@muhayyell_
|
Nazenin...
Yukarı çıkıp bizim evin kapı önünde durduğumuzda elimde olmayan çantamla gözlerimi kapatıp açtım. Anahtar çantamla birlikte Aysimaların evde kalmıştı! Öylece kapı önünde durup Ali'ye ne söylemem gerektiğini düşünürken onun, "Bize çıkalım, anahtar yanında değil anladığım kadarıyla..." diyen tok sesi ardımdan kulaklarıma ulaştı.
Başımı belli belirsiz sallayıp yüzüne bakmadan merdivenlere ilerleyeceğim an bileğime sarılan uzun parmakları beni durdurdu neden sonra. Kalbim yeniden göğsümü sıkıştırmaya başladığındaysa usulca ona döndüm yönümü. Gözlerim hala gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu ve bu yüzden sevdiğimin ifadesini ve ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum.
"Nazenin... Gözlerime bak. Lütfen."
Sözleri her ne kadar rica gibi dursa da, ses tonunda gizli bir emir ve sabırsızlık sezmiştim. Ama neden?
Yutkunup az önce, aşağıda oldukça yakınımda olan görüntüsü gözlerimin önünden gitmediği için soluğum kesilmeden nasıl gözlerine bakacağımı düşündüm. Benden geciken cevap ve tedirgin ifadem onu kızdırmış olmalı ki yüksek hatlı bir oflama sesi döküldü dudaklarından. Yalnızca ses olsa iyi, bütün nefesi yüzümü süpürüp geçtiğinde derin derin solumamak adına zor tutmuştum kendimi.
Boşta kalan diğer eli hareket ettiğinde hep yaptığı gibi saçlarını karıştırıp beline koyduğunu anlamam uzun sürmedi. Artık adama işkence çektirmeyi bırakıp tam gözlerine bakmayı düşündüğüm sıradaysa diğer eli çenemi buldu ve başımı yukarıya doğru hafif bir dokunuşla kaldırdı.
Anında buluşan gözlerimizle elektroşok almış gibi titreyen harelerim bu sefer güzelim yeşillerinde takılı kaldı. Gözlerinde gördüğüm şeyler daha önce var mıydı yok muydu asla bilmiyordum çünkü öylesine yakından ve böylesine uçsuz bucaksız hiçbir vakit buluşmamıştı harelerimiz. Ancak o delici bakışlarının yerinde birkaç saniye içinde yeller esmiş, beklemediğim şekilde ruhumu görürcesine, bir şeylere anlam veremiyormuş gibi uzun uzun bakmıştı gözlerime Ali'm...
Fakat sonra "Bir daha kaçırma gözlerini benden. Alışmaya çalış artık çiçeğim! Bana, bize ve... Helal olduğumuza, kocan olduğuma alışman için daha ne kadar zaman gerekiyor? Anlıyorum, zorlanıyorsun bana alışmaya ve şu duruma, lakin kaçarak daha da zorlaştırma." diyerek çenemdeki elini yüzüme çıkarıp baş parmağıyla bir kaç kez okşadı yanağımı.
Eriyordum, birazdan merdivenlerden aşağıya doğru akıp gidecektim az kalmıştı! Bu sözler benim beklediğim şeyler değildi. Ben ondan kaçıyordum çünkü üzülmekten ve dâhi üzmekten deli gibi korkuyordum. Kalbimi ona tamamıyla teslim etmem için daha çok yolumuz vardı. Ancak anladığım kadarıyla Ali'm böyle düşünmüyordu. Ne kadar hızlı, o kadar iyi miydi gerçekten?
Gözlerimiz bir saniye bile ayrılmazken sevdamı gözümden okur diye ödüm kopuyordu. Bu yüzden bir şeyler demek ve oyalamak adına konuşmaya çalıştım ben de.
"Ali ben... Ben kaçmıyorum. Özür-"
"Şşş... Özür dileme. Özürlük bir durum yok. İsteğimin ne olduğunu anladın zaten."
Başını benden onay bekler gibi aşağıya eğdiğinde onu taklit ettim.
Apartman kapısının açılıp kapanma sesi duyulduğunda görebilecek gibi merdivenden aşağıya doğru baktı Ali Haydar. Sonra yüzümdeki elini çekip beni bileğimden çekiştirerek yukarıya doğru tırmanmamızı sağladı. Eteklerimi tuta tuta ona ayak uydururken nihayet evlerinin kapısına kadar gelmiştik.
Nefes nefese kaldığımda derin bir nefes daha çekip Ali'nin ne yapmaya çalıştığını anlamak için çabaladım. Ona baktığımda elini bileğimden çekmiş cebinden anahtarı çıkarıp kapıya takarken söyleniyordu.
"İnsan bu kadar bol bir abaya giyip nasıl dikkat çekmeyi başarır, aklım almıyor. Yüzünde de gram makyaj yok. Allah'ım ben bu kadını nasıl saklayacağım dışarıdan?! Hayır çuval giyse-"
Gözleri saliselik, yanında durmuş dikkatle onu duymaya çabalayan bana döndüğünde dudaklarını birbirine bastırıp burun deliklerini kabartacak cinsten nefes çekmişti ciğerlerine.
Az önce bol abaya ve makyajdan mı bahsetmişti o? Ne söylediğini net duyamamıştım ki! Homurdana homurdana konuştuğu için ağzında yuvarlamıştı kelimeleri.
"Efendim? Bana mı söylüyorsun?" deyip gözlerini tekrar anahtara çeviren adamın bu sefer bakışlarını ben yakalamaya çalışıyordum.
Kapı açıldığında merdivenden gelen ayak sesleri de iyice yaklaşmıştı. Bizimkilerden birisi olduğunu düşündüğüm için merdivene doğru adım atacağım sırada kolumdan tutup beni içeri çeken adamla şaşkın ördek yavrusu gibi kala kaldım. Kapıyı ardımdan hızlıca çarpıp beni de arkasında öylece bırakarak salona geçtiğinde kaşlarımı çatıp ne olduğunu anlamak için ultra çaba sarf etmek zorunda kalmıştım.
"Ey güzel Allah'ım, sen akıl fikir ver!"
Üzerimdeki abayanın uzun kollu yere kadar inen bol yeleğin çıkarıp vestiyere astım sinirle. Altımda kalan sade ama bedenimi saran takımın elbisesiyle salona doğru adımlarken ne yaptığımı fark edip olduğum yerde kaldım.
Ali'ye bu kadar çabuk adapte olabildiğime şaşırmam normal değil miydi sizce de? Evli çiftler gibi gidip bir de ona 'ne oluyor' diye hesap sormayı bile düşünmüştüm! Heyhat...
Sakinleş Nazenin, sakinleş!
Koridorda durup sakinleşme çabam işe yaramış olacak ki, aklıma zaten tabii bir hak olarak sormam gereken başka bir şey gelmişti!
Bu adam benden habersiz nikah günü almıştı değil mi?!
Adımlarım hızlanıp salona geldiğimde Ali'yi telefonla konuşurken buldum. Arkası dönük camdan şehri izliyordu konuşurken. Lacivert takımının ceketini çıkardığı için beyaz gömleğinin altında daha da belirgin hale gelen sırt kasları gerilmiş gibiydi.
Sırt kasları mı? Ne?
Gözlerimi anında adamın üzerinden çekip boğazımı temizlediğimde Ali yan profilinden bana bakmıştı çatık kaşlarla. Yine neye gerilmişti acaba?
"Tamam başk-... Anladım ama keşke önce benden duysaydı. Evet haklısınız, farkındayım. Halledeceğim inşaAllah. Sağolun."
Ali telefonu seri bir hareketle kapatıp gömleğinin yakasını çekiştirerek tamamen bana doğru döndü yüzünü. Sıkıntılı bir ifade çevresinde dolanırken üçlü koltukta onu izleyen bana yaklaştı ve tam önümde durdu.
Bense "İyi misin? Ah, gerçi daha az önce neler oldu, nasıl iyi olabilirsin ki? Benimki de soru..." deyip gözlerimi elime indirip konuşmasını bekledim. Sahi, Ali böyle silah kullanmayı nereden öğrenmişti? Üstelik neden evimize saldırmışlardı şimdi?
Nişanlım hareketlenip koltuğa, yanıma oturduğunda rahatsızca kıpırdandım yerimde. Onunla yakın olmaya hala alışamamıştım.
"Biliyorum, şu an neler olduğunu merak ediyorsun. Nasıl silah kullandığımı, o adamların durduk yere neden saldırdığını... Fakat Nazenin, ben de çok şey bilmiyorum. Az önce malum yerden biriyle görüştüm. Niyetlerini kestirmek zormuş. Bu yüzden güvenlik önlemi artacak evin etrafında. Bir de..."
"Bir de?"
Soru dolu gözlerle dizlerimle birlikte yan dönüp ona baktığımda Ali'nin zaten benden tarafa dönük oturduğunu fark ettim.
"Sanırım iki hafta sonra düğünümüz var."
Bunu bana gelen mesajdan sonra tahmin etmek zor değildi zaten.
Yeşillerini ilk kez o kaçırdı bu sefer. Tepkimden çekiniyor muydu? Bu durum karşısında nikah tarihi meselesinin onunla bir alakası olmadığını, böyle istenildiğini de anlamıştım. Yani onun da zoraki bir durum içerisinde yuvarlandığını görmek, hem de sırf ailemizin selameti için bunu yaptığını bilmek yüreğimde bir kaç yara birden açtı sanki.
"Biliyorum." diyebildim yalnızca. Ne desem boş gibi geliyordu. Bir teselli cümlesi aradım ama bulamadım.
"Biliyorsun, doğru..." deyip kuruyan dudaklarını ıslatıp gözlerini yeniden kahvelerimle buluşturdu. "Peki, istiyor musun? Benimle bir hayatı paylaşmayı, yıllarca-" dedikten sonra dişlerini sıktığını çene kaslarının belirginleşmesinden anlamıştım. Hemen sonra devam etti cümlesine.
"...yıllarca abi gibi gördüğün bu adamla evlenmeyi gerçekten istiyor musun?"
Soru, endişe ve sıkıntı dolu bir ifadeyle yüzümü incelemeye başladığında ellerime bakıp esefle güldüm.
"Sana abi dediğimi ben hiç hatırlamıyorum Ali Haydar, sen hatırlıyor musun?" dediğim şeyle sıktığı çenesi gevşeyip, kaşları şaşkınlıkla havalandığında kısa bir esten sonra devam ettim. "Üstelik, ben seninle zaten dinen evliyim. Cevabını verdiğim soruları tekrar soruyorsun. İstemesem şu an burada seninle diz dize, göz göze oturmazdım. İstemesem, senin karın olmazdım."
O son cümleyi kurmayacaktım ya, hayır!
Az önceki halinden eser kalmayan adam dikkatle miniklerimi incelemeye başlamıştı. Yüzümde ne arıyordu bilmiyorum lakin, ben söylediğim şeylere çoktan pişman olmuş, gözlerimi kaçırmaya başlamıştım bile!
"Şey ben bir su-" diye kalkacağım sırada sözüm de fiilim de yarım kalmış, Ali'm kolumu, bilekle dirsek arasındaki yeri tutup yeniden aynı şekilde oturmamı sağlamıştı.
"Demek istemesen karım olmazdın, öyle mi Nazenin?"
Eğilip fısıltıya yakın boğuk bir sesle konuştuğunda etkisi altına girmemek için gözlerimi yumdum sıkıca.
Allah'ım sana geliyorum!
Tam şu durumdan nasıl kurtulacağımı düşünürken kapıdan gelen cırtlak bir sesle gözlerimi açıp salon kapısına döndürdüm başımı.
Yanlış düşünmediniz evet, güzel görümcem ve bir tanecik dostum kapıda durmuş hayretle bir bana bir abisine bakıyordu!
"Hay ben!" deyip yanımdan hızla kalkan adam görüş alanıma girip kardeşinin yanından geçip gittiğinde yüzünün kıpkırmızı olduğunu görüp şok üstüne şok geçirdim. Benden daha fazla utanmış olamazdı değil mi kız kardeşine o şekilde yakalandığı için?
Allah'ım beni al buradan ya!
Fatmanur nihayet kısa çaplı şaşkınlığını atıp koşarak yanıma geldiğinde "Kız siz ne yapıyordunuz burada baş başa?!" diye gözleri parlaya parlaya konuşmuştu.
Buyur buradan yak! Bu top buradan döner miydi şimdi? Bu kız bana olan biteni anlattırmadan bırakır mıydı evime?
"A-abine sor. O anlatır. Hıhı, evet ona sor sen en iyisi. Ben de gidiyordum zaten. Sağol çantamı da getirmişsin." deyip elinden hızla çektim minik çantamı. "Sonra görüşürüz!" deyip koşarak çıktım salondan.
"Alacağın olsun yenge!" sesini duysam da önemsemedim.
Fakat banyo kapısının açılmasıyla gözlerim o tarafa kaymıştı. Ali Haydar elinde havluyla yüzünü kurularken durmuş ona bakan beni fark etti. İkimizde aynı anda yutkunurken ortamdan ilk kaçan ben olmuştum! |
0% |