@muhayyell_
|
Herkes masaya geçtiğinde Fatmanur çorbaları dağıtıp annesinin yanına, Nazenin'in tam karşısına oturmuştu. Yengesinin yanında oturan selamdan başka ağzını bıçak açmayan abisine dikti gözlerini. Acaba ne olmuştu da bu ikisi dut yemiş bülbül gibi duruyordu öylece. Bir gecede ne olmuş olabilirdi ki?
"Oğlum, hayırdır daha ilk günden ne işi bu koşa koşa gitmişsin." dedi o esnada anneleri. Aynı zamanda çorbasına kaşığını daldırıp çıkarıyordu.
Sofrada kaşık sesinden başka bir şey yokken sorulan soruya dikkat kesildi herkes ve gelecek olan cevaba.
Ali Haydar henüz elini kaldırıp bir kaşık dahi içmediği çorbadan gözlerini alıp annesine baktı. Gözlerindeki acıyı göstermek istemiyordu, bu yüzden tebessüm ederek "Sorma anne... Yarına yetişmesi gereken acil bir iş geldi. Hatrı sayılır bir aile olunca İbrahim sağolsun düğünün ertesi demedi çağırdı beni. Mecbur gittim." deyip ardından o çok özlediği karısının masanın üzerinde duran elini tuttu. Aslında annesi ve Fatmanur'a sorun olmadığını anlatmaktı derdi ancak tuttuğu elin soğukluğu ürpermesine sebep olmuştu. Genç kadının yüzü kendisine doğru döndüğündeyse tebessümü solarken devam etti sözlerine.
"Sağolsun, Nazenin de sorun etmedi."
Nazenin'se Ali'nin avucuna hem sıkıca tutunmak istiyor hem de elini çekmek, bu sıcacık parmakların büyüsünden kurtulmak istiyordu. Ancak yapamadı, yapamazdı... Severek evlendiklerini zanneden halasının gözü önünde yapacağı en son şey olmalıydı bu belki de.
O da Ali'nin oyununu sürdürmeyi denedi böylece.
"Neden sorun edeyim Ali? Senin işin bu sonuçta." deyip gülümsedi genç kadın. Sevdiğinin bu gülümsemede tutuklu kalacağından habersizdi elbette. Ali Haydar'ın gözleri uzun uzun oyalandı karısının dudaklarında. Hatta öyle ki karşıdan gelen öksürme sesiyle kendine gelip sesin geldiği yöne çevrildi bakışları ve Fatmanur'un sırıtan yüzüyle karşılaştıktan sonra ne yaptığının farkına varıp yeniden Nazenin'e döndürdü harelerini.
Genç kadının yüzü kıpkırmızı kesilmiş eli de ellerinin arasından kayıp tabağının yanındaki yerini almıştı. Tüm hayal kırıklığına rağmen kocasının tek hareketiyle hızlanan kalbine, kızaran yüzüne öfkeliydi Nazenin. Kaşığı eline alıp çorbayı içmeye başladığında artık sevdiği adam da önüne dönmüş ve sükunet içinde yemeklerini yemişlerdi.
Yemekti çaydı derken saatleri geçiren genç çift nihayet evlerine döndüler. Nazenin dönüşte annesine uğramak istese de bu saatte uyumuş olabileceği düşüncesiyle vazgeçmişti bu isteğinden.
Genç kadın evlerine girer girmez üzerindeki kısa kollu mevsimlik hırkayı çıkarıp koridoru geçtikten sonra salona vardı ve koltuğun kenarına bıraktı. Onu takip eden Ali Haydar'dan çıt çıkmıyordu ancak Allah biliyordu ya karısı üzerindeki hırkadan kurtulduğunda iyi ki bütün akşam öyle durmuş diye geçirmişti içinden. Nazenin'in fiziği çok güzeldi. Zarif ama kadınsı hatlarını dün itibariyle fark eden adam artık başka türlü bakamıyorudu ona.
Kendini karısını her şeyden çok isterken buldu yine bu yüzden. Gidişini izleyip ardından o da salona ilerlediğinde huzursuz bir soluk bıraktı dışarıya.
Nazenin'se kocasının düşüncelerinden habersiz pencere kenarına geçmiş kolları göğsünde bağlı bir şekilde düşüncelerle boğuşuyor ve dün olduğu gibi yine çiseleyen yağmuru izliyordu. Sonbahar yavaş yavaş gelirken yağmurlar akşamdan akşama yağmaya başlamıştı artık.
Ali'nin kendini ikili koltuğa attığını yan profilden görse de yönünü değiştirmedi genç kadın. Ona nasıl davranması gerektiğini henüz kestirememişti. İçinde bir yerlerde savaş halindeydi ne yapması gerektiğiyle ilgili. Ancak ötelemeye çalıştıkça daha da istila ediyordu gerçekler yüreğini. Geçmiş geçmişte kalır, mı demeliydi? Bu kadar kolay mıydı? Artık nikahında olduğu adama uzak kalmasına Allah Teala razı olur muydu?
Peki ya gururu?! O kadının yazdıkları, Ali'yle yaşadıkları! Bunu nasıl sindirecekti? Söylesenize, aynı şeyi kadın yaşamış olsa kim hoş karşılardı? Erkek olduğu için tolere etmek toplumca nasıl da empoze edilmişti hayatlarımıza?
Yok... Yapamazdı. Zamana ihtiyacı vardı. Unutmaya, belki de gerçeklerin başka olduğunu bilmeye... Ali'nin hatırlamasını bekleyecekti. Zaten hali hazırda ailelerinin huzuru adına bir görevleri vardı ikisinin de. Nasıl başladığı mühim değil, olması gerektiği gibi devam edecekti her şey.
"Nazenin."
Genç kadın kocasının sesiyle beynini istila eden şeylerden sıyrılıp kollarını çözdü ve hafif bir hareketle adama döndü.
"Efendim?"
Kadının buz gibi sesi Ali Haydar'ın kalbini kışa çevirse de konuşmak için yutkundu, elini oturduğu koltuğun diğer yanına vurdu usul usul ve "Yanıma gelir misin?" dedi suçlu, küçük bir çocuk gibi.
Nazenin önce bekledi olduğu yerde bir müddet. Sonra da uzun bir nefes çekti içine ve sevdiğinin yanına ilerledi, oturdu gösterdiği yere. Ali'nin bakışlarının üzerinde olduğunu biliyordu ancak o, bakamıyordu. Bakmak istemiyordu çünkü baktığı vakit dayanamıyordu sevdasının o koyu yeşil harelerinin kırgın tonuna.
Ali Haydar karısının put gibi duruşuna karşın kendini, kalbini zapt etmeye çalıştı. Bu tanıdığı değer verdiği Nazenin'in hareketlerine benzemiyordu. O sıcak kanlı, huzur veren bakışların sahibi şimdi dümdüz bir bakışı dahi esirgiyordu kendinden.
Genç kadın, adamın ne diyeceğini merakla beklerken olabildiğince düz tutuyordu çehresini ancak içinde fışkıran volkanlar ona yardımcı olmuyordu. Alev her yanını sardığında elleri şalındaki iğnelere gitti Nazenin'in. Boğazındaki ve şalı, başının üzerinde sabitleyen iğneleri çıkardığında usulca boneyle birlikte açtı onu.
Tokayı da çekiştirip bileğine aldığında saçları özgürlüğünü ilan etmişti. Saç diplerine eliyle masaj yaparken yanındaki kıpırtı andan çıkmasına sebep oldu. Saçlarını yeniden toplayacakken kocasının "Toplama." demesiyle elleri öylece kalmıştı.
"Bırak açık kalsın. Kendine zulmetme benim yüzümden. Merak etme, sen istemediğin sürece sana dokunmam."
Ali'nin sözleri sessiz bir haykırış gibi çarpmıştı beynine Nazenin'in. Adam öyle usul usul konuşurken nasıl bu kadar tonlarca ağırlıkta bir etki bırakmıştı üzerinde sözcükler bilmiyordu genç kadın. Yüreği çatırdıyordu ancak duyan yoktu yaşadığı acıyı.
"Ondan değil... Neyse. Sen bir şey mi söyleyecektin?" deyip bu sefer göz ucuyla baktı adama genç kadın. Ara sıra duvarlara ara sıra da sevdiğinin yüzüne değiyordu bakışları.
"Yarın hastaneye gideceğim. Hatırlamadığım şeyler hakkında... Ne yapabilirim diye doktorla konuşacağım. Daha önce bir çok kez gitsem de sonuç alamadım ama artık farz oldu hatırlamak."
Ali'ye biraz daha döndü yönünü Nazenin.
"Neden? Yani neden bir çok kez gittin? Ciddi bir sıkıntı yaşamış ve hafıza kaybıyla mücadele ediyormuşsun gibi konuşuyorsun. Yoksa gerçekten öyle bir durum mu var Ali?"
Ali Haydar karısının sabahtan beri ilk kez ona adıyla hitap etmesine acı acı gülümsedi. Bu olumlu bir gelişme diyebilir miydi?
"Orası biraz karışık. Sadece haberin olsun, bil istedim. Yarın da evde olmayacağım."
Nazenin kafasıyla onayladı kocasını. Bilmediği çok şey var gibi hissediyordu ancak sabırlı bir kadındı o. Beklerdi...
"Bu arada etrafta korumalar dolaşmaya devam ediyor olacak, istersen annenlerle ya da bizimkilerle olursun. Yalnız kalma..."
Bir de o vardı değil mi? Nazenin koruma olayını tamamen unutmuştu. Göğsünü şişiren uzunca bir nefes çekti içine. Ayağa kalkıp "Peki. Ben üzerimi değiştirip yatacağım, hayırlı geceler." diyerek ciğerini dağlayan sevdasını arkasında bırakarak yatak odasına geçti.
Genç kadın yorgunlukla tek başına uyuyakaldığı yataktan sabah namazına İki kişi tek vücut olarak uyanmıştı.
Kocası ne ara gelmişti yatağa? Üstelik tişörtünü çıkarıp öylece yanına uzanmak da neyin nesiydi?! Bir kere dargındı ona, hiç mi anlamıyordu da gelip sarmaş dolaş yatıyordu?!
Nazenin sıkı sıkıya kendini saran kollarla bir milim oynayamadı yattığı yerden, yani... Kocasının göğsünden! Aslında hiç ayrılmak istemiyor, öylece anın tadını çıkarmak istiyordu ancak gururu izin vermiyordu sevgisinin arsızlığına. Bir özür bile dilemeden, gerçekleri hatırlamadan ona gelip sarılmamalıydı sevdiği. Üstelik böyle yarı çıplak göğsünde uyutmak da neydi?!
Sabah namazı alarmı deli gibi çalarken nihayet uyanmıştı Ali de. Ancak Nazenin'i bırakmaya niyeti yoktu. Uyku mahmurluğu ile karısını sarmaya devam ederken bir eliyle uzanıp telefonun saatini kapattı. Yeniden uykuya devam etmesiniyse hayretler içinde izledi genç kadın.
"Ali! Bırakır mısın beni? Hey! Kime diyorum, sabah namazına kalkmamız lazım be adam!" Kıpır kıpır hareketleri ve söylenen kadının sesi sonunda kocasına ulaştığında bu sefer ne yaptığını fark ederek gözlerini açtı Ali Haydar. Kollarında, sıkıca sardığı karısının bakışlarıyla karşılaştığında bir üzerine bir de Nazenin'e baktı tekrar.
Gece, beyaz gecelik takımıyla uyurken peri kızı gibi görünen karısının yanına uzanıp onu izlediği aklına geldiğinde gözlerini sıkıca yumup ağzının içinde bir şeyler yuvarlayarak yeniden açtı yeşillerini. Nihayet kollarını gevşettiğindeyse Nazenin de alışmış olduğu adamdan kopmak zorunda kalarak doğruldu yatakta.
"Özür dilerim güzelim." deyip Ali de yataktan doğruldu ve "Burada uyumak gibi bir niyetim yoktu. Sadece gece, iyi misin diye kontrol etmek için geldiğimde uyuyup kalmışım. Gerçekten özür dilerim." deyip ayağa kalkan Nazenin'i izledi genç adam.
Kadınsa abajuru açıp saçlarını karıştırarak dolabın önüne geldiğinde, yüzünün yandığını ve kızardığını bildiğinden dönüp bakmadı kocasına. O özür diliyordu ancak Nazenin, araları iyi olmadığı halde yine de ona koşup gelişine sevinmişti.
"Sorun değil."
Banyoya gidip abdest aldıktan sonra odaya döndüğünde üzerini nasıl değiştireceğini bilemedi genç kadın. Evet, karşısındaki adam kocasıydı ve en mahrem hallerini biliyorlardı birbirlerinin, ancak yaşanan hayal kırıklığı buna izin vermiyordu artık. Kendini görmesini istemiyordu Nazenin.
Ali Haydar karısının duran hareketlerinden anlayacağını anlamış olacak ki hızla koltukta yamulmuş olan, dün giydiği tişörtünü yeniden üzerine geçirip hali hazırda altında olan pantolonuyla da namazı kılabileceğinden öylece çıktı odadan. Yüreği parçalanıyordu. Eğer böyle bir rezillik yaşanmamış olsaydı, güzel karısıyla huzurlu bir evliliği olabilirdi. Şimdi, doyamadığı ve ne kadar yıl evli kalırsa kalsın doyamayacağını bildiği kadın köşe bucak kaçıyordu ondan...
Lakin vazgeçmek yoktu. Ne pahasına olursa olsun bunun olmadığını hatırlayacaktı. Olmadığına inanmak istiyordu. Olmamıştı, değil mi?
Beyni yeniden error vermeye başladığında kendini durdurdu genç adam. Bugün aldığı doktor randevusu da işe yaramazsa, ne yapacağını çok iyi biliyordu. Dediği gibi, canı pahasına da olsa gerçekleri gün yüzüne çıkaracaktı.
Kararlıydı.
Önce dükkana gidip teşkilattan bir haber var mı, öğrenmeliydi. Zamanı dardı, işi zordu. Kayınvalidesinin evinde çözülmeyi bekleyen o sır her neyse, bildiği her şeyi kökten değiştirecekti şüphesiz. Başkanın sabırsız tavırları ise Ali Haydar'a bir çok acabanın kapısını açıyordu. O kapıların sırlarını tek tek çözecekti.
Ülkesinin istikbali kendi ellerinde gibi hissediyordu. Şu operasyonu bir tamamlasa, diğer her şeyin üstesinden de geleceğine neredeyse emindi.
Ama önce unuttuklarını hatırlamalıydı.
•••
Wattpad ve Instagram: muhayyell_ |
0% |