@mustafasametesr
|
Tipik bir kabus gibiydi; Geç kalmıştım ve gitmem gereken yere, yani deniz fenerine hatırlamadığım önemli bir sebepten ötürü çaresizce ulaşmaya çalışıyordum. Oraya ulaşmak için sahil yolunda hız yapıyordum. Hızla giderken bir şeye çarpmıştım, yolda bir şey mi vardı? Arabadan indiğimde bir otostopçuya çarptığımı gördüm. Nabzını kontrol ettim fakat atmıyordu. Ölmüştü. Birden aracımın farları kapandı. Bu nasıl olabilirdi ki? Ben aracın dışında tam olarak önündeki cesedin başında duruyordum. Kim kapatmıştı? Nasıl kapanmıştı? Korkuyordum. Otostopçunun yanından çekildim fakat içimi ürpertici bir korku sarmıştı bile. . . . Gözümün önündeki ceset birden kayboldu. Allah'ım aklımı mı yitirmiştim, nasıl gerçek olabilirdi bu yaşananlar? Kazadan ötürü şoktaydım. Ayaklarımın üzerinde zor duruyordum. Deniz fenerine gitmem gerekiyordu. Beni orada bekleyen önemli bir şey olduğunu biliyordum, ama neden önemli olduğunu hatırlamıyordum. Sanki şuan bedenimi hislerim yönetiyordu. Ne olursa olsun gitmeliydim. Kendimi az da olsa toparlamış, şoku atlatmıştım. Yola çıkmalıydım. Önümde kullanıma kapalı bir köprü ve bir de yürüyüş patikası duruyordu. Mecburen patikayı seçmeliydim. Tam aceleyle koşmaya başlamışken arkamdan bir ses yükseldi. "Beni tanımadın bile, değil mi yazar?" Gördüklerime halen inanamıyordum. Çarptığım otostopçunun yüz hatları gölgelere bürünmüş, korkutucu bir ifadeyle bana bakıyordu. Korkudan küçük dilimi yutacaktım nerdeyse. Gördüklerimin gerçek olmamasını diliyordum. Bir rüyada olup olmadığıma karar vermek için gözümü kapatıp açtığımda yanı başımda, tam da karşımda duruyordu. Korkunç bir görüntü, simsiyah bir varlık ve korkutucu bir ses; "Kendini ilah filan mı sanıyorsun? Bir şeyleri hiç yoktan var edebileceğini ve insanların hayatlarıyla oynayıp olaya biraz daha dram katmak için öldürebileceğini mi sanıyorsun! Artık sende bu hikayenin bir parçasısın. Sana acı çekmek neymiş GÖSTERECEĞİM!" Eline bir balta almıştı. O sinirle hem söylenip, hem de elindeki baltayla etrafa zarar verirken ben son sürat kaçıyordum. Koştuğum patikada yüksek basamaklardan inmeye başladım. Aşağısı yoktu. Basamaklar bir yerden sonra son buluyordu. Arkamdan halen sesler geliyordu ve her geçen saniye daha da yakınlaşıyordu. Mecburen aşağı atlamak zorundaydım. Öyle de yaptım, atladım fakat bacağımı ağrıtmıştım. Neyse ki aşağı gelemiyordu. Son basamakta öylece durmuş beni seyreden bir varlığa bakıyordum. . . . Biraz daha yürüdükten sonra bir sokak lambasının altına oturdum. Gözümü kapattım. Çok yorulmuş ve korkmuştum. Biraz soluklanmalıydım. Gözümü açtım, otostopçu tam olarak karşımda duruyordu. Piçimsi bir sırıtış, bir o kadar da korkutucu yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Tekrar bir kaçma girişiminde bulunacaktım fakat birden bire yok oldu. Şaka gibiydi, zihnim benimle oyunlar oynuyor olmalıydı. Yürüyordum, aklımda bin bir çeşit korku dolu senaryolar dönüyordu. Bir kaç tahtası olmayan köprü duruyordu karşımda. Kapısı kapalıydı ta ki bir kaç dakika öncesine kadar. Kapı bir anda kendiliğinden açıldı. Korkutucu ve bir o kadar da iğrenç bir gıcırdama sesiyle hem de. Neyse hepsi bir rüyadır diyerek köprüye doğru yürüdüm. Köprünün sonuna gelmiştim ki, tekrar otostopçu belirdi. Ağzından büyük bir öfkeyle şu kelimeler döküldü; "Kendi eserin tarafından öldürülmek nasıl bir duygu?" Cümlesi bittiğinde ortadan kaybolmuştu. Bu adam ne demek istiyordu. Saçmalamaktan artı olarak da beni korkutmaktan başka bir amacı yoktu galiba. He bide öldürmek de vardı o amaç listesinin içinde....
|
0% |