Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.) ÇEKİM 🎬

@muhayyell_

 

 

Nazenin sevdiği adamın ona sarılmasıyla bedenindeki ölü kelebeklerin canlandığını hissetmişti. Bir müddet gerçek mi değil mi diye sorguladı yaşadığı şu anı. Fakat Ali Haydar'ın belini saran elleri boynunu süpüren nefesi tüm olmazlara rağmen gerçekti! Adamın elleri gevşemeye başladığında büyülenmiş gibi kaldığını fark etti. Bocalasa da usulca kaldırıp narin elleriyle sardı sevdasını.

 

Ali'nin elleri tekrar sıkılaştığındaysa nefesini daha yakından hissetmişti bu defa. Sanki başını olabilirmiş gibi iyice eğmişti kendisine doğru genç adam. Nefes sesine karışan bir fısıltı duyduğunu zannettiğinde kulak kabartsa da adamın boğuk boğuk gelen sert sesinde doğru duyup duymadığını bilememişti.

 

Birden zil sesi yankılandı tam ortalarına doğru...

 

Ali Haydar kapadığı gözlerini açıp sanki dünyaya yeniden dönmüş gibi durup bekledi. Az önce başka bir alemde olduğu kesindi adamın. Birden ne yaptığı kafasına dank ettiğinde dudaklarını dişledi. Elinin altında kuş gibi titreyen beden ona hiç yardımcı olmuyordu maalesef.

 

Kızdan kendini usulca geri çekip düşüncelerini okumak ister gibi gözlerine indirdi yeşillerini. Lakin Nazenin'in gözleri ondan başka her yerde dolanmaya başlamıştı, yine.

 

"Kapı... Kapıyı açayım ben." deyip adamın önünden kapıya uzanan genç kıza eliyle engel oldu Ali Haydar.

 

"Sen dur. Ben açarım..."

 

Nazenin uslu bir kız gibi başıyla onayladı sevdiğini. Zaten şu an o ne derse yapardı.

 

Ali'nin kapıyı açmasıyla kapıdan gelen ses aynen şöyleydi:

 

"Ooo, abiciğim? Ayakkabını görsem de bir emin olamamıştım ikinizin yalnız olacağınıza."

 

Fatmanur abisi ve kuzenine coşkuyla baktı. İfadesindeki muzurluk Nazenin'i utandırsa da susup bekledi Ali'nin konuşmasını.

 

"Fatmanur, saçma sapan konuşmaya başladın yine sen. Hadi düş önüme. Nazenin sen de üzerine bir şey al, böyle çıkmayacaksın değil mi?" diyerek ayakkabılarını giyerken Nazenin'e döndü yönünü.

 

Çehresi soruyu sorarken aniden sertleştiğinden midir bilinmez, genç kız elini direkt feracesine uzatmıştı.

 

"Ne münasebet? Kız istediğini giyer, giymez abi. Sana ne?"

 

Fatmanur sırf abisinin tepkilerini ölçmek için dudaklarını gülmemek adına bastıra bastıra söylemişti bunu.

 

Fakat abisinin kulaklarından duman çıkacağını da hesaba katmamıştı elbette. Ali Haydar kardeşine bir boğa gibi döndüğünde kızcağız "Hihi." demekten başka bir tepki de bulunamadı.

 

Kardeşine diş sıkıp dimdik nişanlısına doğru döndü tekrar genç adam. Ancak kızın, feracesini giymek için çabalarken üzerindeki tüllere takıldığını ve bir türlü üzerini giyemediğini gördü.

 

Kolunu ileri doğru uzatıp "İstersen ben yardım edeyim." dedi.

 

Nazenin bir an yanlış anladığını düşünüp "Efendim?" diye sordu sevdiğine.

 

"Nazenin, yaklaş bana."

 

Genç kız yutkunup adama, haliyle kapıya iyice yaklaştığında feracesini giymesi için Ali, arkadan feracenin kolunu öne doğru aldı. Bu haliyle kıza daha da yaklaşan ve sarılır gibi her yandan kuşatması altına aldığı genç kızın kokusu, adamın soluğunu yeniden daraltmıştı.

 

Nasıl bir koku böyle ya Rabb?!

 

Gözlerini kapatmamak için kendiyle savaş verdiğini kimseye belli etmeden nişanlısının üzerini giydirmeyi başarmıştı nihayet.

 

Adamın etkisi altından bir türlü çıkamayan Nazenin de kuruyan boğazını temizlemek ve konuşabilmek için birkaç kez yutmak zorunda kaldı.

 

Gözleri birbirinden ayrılamayan ikiliyi ise gururlu bir anne edasıyla izleyen Fatmanur'du.

 

"Kız Fatmanur. Ne yapıyorsun orada öyle?"

 

Merdivenlerden inen kuzenleri Mustafa'nın sözleriydi bunlar.

 

Genç adamın gözleri içeriyi bulduğundaysa süt kardeşi Nazenin ve Ali Haydar abisinin meraklı gözleriyle karşılaştı. Abisi ayakkabılarıyla eşikte durmuş neyi bekliyordu ki? Nazenin'in makyajlı yüzünü gördüğünde "Vay anasını!" Cümlesi ve bir ıslık çıktı dudaklarından.

 

"Amca kızı, bu ne güzellik? Kınaya bir ben geç kaldım sanıyordum ama sizi de gördüğüme sevindim!"

 

"Mustafa!" diyen Ali Haydar müstakbel karısını, süt kardeş olduklarını yedi düvelin bildiği adamdan mı kıskanmıştı?

 

Fatmanur'sa gözleri kendinden başka herkesi gören, kör gözlü kuzenine gözlerini devirip yönünü merdivenlere çevirdiğinde "Ben iniyorum." diyerek ilerlemeye başladı.

 

"Kız, dur. Beni bekle. En güzel sen olmuşsun, assolistlere en son iltifat edilir biliyorsun." diyerek Mustafa da arkasından ilerledi genç kızın.

 

"Mustafa! Getirtme beni yanına!"

 

Ali Haydar'ın sesi koridoru inletirken yanında, dışarıda beliren kıza kaydı tekrar gözleri. Kapıyı kapatıp anahtarı çevirişine ve çantasını açıp anahtarı içine koyuşuna kadar her hareketini izledi nişanlısının. Başına ekstra olarak taktığını yeni fark ettiği lacivert baş örtünün kenarından altındaki şalı da görünüyordu. Gözleri onu bulduğunda yakalanmanın verdiği mahcubiyetle gözlerini kaçırdı Nazenin'den. Kendisine ne olduğunu, gerçekten bilmiyordu. Nazenin'e olan bu ilgi artışı sadece nikahın kerameti miydi, yoksa içindeki kıvılcımlar ilk ateşle alev mi almıştı hiçbir fikri yoktu. Fakat karşı konulamaz bir kuvvetle ona itildiği su götürmez bir gerçekti.

 

"Gidebiliriz."

 

"Gidelim."

 

•••

 

Dakikalar saatleri hızla kovalarken bir gün daha bitmiş ve ertesi gün, yani kuzenlerinin düğün günü gelmiş çatmıştı bile.

 

Nazenin, karşısında bembeyaz kabarık bir gelinlik içinde kuğu gibi süzülen kuzenine gözleri dolu dolu bakıyordu. Daha dün gibiydi... Beraber mahallede deli gibi koşturup ip atladıkları, top oynadıkları günler ne çabuk geride kalmıştı?

 

"Aysima... Çok güzel olmuşsun canım." deyip çalmaya başlayan davul sesiyle kuzeninin gelin çıkma zamanının geldiğini fark edip sıkıca sarıldı genç kıza. Ardından aile eşrafı etrafında dolanıp tek tek gelinle vedalaşırken Nazenin bakışlarını camdan dışarı yöneltti ve göz yaşlarını silip müstakil evin avlusundan taşan mahalleliyi seyretti. Gerçekten bütün mahalle burada olmalıydı. Gözleri sevdiği adamı taradı bir müddet ancak göremedi. Kaşları çatılıp düşünceleri dağıldığındaysa refleksle eli telefona gitmişti.

 

Olduğu odadan bir şekilde sıyrılıp boş bir oda bulduğunda Ali'yi arayıp kulağına götürdü telefonunu.

 

Çaldı. Çaldı. Çaldı...

 

Neden açmıyordu? Daha bir kaç dakika önce durduğu yerden nereye kaybolmuştu bu adam? Başına bir iş gelmiş olabilir miydi?

 

Bulaştıkları beladan ötürü aklına her türlü endişe dolup taştı genç kızın. Tam telefonu kapatıp dışarı çıkacağı esnada ahizeden çok şükür ki ses gelmişti.

 

"Efendim Nazenin?"

 

"Alo, Ali! Merak ettim seni, neredesin? İyi misin?" diye sordu çabucak.

 

"İyiyim. Nerede olacağım, evde ee... Şeyi unutmuşum."

 

"Neyi?" diye soran kıza diyecek bir şey arada genç adam.

 

"Telefonu, telefonu unutmuşum da geleceğim şim-" diyemeden karşı taraftan patlayan silah sesiyle "Hassiktir." diye mırıldandı gözlerini kapatıp.

 

Nazenin'se duyduğu sesle yerinde sıçramıştı. Korkuyla gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olurken "Ali ne oluyor?!" diyerek odadan fırlayıp ayakkabılarını giydi aceleyle.

 

"Yok bir şey güzelim, korkma. Bak, sana açık konuşacağım Nazenin ama sakın buraya geleyim falan deme, tamam mı?" diye konuşmaya çalıştı genç adam. Kendisi de şaşkındı. Bina dışındaki korumaların telefonuyla koşarak gelmişti aşağı mahalledeki düğünden. Karşısında canına susamış bir araba dolusu maskeli herifler vardı. Mahalleyi de evi de sakin buldukları ilk an çökmüşlerdi buraya.

 

Fakat Nazenin o kadar sabırlı değildi. Daha silah sesini duyduğu an yola çıkmıştı bile.

 

"Evin etrafında bir kaç adam var, onları halledip geleceğim. Yalnız değilim, korumalar var. O yüzden merak etme." Ali Haydar Çok zor şartlar altında konuşmaya çalışıyordu nişanlısıyla. Gözü karaydı Nazenin'in. Çıkıp gelsin asla istemiyordu.

 

"Ya anlamıyorum! Ne var bizim evde, ne?! Nasıl bir belge, emanet, her ne varsa ne işlerine yarayacak bir bilsem!" diye soluk soluğa konuştu Nazenin. Sevdiğinin gelme, deyişini duymazlıktan geldi. Çünkü çoktan varmak üzereydi bile sokağa.

 

"Bilmiyorum... Kahretmesin ki ben de bilmiyorum!"

 

Ali Haydar ateşe karşılık verirken elindeki telefonunu dıt sesiyle aşağıya indirdi. Daha kontrollü atışlar yapsa da kimseyi öldürmek istemiyordu. Bu, onun gizliliğine mahal vermekten başka bir işe yaramayacaktı çünkü. Mahallenin polisi dahil kimse bir haberdi Ali Haydar'dan.

 

Bir kaçının omzunu ve bacağını isabet alıp vurduğunda daha da hırslanmıştı şerefsizler. Ortalık ateş hattıydı bildiğin.

 

Lakin bir kaç ev ötede durup dehşetle olanları izleyen kıza şaşkınlıkla baktı genç adam. Neden sözünü dinlememişti de gelmişti Nazenin, neden?!

 

Adamların onu görmemesi gerekiyordu. Evi korumalarla birlikte koruyabilirlerdi ama onu, nişanlısını nasıl koruyacaktı bu hengameden?!

 

Öfkeyle soluyup adamların onu fark etmemesi için dualar etti ve silahı yeniden doğrulttu karşıya. Hedefe aldığı her adamı istediği noktadan vuran adama kaşları çatılmış, hayretle bakan Nazenin'se evlerin arasından yürümeye devam etti usul usul. Belalı tiplerin Ali'ye verebilecekleri zararı kavramaya çalışırken etrafta ona yaklaşan biri var mı diye kontrol ediyordu. Kendisinin onlara bu kadar yaklaştığının farkınaysa Ali Haydar'ın sesiyle varabilmişti...

 

"Nazenin ne yapıyorsun orada sen?!"

 

Genç adam binanın kenarında hala ona yaklaşmakta olan kıza öfkeyle seslenmişti. Müstakbel karısı ateşin ortasında kalmıştı resmen.

 

Hiç düşünmeden, ona gelebilecek ufacık bir zarara bile göze alamadığından bina içindeki kapıdan kendini ölüm pahasına dışarıya attı ve kollarını başına gererek kızın yanına ulaştı. Nazenin'in ruh gibi olmuş yüzü ne kadar korktuğunu anlatmasına gerek olmadan kendini ele veriyordu.

 

Vücudunu ona yandan siper ederek sarılır vaziyette koşturarak içeriye soktu Nazenin'i. Sırtı kapı arkasındaki duvarla buluşan genç kız yüzünü buruşturup kendine geldiğinde endişeyle sevdiği adamın harelerine baktı.

 

"İyisin, çok şükür!"

 

"Nazenin sen ne yaptığını sanıyorsun?! Gelme demedim mi ben sana?! Niye buradasın?! Öldürtmek mi istiyorsun kendini?! Allah'ım çıldıracağım!" diyerek elini nişanlısının sol tarafından duvara geçirdi genç adam. Duvarla arasında kalmış, gözleri dolu dolu onu izleyen kıza çene kaslarının seğirdiği acı ve öfke dolu bir ifadeyle baktı. Ya ona bir şey olsaydı, ne yapardı?

 

Dışarıda silah sesleri devam ediyordu bu sırada. Barut kokusu mahalleyi sarsa da etrafta onlardan başka hiç kimse yoktu. Bütün eş dost düğündeydi şimdi. Davul ve zurnayı da hesaba katarsak duyulması daha da imkansızlaşıyordu silahların.

 

"B-ben, çok korktum. Sana bir şey ol..." sözünü tamamlamaya mecali yoktu Nazenin'in. Başını önüne eğdi. Ali haklıydı. Fakat o da eli kolu bağlı oturamazdı hiçbir şey olmamış gibi!

 

Ali Haydar kızın iki yanında duvara yaslı duran ellerini gevşetti ve bir adım daha yaklaştı nişanlısına. Bu kız neden bahsediyordu? Esas ona bir şey olsa...

 

Yüzü yerde göz yaşları boncuk boncuk süzülen helaline kıyamadı daha fazla. Sağ elini Nazenin'in yüzüne yaklaştırıp tüy gibi bir hafiflikte baş parmağıyla akan yaş izlerini sildi ve çenesinden tutup gözlerine bakmasını sağladı Ali Haydar.

 

Yüzünü eğip "Korkma. Bana bir şey olmaz Allah'ın izniyle. Sana bir şey olmasına da ben izin vermem." diye konuştu net bir dille.

 

Nazenin'se Ali'nin nikahtan sonra değişen tavırlarıyla bir kez daha ne hissedeceğini şaşırmıştı. Bu kadar yakınına gelmesine anlam yüklemek istiyordu ikidir. Ancak yüklediği anlamın altında kalmak istemediğinden olsa gerek nişanlısının bu hareketlerini nikaha bağlıyordu. Aralarında mahrem hiçbir durum olmaması belki de Ali'yi sınırsız bir insana dönüştürmüştü. Evet, kesinlikle öyleydi. Aklında dolanan saçma düşüncelere kapılmasa iyi olurdu.

 

Ali'nin çekim alanından çıkmak için başını hafifçe sağa doğru çevirdi ve adamı onaylayarak yine başını aşağı yukarı salladı. Böylece dışarıdaki seslerin de kesildiğini fark etmişti pek tabii.

 

Ali Haydar Nazenin'in bu hareketiyle eğdiği yüzünü geri çekti ve içine akan sızıyı görmezden gelmeye çalıştı. Kıza farkında olmadan ya da olarak, çok fazla temas eder olmuştu. Nazenin bu durumdan memnun muydu, tartışılırdı. Zaten zoraki kızın hayatına girmişti, bu hız belki de çok fazlaydı ikisi için.

 

Kapıdan onlara durumu kontrol altına aldıklarını bildiren bir adam görünüp kayboldu. Ali derin bir nefes aldıktan sonra hala gözleriyle hiç görmemiş gibi bina içini inceleyen kıza buruk bir tebessüm etti. Ona bakmamak için bu kadar çabalaması yüreğine iyi gelmiyordu. Ancak kadın gibi tirip atacak, küsecek hali yoktu. Adımlarını küçültmesi lazımdı ancak vazgeçmeyecekti. Yalandan bir evlilik değildi çünkü isteği. O artık gerçek bir aile kurmak istiyordu.

 

Bu meslekle nasıl olacak bilmese de, Nazenin'in karısı olduğu gerçeği aklının almadığı bir cesareti de beraberinde getirmişti. Baştaki düşüncelerinin yerinin bu kadar hızlı değişmesi, geçmiş ve gelecek hayatını yeniden gözden geçirmesine sebep olacaktı belki de...

 

"Gel hadi, yukarı çıkalım."

 

 

Loading...
0%