@muhayyell_
|
"...Sen de babam gibi istihbarat için mi çalışıyorsun?"
Sorduğum soru üzerine Ali'nin mütebessim çehresi bir anda gerilirken, hissettiğim şeylerin doğruluk payı yüreğimi çepeçevre sarıp nefesimi kesti. Yutkunup ondan gelecek her iki cevaba da kendimi alıştırmaya çalışırken odaya dalan kuzenim ve aynı zamanda süt kardeşim Mustafa, ikimizin dikkatini de üzerine çekmeyi başarmıştı.
"Abi sen niye kaçıyorsun ya benden bildiler, nerede olduğumuzu sen dedin diye üstüme geldi eniştemler! Bari bana deseydin-"
Mustafa'nın gözleri nihayet Ali'den bana kaydığında ağzı açılmış ve "N-Nazenin?" diyerek şaşkınlıkla kınalığımı ve beni incelemişti.
Nazenin ya! Nazenin. Kocasını alıkoyduğunuz Nazenin...
Birden bire kendimi Ali'nin arkasında bulduğumda ne olduğunu anlamayarak kaşlarımı çattım. Tekrardan yana kayıp Mustafa'ya hesap soracakken Ali'min sert sesi kendini belli etti.
"Bekle, Nazenin." deyip sırtını dikleştirerek önümü iyice kapattığında itaat etmek zorunda hissettim kendimi. Bu buyurgan tondaki sesine bile aşıktım ben bu adamın, anlıyor musunuz?
"Mustafa, abim zaten sinirliyim size. Tepemin tası atmadan çık git yukarı. Valla yarın düğünüm var demem bozarım ifadeni. Hadi koçum. Hadi."
Ali Haydar'ın yavaştan tepesine yükselen sinirini ben bile fark etmiştim, arkasında olmama rağmen. Ki Mustafa'nın yüzünü göremesem de onun da bunu anlayıp ikilemesi bir olmuştu zaten.
Yeniden yüzünü bana dönen sevdiğime nasıl baktım bilmiyorum ancak önüme geçmesi ve Mustafa'yla konuşmamı engellemesine bir anlam verememiştim. Fakat bakışlarımız kesiştiğinde Ali'nin çehresi anında yumuşamış ve şu cümleleri kurmuştu:
"Bakma bana öyle... Ben benim olanı uçan kuştan kıskanırım Nazenin."
Ah kalbim!
Senin miyim gerçekten... Dememek için kendimi nasıl tuttum kimse bilemezdi!
Kızardım bozardım, başımı önüme eğdim ağzımdan yanlış bir kelime çıkmasın diye. Ben yine unutmuştum diyeceklerimi, sorduğum soruyu...
O gece evlerimize son kez dağılırken Ali'min gözlerindeki hiç tatmadığım duygular gezinmişti sanki. Bir başka ışıldıyordu gözleri "Hayırlı geceler." derken.
Sen utandırma Allah'ım!
•••
İşte beklenen gün gelmişti.
Düğün için dışarıya kurulan sandalye ve masalar, Mevlüt okumak için gelen imam, kadınlar için ayrılmış üstü ve iki yanı kapalı çadır, resmi nikahın olacağı beyaz örtülü çiçekli masa ve sandalye...
Böyle olmasını ben istemiştim. Boşuna kocaman salon tutmak israf gibi gelmişti bu devirde. Zaten öyle çalgı çengi de olmayacağına göre en mantıklısı bu olacaktı zannımca. Ailemizi zar zor ikna etme işi de elbette yine Ali'ye düşmüştü. Her isteğimi ikiletmeden yerine getiren bu adam bugün benim bütün hısım akraba şahitliğinde kocam olacaktı.
Elhamdulillah...
Gelinliğime herkes hayran kalsa da resmi nikah esnasında üzerine pelerin alacaktım. Çünkü nikahın kıyılacağı alanda erkeklere görünmeme gibi bir ihtimal maalesef söz konusu bile değildi.
"Başınız tamam efendim, beğenmediğiniz bir yeri varsa düzelteyim." diyen kuaför kıza bakmadan önce aynadan aksimi inceledim.
Beyaz ipek baş örtü hiç kaymayacak şekilde başıma kondurulmuş, tek taraflı inci dizesi başımın yanından duvağa kadar uzanmış, sarkıyordu. Yanıma toplaşan kızlar beğeni dolu cümleleri sıralarken duvağıma gitti elim. Kalçamın biraz aşağısında bittiğini anladığımda istediğim gibi olmasının mutluluğuyla "Çok güzel olmuş, hiçbir sorun yok. Teşekkür ederim." dedim işini severek yaptığına emin olduğum yirmili yaşların başındaki genç kıza.
"Rica ederim. O zaman ben müsadenizi isteyeyim. Hoşçakalın."
"Aysima, eşlik eder misin Gaye Hanım'a?"
İkisi odadan çıktığında ayağa kalkıp sıfır makyaj yüzümü Fatmanur'a döndüm. Fakat benim duygusal ponçik kuzenim tam da ondan bekleneni yapıyordu! Ağlamak...
"Ya dosti! Yapma böyle ama, aynı yerde olacağız yine bir yere gitmiyorum ki..." deyip görümcemin yanına oturdum. Sırtına elimi koyduğumda gözyaşlarını silmeye çalışan kıza komodinin üzerinden peçete alıp uzattım.
"Ondan ağlamıyorum ki ben..." deyip elimdeki peçeteyi aldı ve burnunu sildi Fatmanur. E neden ağlıyordu ki o zaman?
"Diyeceğim ama kızma! Ben, ben abimle seni senelerce hep çok yakıştırdım. Ama hep içimden, inan kimseye bir şey demedim. Gerçekten. İkiniz kalbî olarak birbirinize o kadar benziyorsunuz ki... Çevremde iyi niyetli bir kadın bir de erkek ismi söyle, tek hakkın var deseler hiç düşünmeden abimle seni söylerdim." deyip göz yaşlarının yanında tebessüm etti, burnunu tekrar çekip "Aman, her neyse... Şimdi şu an bana bile hayal gibi geliyor Nazenin. Eminim senin için de öyledir." deyip yüzüme baktı.
Sanki yüzümde bir şeyler arıyor gibiydi ifadesi.
"Ne? Niye öyle bakıyorsun?" deyip gözlerimi kaçırdığımda gülme sesi geldi yanımdan.
"Saklama artık. Biliyorum abime senelerdir yanık olduğunu..."
Af buyur?!
Şokla yüzümü kuzenime döndürdüğümde gülümsemesi sırıtmaya dönmüştü kızın. İnanmıyordum ya! Nasıl, bunca sene nasıl bilip de bilmezlikten gelmişti?
"Bakma öyle Nazenin. Elimden bir şey gelmeyeceğini bildiğimden seni de utandırmak istemedim ben. Abimin seninle evlenmek isteyeceği aklımın ucundan geçmezdi. Seni de benim gibi koruyor, benim gibi görüyor zannederdim ama yanılmışım. Keşke seninle bir olup, bütün bu güzellikleri daha erken yaşamanıza sebep olabilseydim."
Şaşkınlığı bir kenara bırakıp buruk bir tebessüm ettim dostuma. Boşuna dostum değildi, beni yanıltmamıştı yine.
"Yanıldığını da nereden çıkardın Fatmanur? Abin benimle neden evlenmek istedi biliyorsun. Bu sebep olmasaydı benimle evlenir miydi zannediyorsun? Hiç sanmıyorum."
Fatmanur dediklerim üzerine hızla ellerimi tutup ona bakmamı sağladı.
"Tabii ki evlenirdi! Emin ol, abim kör olduğu için görememiş seni bunca sene. Gözünü açınca nasıl da dibinden ayrılmaz oldu? Bir haftada dini nikah yaptı be sırf seninle yakın olabilmek için! Sakın Nazenin, sakın abime karşı gard alma. O sana eskisi gibi bakmıyor, buna ben şahidim."
"Kız kim kime eskisi gibi bakmıyor?" diyerek odaya dönen Aysima'ya cevap vermeden ikimiz de yataktan kalkıp duymamış gibi yaptık.
Ne yapalım, yaşananları anlatamazdık ya!
Özür dileriz Aysima...
•••
Arka bahçeye açılan kapıda, duvağımın altından, koluna girdiğim sevdama bakıyordum gizli saklı. Henüz beni duvaksız bir şekilde görmeyen Ali'nin de alnında boncuk boncuk terler birikmişti yanlış görmediysem. Cebinden çıkardığı mendille alnını sildiğinde doğru gördüğüme emin olmuştum.
Üzerindeki siyah takım elbise, ceketinin altından bembeyaz parlayan gömlek ve siyah kravatla öyle yakışıklıydı ki... Saatlerce güzel yüzünü izlesem gıkım çıkmazdı, eminim.
Dışarıda yapılan anonsla gözüm az bir kısmı görünen bahçeye kaydığında heyecanla Ali'nin kolunu sıkmışım ama farkında değildim. Sevdiğim diğer elini kolunu sıkan elime koyup gevşetmek ister gibi parmaklarımı usulca açtı ve eğilip öptü...
Ah be adam! Sen nasıl güzel bir insansın?
Duygulanıp gözlerim dolmaya başladığında duvak altından yeniden ayağa dikelen adamla göz göze geldim. O da beni görüyor olacak ki "Bugün gözlerine yaş değdirme güzelim. Lütfen..." dedi kibar ama kat'i bir sesle.
Güzelim dedi. Bana bana, Nazenin'e!
Çiçeğim, kızım, Nazende, Nazen; bunlara alışkın olan bünyemde güzelim sözcüğü zelzele etkisi yaparken kendimi yutkunmaya zorlayıp yaşlarımı geri gönderirken başımla onayladım müstakbel eşimi.
Bugünleri de mi görecektik...
İç sesim mendili eline almış çoktan hönkürerek ağlarken dışımda her zaman olduğu gibi bir maske vardı, alışmıştım.
Adımızı seslendikleri için besmele çekip bahçeye adım attığımızda hem kadınlardan, hem de erkek tarafından bir alkış kopmuştu. Ali'mle resmi nikah için bekleyen memurun olduğu gelin masasına geçtiğimizde hemencecik resmi nikahı başlatmıştı memur da.
Nikah kıyıldığındaysa artık resmi olarak Ali Haydar'ın karısı olmuştum.
Ali yönünü bana döndüğünde yapacağı şeyi anlayıp ben de ondan tarafa döndüm. Duvağımı açmak için elini kaldırdığında "Lütfen makyaj yapmamış ve o güzel gözlerini ortaya çıkaracak şeyler sürmemiş ol karım." diye fısıldadığında gözlerimi kırpıştırıp dediği şeyleri anlamaya çalıştım. Bir kaç kelimeden anladığım makyaj yapmamı istemediğiydi galiba?
"Bismillahirrahmanirrahim."
Ve işte. Artık yüzü karşımda, net bir sekilde onu görebiliyordum. Keza o da benimkini görüyordu elbette...
Bir müddet yüzümde oyalanan gözleri, memnun bir şekilde kıvrılan dudakları ile başımın iki yanından tutup alnımdan öptü beni.
Bu helalimsin, demekti. Bu ele güne karşı, ben senin kocanım sen de benim karımsın demekti. Bu kadın benim her şeyim, demekti. Belki bir başkası için, sevdiğim de demekti.
Bu yüzden konu komşu akraba hep birden yeniden bir alkış tufanına tuttular bizi. Ali'm benden ayrılıp gülümseyerek gözlerime baktığında ben de onun gibi gülümsüyordum.
Gülümsemek bulaşıcıydı...
Erkek ve kadınlar kendi taraflarında yemek yiyip mevlüt dinledikten sonra yavaştan dağılmaya başlamıştı bile. Eh, bahçe düğünü dediğin kısa sürerdi zaten. Ben resmi nikahtan sonra kadınlar tarafındaki yerde bana ayrılan masaya geçmiştim tabii bu esnada.
Tebrik eden, takısını ve parasını takan, hediye veren derken akşam ezanı okunmuş ve artık bahçede yatılı gelen akrabalar ve ailemiz kalmıştı. Yatsıya az bir vakit kaldığından Fatmanur'un yardımıyla babaannemlerde namazımı eda edip, orada bekledim fasılların tamamen bitip bizi evimize göndermelerini.
Balayı için çok ısrar etmişti herkes ancak malum sebeplerden ötürü yapamazdık bunu. Annemin, kardeşimin hiçbir şeyden haberi yokken onları yalnız bırakmak içime sinmemişti. Ali bile korumalar burada istersen gidebiliriz dese de ben bunu göze almak istemiyordum.
Şu düğüm çözülmeden bize rahat yoktu.
Sonrasında yatsı da okununca kuzenlerle yeni abdestliyken onu da kılıverdik hemen.
Namazı bitirdiğimizde kapıdan Ali ve saz arkadaşlarının sesleri gelmeye başlamıştı.
Babaannemin buyurgan sesini duyduğumdaysa tebessüm etmeden duramamıştım.
"Rahat bırakın artık oğlumu! Sıpalar sizi... Hadi Ali Haydar, sen de al karını, çıkın evinize. Ben mi öğreteceğim her şeyi size bilmem ki! Evlenmiş daha ha burda bekliyi. Tövbe estağfirullah!"
Kızlar yanımda beni dürtüp sırıtırken mor bir patlıcana dönmüş olma ihtimalim çok yüksekti.
Kapıdan Ali Haydar göründüğünde onun da benden farksız olduğunu görmek biraz olsun içime su serpse de geceyi düşünmek karnıma ağrılar girmesine sebep olmuştu iki dakikada! Belki de boşunaydı bunca heyecan, adam benimle o işi yapmak isteyecek miydi bakalım... Ben yıllarca gözünün içine bakarken, gözünün önünde dolanırken beni görmeyen adamdı o sonuçta.
Neyse neydi.
"Nazenin, çıkalım mı eve?" diye sorarken çekindiği öyle belliydi ki kocamın. Düşüncelerimi, hislerimi bilmediği için ona da hak veriyordum elbette.
Ayağa kalkıp kızlardan müsaade istedim. Ardından odalardan birinde misafirlere yatak hazırlayan güzel annemi bulup elini yüzünü öptüm ve helallik istedim. Bir kaç duygu dolu dakikanın ardından beni bekleyen adamın yanına nihayet ulaşabilmiştim.
"Gidebiliriz."
Dışarı çıktığımızda kapı ardımızdan hızla kapanmıştı.
"Bizden kurtulmak için can atıyormuş bunlar da." deyip gülen Ali'ye bakıp ben de gülmüştüm. Her ne kadar tedirgin olsam da bunu belli etmemeye çalışıyordum ona. Bir bilinmezliğe gidiyor gibi hissediyordum bir kaç dakikadır.
Şimdi ne olacaktı? Kağıt üstündeki kısım en kolayıydı, idrak edememiş olabilirdi.
Gerçekte, Ali'm beni karısı olarak görebilecek miydi?
Wattpad / Instagram: @muhayyell_
|
0% |