinciydi. Sevilmek gibi bir derdimin olmadığı çocukluk yıllarımda aramızda yalnızca dört-beş yaş olmasına rağmen beni alıp bağrına basan, saçlarımı altına benzetip okşayan ve "Sakın bir mücevher olduğunu unutma güzelim. Seni incitmelerine izin verme. Bazen gücün yetmez kalpsiz insanlara, o vakit hiç düşünme ne yaparım, diye. Ben buradayım. Seni üzenin celladı olurum." diyerek yüreğime cesareti aşılayanımdı.
Kadere bakın ki şimdi taze nikahlı karı koca olarak karşı karşıya birbirimize bakıyorduk. Herkes az önce çıkmış, kıyılan nikahın ardından odada baş başa bırakılmıştık. O bana baktığında ne görüyordu bilmiyordum lakin, ben ona baktığımda bir zamanlar altın rengine benzettiği saçlarımı okşayan orta okul çağındaki Ali'yi görüyordum. Sonra liseli kanı deli akan korumacı bir genç, ardından üniversiteyi bitirirken liseli olan bana bücür diye takılan bir adam görüyordum.
Her anında ayrı ayrı yanında olabilmek, kocaman adam olana kadar onu sevmek öyle güzeldi ki...
Gözlerim dalıp gittiğim zamanın büyüsüyle dolarken bir damla yanağımdan aşağıya kaymış ve tuzlu yaşın bıraktığı yanma hissi beni kendime getirmişti nihayet.
O an gözlerim bu dünyaya yeniden açılırken bu sefer şimdiki zamanda sevdasından uyku uyumadığım adamın titreyen göz bebekleriyle karşılaştım. Eli refleksle yüzüme doğru kalkarken nefesimi tutup bekledim dokunuşunu.
Heyecanım göğüs kafesimi yırtmak için uğraştığında eli havada asılı kalan ve tereddüt ettiği her halinden belli olan adamla hayal kırıklığına uğradım sonrasında. Her şey bir kaç saniye içinde olsa da bana dakikalar sürmüş gibi gelmişti şu an. Tam gözlerimi ondan çekip başımı yere eğerken yüzüme tutunan parmaklar, dokunduğu ve usul usul sildiği yerin ateşini harlamıştı sanki.
"Ağlama..."
Fısıltı halinde çıkan, şefkat dolu erkeksi sesi tüylerimi ürpertti lakin gözlerine bakamadım.
Buluğ çağına erdiğimden bu yana ilk kez dokunmuştu bana. Sınırlarımı ve hassasiyetimi bildiğinden bu konuya ekstra dikkat ederdi hep. Lakin artık dikkat etmesini gerektirecek her şey ortadan kalkıp, nikahın varlığıyla haram helale dönüşmüştü. Elhamdülillah...
Gözlerine değmeyen kahvelerimi yakalayabilmek adına yanağımdaki eli çeneme kayarken kırmaktan kokarcasına kaldırdı başımı. Uzun boyundan dolayı omzu hafif öne doğru bükülmüş ve kendini kapatan bana, ulaşmak için yüzünü yaklaştırmıştı yüzüme. Gözlerim o çok sevdiğim yeşil harelerle hemhal olduğundaysa şaşkın ördek gibi göründüğümü düşündüm.
Susarak bana bir şeyler anlatmaya çalışan gözlerinden bir müddet çekemedim gözlerimi. Yüzümü inceledikçe gevşeyen çehresi yutkunmama neden olurken gözlerim utançla etrafa kayıp durdu. Fakat gözlerimi çektim diye midir bilmem, bir adım daha atıp iki eliyle kavradığı yanaklarımdan tutarak alnımdan öptü beni!
Gözlerim şokla açıldığında görüş alanımda bulunan çenesi ve kirli sakalları bir müddet oyalandı gözlerimin önünde. Alnımdaki sıcaklık saniyeler geçse de yerini korurken en sonunda nedeni niyeyi bir kenara atıp derin bir nefes çektim içime. Kokusu burun direğimi sızlattığındaysa duygu yoğunluğu yüzünden gözlerim kapanmış ve kendimi Ali'nin başımı tutan ellerine teslim etmiştim.
Tam o andaysa geri çekilen adamla dengemi sağlayamazken arkama sendelediğimde Ali'nin kolları belimi sarmıştı.
Ne?! Kolları belimi mi sardı?!
Gözlerimi açıp yüzüne bakamadım müstakbel kocamın...
"İyi misin?" dediğinde, mutluluk kırıntıları gördüğüm dudaklarındaki kıvrılmaya odaklandım istemeden. Yutkunduğunu gördüğümdeyse gözlerimi hemen yeşillerine tırmandırdım.
Ah Nazenin, ne yapıyorsun?
"İ-iyiyim. Sen?" diye sorarak saçmaladığımda tebessüm ederek cevap verdi Ali Haydar.
"Ben, çok iyiyim Nazenin. Nikahımız mübarek olsun."
Yalnızca başımı sallayabildiğimde aklımda dönen tek cümle nikahımız mübarek olsun'du.
Aklım başıma geldiğinde aniden kendimi geriye çektim. Bu hareketimle Ali'nin elleri yanına düşerken pancar gibi olduğundan emin olduğum yüzümü saklamak için arkama dönüp pencereyi açtım. İçerisi ne kadar da sıcak olmuştu böyle?!
"Nazenin... Biliyorum alışması kolay olmayacak lakin-" diyen adamla ona yeniden baktığımda yüzündeki tebessümün solduğunu görmek sevinçten havalara uçan yüreğimin kanatlarını kıvırıp kenara sinmesine sebep olmuştu. Fakat Ali cümlesine devam etmedi. Başını eğme sırası sanırım ondaydı.
"Devam et lütfen." desem de açmadı dudaklarını.
Az önce kaçmamış gibi yeniden ona yaklaştığımda şaşırmış olacak ki o sevilesi gözlerini yüzüme çıkardı.
"Ne düşünüyorsun bilmiyorum ancak... Biz artıkları evliyiz bunun farkındayım ve benim için buradan dönüş yok Ali. Bu mecburi ya da değil -" derken ağzımdan çıkan son kelime kocamı dumura uğratmış gibiydi. Yeşilleri gözlerimde ne arıyordu bilmiyordum lakin ona istediğini vermedim. Bu yaramı açmaya niyetim yoktu. Çünkü biliyordum ki bunu biraz bile hissettirsem Ali'm vicdan yapıp olmadığı biri gibi davranmaya çalışacaktı. Ben bunu istemiyordum. Zaten gururlu hiçbir kadın da istemezdi acınmayı...
Kuruyan dudağımı ıslatıp devam ettim.
"...biz bir yola girdik. En başından ikimizde bunun kolay olmayacağını biliyorduk, biliyoruz. İkilemde kalacak bir durum yok bu yüzden. İkimiz de vazifemiz ne ise, onu yapacağız. Ben senden bir beklentiye girmiyorum, lütfen istemediğin şeyleri yapmak zorunda-"
"Hiç kimse bana bir şeyi zorla yaptıramaz Nazenin. Sakın kendini bu konu yüzünden üzme. Nikahın sebebi sonucu olmaz. Nikah, nikahtır. Bundan sonra sen benim karımsın, ben de senin kocanım."
Ali Haydar'ın net ve itiraz istemeyen ses tonuyla dedikleri beynimde karıncalanmaya neden olmuştu. Kendimi ve hislerimi koyvermek istemezken anında gevşeyen gönlümeyse çare yoktu.
Sessiz kalışımdan istifade cebine giden eli bir kutuyla geri çıkmıştı neden sonra.
Lacivert bir kutuydu bu. Sanırım yüzük kutusu...
"Bu senin için, nikah hediyesi." deyip kapağı kaldırdığında gözlerime inanamadım. Bu yüzük benim tasarımını yaptığım resim defterimdeki çizimin aynıydı.
"Ali bu... Ama nasıl?" deyip gözlerimizi buluşturduğumda yeşillerindeki ışık öyle güzeldi ki!
"Yeşili sevdiğini biliyordum fakat bu renk bir yeşili sadece senin çizim defterinde gördüm Nazenin." dediğinde gülümsedim. Keşke gözlerine biraz daha dikkatli baksan da o yeşilin senin gözlerin olduğunu bilseydin.
"Bulmak zor olmuş olmalı. Çok teşekkür ederim ama ne gerek vardı Ali? Keşke uğraşmasaydın." dedim ama mutluluktan ayaklarım yere değmiyordu! Altın yüzüğün üzerine kondurulmuş, pırlantadan yeşil yıldız figürü öyle hoş duruyordu ki...
"Hiç de zor olmadı. Elini uzatır mısın?" deyip benden bir hareket beklediğinde tutulup kalmadan uzatabilmiştim elimi neyse ki.
Ali'nin parmağıma özenle geçirdiği yüzüğe mi yoksa parmaklarının elimi kavrayışına mı odaklansam şaşırdığım bir andı bu. Çok güzel, rüya gibi bir an... Ben rüyamda bile Ali Haydar ve beni bu şekilde tasavvur edemezdim ki!
"Çok yakıştı." deyip elimdeki gözleri beni buldu sevdiğimin. Yüzü ışıl ışıldı ve hala elimi bırakmamıştı.
"Teşekkür ederim. Her şey için..." dediğimde bizim için yaptığı bu fedakarlığa da değindiğimi biliyordu. Eli elimdeyken bana bir adım daha atıp öteki elimi de diğer eline almıştı. El ele ve yüzü yüzeydik artık.
Baş parmakları ellerimin üzerini süpürüp geçerken konuşmak istiyor fakat tereddüt de ediyor gibi bir hali vardı. Ağzını açıp kapattığında bir şey söylemeyeceğine emin olmuştum son son. Ancak bir şeylerden esef duyduğu apaçık ortadaydı. Ya da ben onu artık kitap gibi okuyabiliyor da olabilirdim.
•••
Günler hızla akıp giderken nikahın ertesi nakliye ve satış işleri için şehir dışına giden nişanlımla telefon harici bir konuşmamız olamamıştı. İşlerinin bu kadar uzun sürmesine anlam veremesem de Ali'ye güvenim tamdı elbette.
Bir kaç gün sonra kuzenimiz Aysima'nın düğünü olacaktı. Bu yüzden apartmandakiler hummalı bir çalışma içindeydiler. Annesi Kevser halam ailenin en büyüğüydü, babaannemlerden sonra yani. Fakat onlar aşağı mahallede eniştemin özel olarak yaptırdığı müstakil bir evde oturuyorlardı. Buradaki evleri boştu. Halamın büyük kızı Sena ablam beş sene önce evlenip Ankara'ya gelin giderken, ortanca Aysima ve son çocukları da haylaz Efehan'dı.
Şimdi hepimiz babaannemlerde haftasonu yapılacak düğün için eksikleri tamamlıyorduk.
"Halacığım, Ali Haydar ne zaman dönecek kuzum? Düğüne yetişir değil mi?" diye soran Kevser halamdı. Bir yandan elindeki bohçaları dürüyordu.
Elimdeki işi bırakıp sıkıntıyla halama kaldırdım başımı. Çünkü hala ne zaman döneceği belli değildi ve etrafta takım elbiseli adamlar dolaşıyordu. Bunu Ali'ye dediğimde hepsi ailemiz için orada endişelenme, demişti. Fakat benim endişem onun hala dönememesi ve içimde büyüyüp duran şüphe tohumlarıydı.
"Belli değilmiş hala, ama düğüne gelir elbette sen tasalanma." deyip gergin olduğum anlaşılmasın diye kırk takla attığım bir gülümseme sundum hepsine.
Hep bir ağızdan bunun üzerine mırıl mırıl dualar döküldü büyüklerimin dilinden.
Kerime halam "Kızım, aldığımız elbiseyi denedin mi? Dışarıda zamanımız yoktu, sen de denemeden aldın ama inşaAllah olmuştur?" diyerek yeni bir konu açtığında Fatmanur da atlayıp " Ay anne daha denemedi! Senin bu gelinin pek bir nazlı." deyip gülerken bana kaş göz yapıyordu.
"Fatmanur..." deyip ona aba altından sopa gösterip halama döndüm.
"Hala, şey yani anne... Bedenime uygun aldık zaten vakit olmadı ama bugün dener fotoğrafını atarım Fatmanur'a. Çok güzel bir elbise tekrar teşekkür ederim." diyerek halamın anne dedim diye genişleyen gülümsemesi eşliğinde konuyu kapatabilmiştim neyse ki!
Akşam olduğunda odamda düğün için alınan elbiseyi deniyordum ki odaya Fatmanur daldı.
"Ay Bismillah!" deyip damağımı kaldırırken Fatmanur dibimde bitmişti.
"Kız! Ne güzel olmuşsun?!"
"Of kuzen ya! Ödümü kopardın."
Etrafımda dönüp beğeniyle beni inceleyen kıza karşı gülmemek için kendimi çok zor tutuyordum.
"Vay anasını! Analar neler doğuruyor? Seni ilk kez böyle vücut hatlarını belli eden bir elbiseyle görüyorum kuzi! Olaysın."
Kuzenimin söyledikleri yalan değil, biraz, çok az göğsümü kabartmış olabilirdi. Nasılsa kına gecesi kadınlara özel olacak diye her zamanki kıyafetlerimin dışında bir şey giymemi isteyen ailemi kırmamıştım bu sefer.
Elbisemin duruşunu merak ettiren kızdan yüzümü alıp aynaya döndüm. Buz mavisi belden oturtmalı göğüs kısmında bol taşları olan balık model elbise sade ve oldukça şıktı. Saçlarım o gece elbette kapalı olacaktı lakin şimdi üzerimden aşağıya dökülürken cidden güzel göründüğümü fark etmek mutlu etmişti beni. Çünkü yetişebilirse Ali'm de görecekti bu elbiseyle...
"Sen de beğendin değil mi?! Dön de annem için bir fotoğraf çekeyim." diyen kızla hemen itiraz ettim.
"Fatmanur bir dakika dur! Başıma bir şey alayım da öyle çek." Başkalarını telefonunda açık bir fotoğrafımı asla bulundurmazdım.
Dolaptan bir tane şal alıp saçlarımı topladığımda Fatmanur da belki on tane çekip göndermişti halama.
"Neyse ben gidiyorum. Elbiseyi dene diye darlamaya gelmiştim ki gerek kalmadı. Hadi bays!" diyerek öpücük atıp giden kızın ardından sırıtarak baktım. Deliydi falan ama seviyordum dostumu.
Üzerimi değiştirip kendimi yatağa attığımda telefona gelen mesaj sesiyle komodine uzandım. Yüz üstü dönüp mesajı açtığımda müstakbel kocamdan olduğunu henüz fark edebilmiştim mesajın.
Heyecanla ne yazdığını okuyacağım sırada attığı fotoğrafa inanamadım! Ah Fatmanur! Nasıl düşünemedim ona da atacağını?
Ali Haydar: fotoğraf (Nazenin'in az önceki elbiseli fotoğrafı)
Ali Haydar: Nazenin bu ne?
Mesajı okuduğumda anlamak için bir müddet bekledim. Ne demekti, bu ne?
Ben: Anlamadım Ali, ne diyorsun?
Ali Haydar: Bekle arıyorum.
Yutkunurken gelen aramayı cevapladım.
"Efendim?"
Ellerim heyecanımı dizginleyebilmek adına boğazıma giderken Ali'nin cevabı gecikmemişti.
"Nazenin... Nasılsın?"
"Elhamdülillah iyiyim de ne oluyor Ali?"
"Sadede gel, diyorsun yani. Peki... Fatmanur bu elbiseyi düğün için aldığınızı söyledi doğru mu?"
"Evet doğru."
Karşı taraftan sabır çeker gibi bir ses duydum lakin ses çıkarmadım. Ne olduğunu anlayamıyordum!
"Güzelim, neden bizimkilere uyuyorsun, kendi tarzında bir şeyler alsaydın ya!" deyip iç çektiğinde sesi uzaktan gelmişti. Hoparlörde konuşuyordu sanırım. Fakat ben her şeyi bir kenara bırakıp güzelim deyişinde takılı kalmıştım!
"Kı-kıramadım onları."
"Yok, olmaz. Bu elbiseyle ortalıkta dolaşmana iz-" derken susup derin bir nefes aldı ve yeniden devam etti. "Çok dar değil mi sence de? Haram diye giymezdin sen böyle şeyleri. Şimdi lütfen bizimkilere uyma Nazenin." dediğinde demek istediği şeyi elbette anlamıştım lakin, kınada kadınlar arasında giyeceğimden bir haber sevdiceğimi azıcık süründürmekten zarar gelmezdi. Sonuçta onca sene az çektirmemişti bana!
Yüzümde hain bir gülümseme peyda olurken "Bence o kadar da dar değil Ali... Yoksa yakışmamış mı? Sen beğenmedin sanki?" deyip en masum tavrımı takındığımda ondan gelecek cevaba kulak kabarttım. O kadar da dar değil, dediğim elbise balık model vücudumu sıkıca saran bir yapıdaydı!
Fakat "Kapatmam gerekiyor sonra konuşuruz, hoşçakal." deyip pat diye suratıma kapanan telefonla dumura uğramıştım.
Ben de salak gibi beni kıskandığını falan düşünüyorum, bir de! Neden kıskanacak ki? Niye kıskansın? Adam daha kalbindekini atamadan benimle nikah kıymak zorunda kalmadı mı? Ne saçmalıyorum ben Allah aşkına?! Durup bir de kıskansın diye olmadık şeyler söyledim.
Ah! Tam bir aptaldım.
Kendime kızarken titreyen telefonu yeniden açtım.
Ali Haydar: Kusura bakma Nazenin kapatmam gerekti. Düğünde görüşürüz inşaAllah.
Ali'nin mesajını okuduktan sonra, ardından gelen bir başka bildirimle gözlerim kocaman açılmış, yüreğim kasılmıştı.
"Bu da ne demek oluyor böyle?! Ali!"
|
0% |