@muhayyell_
|
"Bir dakika. Ne demek bu Ali?! Bu adamla benim ne işim olur?" deyip kırgınca baktım Ali Haydar'ın gözlerine, sonra da "Ben gidiyorum. Siz de ne haliniz varsa görün!" deyip masadan kalktım.
Lakin yanımda oturan Ali Haydar feracemin üzerinden kolumu tuttuğunda gözlerim yeniden onu bulmuştu.
"Otur, Nazenin." diye buyuran adama şaşkınlıkla baktım. Kalbimi eline alıp parça pinçik etmekten zevk mi alıyordu bu adam?!
"Bırak!" deyip titreyen sesime inat kolumu çektim sevdiğim adamın elinden.
Aniden o da sandalyeden kalktığında gözlerim çoktan yaşarmıştı bile.
"İyi. Beraber gidelim o halde. Bu iki insan müsveddesi de ne halt edecekse rahat rahat etsin!" diye bağırdı. Yan masalardaki bir kaç kişinin kafası bize döndüğünde tedirginlik içinde yutkundum. Ali'ye baktığımdaysa boynunda, esmer teninin altındaki damarlarının fırlayacak gibi şişip kızardığını gördüm. Gözlerine çıkan kahvelerim kızıllaşan yeşillerinde endişeyle gezindi.
"Ne?" diye sessiz bir soluk kaçtı sonra ağzımdan.
Fakat benim sessizliğimin aksine Emine ciyaklamaya başlamıştı bile.
"Ne diyorsun sen Ali Haydar! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?!" deyip avuç içini masaya vurdu.
Yanındaki adamsa oturduğu yere iyice yayılmış keyifle bizi izliyordu. Bu nasıl bir rahatlıktı böyle?!
"Kes lan sesini!" diye gürledi Emine'nin hemen ardından Ali. Ben yine ona döndüğümde bu sefer bana değil yan yana oturan ikiliye bakıyordu.
"Bir de geçmiş karşıma ne diyorsun, diyor! Ulan iki dakika insan ol da bari yaptığın kabahatin ardında dur! Nasıl bir kadınsın sen Emine?! Nasıl bir kadın seviyorum dediği adama boynuz takar?! Ulan nasıl utanmadan yüzüme baktın, bakıyorsun hala sen?!"
Ben, bütün duygularım karışmış öylece beklerken, Ali Haydar hızını alamadan eteğindeki taşları karşısındakilere dökmüştü ancak Emine boş durur muydu? Elbette durmazdı.
"Ne saçmalıyorsun sen sevgilim? Nasıl bu kadar kesin konuşabilirsin hakkımda? Ne yapmışım ki ben? İnanamıyorum sana... Oysa beni sevdiğini sanmış-"
Ali Haydar Emine'nin sözünü kesip "Boş konuşma Emine! Kanıt mı istiyorsunuz? Al!" deyip telefonunu açarak videonun oynatma tuşuna bastı.
Fakat Emine videoya değil yine bana odaklanmıştı!
"Seni kalt*k! Hepsi senin yüzünden! Duramadın değil mi?! Ali Haydar'ı etkilemek için elinden geleni yaptın! Ama unutma, yanındaki adamın kalbi yalnızca benim için atıyor! Ama sen-"
"Yeter! Allah'ın belası, yeter! Ne arsız ne çirkef bir kızmışsın sen ulan! Nazenin'in adını asla ağzına almayacaksın, yoksa hepinizi mahvederim. Yaparım bunu, biliyorsun! Sana gelince Kayhan! Al bu ahlaksız kadınla ne yapıyorsan yap. Zaten anca senin gibi birine layık o!" deyip tükürür gibi baktı ikisinin de yüzüne Ali Haydar.
Ah benim canım adam...
"Sakın, sakın bir daha ne bana ne aileme yaklaşayım deme Emine. Bu video şimdilik bende kalacak. Benim olmasa da böyle bir ayıbı dillendirmem ben! Ama... Sakın beni buna zorlama. Bu iş bitti. Biz anlaşamadık ve bitti! Duydun mu?! Duydunuz mu?!" diyerek cebindeki yüzüğü çıkarıp masaya fırlattı Ali Haydar.
Sonra ayakta olan bana bakarak "Hadi Nazenin." deyip çekti gitti.
Bense şok içinde kala kalmıştım ardında.
Emine bir şeyler söylüyordu lakin duymuyordum. Az önce neler olmuştu öyle?!
"A-Ali!" diyerek arkasından yetişmeye çalıştığımda durmadı sevdiğim. Onun büyük adımlarına ulaşmam öyle zordu ki... En sonunda arabaya vardığımızda kilidi açıp öne geçti. Bense arka kapıyı açıp titreyerek geçtim koltuğa.
"Ali ben..."
"Ali Haydar, Nazenin. Ali değil!"
Söylediği cümleyle gözlerim dikiz aynasına kalktığında sanki yüreğimin köşesinden çıt sesi gelmişti... Kaşlarını çatmış daha önce asla görmediğim gözlerle harelerime bakan adam beni dumura uğratmıştı adeta.
"Diyecek bir şeyin var mı?!"
Sorduğu soruyla başımı önüme eğdiğimde kuruyan boğazımı ıslatmaya çalıştım. Lakin ben de bu soruya verecek bir cevap yoktu.
"Ben de öyle tahmin etmiştim..."
~~~
O gün apartmanda kıyamet kopmuştu adeta...
Ben Ali'nin yüzüne bakamadan koşarak eve girdiğimden yukarıda tam olarak nelerin konuşulduğundan haberi yoktu. Fakat eniştemin bağırışı, Ali Haydar'ın "Bitti diyorum! Neyini anlamıyorsun baba!" deyişi bizim eve kadar gelmişti.
Bir kaç dakika içinde evin zili çaldığında panikle yerimden sıçradım. Acaba Ali bana hesap sormaya mı gelmişti?
Ben üstümü başımı giyene kadar annem çoktan kapıyı açtığında ayakta dikilerek kaderimi bekledim. Ne olacaksa olsundu!
Fakat tahmin ettiğimden az bir farkla eve Ali'nin annesi Kerime halam gelmişti.
"Nazenin, yavrum senin olanlardan haberin var mı? Ne oldu bu çocuğa da attı nişanı halacığım? Bak bana doğruyu söyle, seni de Ali Haydar'la arabadan inerken gördüm demin. Emine yine kıskançlık falan mı yaptı? He kuzum?"
Allah'ım ben ne diyecektim bu kadına?
"Ş-şey, hala... Ben bilmiyorum." deyip koltuğa geri oturdum. Kimsenin yüzüne bakmadan halı deseni inceleme seansına başladığımda Allah'tan kimse üstelememişti konuşmam konusunda. Halam beni çok severdi, belki de zor durumda olduğumu da anlamış olabilirdi, bilemiyordum.
"Aysel, ben bir annemlere ineyim. Ev zaten savaş alanı, sen de gelsene. Hem annem bir akıl verir bize. Ali Haydar barut gibi, ne yapacağımı şaşırdım ablam ya!" diyen halam annemi de beraberinde sürükledi giderken.
Bense salonda öylece kala kaldım...
~~~
Suların bir kaç gün içinde durulduğunu zannedip, her gün bizim evde gördüğüm Fatmanur'un yoğun ısrarına dayanamadığımdan sonunda onlara, yani Ali Haydarlara çıkmıştım.
"Abin daha iyi mi kuzen?" diye sorduğum kuzenim elindeki çay bardaklarından birini bana uzattı ve koltuğa serilirken konuşmaya başladı.
Ben de onunla beraber yalnızca ikimizin olduğu evde rahatça oturmuştum yanına.
"Bilemiyorum Nazen... Abim sakin gibi görünüyor ama ben onu tanıyorsam bu yaşadığı kolay yutulacak bir şey değil, ki sen de biliyorsun abimi. Sanki kalp kırmamak için sabrediyor, normal davranmaya çalışıyor ama..." deyip çayından bir yudum aldı Fatmanur.
Meraklı bakışlarıma dönüp devam etti sonra da.
"Bir şeyler planlıyor gibi de geliyor bana. Geceleri mutfakta tek başına kahve içerken buluyorum son zamanlarda. Kırgın ya da kızgınlıktan sıyrılmış da, kafasında kurduğu şeyleri tartıyor sanki. Sorunca da, yok bir şey deyip geçiyor. Ama var bir şey..."
Dikkatle kuzenimi dinlerken Ali'nin aklından neler geçtiğini ben de merak etmiştim. Allah vere de o Emine'yle Kayhan'a bir şey yapmasa!
"Öyle mi diyorsun? Sence ne planlıyor olabilir?" diye endişeyle sorduğumda Fatmanur yaklaşıp fısıltıyla "Valla orasını bilmiyorum kanki ama... Sanırım bu planın içeriğinde sen de varsın." dediğinde beynim zonklamaya başladı.
"Nasıl yani?"
"Yanisini inan bilmiyorum. Sadece abim şu sıralar güya çaktırmadan seninle ilgili şeyler soruyor bana. O öyle zannetse de ben anlıyorum tabii işin içinde bir şey olduğunu." diyerek bilmiş bilmiş başını salladı geriye çekilirken.
Ben ne diyeceğimi bilemezken kuzenim yeniden lafa girdi.
"Senin videoyu öncesinde biliyor olman ve bahsetmemen ona çok koydu bence. Emine'nin ihanetinden çok senin suskunluğun yaraladı abimi Nazenin. Ben seni suçlamıyorum biliyorsun, ama abimin düşüncelerini de ne yapsam değiştiremedim."
Fatmanur kendince ihtimalleri sıralarken benim aklım Ali Haydar'ın acıyan yüreğindeydi. Bir nebze olsun o güzel kalbini ferahlatabilmeyi öyle çok isterdim ki... Yüreğim tarifi zor bir acıyla kasıldığında çayımı sehpaya koyup kollarımı göğsümde bağladım. Sıkıntıdan dudaklarımı kemirip durdum bir süre. İçimdeki fırtına bütün dallarımı kırmaya yeminli gibi oradan oraya savuruyordu düşüncelerimi.
Ali için yapmayacağım şey yoktu.
Dış kapıdan anahtar sesi geldiğinde ikimiz de toparlanıp salona gelen kişiye döndük sonra.
Ali Haydar... karşımızda duruyordu.
"Selamun Aleykum. Fatmanur ben uyuyacağım abim, rahatsız eden olmazsa iyi olur." deyip benim yüzüme bile bakmadan arkasına dönüp gitti.
Bense ardından öylece baka kaldım.
"Nazenin, istersen git uyumadan önce bir konuş abimle. Seni kıramaz biliyorsun. Neden söyleyemediğini falan anlat işte! Hadi!" diyerek beni sıkıştıran ve zorla koltuktan kaldıran kıza sıkıntıyla baktım.
"Ama Fatmanur... Ya affetmezse-" diye konuşurken kuzenim lafımı kesmiş ve "Eder, eder. Seni benden ayrı görmüyor. Biz her gün böyle oluyoruz ama saat dolmadan eskiye dönüyoruz. Bir hafta oldu neredeyse ya, yeter! Artık barışın, sensiz canım sıkılıyor benim." demişti.
Oflayıp salondan çıkarken ne diyeceğimi düşünüyordum sevdiğime.
Bunun nasıl bir bahanesi olurdu ki?
Vestiyerdeki aynadan üzerimi kontrol ettim önce. Lacivert ferace ve sütlü kahverengi şal gayet hoş duruyordu.
Amaaaan! Ne yapıyordum ben burada böyle?!
"Bismillah." deyip Ali'nin odasının kapısına vardığımda derin bir nefes alıp kapıyı tıkladım.
"Uyuyacağım demiştim."
Ali'nin mahmur sesi beni anında mest ederken toparlanıp "Şey... Ali benim Nazenin." diyebildim.
Bir kaç saniye bekledikten sonra Ali'nin sesi yeniden duyulmuştu.
"Gelebilirsin."
Kapıyı açıp öylece kapatmadan bıraktığımda gözlerim yatağına oturmuş, ayakları yerde karşıyı izleyen adamı buldu.
"Özür dilerim rahatsız ettim. İstersen sonra da konuşabiliriz." dediğimde Ali'nin "Geldin zaten, ne demek istiyorsan söyle." deyişi kalbimin orta yerine bir çizik atmıştı. Titriyordu resmen kırgınlıkla zavallı.
"Ben, özür dilerim senden Ali. Yani Ali Haydar... İlk gün gelip senle konuşmalıydım ama yapamadım. Canın acımasın diye-"
"Böyle hiç acımadı canım, sağol Nazenin." diyen adamla yine yarım kalmıştı cümlem.
"Haklısın. Ne desen, ne söylesen hakkın var. Fakat ben önce Emine'yle konuşursam, rızasıyla senden ayrılırsa ihaneti öğrenmezsen daha az üzülürsün zannettim. Hata etmişim..."
Ali Haydar dediklerimin üzerine ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı.
"Bu kadar önemliydi demek benim duygularım, senin için. Neden, neden Nazenin? Benim duygularımı niye bu kadar çok düşündün? Aklından ne geçiyordu?! Benden bu olanları saklarken için rahat mıydı bari?!" diyerek yükselen adama kocaman gözlerle baktım. Nasıl böyle düşünürdü?
"Asla. Asla rahat değildi, inan bana." deyip acıyla, ilk kez o kadar derin bir duyguyla baktım gözlerine Ali'nin ve fakat hemen çektim harelerimi ondan. Hataydı bu...
Ali Haydar adımlarını daha da daraltıp bir kaç adım önümde durduğunda yüreğimin yerinden çıkacak kadar hızlı attığını hissettim. Neden böyle yaklaşmıştı şimdi?
Yüzümden alev çıkarken titreyen ellerimi birbirine kenetleyerek zabdedebilmiştim anca.
Başımı kaldırıp sessiz kalan Ali'yi kontrol ettiğimdeyse onun gözlerinin ellerimden yüzüme kaydığını gördüm.
"Ali..."
"Ali Haydar, diyeceksin."
"Ali Haydar. Beni affetmen için ne yapmam gerekiyor? Bana yine eskisi gibi bakman için söyle, ne yapayım? Ne istersen!" dedim çaresizce. Bu çaresizliğimden de utanmıştım.
İlk kez onun karşısında bu kadar gardsız duruyordum. Bu beni ne kadar tedirgin etse de artık yorulmuştum. Ne isterse onu düşünebilirdi. Yeter ki beni affetsindi...
"Ne istersem, öyle mi?" deyip samimiyetten uzak bir şekilde güldü Ali Haydar.
Bir haftada gözlerinin altı çökmüş, çehresi sararmış ve koyu yeşille ela arasında ince bir çizgide duran gözleri kızıllarla bütün olmuştu resmen. Bu kadar çok mu yaralamıştık onu?! Onu en çok yaralayan ben miydim, Fatmanur'un dediği gibi? Yoksa Emine'nin, sevdiği kadının ihaneti mi?
Ben sessiz kalıp içimdekilerle savaşırken Ali bunu yanlış anlamış olacak ki başını iki yana sallayıp yatağına geri döndü.
"Ne istersen!" diye geç kalınmış bir fısıltı döküldü dilimden, kararlıydım. Ne isterse yapardım.
"Uyuyacağım Nazenin." deyip kibarca beni kovduğunda üzerine yorganı almış, sağına dönüp gözlerini kapatmıştı.
Bundan sonra aramızın nasıl düzeleceğini bilemiyordum. Sanırım beni asla affetmeyecekti sevdam!
"Peki. İyi uykular Ali..." deyip odadan çıktım.
Yine unutup Ali demiştim. Ancak bu sefer karışmamıştı o da.
Allah'ım sen bir yol göster bana lütfen!
|
0% |