@muhayyell_
|
[Bir sene kadar önce...]
"Abi! Seni anneannem çağırıyormuş aşağıya. Bir bak istersen."
Ali Haydar uzandığı yataktan doğrulup "Tamam..." diye onayladı kız kardeşini.
Aslında şuradan şuraya gidecek hali yoktu. Ailesine çaktırmasa da dün işteyken aldığı darbe için doktor "Geçici hafıza kaybı yaşayabilirsin dikkatli ol Haydar'ım." demişti.
Marangozluk ve hafıza kaybının ilişkisini kurmaya gerek yoktu. Çünkü Ali Haydar, bir marangozdan çok daha fazlasıydı. Ailesinin ve çevresinin gördüğü marangoz Ali Haydar'ın dışında gizli bir tarafı da vardı genç adamın.
Tıpkı dayısı gibi.
Dünden beri düşünüp durmuş, bu durumun başına bela açmaması için dua etmişti Allah'a. Şimdilik görünürde bir şey yoktu ve İnşaAllah olmazdı da.
"Selamun Aleykum anneannem nasılsın?"
Düşüncelerini de yanına alıp çoktan aşağı indiğinde, anneannesi uzun zamandır ima ettiği şeyi bu sefer gün yüzüne çıkarıp öğüt vermişti genç adama.
Konu Nazenin'di.
"Uzun lafın kısası oğlum, siz ikiniz için sanki biçilmiş bir kaftansınız. Biliyorum sen şimdi kalkıp diyeceksin ki biz beraber büyüdük. Olsun evladım, bu daha iyi ya! Birbirinizin neyi sevdiğini, neyden nefret ettiğini kendiniz kadar bilirsiniz. Geçiminiz kolay olur." gibi uzayıp giden cümleleri süsleyerek sundu torununa Fatma Hanım.
Nazenin'i, istiyordu ki yaban ellerde solmasın, babasız yetim büyümüşken bir de kocadan çekmesin... İstiyordu ki Ali Haydar'ı, çocukluğundan beri yaptığı gibi onu sarsın sarmalasın, iyileştirsin her yarasını. Hem Nazenin'in bakışlarında torununa karşı bir şeyler seziyordu ne zamandır yaşlı kadın. Nazenin ona güzel eş olurdu bu yüzden. Ali'si de nazlı torunu da mesut olurdu bu yuvada, biliyordu.
Ali Haydar anneannesine olumsuz bir şey dememişti ancak olumlu bir cümle de kurmaktan çekiniyordu.
Bu yaşına kadar Nazenin'e ailesinden biri olarak bakmış olsa da anneannesinin her geçen gün artan imaları ve bugün de ısrarla onları yakıştırması genç kıza karşı bakışını değiştirmesine sebep olmuştu ister istemez.
Yaşlı kadınla vedalaşıp yürümeye başladı mahallede. Biraz kafasını toplamaya ihtiyacı vardı. Aklı Nazenin'de, elleri paltosunun cebinde soğuk esen rüzgara aldırış etmeden devam etti yoluna.
Nazenin'i tahayyül ettiğinde istemsiz yüzü gülüyor, yüreği huzur buluyordu sanki. Fakat evlilik için bu yeterli miydi, asla bilmiyordu genç adam. Güzeldi Nazenin, hem de fazlasıyla... Akıllıydı da... Yüreği tertemizdi genç kızın. Kimseyi bile isteye kırmaz, insanlarla iyi geçinirdi. Tuttuğunu koparan bir yapısı da vardı. Hafız olmuştu bu sayede.
Fakat Nazenin'e yakıştırmadı kendini Ali Haydar.
Görev icabı çok kadın görmüştü. Gerek beraber çalıştığı, gerekse karşılıklı çatıştığı çok kadın... Oysa Nazenin öyle miydi? Madden de manen de tahire bir kadındı o.
Hayallerindeki kadın bile Nazenin kadar olamazdı. Eh, bu yüzdendi ya kızcağıza kendini layık görememesi. Öyle bir kız, evlendiği adama da cenneti yaşatırdı elbette. Farkındaydı...
"Allah'ım sen bana yardım et. Ben ne yapacağımı bilmiyorum." dedi yürümeye devam ederken Ali Haydar.
Üstelik Nazenin bu işe ne derdi, o ayrı bir muamma idi.
"Kendi kendimize gelin güvey oluyoruz." diye söylendi köşeyi dönerken.
Birden aklına arkadaşı Lütfi geldiğinde bir sokak aşağıya attı kendini. Lütfi hem işten hem de çocukluktan arkadaşıydı. İkisi de evdeydi şu sıralar, yeni bir iş yoktu.
Genç adam evdeyse bu konu hakkında görüşlerini alacaktı. Eve varmak üzereyken birden bire başına bir ağrı girdi. Acıyla elini kafasına götüren adam evin ziline basıp basmamakta kararsızlık yaşadı önce. Fakat aniden gelen ağrı, geldiği gibi de gitmişti.
İnşaAllah doktorun dediği gibi yakın zamanlı bir hafıza kaybı yaşamazdı!
Zile dokunup çektiğinde kapıyı arkadaşının kız kardeşi, Emine açmıştı.
"Aa, hoş geldin Ali Haydar! Gelsene."
Genç kıza doğru düzgün bakmadan kafa sallayıp içeri geçti Ali Haydar.
Salona geçerken evin sessiz olduğunu yeni fark etmişti. Arkadaşı evde, zannıyla sormadan girmişti ancak görünen pek öyle değil gibiydi.
Koltuğa oturduğunda "Abinle konuşacaktım. Çağırır mısın?" deyip Emine'nin gitmesini bekledi. Fakat genç kız durup onun güzel yüzünü izlemekle meşguldü.
Ali Haydar kaşlarını kaldırıp ne var, der gibi baktığındaysa Emine arkasına dönüp çıkmıştı odadan.
Bir kaç dakika sonra elinde iki kahveyle gelen kızla şaşırdı genç adam. Lütfi neredeydi? Bu kız niye iki kahve yapıp gelmişti? Neler oluyordu?
"Şey... Abimle yengem, alışveriştelerdi ama geliyorlarmış beş dakikaya. Ben de kahve yaptım. İçeriz, değil mi?" diyen Emine tepsiyi uzattı.
Ali Haydar gitmek istedi önce. Emine bir kaç dakikaya gelirler dediği için de ikilemde kaldı.
"Öyleyse ben gideyim. Yakışık almaz, böyle." deyip kalkarken Emine birden "Abime söyledim ben senin geldiğini telefon edip! Geliyoruz beklesin, dedi." deyip masum bir gülümseme sundu genç adama.
İyi kızdı Emine, öyle sandı ve güvendi Ali Haydar.
Kahveyi alıp oturduğunda kızın odadan çıkması da rahatlamasına sebep olmuştu. Kahveyi bitirirken neyin sebep olduğunu bilmediği bir şekilde bayılıp kaldı koltukta.
Emine'yse sessizce avının kendinden geçmesini beklemiş, ardından odaya yeniden dönmüştü. Evet, kahvenin içine koyduğu ilaç tesirini göstermişti.
İşte! Ali Haydar resmen onun kolları arasındaydı.
Genç adamı ayağa kaldırıp odasına sürükledi önce Emine. İlaç adamı resmen sarhoş etmişti. Ayağa kalkabilse de ne yaptığını asla bilmiyordu Ali Haydar!
Gözlerini dahi açamadan genç kızın kollarında sürüklendi bu yüzden.
Emine Ali'yi yatağa yatırıp psikopatça güldü. Ardından adamı iç çamaşırı kalana kadar soydu. Abisi ve yengesiyle kaldığı evde ilk kez böyle bir şey yapıyordu. Heyecanı doruk noktaya ulaştığında saate baktı. Abisi bir kaç saate kadar burada olurdu!
Senelerdir içi giderek baktığı adam, ona bir kez olsun yüz vermemişti. Hatta yüzüne bile doğru düzgün bakmamıştı ya! Tamda Kaan'la sevgili olmuşken çıkmıştı işte karşısına. Lakin fırsatı kaçıramazdı. Ali Haydar bu kadar yakınındayken artık onun olmalı ve ona mecbur kalmalıydı.
Genç kızın aklından geçen deli saçması şeyler bir bir gerçek olmuştu böylece...
Ali Haydar uyandığında yanında yatan kızla şok geçirmiş, kendi yarı çıplak bedeniyle dehşete düşmüştü. Yanındaki kız Emine'ydi ve ona gülümseyerek bakıyordu.
Allah aşkına ne olmuştu burada?
Zihnini yokladı genç adam, ama yoktu! Orada şu durumu izah edecek hiçbir şey yoktu!
Yoksa... Yoksa geçici hafıza kaybını şimdi mi yaşıyordu? Ama nasıl olurdu? O asla böyle bir şey yapmazdı! Yapamazdı!
Hızla ayağa kalkıp üstünü giymeye çalıştı.
"E-emine. Bu... Burada ne oldu? Ben ne arıyorum senin yanında?! Konuş! Ne oldu burada?!"
Bir yandan üstünü giyip bir yandan dehşetle sorularını yöneltti genç kıza Ali Haydar, ancak emine susuyordu.
"Konuşsana! Allah'ım aklımı kaçıracağım! Biz nasıl bu hale geldik?! Emine susma!"
Genç kız dudaklarını büzüp masum bir ifade kondurdu suratına.
"Nasıl yani? Hatırlamıyor musun?" dedi o ifadenin arkasına sığınarak.
"Lan hatırlamıyorum! Söylesene, delirtme beni!"
Ali Haydar öyle bir kükremişti ki, genç kız korkuyla yerine sindi. Lakin yalanlarına da devam etti öyleyken.
"Ali Haydar, biz... şey yaptık. Seninle beraber olduk."
İşte şimdi tamamen şoka girmişti genç adam. Olduğu yerde kaldı öylece. Elindeki paltosunu var gücüyle sıkarken nasıl böyle bir hata yapabildiğini anlayamadı. Bu yaşına kadar yapmadığı zinaya, tam da evliliği düşünürken mi yakalanmıştı?
Gözleri doldu. Rabb'ine karşı ne büyük suçtu bu?
Kenardaki sandalyeye çöküp kaldı bir müddet. Kafasına vurdu bir kaç kere. Hafıza kaybının sırası mıydı?! İnanmak için hatırlamaya ihtiyacı vardı lakin, karşısındaki kız da yalan söyleyemezdi ya, namustu bu! Hem bu hallerinin başka açıklaması olabilir miydi?
"Ali Haydar. Beni böyle bırakmazsın değil mi?" diye ağlar gibi konuşan Emine pür dikkat adama bakıyordu.
Genç adamsa ne diyeceğini bilemedi. Fakat yapılacak tek şey vardı, artık bu kızı bırakamazdı!
O günden sonra hiçbir şeyi kendi isteğiyle yapmadı genç adam. Aylarca bekleyip nişana yeni adım atabilmesinin sebebi de buydu. Emine'yle mecburiyetten sevgili olmuş, ona yaptığı şey yüzünden kendini hep bir pislik gibi hissetmiştim. Bu yüzden borçlu hissediyordu Emine'ye karşı.
Lakin adamın atladığı bir şey vardı ki, Emine'yi kendi gibi iyi yürekli zannetmesiydi. Kıza asla toz kondurmuyor, onun neden rızasıyla kendiyle birlikte olduğu ihtimalini düşünmüyordu. Belki de düşünmemek daha konforlu geliyordu, bilinmez...
Düşünürse genç kızın da en az kendisi kadar suçlu olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalacak ve zorla kalbini açmaya çalıştığı kızdan daha da soğuyacaktı.
O gün koşar adım çıktığı evden içeri belki üç, belki beş kez anca girmişti şu zamana kadar Ali Haydar. Tramva olmuştu orası ruhuna. O eve girdikçe kendisinden tiksiniyordu.
Üstü başı perişan bir halde apartmanlarına sığındığı o gün, güzel yürekli Nazenin karşılamıştı yine kendisini.
Nazenin kapıdan çıkarken Ali içeriye girmek için hamle yapmıştı ve bu sayede birbirlerini fark etmişlerdi.
"Ali? İyi misin?"
Genç kızın masum yüzüne seyre dalmak istese de yapamadı Ali Haydar. Sorusunu kafa sallayarak geçiştirdi. Ne diyecekti? Ben zinakar bir adamım mı?!
"Ama... İyi görünmüyorsun. Ne oldu?"
Nazenin'in ilgili tavrı daha da yaktı ciğerini adamın. Kapı eşiğine çöküp ağlamamak için zor tuttu kendini. Kızardı , bozardı. Ah şu hafızası düzelse ne vardı? En azından ne halt yediğini hatırlamak istiyordu! Ancak görünen köy, klavuz ister miydi zaten?!
Yalpalar gibi olduğunda kolundan tuttu onu Nazenin.
"Sen iyi değilsin!" deyip merdivenlere oturmasına yardım etti.
"Bekle, su getireceğim. Ne oldu anlamıyorum ki?" deyip çıktı iki kat yukarı.
Elinde bardakla döndüğünde Ali'sinin başını elleri arasında tuttuğunu ve omuzlarının sarsıldığını gördü. Boğazından aşağıya kor bir ateş inerken hızla yanına vardı adamın.
"Ali!" diye seslendi. Ancak Ali kafasını kaldırıp ona bakar bakmaz yığılıp kalmış, yeniden uykuya teslim etmişti bedenini.
"Ali'm! Ne oldu sana?!"
Başını elleri arasına aldı genç kız sevdiğinin. Akıl bali olduktan sonra asla dokunmamıştı Ali'ye, fakat şimdi başını çarpmaması için tutmuştu adamı.
"Yardım edin! Ya-yardım edin! Anne! Hala!"
İşte, böylelikle aksiyonlu hayatına bir engebeyi daha dahil etmişti Ali Haydar...
|
0% |