Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.) TEPKİSİZLİK 🎬

@muhayyell_

 

 

 

Ertesi güne başlarken sabah namazını kılıp her sabah rutin haline getirdiğim Yasin Suresi'ni okudum. Kur'an'ı Kerim'i kapatıp salondaki kitaplığa yerleştirdikten sonra odama geri döndüm ve henüz kursa gitmek için erken olduğundan telefonu elime aldım.

 

Fakat gördüğüm bildirimlerle kaşlarım kıvrılmış ne olduğunu anlamak için WhatsApp uygulamasına girmiştim.

 

Bu saatte Fatmanur bana ne fotoğrafı atmış olabilirdi ki?

 

Kuzenimin ismine tıklamamla gördüğüm fotoğraf kalbimin teklemesine sebep oluyordu az daha!

 

 

DostiNur: Senin için çektim kuzi ;)

 

Abim bilmesin aman ha!

 

Bu arada sabahul hayrrrrr ❤️

 

Yüzümde gülümseme ile uygulamadan çıkıp telefonu göğsüme bastırdım. Rabbimden ilk isteğim eşim olacak adamın namaz kılması ve takvalı yaşamasıydı. Elhamdulillah, ilk duam kabul olmuştu. Zaten namazlarını çocukluğumuzdan beri kılardı Ali'm biliyordum lakin şu manzarayı her sabah görecek olmak ayaklarımı yerden kesiyordu resmen.

 

Takva meselesine gelecek olursak...

 

Ali Haydar geleneklere göre yaşayan ama dini emirleri de bilen biriydi. Ailede en keskin çizgileri olan bir ben vardım sanırım. Dinime uymuyorsa gelenek adı altında olan hiçbir şeye göz yummak adetim değildi ve bunu apartmandaki herkes de bilirdi. Rabb'im daim etsin ancak ailemin geneli Türkiye ortalamasının yaşantısında gelenekçi bir yaşam sürdüğünden pek tabii Ali de onlardan ne öğrendiyse onu uygulamış bir gençti. Hafızlık eğitimi almamış olsam belki ben de daha geleneksel bir kız olabilirdim. Bunun için Allah'a ne kadar şükretsem azdı...

 

Telefon kilidini bir daha açıp Fatmanur'a mesaj atmak için yeniden uygulamaya girdim.

 

DostiNur: kız bayıldın mı niye cevap vermiyorsun :D

 

Ben: Hayırlı sabahlar Fatmanur ❤️

 

[ DostiNur: Abim bilmesin aman ha! ]

Yanıt verdin: Ne gerek vardı böyle bir fotoğrafa? İyi tamam söylemem bir şey.

 

DostiNur: Ne gerek vardı mı? Sen onu külahıma anlat. Dün sizi nasıl gördüğümü unuttun heralde yengoş! Ben unutmadım da ;)

 

Ben: Fatmanur! Açma şu konuyu bir daha lütfen. 🫣

 

DostiNur: İyi iyi açmam bir daha. Nasılsa bunlardan daha çok göreceğim gibi duruyor :D

 

Yüzümde engel olamadığım bir gülümseme ile uygulamadan çıkacakken bu sefer Ali'nin mesajıyla dumura uğradım!

 

Ali Haydar: bu saatte kime çevrimiçisiniz hanım efendi???

 

Ben: hiç öyle...

 

Ali Haydar: peki, öyle olsun.

 

Mesaja görüldü atıp sabah sabah bu kadar heyecana dayanamayan ve kuruyan boğazımı rahatlatmak için mutfağa gittim. Bir bardak su doldurup sandalyeye geçerek üç yudumda bitirdim suyu.

 

"Elhamdulillah."

 

Artık saati daha fazla geçirmeden hazırlansam iyi olurdu.

 

Kahverengi sufle takımımı giyip yeniden mutfağa vardıktan sonra kahve makinesini çalıştırdım. Dolan bardağı termosuma aktarıp çantamı da aldığımda, işte hazırdım.

 

Bizimkiler sabah namazından sonra uykuya geçtiği için ortalıkta kimse görünmüyordu. Enes zaten yazın keyfini çıkardığı için yeni başlayacak olduğu üniversite maratonundan önce bu iki ayı kendine mola ilan etmişti.

 

Yazılım mühendisliği için geçtiğimiz seneden bu yana çok çalışmış ve istediği bölümü şükür ki kazanmıştı canım kardeşim. Hakkıydı elbette şimdi tatil yapmak...

 

Kapıyı yavaşça açıp dışarıya adımladım ve yine aynı sessizlikte kapadım. Anahtarımı alıp çantama attığımda yerde beliren uzun burunlu simsiyah ayakkabılarla irkilerek kendimi geriye, kapıya doğru atmıştım. O ayaklar irkilmemle bana daha da yaklaştığında korkuyla gözlerimi karşıya kaldırdım.

 

"Oh!" çekmeme sebep olan kişi müstakbel eşim Ali'den başkası değildi...

 

"Korkuttum sanırım. Özür dilerim çiçeğim..."

 

Dibimde bitmesi yetmezmiş gibi bir de çiçeğim, deyişi yok muydu? Ah...

 

"Ö-önemli değil. Ben bir an boş bulununca..." diyerek, bana dikkatle bakan gözlerinden çektim kahvelerimi. Sonra aklıma dün söyledikleri geldiğindeyse yutkunup tekrardan bakışlarımızı buluşturdum.

 

Kaçırma gözlerini...

 

Bu hareketimle dudakları kıvrılır gibi olup yeniden düz bir hal almıştı. Tebessümünü gözlerinden anlamıştım.

 

Önümden bir milim kıpırdamadan beklediği için beklemekten başka çarem yoktu. Ben de bu anlamsız havayı dağıtmak için "Sen beni mi bekliyordun?" diye sordum.

 

Gözlerimi kırpıştırıp cevabını beklerken Ali cebindeki ellerini çıkarıp merdivenleri gösterdi ve "Beraber gideriz diye düşünmüştüm." diye bir açıklama yaptı.

 

Gözlerim istemsiz baştan ayağa onu süzdüğünde, üzerindekilere anlam veremediğimi belirtir bir halde kaşlarım kıvrılmıştı. Böyle grand tuvalet nereye gidecekti ki? Marangoz haneye bu şekilde gitmezdi pek tabii!

 

"Olur, gidelim." deyip kapıyla onun arasında kalan bedenimi usta bir hamleyle çıkardıktan sonra "Da, sen nereye böyle?" diye soludum ellerimi göğsümde kavuşturup.

 

Hareketimle yeniden bana doğru dönen adam da önce bir üzerine sonra da bana bakmıştı.

 

"Bir kaç resmi işim var bugün."

 

Başımı sallayıp, anladım dercesine onu onayladıktan sonra merdivene yöneldim. Bu şekilde ne kadar karizmatik göründüğünü söylememeliydim hayır! Bu şekilde hiçbir kadının onu görmesini istemediğimi de asla söylememeliydim!

 

Yürü kızım, yürü! Ağzından saçma bir kelime çıkmadan yürü!

 

Önden önden merdivenden inerken, Ali'nin de arkadan geldiğini belirten tok ayakkabı sesi beni takip ediyordu. Yüreğim zamanında kurduğu hayalleri şimdi yaşıyor olmanın coşkusuyla kabarsa da kıskançlıktan bunu düşünmek yerine hala eşim olacak adamın bu kadar yakışıklı olması iyi mi kötü mü onu düşünüyordum!

 

Sanırım kafayı yemek üzereydim.

 

Dış kapıdan çıkıp onu bekledim. Arabaya gerek yoktu, kursum yürüme mesafesindeydi lakin onun işleri olduğundan neyle gideceğimizi kestirememiştim.

 

Yanımdan geçen Ali arabanın anahtarını çıkararak düğmeye bastığında ben de ona ayak uydurup yan kapıya doğru yöneldim. Ali gelip önce benim kapımı açtığındaysa mutluluktan kanatlanıp uçacak gibi olmuştum.

 

Çok az konuşsa da pek çok şey ifade eden hareketleri benim için kâfiydi.

 

Kursta öğleden sonraya geçilirken işlerimi bitirip çocukların sorunlarını çözüme kavuşturduktan sonra çıkış yapmıştım.

 

Öğlene kadar ezber dinlemek onlara taktik vermek derken öyle kafa yorgunluğu oluşuyordu ki, akşama kadar olsa nasıl dayanırım bilmiyordum. Bu işin zorluğunu ancak bilen anlardı...

 

Bugün üç kız hoca arkadaşım, Melek, Kevser ve Saliha bize geçecekti. Onlarla birlikte yürüye yürüye eve giderken bir yandan çocukların dersleri hakkında konuşuyor bir yandan da boş muhabbet ediyorduk. Eve varmaya pek az kalmışken Melek'in esprisine gülümsüyordum ki tam karşımda beliren kızla sabır çekerek durdum.

 

"Ne oluyor Emine?"

 

"Nikah kıymış sana Ali Haydar! Doğru mu?! Onca ay benimle olan adam üç günlük kıza anında nikah kıymış, doğru mu Nazenin?!"

 

Ya sabır, ya selamet! Allah'ım sen aklıma mukayyet ol!

 

Derin bir iç çekip "Doğru. Ne yapacaksın? Bu saatten sonra nasıl bir strateji izleyeceksin Emine?! Ali'yle ben, nikahlıyız. Bunu iyice bellesen iyi edersin. Çekil önümden."

 

Kızlara dönüp hadi, der gibi işaret ettiğimde hepsinin suratının asıldığını, özellikle Melek'in sinirle Emine'ye baktığını fark etmiştim. Bir adım sağına atıp karşımdaki kızı geçecekken beni kolumdan tutup durdurmuştu.

 

"Bana bak! Sen Ali Haydar'la neler yaşadığımızı biliyor musun? Eminim nikahınız olduğu halde yaşamamışsınızdır benimle yaşadığı kadar özel şeyleri." deyip hain ve bilmiş bir gülümseme sundu bana.

 

Ne yaşamış olabilirlerdi ki? Ne kadar özel ya da ne kadar mahrem şeyler olmuş olabilirdi? İnanmıyordum! Ali'nin bu kadar ileri gideceğine asla ihtimal vermezdim ben.

 

"Bırak!" deyip kolumu onun elinden kurtardığımda devam ettim cümleme. "Sana inanmamı beklemekle büyük hata ediyorsun Emine. Öyle zavallısın ki... İhanetine rağmen hala Ali'den medet umuyorsun. Yazık!"

 

Ben diyeceklerimi der demez Emine ağzını açmıştı ki, abisi Turan abi kızın dibinde bitmiş ve kenara çekiştirip "Yeter artık Emine! Kapat artık bu defteri." diyerek dişleri arasından konuşmaya başlamıştı. Fakat görmediğim kişi Turan abiyle aynı anda arabasını apartmanın kenarına park etmiş bizi izleyen Ali'ydi...

 

Turan abiye yeniden baktığımda üzerindeki takım elbiseyle Ali'yle aynı işten geldiği düşüncesi dolaştı beynimde. Çok saçma ve absürt bir düşünceydi kabul ediyorum. Adam sinirle solurken kız kardeşini arabaya bindirip gazı köklediği gibi bir mahalle aşağıdaki evlerine doğru yol almıştı.

 

Gözlerim arabaya yaslı benim hareketlerimi izleyen nişanlıma yeniden döndüğünde o ise duruşunu düzeltmiş ve yanımdaki kızları fark ettiğinden olsa gerek apartmandan içeri geçmişti.

 

Ali'nin sakinliği beynimi uyuşturup düşüncelerimi Arap saçına çevirdiğinde bedenim yanıyor gibi hissetmiştim.

Emine'nin dediklerini duymuş muydu? Ya da ne kadarını duymuştu? Duyduysa neden gelip haddini bildirmek yerine orada durup bizi izlemişti?

 

Allah aşkına neler oluyordu böyle?!

 

"Nazenin, iyi misin? Gidelim mi artık. Sıcaktan beynimiz eriyecek de birazdan. Evde durumun kritiğini yaparız nasılsa." diyen Kevser'e zoraki gülümseyip kızları önden buyur ettim. Apartmana vardığımızdaysa aklım hala az önce olanlardaydı.

 

Hayır hayır, Emine'nin dediklerinde değil.

Ali'nin tepkisizliğindeydi...

Ya da ne olduğunu anlamadığım durumda işte!

Loading...
0%