Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22.) KINA 🎬

@muhayyell_

Kızlarla eve geldiğimizden beri aklım aşağıda yaşanan belirsizliklerle dolu o olaydaydı. Emine'nin dediği hiçbir şeye inanmamam gerektiğini biliyordum, ya da ima ettiği her şeyin yalan olduğunu da... Ama işte! Ali'nin öylece yukarıya çıkıp gitmesi normal değildi. O sakinliği, yüzündeki acı dolu ifade... Hepsi beynimdeki tüm olmazları aynı kapıya çıkarıyordu.

 

Şüphe.

 

"Hey! Nazenin. Duymuyor bizi bu kız. O deli Emine de ne yalan söyleyeceğini şaşırdı aralarını bozmak için."

 

"Evet ya! Üstelik kendi ihanetinin sonucunda ayrıldıkları adamdan hala ne istiyor, anlamış değilim."

 

"Ne isteyecek, Ali Haydar bana yar olmadıysa kimseye olmayacak kafasına girmiş belli ki. Psikolojisi iyi değil o kızın ben söyleyeyim."

 

Kızlar kendi aralarında muhabbet ederken elimde tuttuğum anneciğimin biz geliyoruz diye demlediği çay buz gibi olmuştu. Yeni fark ettiğim şeyle bardağı çay tabağına bırakıp kızlara döndüm.

 

"Ne dediniz? Ben dalmışım da..."

 

Melek elimin üzerine elini koyup "Önemli değil canım, sen iyi misin?" dedi buruk bir gülümsemeyle.

 

"İyiyim, hamdolsun."

 

Genç kıza yalandan gülümsediğim anda kapı zili odaya dolmuştu.

Koltuktan kalkıp koridordan kapıya ulaştığımda zil ikinci kez çalındı.

 

"Hayr olsun." diyerek kapı kolunu merakla indirdiğimde görümcem Fatmanur'un soluk soluğa göğsünü tuttuğunu fark ettim. Heyecan tüm bedenimi sararken korkuyla "Ne oldu kuzen?! İyi misin?" diyebildim yalnızca.

 

"Ay kuzi! Abim-"

 

"Ali'ye bir şey mi oldu?!"

 

Yüreğim bu ihtimalle sıkıştığında gözlerim yuvasından çıkacak gibi olmuştu.

 

"Ha-hayır Nazenin, sakin ol. Sadece... Sen biliyorsundur diye..."

 

"Fatmanur Allah aşkına ne olduğunu söyle be kızım! Valla korkutuyorsun beni."

 

Derin bir nefes alıp soluğunu kontrol altına alan dostum ayağını içeri attığında ardından ben de kapıyı kapatıp diyeceği şeyi bekledim sabırsızlıkla.

 

"Şey, abim biraz dağılmış gibi geldi eve. Normalde bana çatmadan, annemin halini hatırını sormadan, hatta elini yıkamadan odasına gitmeyen adam gömleğini koridorda soymaya başlayıp kendini odasına attı. Arkadan da kilidi vurdu, hiçbirimizin girmesine izin vermiyor! E haliyle biz de bir şey oldu sandık. Annem de çok korktu seninle kavga etti falan diye. Doğru söyle kuzen, kavga mı ettiniz? İstemiyorum mu dedin? Ne oldu? Abim bir şey mi yaptı? Niye dağıldı bu adam böyle?"

 

Fatmanur'un dedikleri kanımın çekilmesine ve içimdeki şüphe tohumlarının iyice yeşermesine sebep olduğunda sırtımı duvara yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

Allah'ım, ne olur sen koru! Düşündüğüm şeyler gerçek olmasın.

 

"Nazenin! İyi misin, ne oluyor size böyle bir anlasam!"

 

Koluma girip duvara yaslı bedenimi mutfağa çekiştiren kuzenimi durdurup hüznün canlandığı ifademi saklama gereği duymadan konuştum.

 

"Fatmanur, ben bilmiyorum ne olduğunu ama şimdi bunun sırası değil. İçeride arkadaşlarım var, ayıp olacak. Gel sen de bizimle otur. Bunları da sonra konuşalım."

 

O gün ve diğer bir kaç gün Ali'yi görmeden geçip gittiğinde sular biraz daha durulmuştu içimde. Mantıklı düşününce Ali hakkında şüphe etmemin saçmalığını, belli ki onun da benim bu düşüncelere yenik düşeceğimi zannettiği için öyle davrandığını anlamıştım.

 

Fakat yine de bir açıklama beklemiyor değildim ondan.

 

Tabii bütün bunlar yaşanırken elbette apartmandakiler yaklaşık on gün sonra evlenecek olmamızı kaldıramamış, krizler geçirip eşyaydı, gelinlikti diye telaş içinde koşuşturmaya başlamıştı bile! Bense oradan oraya savrulan yaprak gibi ne derlerse yapmaya gayret ediyordum çünkü ailemden yeni bir laf daha duymak istemiyordum bu konuyla ilgili...

 

Ali ise bir görünüp bir kayboluyordu. Heyecanlı olduğu her halinden belli olan tavırlarıyla ruhumdaki yaraları sararken gözlerindeki anlamsız buğu ise bir türlü gitmiyordu o günden beri. Oturup adam akıllı konuşamamıştık lakin şu hengamede de artık aklıma bile gelmiyordu doğrusu Emine'nin yalanları.

 

Bu akşam apartmanın arka bahçesinde kendi aramızda küçük bir kına yapacaktık. Yarın öğleden sonra saat iki buçukta resmi nikahımız, ardından fotoğraf çekimi ve düğün olacaktı.

 

İkindi namazını kılıp evin kalabalığından kendimi odama attığımda arkamdan gelen Fatmanur ve iki hafta önce evlenen kuzenim Aysima ve ablası Sena ablamız odaya girmişti.

 

Sena ablam "Kınalığını giy bir an önce ablam da makyajını yapalım." derken, Aysima "Makyaj işi bende, ona göre!" diye lafa atlamıştı.

 

"Tamam. Ben de görümce olarak başına şekil vereyim!" diye zıplayan da elbette Fatmanur'du.

 

Hepsinin heyecanına ortak olup gülümsediğimde bugün göremediğim müstakbel kocamdan bir mesaj var mı diye telefonu açtım.

 

Ali Haydar: Çiçeğim, beni bu hain kuzenler ve enişte beyler alıkoydu. İnşaAllah telefona bakarsın da kına günü seni yalnız bıraktım diye bana kızmazsın. Aramama da izin vermiyorlar! Gözümü bağlayıp dağ başına kaldırdılar bildiğin. Şimdi de erik dalı oynayacakmışız. Kayınçomu da ayartmışlar... Nerede olduğumu bilmiyorum ama söz gece bitmeden yanına geleceğim inşaAllah. :')

 

Mesajı okuduğumda yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. Az biraz uzakta olduğu için üzülsem de gönlümü almak için yazdıkları yetmişti.

 

"Abim mi?"

 

Fatmanur'un göz kırpıp sırıtarak baktığını gördüğümde telefonu kapatıp kıvrılan dudaklarımı eski haline getirmeye çalıştım. Kızı duymamazlıktan gelip kınalığı elime aldım.

"Siz bir kapının önüne çıksanız..." diye mırıldandığımda neyse ki hızla çıkmışlardı, kapı önünde olduklarını da kahkahalarla ettikleri muhabbetten anlamıştım.

 

Üzerimi değiştirdikten sonra kızlar hep bir elden makyajımı ve başımı da yapmıştı. Artık sevdiğim adama gelin olma yolundaki son düzlükteydim. Bu geceden sonra yarın başka bir soy isimle, başka bir kadın olacaktım.

 

•••

 

Al yazmanın altında durmadan akan yaşlarıma inat yüzümde bir gülümseme vardı. Belirsizliğe doğru gidiyordum belki ancak belli olan tek şey yıllarca karşılıksız sevdiğim adamın benimle olmasıydı. Bu, bütün her şeyi öyle katlanılabilir kılıyordu ki...

 

"Kınayı getir aney... Kınayı getir aney... Bu gece misafirem... Koynunda yatır aney... Koynunda yatır aney..."

 

Hoparlörden gelen müzik ve başımda dönen genç kızların sesleri kulağımda yankılanırken elime tutuşturulan peçeteyle yüzümü boyayan yaşları silmeye çabaladım. Anneciğimin karşı dairesinde, bir adım mesafesinde olacak olmak yetmeliydi yüreğimin tesellisine. O yüzden daha fazla kendimi hırpalamak eziyetten öte bir şey değildi.

 

Ali Haydar böyle istemişti. Aşağı mahallede oturan halamın dairesi boşta olduğu için cüzi bir miktar karşılığında orada oturacaktık. Dairesi kirlenmesin diye taşındıktan sonra hiç kiralamayan halam yeğenine kıyamayıp oluru vermişti. Sanırım bu ailede Ali Haydar'ın sözünün üstüne söz söyleyebilen hiç kimse yoktu.

 

İsmi ile müsemma bir adamdı çünkü o.

 

Neden bizim karşı daireyi istediğini benden başka elbette bilen yoktu. İstesek aynı mahallede farklı bir ev de tutabilirdik. Ancak bizim evlenme sebebimiz ortadayken böyle bir şeyi ikimiz de istemezdik.

 

Öyle ya da böyle ailelerimiz bu duruma oldukça memnun olmuştu sonuç olarak.

On günde evimizi de kendimizi de düğüne hazır etmiştik çok şükür.

 

Nihayet kınaya gelenler dağılmaya başladığında ben de yorgunlukla babaannemlerin eve atmıştım kendimi. Ardımdan gelen kızlar gülüşerek içeri girerken onların da benden kalır yanı yoktu. Canım kuzenlerim, iyi ki varlardı. Samimiyetle onlara bakarken birbirlerini dürtüp kapıdan dışarıya yöneldi gözleri. Ancak ben neye baktıklarını halen anlamamıştım.

 

"Hadi kızlar biz çıkalım, dinlenelim. Yarın düğüne dinç olmak lazım." diyen Sena ablama tam itiraz edip beni yalnız bırakmamalarını söyleyecekken ablamın neden böyle söylediğini ve kuzenlerin birden gerisin geri evden çıkmaya yeltendiğini anlamıştım.

 

Ali Haydar...

 

Kapıdan girip kızlara "İyi geceler." diyerek küçük bir tebessüm ettikten sonra gözleri onu inceleyen beni buldu.

 

Siyah gömlek ve siyah kumaş pantolonu ona öyle yakışmıştı ki... Koyu yeşil gözleri kahveyi andıran bir hale bürünüp yanıma adımladığında, ben de ayağa kalkıp harelerimi ondan alamamıştım.

Baştan ayağa kıyafetimi mikro ifadelerle, beğeniyle süzen adamla kızardığımı hissediyordum. Adımları yavaşlayıp yeniden hızla önümde durduğunda saliseler içinde kendimi onun kollarında buldum!

 

Sarılmasına son vermezken başımın kenarına bir buse bırakmıştı.

 

"Çok güzel olmuşsun."

 

Adamın kurduğu cümle boğazımı kurutunca tepkisiz, sessiz soluksuz öylece kaldım bir müddet. Yüreğim zaten bu ana yetişmek için olanca gücüyle kan pompalamaya uğraşıp, yeterince tepkisini belli etmişti. Kalbimin sesini Ali duyuyor muydu bilmiyorum ancak ben nabzımı boğazımda hissediyordum.

 

Geri çekilip az önce kalktığım koltuğa kendisiyle birlikte beni de çekip oturttu. Elleri ellerimdeydi ve dizlerimiz birbirine değiyordu.

 

"Özür dilerim, bu gece seni yalnız bıraktım. Fakat biliyorsun mesajı okuduysan, bırakmadılar beni. Buraya gelip son ana yetişebilmek için kaçmak zorunda kaldım." deyip baş parmağıyla ellerimi okşadı.

 

"Önemli değil. Kendini huzursuz hissetme lütfen."

 

"Önemli, Nazenin. Bundan sonra hayatımdaki en önemli şey sensin. Bir de bana verilen görev..."

 

Ali'nin özenli konuşması beni öyle mutlu ediyordu ki, bazen gerçekten mi böyle düşünüyor yoksa mecburiyetten gönlümü hoş etmek için mi diye düşünmeden edemiyordum. Fakat hayatındaki en önemli şeyin ben olduğumu söylerken ki ciddiyeti ve nahifliği bir yana cümlesinin sonundaki mırıltısını bu sefer duymuştum. Görev dediği bizi korumak, babamın bıraktığı her neyse onu muhafaza etmek miydi?

 

Yoksa bu aklımda dönüp duran soru işaretleri ve yerine koyduğum cevaplar doğru olabilir miydi? İyi de benden saklamasını gerektirecek bir neden yoktu artık.

 

"Ali... Sana bir şey soracağım ama lütfen önceki gibi beni geçiştirme. Sen de babam gibi... İstihbarat için mi çalışıyorsun?"

 

 

 

•••

 

Wattpad - Instagram: muhayyell_

Loading...
0%