Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.) İHANET 🎬

@muhayyell_

 

​​​

Yatsı namazını kılarken ısrarla çalan telefonu sessize alıp namazı bitirdim ve ölüyormuş gibi arayan Fatmanur'a dönüş yaptım. Huyunu bilmesem bir şey oldu zannederdim herhalde.

 

Akşam üzeri ben onlardan çıktıktan sonra evde kıyamet kopmuş. Öyle diyordu. Emine'ye ilk kez bu kadar ağır konuşmuş Ali Haydar. Lakin alevi Emine harlamış, benim hakkımda ailemiz hakkında ileri geri konuşmuş. Tabii normalde parmağında oynattığı adamı aslan gibi kükrerken gören Emine hanım da tası tarağı toplayıp çıkmış evden.

 

Ben de onun yalancısıydım.

 

"Yapma ya... Kötü olmuş bu Fatmanur. Bu kız yüzünden abinle- Neyse. Peki Ali Haydar ne yaptı, gitmedi mi peşinden sevdiceğinin?(!)"

 

"Önce evde sakinleşmeye çalıştı ama sonra da çıktı gitti. Üzülüyorum ya! Koca adam çocuk gibi ağzına bakıyor Emine'nin. Ama bugün beni bile şaşırttı abim, Emine salağı ağzının payını aldı da tepine tepine gitti evine."

 

Fatmanur'un anlattıkları yüreğime bir kazık çakmıştı sanki. Ali'm... Nasıl üzülmüştür kim bilir?

 

"Alo, Nazenin?"

 

"Buradayım canım. Ali Haydar bu saatte işten başka bir yere gitmez normalde. Başına bir şey gelmez değil mi ya? Bir gidip baksak mı hı?"

 

"Aslında benim de içim rahat değil ama gidip bakmalık da bir durum yoktur diye düşünüyorum. Adamın bin tane yerde arkadaşı var kanki!" deyip isteksizce güldü kuzenim.

 

Haklıydı. Lakin yüreğim endişeyle kasılıp duruyordu. Saat gece yarısına geliyordu ve Ali Haydar tatil günlerindeydi. Yani bu saatlerde çoktan evde olması lazımdı.

 

"Halama sorsan da Ali Haydar'a bakınsak mı bir kuzen?" Fatmanur duygularımdan bir haber olduğundan çekinmeye gerek duymuyordum ondan. Kendisiyle bir görüyordu beni nasılsa...

 

"Ay yok! Kız annemin haberi yok ki... Abim çıkarken özellikle tehdit etti beni, anneme anlatırsam olacaklardan sorumlu değilmiş. Yani o iş yaş, bu saatte asla izin vermez öylesine çıkmaya da biliyorsun."

 

"Of Fatmanur ya! Tamam kapat hadi. Abin gelirse haber ver bana da, merak ederim."

 

Kuzenimle telefonları kapattıktan sonra odada volta atmaya başladım. Bu adam nereye giderdi gece gece? Ya sinirle başına bir iş gelirse? Ya benim yüzümden ona bir şey olursa?!

 

Belki de nişanlısının gönlünü almaya çıkmıştı?

 

"Aptal Nazenin!"

 

Kocaman adamın peşine gidecektim bir de!

Yenilmişlikle yatağa çöktüğümde düşünceler eşliğinde saati gece iki etmiştim. Hava zifiri karanlık olurken sokak lambasının şavkına baktım perde ardından. Fatmanur'dan da mesaj gelmemişti. Bu saate kadar çoktan gelmeliydi Ali Haydar.

 

Düşünmenin faydası yoktu daha fazla. Lakin iyi olduğunu duymadan da rahat edemezdim bu gece. En azından sesini duysam, iyi olduğunu söylese yeterdi bana.

 

Titreye titreye telefonu komodinin üzerinden alıp Ali yazan numaraya tıkladım. Gözlerimi sıkıca yumup telefonu kulağıma götürdüm.

 

"Allah'ım ne olur iyi olsun?"

 

Uzun uzun çaldığında omuzlarım çökmüştü fakat tam kapatacakken telefon açıldı.

 

"Alo, Nazenin..."

 

"A-Ali! Ali Haydar iyi misin, neredesin?"

 

Telaşla ayağa kalkıp konuştuğumda, sesli bir nefes üfledi ahizeye Ali Haydar.

 

"İyiyim, iyiyim de sen neden aradın, önemli bir şey yok değil mi?"

 

Allah'ım çok şükür!

Tam ağzımı açmış cevap verecekken arkadan gelen sesle kalbim bin parçaya bölünmüştü...

 

"Kiminle konuşuyorsun sevgilim? Kahve hazır, hadi gel."

 

"Geliyorum."

 

O da ben de sessizce telefonda beklerken, serbest bıraktığım göz yaşlarımla birlikte dişlerimle dudaklarımı kanattım.

 

"B-ben... Özür dilerim. Merak, sadece iyi misin diye yani..." diye saçmalayıp yutkunduğumda "Çok yanlış bir saatte aradım bir daha olmaz, görüşürüz." deyip kapattım telefonu suratına.

 

O esnada Ali Haydar'ın "Bir dakika Nazenin, kapatma-" diyen sesiyse susmuştu çoktan.

 

Ah benim bomboş sevişlerim, ah benim saçma sapan duygularım! Gördün mü, aldın mı cevabını? Sana ikindiden beri bir kez olsun, olanlardan ötürü nasılsın diye sormayan adam, sevdiği kadının kollarında onu teselliye gitmiş.

 

Aç gözlerini kalbim! Bu sevda bize göre değil. Büyük gelir bu sevmek bize. Bu adam bize dört beden büyük!

 

Niye anlamıyorsun?!

 

~~~~

 

Bir gram uyumadan başladığım sabaha girerken kalkıp namazımı kıldım. Ardından çantamı hazırlayıp ağlamaktan kızaran göz pınarlarımın aynadaki yansımasına aldırış etmeden hazırlanıp mutfağa geçtim. Normalde ekmek arası bir şeyler atıştırıp öyle kahve içerdim lakin bugün canım hiçbir şey istemiyordu.

 

Kahvemi yapıp termos bardağıma koydum. Saat daha çok erken olmasına rağmen üzerime kalın siyah pardesümü giyip çıktım evden. Biraz dışarıda oturup kafa dağıtmak istiyordum kurs saati başlamadan. Kolumdaki saate baktığımda yediyi biraz geçtiğini gördüm. Sekize daha çok vardı ve ben biraz sabah serinliğini içime doldurabilecektim. Bu iyi bir şeydi, özellikle gece hiç uyumadığımı hesaba katarsak...

 

Yukarıdan, merdivenlerden gelen ayak sesleriyle gözlerim o yöne döndüğünde şansıma ne desem bilemedim! Vardır bir hayr...

 

"Günaydın Nazenin."

 

Ali Haydar'ın tam karşımda durmasıyla ben de mecburen karşılık vermiştim. "Günaydın."

 

Önüme dönüp merdivenlere yöneldiğimde o da arkamdan geliyordu.

 

"Erkencisin?"

 

"Öyle oldu."

 

Aferin kızıma, kısa ve net. Bundan sonra böyle...

 

Dış kapıya çıktığımızda pardesümün kenarından tutup beni durduran adama kaşlarımı çatarak baktım. Ne istiyordu benden?

 

"Ne oluyor Ali Haydar?"

 

"Bunu benim sormam lazım sanki. Ne oluyor Nazenin? Bu tavırlar ne?"

 

İçimden sabırlar çekerek dışıma bir gamsızlık maskesi takıp konuştum tekrar.

 

"Ne tavrı Ali Haydar? Nişanlının istediği gibi davranıyorum sadece. Senin için bir önemi yok nasılsa benim düşüncelerimin duygularımın, hı? Öyle değil mi?"

 

Pardesümü bırakıp paltosunun ceplerine elini sokarak yüzümü inceledi karşımda durup.

 

"Sen ciddisin." deyip inanamayan gözlerle baktı sonra da yüzüme. "Bak Nazenin. Dün ki yaşanan o saçma durumdan ötürü ben de sinirliyim. Emine de öyle demek istemedi, inan bana. O sadece-"

 

"Burada durup seninle Emine'nin düşüncelerini konuşamayacağım Ali Haydar. Siz iyiyseniz, bana laf düşmez. Ki gördüğüm ve anladığım kadarıyla gayet iyisiniz. Ne güzel! Şimdi izninle..." deyip yanından geçip gidecekken yeniden adımı seslendi.

 

Adımlarımı durdurup ona döndüğümdeyse "Dün gece... sandığın gibi değildi." dedi. Ve bir kaç adımla mesafeyi tekrar kapattı.

 

"Ben dışarıda arkadaşlarlaydım, Eminelere sonradan geçtim çünkü arayıp iyi olmadığını söyledi, bir kahve içip konuştuk sonra eve döndüm. Hepsi bu..."

 

Karşıma geçmiş bana kendini açıklayan adamla yelkenlerim az daha suya iniyordu lakin tutmuştum. Yine de bu yaptığı asla doğru değildi. Nişanlı bile olsalar gece vakti...

 

Başımı önüme eğip dün onu aradığım saatten utandım önce. Sonra da "Bu beni ilgilendirmez." deyip ayaklarımla yeri eşeledim.

 

"Olsun. Sen benim kıymetlimsin, yanlış şeyler düşünmene müsaade edemem." deyip gözlerime ulaşmaya çalışıyordu.

 

Yapma bunu Ali'm, yapma!

 

"Küs müyüz hala?" dediğindeyse daha fazla dayanamayıp başımı kaldırdım yüzüne. Çocukluğumuzdaki gibi bakan gözlerinden hızla aldım sonra kahvelerimi. O bakışlar değil miydi zaten beni mahveden?

 

"Küs değildik ki zaten." deyip yavaş yavaş gevşeyen yüzünden bakışlarımı aldım ve "Sonra görüşürüz, Ali Haydar." diyerek arkama döndüm yeniden.

 

Yüreğim küs sana, barışmaya da niyeti yok diyemedim tabii... Giderken.

 

"Görüşürüz, Nazenin."

 

~~~~

 

Bugün öğleden sonra kurstan hoca arkadaşlarımla dışarıda kahve içmeye karar vermiştik. Kevser'in bildiği denize nazır bir kafe varmış, illa da oraya gidelim diye tutturduğundan onun şoförlüğünde söylediği mekana geldik. Arabadan inerken hepimizin ağzında bir övgü cümlesi vardı. Ne güzel bir yer burası?

 

"Valla helal olsun Kevser, kedi olalı bir fare tuttun ha!" diyen Melek'ti.

 

"Beğeneceğinizi biliyordum. Siz bir de içeriyi görün!"

 

Kevser içi içine sığmaz bir edayla önden önden kafeye yürürken Melek, Saliha ve ben de arkasından onu takip ediyorduk.

 

Kevser yeni mezun bir hafızdı, içimizde en küçüğümüz de oydu anlayacağınız.

Melek'se benle yaşıt yeni evli bir arkadaşımızdı. Tabii ki o da hafızdı. Hafızlık kursunda hoca olmanın ilk şartı buydu elbette.

Saliha ise daha uysal ve sakin bir mizaca sahipti ve benden bir yaş büyüktü yani yirmi dört yaşındaydı. Şu sıralar onun da bir isteme söz olayları olacak gibiydi, hadi hayırlısı...

 

Dördümüz arka arkaya kafeye girip manzaralı bir yer seçtikten sonra günün yorgunluğu ile sandalyelere resmen bayılır gibi çökmüştük.

 

"Kızlar ne alıyorsunuz? Yeni yemek yedik kursta ama aç olan var mı?"

 

Kevser'in sorusuna hep birden "Yok ya ne açlığı?" gibisinden mırıldandıktan sonra "Şöyle iki şatlı bir cappuchino alırım ben canım." dedim Kevser'e.

 

Kızlar da istedikleri kahveyi söylediğinde Kevser garsonu çağırmıştı.

 

Kahveler gelene kadar havadan sudan sohbet ettik. Sonra da afiyetle kahvelerimizi içtik. Yavaş yavaş kalkmaya hazırlanıyorken Melek'in "Nazenin, şu kız sizin Ali Haydar abinin nişanlısı değil mi ya?" demesiyle gösterdiği yöne döndüm refleksle.

 

Emine'nin burada ne işi vardı? Üstelik yanında da bir adam vardı. Kimdi ki o? Ali Haydar değildi, iyi ama o değilse kimle gelmişti bu kız kafeye?

 

"Evet, o." deyip önüme dönerken Melek kaşlarını çatıp "Yanındaki kim peki?" dedi bu sefer de.

 

"Bilmiyorum Melek, beni ilgilendirmiyor." deyip kahvemden bir yudum aldım.

 

"Bir dakika bir dakika! Nazenin şuna bak! Adam senin müstakbel yengenin yanına oturdu kalkıp." dediğinde bu sefer ben de duramamış bakmıştım.

 

Kayhan?!

 

Yönümü şaşkınlıkla iyice onlara doğru döndüğümde Kayhan'ın iki eliyle Emine'nin saçlarını okşadığını gördüm! Ardından git gide birbirlerine yaklaşan ikili çığrından çıkmış ve öpüşmeye başlamıştı!

 

Bunlar ne halt ediyordu böyle?!

 

Utançla önüme döndüğümde elinde telefonla ikiliyi kayda alan arkadaşıma "Ne yapıyorsun Melek!" diye seslendim.

 

"Ne yapayım Nazenin? Senin akıl edemediğin şeyi yapıyorum. Kanıt olmazsa kimse sana inanmaz." deyip kaydı bitirdi ve telefonuma videoyu gönderdi.

 

Elim ayağım şahit olduğum iğrençlikten ötürü titrerken bir an Emine'nin Ali'yi de böyle öptüğü hayalime yansıdı. Kafamda kurduğum şey canımı öyle yakmıştı ki! Bu kız böylesi iğrenç bir kızsa bir senedir neden Ali Haydar'la da şu anı yaşamamış olsun ki?

 

Beynim zonklamaya başladığında ne yapacağımı düşünemez bir haldeydim. Ben nasıl derdim Ali'me bu yaşananları? Nasıl onun hayal kırıklığına uğradığına şahitlik ederdim?!

 

Ama söylemezsem de böyle bir kadınla evlenmesine müsaade etmiş olacaktım!

 

Allah'ım ben ne yapacaktım şimdi?

 

"Nazenin bak, ne düşünüyorsun bilmiyorum ama bunu derhal Ali Haydar'la konuşman lazım." dedi yanımda oturan Saliha.

 

"Evet, asla gizli kalmamalı!" diyen de Kevser'di. Kızlar Emine ve Ali Haydar'ı nişan fotoğraflarından tanıyordu.

 

"İstersen hiç konuşma direk bu videoyu göster ve işin içinden sıyrıl." dedi sonra Melek.

 

"Nasıl yaparım bunu Ali'ye? Nasıl elim titremeden o videoyu gösteririm Melek? Yapamam! Ama... Böyle de durumam bundan sonra..."

 

Ne yaptın sen Emine?! Nasıl yaptın bunu Ali Haydar'a? Nasıl?!

 

 

 

 

 

Loading...
0%