@mustafasametesr
|
"Buranın güzelliğine inanabiliyor musun? Kitaplarda kullanılabilecek harika bir ortam." Cidden dediği gibi büyüleyici bir havası vardı. Yolların bile manzarası çok güzeldi. Dağların arasındaki o dar yolda ilerliyorduk. Ama kitap yazma ilhamım halen gelmemişti. Bıkmıştım galiba... "Tatilde değil miyiz Ceyda? Kitap işini eve dönünce halledeceğim. Tamam mı?" Konuşmak istemiyordum. Başımı kuma gömmek istiyordum. Bir zamanlar başarılı bir yazardım ama uzun zaman önceydi. İki yıldır tek bir kelime bile yazamamıştım, son kitabımdan beri. Nihayet dağların arasından geçip küçük bir adada duran evimize gelmiştik. Biz dağ evi kiralamamış mıydık? Ada ne iş? Çok kurcalamak istemedim açıkçası. Çünkü fazlasıyla güzeldi. Dört bir yanı suyla kaplı, sessiz sakin, kimsenin olmadığı bir yer, daha ne isteyebilirdim ki. "Vay canına. Burası muhteşem Atilla!" "Cidden öyleymiş." "Merak etme tatlım. Hava kararmadan içerde güvende olacaksın. El feneri de bende." "Biliyorum. Ben iyiyim." Ceyda'nın bir fobisi vardı, karanlıktan korkuyordu. Güneş batmadan ışıkları açıp içeriye girdiğimizden emin olmak istiyordum. "Yol tarifini doğru okudun mu? Broşürdekine hiç benzemiyor. Gölün yanında demişti, ortasında değil. Yanlış anlama ama, burası çok daha iyi. Şahane! Kendimize ait özel bir ada gibi." Arabadan valizleri ve çantaları indirmiştik. Köprüden karşıya taşıyordum. Bir yandan da acele etmemiz lazımdı, hava yaklaşık 1 saate kalmaz kararırdı. Köprüyü geçip evin bahçesine girmiştik. Koyu kahve rengi ahşaptan ve kütük destekler ile desteklenmiş bir müstakil evdi. Gayet havalı bir görünüşü vardı açıkçası. Eve girdiğimde ışıklar kapalıydı. E normal olarak olması gereken de buydu zaten. Ceyda ışıkları açmadığım sürece eve girmezdi biliyordum. "Burası karanlık. Işık lazım. Elektriği nasıl açacağımıza bakar mısın tatlım?" Elimdeki feneri açmış ve evin sigorta kutusunu aramaya başlamıştım. Ev 2 katlıydı ve 1.katta herhangi bir şey bulamamıştım. Üst kata çıktım. Bu ev 60'lardan kalma bir zaman kapsülü gibiydi, belki de daha eski. Kapıların gıcırtılı sesi, merdivenlerden çıkan o rahatsız edici sesler bunun bir kanıtıydı. Duvarda takvim asılıydı ve en son tarih 1970 de kalmıştı. Ne yani 1970'den beri buraya kimse gelmemiş miydi? Bu ev de bir gariplik olduğu her haliyle belliydi. Bir an için feribotta gördüğüm kabusun bunaltıcı hissi geri dönmüştü. Bir anlık gözüm karardı, sanki bir flashback gibi rüyanın sonunu gördüm. O çığlıkları hissettim. Ne oluyordu bana? Dağ evindeki elektriği açmam gerekiyordu. Adada bir sigorta kutusu veya jeneratör bulmalıydım. Dışarı çıktım. Güç kablolarını gördüm. Güç kablosu bahçedeki kulübeye gidiyordu. Eski bir jeneratör güç kablosuna bağlıydı. Jeneratörü zor bela bir şekil çalıştırmıştım. "Işıklar geldi!" Coşkulu sesi kulaklarıma dolmuştu. Küçük bir çocuk gibiydi Ceyda. Bu halleri hep beni mutlu etmişti. "Tamam ben biraz etrafa bakınayım gelirim senin yanına güzelim." Güzel bir yerdi. Kendi kendime burada dinlenip uyuyabileceğimi, işimi unutabileceğimi düşündüm. Burada mutlu olabilirdik. Harika bir manzarası vardı. Oldukça ilham vericiydi. Bahçeye döndüm bir kütük dikkatimi çekti. Kütüğe kazınmış iki harf ve bu harfler güzel çizilmiş bir kalbin içindeydi. Ada bir zamanlar bir aşk hikayesine tanıklık etmişti belli ki. Belki bunu bir kez daha yapabilirdi. Hava yavaştan kararıyordu. Artık karımın yanına dönsem iyi olurdu. Fena bir şekilde acıkmıştım. Umarım bir şeyler hazırlamıştır diye iç geçirdim. Evin atmosferi cidden hoşuma gitmeye başlamıştı, her şey yolunda gibiydi. Eve girdim fakat Ceyda'yı göremedim. Seslendim "Ceyda! Tatlım!" tedirgin olmuştum. Hay şom ağzıma... Neredeydi bu kız. Her şey yolunda gidiyordu 2 dakika öncesine kadar. Tatlı bir ses duydum yukardan. "Atilla! Yukardayım! Sana bir sürprizim var!" Oh! Rahatlamıştım. Çok korkuyordum ona bir şey olacak diye. Karakterimde olan karamsarlık duygusunu bastıramamıştım bu yaşıma kadar. Yavaş adımlarla merdivenlerden yukarı çıktım. Kapının kenarında üstünden çıkardığı pantolon duruyordu. İçim kıpır kıpır olmuş heyecanlanmıştım. Kapıdan içeri girdiğimde üstünde beyaz bir crop ve altında ise siyah kısa bir şort vardı. Her haliyle çok güzeldi ve beni tahrik ediyordu. "Selam güzelim." "Sürpriz ben değilim. Çalışma odasında. Git de bir bak." Al işte. Bunu bana neden yapıyorsun güzelim? İçimdeki hevesi neden kırıyorsun yavrum? "Peki..." diyebildim sadece. Arkamı döndüm ve odadan çıktım. Çalışma odasına doğru yöneldim ve içeri girdim. Masanın üstünde bir daktilo duruyordu, yanında ise onlarca yazmam için beni bekleyen kağıt. "Ceyda? Bu ne?" Arkam sıra gelmiş olacak ki; "Ufak bir itirafta bulunacağım. Belki burada yazabilirsin diye düşündüm, hava değişikliği ve manzara yardımcı olabilir..." "Sana inanmıyorum, Ceyda. Sen... ve herkes sürekli..." "Hey, hey, hey, önce bir dinle. Burada bir doktor var, Doktor Cenk Eroğlu, bir kitabını okumuştum. Burada özel bir kliniği var. Sanatçılara yardım etmekte uzman. Belki..." Öfkelenmiştim; "Beni bir de kliniğe mi yatıracaksın?" "Hayır öyle bir şey değil!..." Birden ışıklar bir gitti geldi. Ceyda yerinden sıçramıştı. "Sus! konuşma. Duymak istemiyorum. Off, sana inanamıyorum Ceyda." Bunları derken sesim fazlasıyla yükselmişti. Odada daha fazla durursam istemediğim şeyler yapabilirdim ve arkama bakmadan, önce odadan sonra ise evden çıktım. Sakinleşmeliydim ve ben sakinleşmeyi kaçmaktan buluyordum. Aklım almıyordu neden herkes yazmamı istiyordu. Tatilde de mi rahat yoktu? Beni karanlıkta takip edemeyeceğini biliyordum. Biraz düşünmek için yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Köprüde biraz yürüdükten sonra ayağım boşluğa takılmıştı ve yüz üstü yere yapışmıştım. Allah'ın sopası yok işte. Tam ayaklanıyordum ki evin ışıklarının kapandığını gördüm. "ATİLLA!" Bu ses Ceyda'ya aitti ve çığlık atıyordu "ATİLLA! HAYIR! HAYIR!" Dağ evi kararmış, tüm ışıklar sönmüştü. "ATİLLA! NERDESİN!? YARDIM ET!" Büyük bir karga sürüsü sarmıştı evin çatısını. "CEYDA! GELİYORUM! BİR ŞEY YOK!" Kargalar üstüme saldırıyordu. Var gücümle eve ulaşmaya çalışıyordum. "YARDIM ETT! Bu kelimeden sonra sesi kesildi. Kapıdan içeriye daldım. Çığlık sesi tekrar yükseldi fakat uzaktan geliyordu. Koşar adımlarla göle açılan balkona çıktım. O da ne... Karım. Ceyda. Gölde hareketsiz bedeni yüz üstü yüzüyordu. Derin bir nefes alıp atladım denize. "Atilla... uyan!" |
0% |