@mustafasametesr
|
Derinlerde böyle bir ses duymuştum. Biri kulağıma fısıldıyordu sanki. Gözlerimi açabilmiştim fakat denizde değildim. Kaza yapan bir arabanın içindeydim. Açar açmaz Ceyda'yı sayıkladım. Ceyda? O iyi değildi sadece bunu hatırlıyorum. Bir uyuşukluk vardı alnımın sol köşesinde. Kanıyordu. Direksiyona çarpmıştım belli ki. Kaza yapan bir arabada uyanmak bir kabustan uyanıp başka bir kabusa geçmek gibiydi. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Yoksa o eve hiç gitmemiş miydik? İnanın ne düşünebilecek ne de hatırlamaya çalışacak kadar boştu beynim. Bildiğim tek şey Ceyda'nın başına korkunç bir şey geldiğiydi. Telefonumun şarjı bitmişti. Yardım bulmak için yürümem gerekiyordu. Arabanın etrafını dolandım. Araba perte çıkmış bir halde karşımda duruyordu. Arabanın arkasına geçtiğimde bagajda bir kitabın olduğunu fark etmiştim. Dr. Cenk Eroğlu diye birinin "Yaratıcının İkilemi" adlı bir kitabı vardı. Kitabı görünce Ceyda ile olan kavgamızı hatırladım. Hiç hoşuma gitmemişti, adamın kapaktaki şımarık suratını da hiç beğenmemiştim. Olduğum yerden uzaklarda bir benzin istasyonu görünüyordu. Benzin istasyonu elimdeki en iyi seçenekti. Kullanabileceğim bir telefon bulabilirdim. Oraya gitmek için ormanın içinden uzun bir yürüyüş yapmam gerekiyordu. Orada bir telefon bulabilirsem yardım isteyebilirdim. Bu karanlık orman tekrar aynı hisleri uyandırmaya başlamıştı bile. Zorlu ve ciddi bir yol bekliyordu beni hissediyordum. Karanlık ormanın içinde hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım. Yolun köşesinde bir kaya vardı. Kocaman bir kaya. Arkasında ise şiddetli bir beyaz ışık. Yoksa, yine mi gelmişti o beyaz ışık. Işığa doğru yürüdüm. Etrafta kağıtlar uçuşuyordu. Sanki bir defter yırtılmış, rüzgarın akışına bırakılmıştı. Başı boş, özgürce uçuşuyorlardı ve bir tanesi önüme düştü. Uçuşan kağıtlar "Karanlığın Varlığı" adındaki bir taslağın sayfalarıydı. Hiç başlamadığım yeni romanım için kullanmayı düşündüğüm isim de buydu. Kitabın yazarı bendim. Ben yazmıştım fakat yazdığımı hatırlamıyordum. Sayfada anlatılan sahnede kahramana gece vakti ormanda eli baltalı bir katil saldırıyordu. "Adam bana döndü. yüzü gölgelerle kaplıydı. Etrafımızı saran ormanın karanlığında adamı seçmek zordu fakat havaya kaldırdığı balta gayet açık bir şekilde görülebiliyordu. Balta, kurbanın kanlarıyla parlıyordu. Manyakça sırıttı. Gölgeler canlıydı ve adamın hatlarını bozuyorlardı. Kabus gibi bir sahneydi ama ben uyanıktım..." Bu kelimeler taslağın sayfasında yazanlardı. Ormandaki patikada yürüyordum. O kadar karamsar bir hava vardı ki sis sarmıştı etrafı. Gözünün önünü bile görmek zordu. Sisin içinde bir karartı belirdi, sonrasında ise kayboldu. "Kimse yok mu? Lütfen, kaza yaptım!" Ses yoktu. Cevap gelmemişti sisin içinden. İleride ışıklar vardı. Neyin ışığı olduğunu seçemesem de, iyiye işaretti. Belki de bir telefon bulmak için benzin istasyonuna kadar inmem gerekmeyecekti. Yaklaştıkça ışığın neye benzediğini seçebiliyordum. Odun fabrikasına benzer bir yerdi. Bolca kütük vardı. Çevresi ise tellerle kaplıydı. Uzun bir arayıştan sonra girişini bulmuştum. Kapısına doğru yöneldim ve içeri girdim. İçerisi harabe gibi duruyordu. Terk edildiği gayet belliydi, ama yine de bir umut seslenmek zorunda hissettim kendimi. "Kimse yok mu?" Etrafı incelemeye başladım. Bir iş makinesinin yanında adam vardı. "Hey! Hey, sen! Bir kaza oldu, yardım edebilir misin?" "Yardım?..." Bu ne! "Ben İbrahim Özmat. Memnun oldum. Yer ayırtmak için geri iadesinin depozitosunu ödemeniz gerekiyor. Pazarlık yapılmaz." Bağırdıktan sonra ortalıktan kayboldu. Lan bu da neydi yine mi? Taslaktaki karakteri anımsatıyordu. Elinde bir balta vardı ve yüzü gölgelerle kaplıydı. Korkunç bir sesi vardı. Her duyduğumda tüylerim ürperiyor, titriyordum. Etrafta dolanıyordu ayak seslerinden bunu anlayabiliyordum. Etrafı daha da karamsar bir hava sarmıştı. Koşuyordum, etraftaki sesler ise git gide daha fazla yaklaşıyordu. Arkamdaki set halindeki kütükler devrilmişti ve yuvarlanmaya başlamıştı. Hızlı bir hamleyle kenara sıçrayınca atlatmıştım kütükleri. Çok sinir bozucu bir olayla beraberdim yine. Kütüklerin arkasında bir baraka gördüm. Barakanın kapısı açıktı ve dışarıya sızan o güçlü ışıkla yine karşılaşmıştık. İçeriye girdim ve ardından arkam sıra sertçe kapattım kapıyı. İbrahim baltasıyla kapıya hasar vermeye başlamıştı. Buradan çıkmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu. İbrahim her an Cinnet filmindeki Jack Nicholson gibi baltasıyla kapıya dayanabilirdi Karşımdaki masada bir şarjör dolusu silah bir de el feneri duruyordu. 6 pilim ve 12 mermili bir altıpatlar ile yola devam edecektim. Umarım sağ salim benzin istasyonuna varabilirdim.
|
0% |