Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24.) VUSLAT 🎬

@muhayyell_

 

Sonunda evimizdeydik.

 

Evet, Ali Haydar'la ikimizim evi, bizim evimizde!

 

"Ben yatsı namazını kılmamıştım, sen de kılmadıysan beraber eda edelim Nazenin."

 

Ali'nin mahçup ifadesinin altında söyledikleri beni tebessüme zorlarken "Sen kıl Ali, ben aşağıda halletmiştim yatsıyı." deyip TV ünitesinin çekmecesinden bir seccade çıkarıp verdim kocama.

 

"Teşekkür ederim." deyip bir kenarda namazını eda eden adamdan bir müddet alamadım sonra gözlerimi. O heybetli bedenine Rabb'imizin huzurunda eğilmek ne çok yakışıyordu...

 

Selam vereceği esnada öylece dikilmeyi bırakıp yatak odasına geçtim hızla. Ne diye durup kaç dakika boyunca izlediysem zaten?

 

Odadaki banyoya geçip aynadaki aksimi kontrol ederken ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Üzerimi değiştirmem mi gerekiyordu, yoksa böylece Ali'mi beklesem çok mu istekli görünürdüm?

 

Ah! Bu sevda bendeki aklı da alıp çıkarmıştı sanki evden...

 

Yüzümdeki makyaj gittikçe ağırlaşmaya başladığını hissettirince bari bununla oyalanayım, iş yapmış görüneyim diye düşünüp dolaptan makyaj temizleme suyunu ve pamuğu alıp yüzümü temizlemeye başladım.

 

Yalnızca gözlerimde artık izleri belli olan rimelle baş başa kaldığımda içeriden sesler gelmeye başlamıştı. Odanın kapısı bir kaç kez açılıp kapandığında daha fazla burada durmanın gereksiz olduğu kanaatine vararak elimi yüzümü yıkadım ve tam çıkacakken baş örtüm gözüme takıldı. Makyajı silerken komple boya olmuştu yüzümdeki kenarları. Bu kötü görüntüyle oflarken boğazımı sıkan düğümü çözdüm. Saçlarımı açmalı mıydım? Yoksa bütün bunlar için Ali'yi mi beklemeliydim?

 

Boynumun altındaki iğne şalın içine kaydığından bir türlü çıkarmayı başaramadım. Pes edip alttan kafamı sıkan boneyi çekip alabildim sadece ve banyodan çıktım ama Ali Haydar yine odada yoktu.

 

Yatağın üzerindeki ceket ve kravat gözüme takıldığında heyecanla yutkundum. O neredeydi acaba?

 

Bedenimi ele geçiren sıcaklık ve titreme, yüreğimdeki sevda korunun alevlenmesinden kaynaklıydı, farkındaydım. Ancak buna alışmam için zamandan başka ilacım yoktu şimdilik.

 

Ayakta durmuş öylece beklerken gözüm odada dolandı bir müddet.

Ahşap başlıklı bazasız yatak Ali'yle ikimizin tercihiydi. Bizimkilere kalsa bazalı alıp içini eşya ile doldurmalıydık. İyi ama kullanmayacağım eşyanın evimde ne işi vardı ki? Bu düşünceden hareketle bazasız sade bir yatak almıştık. Yatağın kenar baş uçlarında yine aynı ahşap malzemeden tek çekmeceli komodin ve birer abajur vardı. Pencere kenarına ikili küçük beyaz bir koltuk ve onun yanına da ahşap lambader koymuştuk.

 

Karşı duvarda ise monteli olarak geniş bir ahşap elbise dolabı vardı. Bu şirin görüntü içimi sakinleştirmeye başlarken gülümseyerek dışarıda esen rüzgara ve damlayan yağmura kaydı gözlerim ve hemen o tarafa ilerledim yağmuru görür görmez. Pencereye yakın bir kavak ağacı vardı bahçeden uzanan. Yaprakların sesleri kulağıma ufak ufak dokunan uyku müziği gibi gelince esnememi durduramamıştım.

 

Ben camdan dışarıyı izlerken odanın kapısı açıldı. Arkama dönmeden, refleksle duruşum dikleştiğinde göğsümde bağladığım ellerimi çözüp yere doğru bıraktım.

 

Ben az önce sakinleştiğimi düşünmüştüm değil mi?

 

"Canım."

 

Ali'nin pürüzsüz sesi kulaklarıma ulaştığında yavaşça arkama döndüm, sanki görmekten korktuğum biri karşıma çıkacak gibi...

 

Sevdiğimi karşımda siyah eşofman altı ve beyaz sade bir tişörtle bulunca şaşırmıştım doğrusu. Üzerini ne ara değiştirmişti- diye düşünürken diğer banyoda duş aldığını anlamam zor olmamıştı, saçlarındaki ıslaklıktan.

 

Göz göze geldiğimizde samimi bir tebessüm belirdi dudaklarında ve haliyle gözlerinde de.

 

"Kusura bakma, ben senin işin uzun sürer diye... Çok beklettim mi?" diye sorduğunda esasen yer yarılıp içine girsem hiç de fena olmazdı. Adam ben üzerimi değişir duşa falan girerim diye oyalanmıştı ve ben hiçbir şey yapmadan gelip onun üzerimi çıkarmasını beklemiştim!

 

Rezalet, cidden rezalet...

 

"Şey... Ben de değiştirecektim üstümü ama... Dalmışım. Evet, yağmur yağmaya başladı, bak! Onu izliyordum."

 

Ali'nin gülümsemesi yüzüne iyice yayıldığında eş zamanlı olarak adımları da tam önümde durmuş, gözleri pencereye çarpan damlalara kaymıştı. Ben de onunla birlikte pencereye yeniden baktığımda çok yakınımdan kulaklarıma mırıltısını ulaştı.

 

"Çok güzel."

 

Bence de yağmur çok güzeldi...

 

Yüzümü tekrar ona dönüp onaylayacakken zaten beni izleyen adamla dumura uğramıştım. Gözlerimi odada dolaştırıp "Evet, gerçekten öyle." diyebildim sadece. Nefesi yüzümü okşayıp dururken beynim işlevini kaybetmek üzereydi a dostlar!

 

Sağ eli sol yanağıma konduğunda kaçan gözlerimi de durdurabilmiştim sonunda.

 

"Saçlarını niye açmadın? Baş örtünü de mi benim çıkarmam gerekiyor yoksa?" diye fısıldadığında midemdeki kramplar açığa çıkmış, nefesimi kesmeye başlamıştı...

 

Anlamış mıydı neden beklediğimi? Ya da biliyor muydu zaten olması gerekeni?

 

Af Allah'ım af! Çok utanıyorum.

 

"Yok, hayır. Yanlış anladın, ben çıkarmaya çalıştım ama iğne içeriye kaçmış çok uğraştırdı. Sanırım yardımın gerekiyor." deyip başımı eğdiğimde ellerimi tutan adamla yeniden ona bakmak zorunda kalmıştım.

 

"Gel otur şöyle." deyip beni koltuğa oturtup kendi de önüme, yere çöktüğünde elleri boynumdaki örtüye gitti. Aşağıdan aşağıdan öyle tatlı bakıyordu ki bir an için kendimi tutamayıp yanaklarını mıncırmak istedim.

 

Tabii ki yapmadım öyle bir şey canım!

 

"Hah, oldu işte!" diyerek elindeki iğneyi havaya kaldırıp bana gösterirken iğnenin çıkmasıyla hakimiyeti ilan eden baş örtüm usulca aşağı doğru kayıp koltuğun üzerine düştü. Saçlarım da kancasından kurtulup omuzlarıma döküldüğündeyse artık gözlerimi yumup utancımı yenmek için kendimle savaşmaya başladım. Çünkü çocukluktan beri ilk kez saçlarımı görmüştü Ali'm...

 

Ben gözlerimi yummuş beklerken oturduğum koltuğun diğer kenarı çöktüğünde, Ali'nin de yanıma oturduğunu anladım. Sevdam iki kolumu da hafifçe tutup kendine doğru çevirdi beni önce. Bu hareketi gözlerimin açılmasına sebep olduğunda adamın yüzünde gördüğüm duygular neydi, anlamlandıramamıştım.

 

Ali'min yine sağ eli yüzüme kalktığında bu seferki durağı sarının kahveyle harmanlandığı saçlarımdı. Önce parmaklarına dolayıp bırakarak bir kaç dakika uçlarını sevdi. Sonra da elinin tersiyle boynumun ardına itti onları. Gerdanımı gözleri önüne serdiğinde utançla kıpırdandım yerimde. O ise bu hareketimle o güzelim yeşillerini boynumdan alıp gözlerime çıkardı tekrardan.

 

"Öyle güzelsin ki... Bu zamana kadar nasıl görmedim bunu, bilmiyorum Nazenin."

 

Boğazım adamın sözleriyle alev topuna ev sahipliği yaptığında hızla yutkundum. Rüya görüyor olabilir miydim acaba?

 

"Gerçi, farkında olsam senden kaçmak zorunda kalırdım değil mi? İçimin gittiği bir kadınla yan yana durmam mümkün olmazdı çünkü..."

 

Allah'ım sana geliyorum! İçimin gittiği, diyor. Bana diyor!

 

"Ali..."

 

"Söyle güzelim."

 

Ama deme şöyle şeyler be adam! Ne konuşacağımı unutuyorum...

 

"Bu evlilik, senin için ne ifade ediyor? Ya tamam, biliyorum şu an bunu sormam çok saçma belki ama merak ediyorum. Mecbur kalmasan da benimle evlenir miydin?"

 

Sorduğum sorunun cevabı için cümleleri kullanmaya gerek duymadı sevdiğim. Zaten fiili, cümlelerin ötesine geçmişti.

 

Yanıma biraz daha yaklaşıp iki eliyle yüzümü kavradı önce. Ardından alnımı öptü uzun uzun... Geriye çekilmedi, alınlarımızı birleştirip gözlerini yumdu ve alıp verdiğim her nefesi ciğerlerine doldurdu. Bir süre öyle kaldığımızda ben hala onu izliyor, o ise gözleri kapalı bekliyordu.

 

Gözlerini açtığında harelerimiz kesişti ansızın. Bu yakınlık kalbimin sınırlarını zorluyordu! Alınlarımızı ayırıp "Sadece benim olduğunu bilmek gururumu okşuyor. Sana kapıldım çoktan Nazende, görmüyor musun? Cayır cayır yanıyorum karşında." diye fısıldadı.

 

Birazdan duracak ama şu zayıf kalbim Ali!

 

Yüzü iyice yüzüme yaklaştığında "Senin kadar temiz bir kadını hak edecek ne yaptım acaba?" diyerek cümlesini bitirdiğinde artık yağ gibi eriyen bedenimden ötürü gözlerim kendiliğinden kapanmıştı.

 

Sanki Ali'm bıraksa koltuğa yığılacak gibi hissediyordum kendimi. Laçkalaşmaya başlayan vücuduma son darbeyiyse dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcacık dudaklar vurmuştu.

 

Ansızın bir titreme geçti bedenimden. Sevdam beni zorlamıyordu da sanki sen istersen ben hazırım diyordu. Öyle usul usuldu hareketleri. Fakat benim kendimi ona bırakıp bütün yetkiyi eline vermemle sevdiğim adam sinyali alıp her anı kendi iradesiyle yönettiği bir gece yaşattı ikimize.

 

Biz artık birdik, bir bütündük. Ruhumuz bir, davamız bir ve bedenlerimiz de birdi bundan sonra...

 

O bendim, ben de o.

 

Vuslat kelimesi aynı zamanda, uzun badirelerin sonunda kazanılan bir zaferdi artık benim için.

 

Elhamdulillah! Çokça hamd Allah'ım!

 

 

•••

 

O gece telefonu sessizdeydi Nazenin'in. Bu yüzden Emine'nin aramaları ve mesajları ona henüz ulaşmamıştı. Evde kendi kendini yiyip bitiren Emine, abisi yüzünden düğüne gidememiş ve evde, odasında kilitli beklemişti. Elbette abisi Turan'ın onu odaya hapsetmesinde çok haklı sebepleri vardı.

 

Genç kız yengesine, düğünü basıp Ali Haydar'ın ona yaptığı şeyleri anlatacağını söyleyip odasında düğüne hazırlanırken, Turan'ın genç karısı görümcesinin yanlış bir şey yapıp onları tekrar rezil etmesinden ve dahası kocasının böyle bir durumda ona yapacaklarını kestiremediğinden kapısını arkadan kilitleyip adamı da eve çağırmıştı.

 

Turan akıllı adamdı, kardeşinin ne haltlar yediğini elbette bilirdi. Ancak gücü yetmiyordu işte. Yedi yirmi dört eve tıksa da değişmezdi bu kız. Başına gelmiş büyük bir imtihan olarak görüyordu Emine'yi, Turan. Kardeşim dediği adamla da araları açılmıştı bu kız yüzünden.

 

Utanıyordu kardeşinden. Ancak anne ve babasız büyümesinin acısını çevresindeki insanlardan çıkaran kıza da çoğu zaman kıyamıyordu. Üzülsün istemese de bazen elini kolunu bağlıyordu işte deli kız.

 

"Ah Emine, ah! Büyümedin gitti be kızım."

 

Karısı Latife de evlendiği ilk zamanlar huyuna gidip iyi olmak için çok uğraşmıştı kızla amma... Abisini zıvanadan çıkaran Emine'yle kim nasıl iyi geçinirdi ki?

 

"Turan, bana kızma ama şu Kayhan..."

 

"Ne olmuş o şerefsize?" diye sorduğunda, kocasının gazabından daha da çekindi Latife.

 

"Yok bir şey, boşver."

 

"Söyle işte Latife, Kayhan gelsin istesin Emine'yi diyeceksin değil mi?"

 

Genç kadın şaşkınlıkla baktı kocasına, biliyor muydu?

 

"Bakma öyle hayatım, o adamla gezip tozduğunu elbette biliyorum. Şu zamana kadar bırakır da belki güzelce evinde oturur kısmetini bekler, dedim ama yok. Bu kızı Kayhan gibi birinden başkası da paklamayacak belli. Evlensin o itle de, görsün dünyanın kaç bucak olduğunu."

 

Senelerce gözü gibi baktığı kız kardeşi iyi bir insan olsun diye çok çabalamıştı Turan. Lakin Emine kime çekmişti bilinmez, bu kız ailenin aykırısıydı.

 

Salonda oturmuş Emine hakkında konuşan ikiliyi genç kızın "Açın kapıyı! Neden kapalı bu, yenge?! Aç dedim! Abim mi söyledi kilitle diye ya?! Açsana! Şuradan bir çıkayım!" diyen bağrıltısı başlamıştı çoktan.

 

Ne acı ki, Turan beraber aynı dava uğruna çalıştığı dostunun düğününe dahi gidemeyecekti kardeşi yüzünden.

 

"Görürsünüz siz! Nazenin'in Ali'yi bırakması bir mesajima bakar. Demişti diyeceksiniz!"

 

Emine önce aramayı denedi Nazenin'i, sonra açılmayan telefonlar üzerine yalanlarla dolu hayatını genç kıza mesaj olarak ilettiğinde keyifle sırtmıştı. Nasılsa Ali de bir açıklama yapamazdı, hatırlamıyordu hiçbir şey.

 

 

•••

 

 

Wattpad ve Instagram: muhayyell_

Loading...
0%