@musa_bilall
|
Kitabın Büyüsüne Kapılıp Dans Edenlere
Capcanlı bir haziran günüydü. Okullar kapanmıştı ve şu anda minik bir tatil için piknik yapmaya gidiyorduk. Ben şoför koltuğundaydım ve yanımda Batu oturuyordu. Arabanın arkasında ise Ceyda ile Hamdi vardı.
Ormanlık bir yolda ilerlemeye devam ederken yolun solunda, bayağı bir ilerisinde siyah bir şey gördüm. Gözlerimi kısarak ne olduğunu anlamaya çalıştım lâkin ancak biraz daha ilerlediğimizde ne olduğunu ayırt edebildim. Bu bir adamdı ve yolun kenarında yüzü kapalı öylece yatıyordu. "Şunu görüyor musunuz?" diye arkadaşlarıma seslendim. Ardından arabayı yavaşça sağa çekerek adamı gösterdim.
"O ne öyle ya? Ölmüş gibi yatıyor!" Ceyda'nın tedirgin sesiyle arkaya döndüm. Kendisi, parlak sarı saçlara ve beyaz bir tene sahipti. Gurubun en hassası aynı zamanda en sosyeteye düşkün kişisiydi. Bakım yapmaya, elbiselere, çantalara ve bunun gibi daha birçok şeye bayılırdı.
Onu yanıtlayacağım sırada Batu söze girişti. "Gelin hemen, bakalım." Ardından araçtan indi ve seri adımlarla ilerlemeye başladı. Onun ardından biz de harekete geçtik ve araçtan inerek adama doğru yaklaştık.
Adamın yanına vardığımızda eğilerek onu sarstım. "Hey, iyi misiniz?" Adamdan yanıt gelmediğinde ise onu sırt üstü çevirdim. Esmer tene sahip olan adam, otuzlu yaşlarında gibiydi. Elimi boğazına doğru götürüp nabzını kontrol ettim. Atmıyordu. Adam ölmüştü
Kafamı adamdan bizimkilere çevirdiğimde gece mavisi saçlarım dalgalandı. "Nabzı atmıyor, ölmüş."
Ceyda, parmaklarıyla ağzını örterek "Ne? Ölmüş mü?" diyerek irkildi. Cıvıl cıvıl hayatında böyle şeylere alışık olmadığı için tedirgin olmuş ve korkmuştu.
Yavaşça ayağa kalktığımda Batu'nun sesi kulaklarımızı doldurdu. "Şunlara bir bakın!" Yere çömelmiş, adamın açıkta olan kollarındaki ışıl ışıl parlayan bilekliklere bakıyordu.
Bunlar neydi böyle? Farklı renkte, göz kamaştıran dört bileklik büyüleyici bir şekilde adamın bileğinde duruyordu. Şahane güzellikte oldukları yadırganamaz bir gerçekti.
"Adamın ölmesi bir yana onlar ne öyle? Zengin olduk sanırım." Hamdi eğilerek bilekliklere yaklaşarak daha dikkatli incelemeye başladı. Bileklikler bizim gibi onunda oldukça dikkatini çekmişti anlaşılan.
Ceyda hala ürkmüş bir şekilde duruken Batu'nun bilekliklere temas ettiğini gördüm. Bunun ardından yavaş yavaş bir ışık patlaması gerçekleşti. "Ne oluyor oğlum?" dedim ışığın şiddeti artarken. Bu yaşananlar hiç de normal değildi.
Işık, gözleri açamayacak bir duruma getirdiğinde gözlerimi siper ederek kapadım. Bir süre sonra geri açtığımda ise bambaşka bir yerle karşılaştım. Karanlık, çevreyi koyu yeşil sarmaşıkların sardığı, az önceki ormanlık alandan bambaşka bir yerde...
"İyi misiniz? Ne oldu az önce?" dedim bizimkilere bakarak.
Ceyda belli belirsiz kafasını yana doğru sallarken "Bilmiyorum Mehir, bu olanlar çok garip," dedi. Sarı saçları hareketlenmiş, yüzündeki belirsizlik ifadesi gözlerine de yansımıştı.
"Katılıyorum," dedim ve gözlerim sağ bileğime kaydı. "Oha! Adamdaki bilekliklerden biri şu anda bileğimde. Baksanıza." Sağ bileğimde takılı olan mavi ve mor renklerin olduğu ışıltılı bilekliğimi onlara gösterdim.
Diğerleri de aynı heyecanla bileklerine bakarken onlarında birer bilekliğe sahip olduğunu gördüm. Ceyda da bilekliğini benimkinin yanına getirdi. "Bir benzeri bende de var," dedi sarı ve gri renkteki bilekliğini işaret ederken.
"Bizde de var." Hamdi ve Batu aynı anda konuşurken bilekliklerini bizimkilerin yanına doğru uzattılar. Batu'nunki açık mavi ve beyaz renklerden oluşurken Hamdi'nin bilekliğinde kahverengi ve turuncu renkler hakimdi.
Bir süre bileklikleri incelemenin ardından buradan çıkmanın bir yolunu bulmak için etrafı inceleme ve ilerleme kararı aldık. Burası basbayağı kapalı bir alandı. Gökyüzü yok, etrafta canlı bir varlıktan eser yoktu. Biraz daha yol kat ettikten sonra tam karşımızda mavi ışıklarla dolu bir nesne gördüm ve arkadaşlarıma baktım. İşaret parmağımla göstererek "Orada bir şey var," dedim.
Hamdi, "Hemen gidip bakalım bir an önce! Zaten acıktım. Burada da yiyecek bir şey yok," diye sitem ederek ilerlemeye başladı. Kendisi oldukça obur biriydi ve bu yüzden biraz da kilolu bir yapısı vardı. Sevecen ve sevimli görünüşüyle insanları kendine sevdirir, esprileriyle gülmemizi sağlardı.
İlginç görünen nesnenin önüne vardığımızda bunun, aynı filmlerdeki gibi kullanılan bir portal olduğunu fark ettik. Elimi yavaşça mavi ve beyaz ışıkların olduğu portala sokmamla acıyla geri çekmem bir oldu. Yüzümü buruşturarak "Neden böyle yaptı ki şimdi?" dedim.
"Belki de içinden geçmemiz için bir şey yapmamız gerekiyordur." Batu'nun konuşmasıyla ona döndüm.
"Ne gibi bir şey?"
Beni yanıtsız bırakırken omuz silkti ve ellerini boşluğa doğru açtı. Bunun ardından portaldan hışımla bir şey fırladığını ve Ceyda'nın tam da yüzüne yapıştığını fark ettim. "Ah! Ne yaptım ben sana, şapşal portal?" diye sitem etti ve yüzündeki kağıdı yere indirdi. "Burada bir yazı var," dedi ve gözleri kısa bir an bizi taradı. Ardından "Okuyorum," diyerek elindeki kağıdı okumaya başladı.
"Geçmek için portlalı, Bileklikler kullanılmalı. İşe yaraması içinse Sekiz el birbirini tutmalı."
|
0% |