Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm-2

@mustafasametesr

Ortadan kayboluşunun ardından havayı sis kapladı ve köprü de yıkılmıştı. Hunharsızca koşuyordum. Korkunun da etkisiyle bacaklarım sanki artı bir güç kazanmıştı. Tek bir seçeneğim vardı, koş ya da öl. Uzun bir koşuşturma sonrasında yürümeye başladım. Ortalıkta yoktu. "Şaşırtıcı" diye iç geçirdim. Yeni bir köprü duruyordu karşımda. "Ne kadar fazla köprü var lan bu patikada" demekten alı koyamadım kendimi. Köprüye hızlı adımlarla yaklaştım. Uzunca bir köprü karşımda duruyordu.

Pek dayanıklı gözükmeyen, kahverengi tahtalardan basamakları olan, eski olduğu her halinden belli bir köprüydü. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Her bastığım tahtadan iğrenç bir gıcırtı tarzında sesler geliyordu. Her an yıkılabilecek hissiyatı veriyordu insana. Daha dikkatli adımlarla köprüyü geçmeye çalışıyordum ki sisin arkasından birilerinin bana seslendiğini duyana kadar .

"Acele et Atilla."

Bu bir insanın sesiydi. Cidden biriyle karşılaşmıştım, kabusun ortasında bir insanın gelmesi cidden motive etmişti beni. Bu zamana kadar duyduğum hiç bir cümle bu kadar güç vermemişti bana. Hunharsızca koşmaya başlamıştım. Dikkat etmiyordum sadece ona ulaşmak istiyordum. Sisi biraz daha aşınca görmeye başladım onu, ve bu daha da hızlı koşmaya başlamıştım. Yoruluyordum ama umurumda değildi. Artık yanına varmıştım. Korku dolu gözleriyle;

"Atilla Bey, ben Cem. Hatırladınız mı?"

Şimdi bu soruyu sormanın sırası mıydı? Hem kimdi bu arkadaş cidden hatırlamıyordum. Parmağı ile yanı başımızda ki evin kapısını göstererek;

"Çabuk, içeri girin! Kaybedecek vaktimiz yok."

Diyebildi titrek sesiyle. Sesinden ne kadar korkmuş olduğu anlaşılıyordu. Koşar adımlarla evin kapısından içeriye daldım. İçeriye girdiğimde arkam sıra kapı aniden kapandı. Korkuyla pencereye yöneldim. Otostopçu yine gelmişti ve elindeki baltayla Cem'in üstüne yürüyordu. Cem silahını doğrulttu, dur dese de dinlemedi. Üç el ateş etti ama nafile ölmüyordu. Bu nasıl bir yaratıktı böyle. Mermisi bittiği anda Otostopçu elindeki baltayı yukarı doğru kaldırdı, içindeki öldürme tutkusu yüzüne vurmuş gibi yarım ağız gülümsedi ardından ise Cem'in kafasını ikiye böldü. Bundan zevk aldığı her halinden belliydi.

Ortalıkta kan ve vahşet vardı. Gözlerimin önünde kendi eserim olan bir hikaye karakteri kabusum oluyordu. Cem'in kanlar içindeki ölü bedenini izlerken şoklar içerisindeydim. Şoktan bile çıkamamışken saliselik hareketiyle birden kafasını benim olduğum pencereye çevirdi. Kaçmalıydım ama nasıl. Kapana kısılmıştım, çıkış yolu yoktu. Birden odadaki bütün televizyonlar açıldı. Gereğinden fazla televizyon vardı bu oda da. Bu kadar televizyonla napıyorlardı acaba? Televizyon ekranlarında beni izleyen birer göz belirdi ve şöyle bir ses "Öl,Öl,Öl,Öl..." sadece bu kelimeyi sayıklıyorlardı. Aşırı sinir bozucu bir sesle hem de. Aniden büyük bir sarsıntı yaşamıştım; tablolar, avize, asılı ne varsa her şey yerdeydi. Avizeden kıl payı kurtulmuştum. Dağ evi bir ölüm kapanıydı. Dışarı çıkmalıydım. Arka kapı sert bir şekilde açıldı ve içeriyi gündüze çeviren bir ışık girdi.

"Işığı takip et!"

Merhametli bir ses tonuyla bu sözler kulağıma geldi. Kimin sesiydi bu? Neydi bu ışığın kaynağı? Bilinç altıma yine bir dolu kafa karıştırıcı sorular girmişti. Biri beni izliyormuş gibi hissediyordum. Belki de hislerim gerçeği söylüyordu. Korku dolu hislerim ile ışığı takip etmek için yola koyuldum. Ulaşmaya çalıştığım ışık cidden çok güçlü bir ışıktı. Gözlerimi acıtıyor ve kamaştırıyordu.

"Yaralandın, ışığa gitmen gerek. Sadece orda güvendesin!"

Nasıl sadece ışığın olduğu yerlerde güvende olabiliyordum?

Yoksa ışık onlar için bir tehdit, tehlike miydi?

Hem nasıl yaralıydım, korkudan başka bir şey hissetmiyordum. Başımı eğdim ve yaralı olup olmadığımı kontrol ettim. Evet göğsümde derin çizik izleri vardı. Bu izler avizeden kaçarken olmuş olmalıydı. O anın korkusu ve gerginliği acımı hissetmeme engel olmuştu. Bir sokak lambası belirdi önümde. Altında ise bir acil yardım çantası. Sokak lambasının altına vardığımda çantayı açtım. İçinden bir gazlı bez ve tentürdiyot aldım ve sıyrıklara pansuman yapmaya başladım. Tentürdiyot açık yaraya değdikçe canım yanıyordu ve ben acımı dizginlemek için dişlerimi sıkıyordum. Bütün pansuman süreci bittiğinde rahat bir nefes artık alabilmiştim.

"Aferin!"

Yine onun sesiydi. Bu kişi bana doğru yolu mu göstermek istiyordu?

"Işığımı takip et!"

Sonrasında önümde duran yıkık merdiveni ışığıyla tamir etti. Cidden yardım etmek istiyordu. Ona güvenmeye başlamıştım.

"Sana öğretmek için rüyana girdim. Karanlık ve bir o kadar tehlikeli. Şu an uyuyor, yaklaştığını hissettiğin de uyanacak. Hiç vakit yok, sana sadece en önemli şeyleri gösterebilirim!"

Rüyadaydım. Allah'a şükür RÜYADAYDIM. Hem de ömrüm boyunca unutamayacağım en gerçekçi rüyaların birinde.

"Otostopçu karanlık varlık tarafından ele geçirildi. Ona şuan zarar veremezsin. Karanlık onu her türlü hasardan korur. Sadece ışık karanlığı kovabilir ve onu tekrar savunmasız bırakabilir."

Tam da tahmin ettiğim gibi. Işık onlar için bir tehditti...

 

Loading...
0%