@muhayyell_
|
İnsan bir gün mutlu olsa, sanki alacaklı gibi kapısına dayanırdı acılar, hüzünler...
Nazenin de bu güzel sabaha, sevdiğinin kollarında uyandığında mutluluğu doruklarda yaşamaktaydı. Bunda en büyük etken hangisi karar veremiyordu genç kadın. Ali Haydar'ın onu saran sıcacık elleri mi, gece yaşadıkları o ilk kez tattığı güzide duygular mı, yoksa her güne böyle uyanacak olmanın huzuru mu, nasıl karar verebilirdi ki?
Sabah namazının kılıp yatağa döndüklerinde Ali'si kolları arasına alıp göğsünde uyutmuştu yine kadını. Belki de bu en önemli detay olabilirdi şu an da yaşadığı mutluluğun içinde... Çünkü bahsi geçen bu konularda en çok duyduğu şey adamların işlerini bitirip ardına dönmesiydi. Gerçi, bunu daha çok yaşlı kesimden duymuştu kızcağız. Şu annelerinin bolca gidip geldiği günlerde hep öyle derlerdi. Fakat yaşıtları bu konuda asla konuşmaz, konuşsa da teyzeler, nineler gibi şikayet etmeden artık erkeklerin de eskisi gibi olmadığını, kadına değer verdiğini vurgularlardı.
Yine de içinde hep bir korku vardı Nazenin'in. Mahalle travmasıydı resmen! Ah o kadınlar, neden şöyle konuları her yerde açarlardı ki? Hiç anlamazdı ve sevmezdi de genç kadın. Zaten dinen de uygun değildi bu tarz özel konuları başkalarına açmak...
Neyse ki umduğuna nail olduğu için şükretti Allah'a.
"Elhamdulillah."
Kolları arasında yattığı adamın sakalları alnını kaşındırırken huysuzca kıpırdandı yerinde. Sonra anın tadını çıkarmak ister gibi başını geriye atıp sevdiğinin yüzünü izledi. Bebek gibi uyuyordu kocası...
Dayanamayıp elini sakallarıyla süslenmiş güzel yüzüne götürdü adamın.
"Şükürler olsun Allah'ım." diye fısıldadığında Ali'nin minik gülümsemesi görünmüştü. Karısının yumuşak ellerinin dokunuşlarına daha fazla dayanamayarak gözlerini açtığında gülümsemesi manalı bir bakışa evrilmiş, gözleri kadının kahvelerinde takılı kalmıştı.
"Bu kadar çok mu istiyordun benimle evlenmeyi?" diye sorup Nazenin'in kızarmasını zevkle izleyen Ali Haydar karısının şükrüne ciddi anlamda şaşırmıştı.
Nazenin'de vardı hep bir şeyler... Bir giz, bir anlamakta zorluk çektiği tavırlar lakin, hiç şu anda düşündüğü gibi bir şey aklına gelmemişti adamın.
Olabilir miydi? Karısı, gözlerinin önünde onu sevmiş ve o bunu fark etmemiş olabilir miydi?
Yok artık! Dedi içinden. Saçmalamaya başlamıştı yine. Hem böyle bir şey olsa elbette anlardı.(?)
"Yoo! Nereden çıkardın? Hem ben, bir aksilik çıkmadan... Yani başımıza bir şey gelmeden düğünü atlattık diye şey dedim."
"Ne dedin?" diyen Ali Haydar karısının kıvranan hallerini izlemekten büyük bir zevk duyuyor gibiydi.
"Ne, ne dedim? Aa, neyse ne canım!"
Genç kadın hızla adamın kollarında kurtulup koşarak banyoya giderken kalbi göğsüne sığmıyordu. İlk günden nasıl da belli etmişti?! Üstelik kaçar gibi banyoya girerken Ali Haydar'ın gülüşü de ona hiç yardımcı olmamıştı!
"Kendine gel kızım! Adam zeki. Aynı evin içinde iki dakikada anlar bu benim hislerimi! Dikkatli olmam lazım, daha dikkatli..."
Banyoda aynaya bakarak kendine telkinler veren kadının tek derdi Ali'sinin ona acımadan sevip benimsemesiydi. Bunun için de acınacak davranışlardan kaçınmak istiyordu doğal olarak.
"Nazenin, ben diğer banyoya geçiyorum güzelim."
Odanın içinde bulunan ebeveyn banyosundaydı genç kadın. Ali'nin içeriden gelen sesiyle elini yüzünü yıkayıp işlerini halletmeye koyuldu bir an önce.
Odaya döndüğünde dün gece sabaha doğru değiştirdikleri çarşafı düzeltip yatağı topladı önce. Ağzı kulaklarındaydı. Resmen sevdiği adamla evli ve mutluydu!
Saçlarını taramak için makyaj masasının pufuna oturup saç açıcı sprey sıktı. Eliyle yedirip güzelce bal rengi gibi olan sarı saçlarını taradı ve kalkıp gardrobu açtı. İçinden rahat beyaz bir sporcu atleti ve gri eşofman altı alıp üzerini değiştirdi.
En son gidip güneşlikleri açtı ve tül perdenin arkasından dün yağmur yağmasına rağmen mis gibi parlayan güneşle selamlaştı. Gözleri komodinin üzerinde ışığı yanıp sönen telefonuna kaydığında aleti eline alıp tebrik mesajlarını okudu gülümseyerek.
En altta kalmış bir mesaj vardı ki, şu hayatta belki de en sevmediği insan olabilirdi bu mesajı gönderen.
Emine...
Yine ne yazmıştı acaba onu sinir edecek? Gözlerini devirerek kızın mesajını açtı Nazenin.
Fakat okudukça göğsüne birisi hançer saplıyormuş gibi hissetmeye başladı. "Çoktan başkasının olmuş bir adam." Diyordu Ali için. "Yoksa sana anlatmadı mı benimle beraber olduğunu, benim bekaretimi aldığını anlatmadı mı Nazenin?" Diyordu mesajda.
Verdiği detayları okumak istemedi genç kadın. Zaten istese de okuyamazdı çünkü telefon elinden kayıp yere düşmüştü.
O, kendini kocasına saklamış, tertemiz bir kadındı lakin... Lakin sevdiği adam, kocası! O namazlı abdestli, Allah'tan korkan Ali'si bunu yapmış mıydı?
"Yok... Hayır yalan söylüyor! Yine aramızı bozmak için yapıyor. Kesin! Ali'm böyle bir şey yapmaz. O, o ne kadar öyle bir kızı sevebilmiş de olsa, onun meşrebi gibi davranmaz. Yapamaz!"
Hazmetmeye çalıştığı mesajın esas faili odaya girdiğinde gözleri kocaman olmuş adama bakıyordu genç kadın. Ali Haydar ise ne olduğunun asla farkında değildi.
"Nazenin, bugün bir yerlere gitmek ister misin? Ya da evde dinlen-"
Sustu Ali Haydar. Karısının yüz ifadesini yeni görmüştü. Dolaptan aldığı kıyafetleri yatağın üzerine bırakıp "Canım, ne oldu? İyi misin? Bir haber falan mı aldın, bu yüzünün hali ne böyle?" diyerek Nazenin'i kollarına uzandığında kendini geri çekti refleksle genç kadın.
Doğru olabilir miydi?
"Nazenin, korkutuyorsun beni. Ne oldu Allah aşkına?!"
Kadın kuruyan boğazını yutkunarak ıslattı ve titreyerek koltuğun üzerine oturdu. Gözleri yere düşen telefonundaydı...
Ali daha fazla dayanamayıp karısının karşısında yere çöktüğünde gözlerini kırpmadan izlediği şeyin ne olduğunu bulmak ister gibi baktığı yöne çevirdi gözlerini.
Telefonu hızla eline alıp "Telefon mu geldi? Birine mi bir şey olmuş Nazenin?" diye korkunun kol gezdiği ifadesini gizlemeden kalkıp karısının yanına oturdu genç adam. Nazenin'in yüzüne dökülen saçlarını geriye alıp yanağına dokundu.
"M-me-mesaj."
Kadının dudaklarından çıkan kelimeyi zor da olsa anlamıştı. Hemen elindeki telefonu açtı ve gelen mesajdan önce kimden geldiğine baktı.
"Emine."
Mesajı okumaya cesareti olmasa da yaptı bunu. Nazenin'in aksine her kelimesini okudu bu Allah'ın belası mesajın.
Kilidi kapatıp ayağa kalktı çünkü karısının yüzüne bakacak mecali yoktu.
"Ali. Doğru değil, değil mi? Ben inanmadım zaten. Sadece... Bu çok ağır."
Ali Haydar'ın diyecek sözü yoktu. Onun masumiyetini iddia eden karısının aksine o günahkarın tekiydi işte! Hak etmiyordu Nazenin'i. Onun kadar temiz bir kadını asla hak etmiyordu! Ancak keşke biraz olsun ne yaşadığını hatırlayabilseydi... O kıza nasıl dokunduğunu aklı almıyordu zaten! Keşke hepsi birer uydurma olsaydı. Keşke zihnindeki o boşlukta Emine olmasaydı gerçekten.
Ya yoksa? Ya o yalancı kadın, bu konuda da onu kandırdıysa?
"Ali..." deyip ayağa kalktı Nazenin. Neden susuyordu? Niye yalan söylüyor inanma, demiyordu sevdası?!
Genç adam kıza yönünü dönmeden "Bilmiyorum!" diye soluyup başını elleri arasına alarak yatağa doğru yürüdü. Başı çatlayacak gibi ağrımaya başlamıştı. Hatırlamaya çalıştıkça beyni daha da uğuldadığından düşünme yetisini kaybetmek üzereydi Ali Haydar. Bu durumda sinirleri gerilirken kendine öyle öfke doluydu ki! Neden hatırlayamıyordu hala olanları? Neden Emine'nin maskesi düştüğü halde kendini suçlayıp duruyordu? Hiç mi ihtimal yoktu masum olduğuna dair?!
Yatağa oturup başında olan ellerini yüzüne indirip kıpkırmızı kesilene dek ovuşturdu Ali.
Öte yandan onun bu hareketlerini hayal kırıklığıyla izleyen Nazenin ne diyeceğini, ne düşünmesi gerektiğini şaşırmış, artık dolan gözlerini daha fazla içinde tutamayarak ağlamaya başlamıştı. Sessiz sedasız yüzünü ıslatan kızcağız Emine'nin doğru söylediğine inanmak üzereyken yeniledi sorusunu.
"Ali, ne demek bilmiyorum? İnsan ne yaşadığını bilmez mi? Yoksa... S-sarhoş muydun?" Kendinden bağımsız akan yaşları hızla silip ayağa kalktı genç kadın. Anlamıyordu. Konduramıyordu hala sevdiğine böyle bir şeyi.
Ali Haydar başını yerden kaldıramadı. Karşındaki kişi helaliydi ama o... Kendisi harama bulaşmış bir adi olarak ne vasıfla kaldıracaktı başını?!
Nazenin yüzüne bakamayan adamın bir kaç adımla önünde durdu.
"Nazenin... Sarhoş değildim, içmem biliyorsun. Ama hatırlamıyorum ne olur soru sorma."
Alt dudağına bütün dişleriyle asıldı genç adam. Öyle ki kan tadı geldiğinde anlamıştı nasıl ısırdığını. Yüzü gözü kan ter içindeydi. Yüreği sarsılarak ağlarken, kendisi susmuş öfkesini bedeninden çıkarıyordu sanki.
"Nasıl hatırlamıyorsun? Öyleyse Emine yalan söylüyor!"
"Yalan değil..."
Genç kadın bu itirafla olduğu yere kazık gibi çakılmıştı. Yüreğindeki bahar çiçekleri bir bir boynunu bükerken acıyla kalbine gitti eli.
"Yani sen o kızla-" deyip elleriyle ağzını kapattı hıçkırığı duyulmasın diye. "Ama nasıl olur? Hatırlamıyorum diyorsun. İnsan hatırlamadığı şeyi nasıl tasdik eder Ali?!"
Ali Haydar karısının ona olan güveniyle daha da paramparça hissetti kendini. Bu sonsuz güveni asla hak etmiyordu! Bu güzel kadını hak etmiyordu!
Gözleri kan çanağına dönmüş bir halde ayağa kalktı yeniden genç adam. Yüzü yoktu ancak Nazenin'e baktı hüzünle. Bir iki adım mesafesinde onu izleyen kıza yaklaştı ve "Onun yatağında uyandım ben Nazenin. Onunla yan yana, yarı çıplak-" derken karısı tarafından susturulmuştu.
"Yeter! Yeter, duymak istemiyorum! Devam etme, daha da düşme gözümden." deyip ilk kez öyle baktı sevdiğine genç kadın. Ali'den tamamen ümidi kestiği zaman bile böyle bir ifadeye ev sahipliği yapmamıştı çehresi.
Ali Haydar kızın bu tepkisine karşın sustu önce. Fakat neden sonra "Hatırlamıyorum Nazenin, hatırlamıyorum! Evet, bütün bu işaretler tek şeyi gösterse de ben o kıza nasıl dokundum aklım almıyor! Zaten beynimde öyle bir anı bile yok! Uyandım, oradaydım. Bu. Bu kadar. Dahası yok bende! Günlerce mahvoldum ben. Nasıl böyle bir şey olur diye evden çıkamadım. Ama o gün de, diğer günler de olan hiçbir şey yok zihnimde. Anlıyor musun canım? Lütfen bana öyle bakma. Önceleri ben de inandım neden yalan olsun ki dedim ama... Emine bu. Artık diğer türlüsünü de düşünmüyor değilim Nazenin. İnan bana ben seninle olduğu gibi kimseyle olmadım. Zihnimde ve kalbimde senden başkasının öyle bir hatırası yok! Lakin... Lakin sana masumum demem için önce kendim hatırlamam gerekiyor. Bu yüzden elim kolum bağlı!" deyip üzerindeki pijama üstünü çıkardı hızla ve yatağa fırlattı.
Nazenin'se Ali'nin açıklamasından sonra ne düşünmesi gerektiğine karar veremiyor gibiydi. Lamı cimi mi kalmıştı Allah aşkına? Bu ikisi yarı çıplak aynı yatakta uyanmıştı! Ötesini düşünmek bile istemedi genç kadın, o ihtimal beynini uyuşturuyordu ya zaten!
Ali Haydar karısının suskunluğuyla baş başa kaldığında uzaklaşsa mı, gidip sarılsa mı bilememişti. Onu alıp bağrına basmak isteyen tarafı galip geldiğinde kollarını açıp hızla sarmıştı etrafını güzel karısının. Ancak bu sarılma uzun sürmedi. Nazenin Ali'nin bu şekilde Emine'ye de sarıldığını hatta daha fazlasını düşündüğünde hızla çıktı kolları arasından. Hisleri sevgisinin önüne geçtiğinde buna kendisi bile şaşırmıştı. Adamın yüzüne dahi bakmadan odadan çıkıp kendini mutfağa attı genç kadın.
Ali Haydar'sa yıkık dökük bir ev gibi yapayalnız kalmıştı ardında. Kıza hak veriyordu. Son ana kadar ona güvenmeyi ve ağzından çıkacak güzel bir kaç kelamı beklemişti Nazenin. Oysa gerçekler iki güzel kelimeye sığamayacak kadar acıydı.
Daha fazla dayanamayarak odada ne var ne yoksa devirdi genç adam. İçindeki öfke ve bilinmezlik onu bu hale getirmişti. Yıktı döktü her yeri, her şeyi, tıpkı içindekiler gibi. Koltuğa tekme attığında minimal koltuk adeta cama doğru savrulmuştu. Bir yandan kükreyip bir yandan eşyaları savuruyordu etrafa.
Daha dün onun olan kadını ise mutfak dolaplarının önüne çökmüş, hem adamın bu haline, hem de daha ilk günden çatırdayan evliliklerine hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...
Şimdi, nasıl toparlayacaklardı?
•••
Instagram/Wattpad: muhayyell_ |
0% |